gitme elfina,
gelişin bir düş gibi,dünden kalma
bir kuşluk vakti.esintiler esrik.
Öyle bir zamanda elfina.
Bir Akdeniz ülkesinde gördüm seni
Mecnun ile yol giden Leyla’dan başladın.
..
Rüya sandım ama başka âlemdi
Gecenin perisi aklımda kaldı
Gözler üzüm gibi kaşlar kalemdi
Gül yüzlü birisi aklımda kaldı
Deniz sahiline serdik kilimi
Gayet masum baktı tuttu elimi
..
not-bu şiir hayalim tarafından bana yazılmıştı...
ne acıdırki akdenizden korurken beni,kendisi söküp aldı ciğerimi.
ne acıdırki kendisi silip götürdü ismimi...
ve ne acıdırki ben akdenizin sahilinde tek başıma kala kaldım o ise hiç gelmedi ve hiç gelmeyecek artık....o yüzden elveda akdenizin sahili...
evet şiir şöyle başlıyor noktasına ve virgülüne dahi dokunmuyorumki o zamanki saflığıyla kalsın.
..
Kokuyu alan geliyor, toplanıyor birer birer;
Karada pis mahlûkatlar, Akdeniz de dev gemiler.
Doyduğunu bilmesinler, “ot yiyoruz” deme çocuk!
Onu da elinden alır pusudaki haramiler,
Bilir misin senden önce kaç medeniyet yediler?
..
Akdeniz akşamları,
bambaşka olur gün inerken son ışıklarla denize
Güneş nazlı nazlı
süzülürken kanadını açan kartal gibi buluttan inişe
Kızıllık sarar
afakları muhteşemliğiyle gün akşam olur Akdeniz'de
Deniz sütliman
..
Akdeniz köyü çeşnili bitkilerin
yamacında,kaybolunurdu içinde
haziran sıcağı başlarken eylüle kadar
çeşit meyva Akdeniz iklimiyle albenili
alıç çiçeklenirdi,elma ağaçlarıyla
bir dere soğuk mecrası bilinmezdi
akardı bir bilinmez ucralara
..
Dinmiyor yağmur
Gök kuşakları sesiz buralarda
Yağmuru dinliyor Akdeniz
Akdeniz fırtınalar kusuyor yanlız zamanlarda
Birikmiş hayatları yıkıyor
Güz geliyor yavaş yavaş
..
Doğru olanı
Yanılanı
Aldatan ve aldatanı
Vatanı satanı,
Unutanı
Akıtanı
Süte su katanı
..
Birbirlerinden habersiz,
Yaşamışlar yıllarca.
Birbirlerinin içinde,
Birbirlerini tanımadan.
Günün birinde Akdeniz,
Egenin kapısını çalmış,
Ege kapıyı açmış,
..
Mevsimler sonra yine düştün aklıma. Ve ben yalnızlığımı sensiz yaşamaya alışmışken, yeniden seninle yalnızlığımı yaşamaya başladım.
Kaç mevsim geldi geçti hiç düşündün mü? Hiç düşündün mü badem ağaçları kaç kez yalancı bahara kanıp hazırlıksız yakalandılar? Benim badem ağaçlarından bile hassas olabileceğim, onların her mevsim çiçek vereceği ama benim ömrümce bir kez sevebileceğim hiç aklına gelmedi mi?
Oysa ben yokluğunda mutluluk oyunu oynamaya alışmıştım. En çokta yalnızlığıma alışmıştım. Her hece sabahlara kadar Akdeniz esintileri eşliğinde Alanya'yı kuşbakışı seyrederken yalnızlığıma mektuplar yazardım. Evet yalnızlığıma! Beni terk etmeyecek yegane dostuma...
29.11.2001 Alanya
..
AKDENİZ SAHİLLERİ
Bir başka duygudur
Akdeniz Tek basına
Gece sessizliğin de dolaşırken
Sahilde
Ay başkadır
..
Çiğil tepe fırtınalar kopuyor kanlar çağlayan olup akıyor
Tınaztepe kırcaslan da birinci ordu kükredi
Ahır dağ üzerinden Yakup şevki kasırgası esti
26 ağustos beş otuzda toplar atıldı sislerden kurtuldu umutlar
..
Kağıttan külah içine sarılmış beş zerzali verdin bana
Ellerin titrek, ürkek bir okadar da beyazdı ..
Yüzüm gibi, akdeniz esmeri hala gözlerin bende nuni..
Sen gittikten sonra büyüdü ellerim.
Sen gittikten sonra boyum uzadı.
Yüreğim, yüreğim bana verdiğin hala ilk zerdali..
..
Anadoluda kızlar dokur kilim
Cehaleti yener bilim
Adanadır benim ilim
Sensiz Akdeniz bile
Benim için en soğuk iklim
..
ALANYA KALBİM.AKDENİZ BENLİĞİM
Şu an İstanbul donuyor sanki.Ağır,yapış-yapış bir soğuk var dışarıda.Kirli-gri bulutlar ve sis.İnsanın içi daralıyor.En iyisi,düşlere savrulmak.
Hayatım boyunca,hiç kış olmayan bir yerde yaşamak istedim.Ama bu,o kadar uzak bir düştü ki...Şimdi sanki avuçlarımda o düş.Birdenbire bırakılıverdi avuçlarıma.Anlamını ve değerini,ömrümce bileceğim gerçekleşmesi için,küçük adımların yeterli olacağı,o harika düşümün.
Geçtiğimiz iki yaz tatil yaptığım,her şeyden kaçtığım Alanyada,yine tatil düşü kurarken.İnanılmaz bir mucizeyle,temelli kalacağım.Benim için uygun koşulların-olanakların hazırlanmaya başladığı,güzel kentime yerleşeceğim,en kısa sürede.
5 Temmuz 4 Ağustos 2008 tarihleri arasında,harika bir tatil yaptım.Her anı,inanılmaz güzeldi.Çok sevdiğim,ailem bildiğim bir çevrem vardı.Orada geçirdiğim bir ay süresince,bu sevgi çemberi büyüdü-büyüdü.Üç yıl öncesine dek,sadece Antalyanın bir ilçesiydi Alanya benim için.2007 yazında bir çılgınlık yaparak gittim ve on gün kaldım ve hayatımın cenneti oldu.Dinlemesini bilince,yürek seni hep doğru ve güzel yerlere götürüyor.Tek İlhan’ı tanıyordum yazışarak ve birkaç telefon konuşması sonucu.Sonra,ailesi-ailem,çevresi çevrem oldu.On gün,bana onlar baktı.Çağımızda insanların,kendi anne-babasına,çocuklarına-akrabalarına bakmadığı bir yozlaşmada.O harika arkadaşım ve ailesi,prenses gibi baktılar bana.İnsan böyle güzelliklerle karşılaşınca,hayata daha bir sıkı sarılıyor.Yaşam,anlam ve değer kazanıyor.Yüreğinin bütünleştiğini duyumsuyor.
Geçen yıl,2.kez gittiğimde,yanımda yardımcı bir öğrenci hemşire götürdüm.Gönlümce yaşadım.Yeni ve çok güzel birçok insan daha tanıdım.Hiç tanımadığım insanlar bana yardım ettiler.Hayatımı kolaylaştırmak için,her şeyi yaptılar.Her gün dışarıdaydım,neredeyse sabahlara dek.En basitinden,kaldırımlardan çıkarken,birisi, tutup sandalyemi kaldırıyor,teşekkür etmeme vakit kalmadan,uzaklaşıyordu.Bir gün baktım,her gün gidip geldiğim yollar üzerindeki kaldırımlara,esnaf rampa yapmış.Çok mutlu oldum,yüreğimle teşekkür ettim.Zaman zaman oturup,hem müzik dinlediğim,harika manzaralı cafe-barda,hesabı istediğimde.Hesabınız ödendi sözlerini az duymadım.Cafe sahibi yapıyordu bunu.Küçük hediyelerdi bunlar bana ve kabul etmemek,büyük kabalık olurdu.Yolumuzun üzerindeki bir mısırcının elinden,güç kurtuluyordum.Her gece,bana bedava mısır vermek istiyordu.Yolumu gözlüyordu sanki.
..
Masmavi bir gökyüzü, koynumuzda Akdeniz...
Boğuşmak istiyoruz hırçın dalgalarınla!
Bulanıp durulsan da bugün biz hep sendeyiz;
Dalınca öfkesinden kabaran sularınla...
Köpürmüş, ısıracak sanki kuduz it gibi!
Korkmuşuz salyasından, kumsalda oturmuşuz.
..
Otuzundan sonra şair olmak
Ellisinden sonra, daha on yedisinde
Bir kıza aşık olmaya benziyor
Oysa ben seni on yedisinde sevmiştim
On sekizinde çılgın bir aşık
Yirmisinde hasretine batmış
Yirmi beşinde isyanlarla dolmuştum
..
Uzanmışım,rahat gönlüm
bir türkü varmış bildiğim.
Sadece çayın ritmi kulaklarımda
sevda şiirlerini okumuşum
kendi başıma.
Özlediğim akdeniz,bir bahar günü
-tatil sabahıydı hem de-
..
Yaşar Kemal “Bir Ada Hikayesi” başlıklı dörtlemesini bitirdi, son roman olan Çıplak Deniz Çıplak Ada (Yapı Kredi yay.) Ekim’in başında yayınlandı. Öteki üç roman şöyle: Fırat Suyu Kan Ağlıyor Baksana(1998) , Karıncanın Su İçtiği (Nisan 2002) ve Tanyeri Horozları (Eylül 2002) . Dördüncü cildin yazımı 8,5 yıl sürmüş; bunun temel nedeni yazarın hastalığı; belki biraz da dörtleme’nin getirdiği yazınsal açmaz! Dolayısıyla daha önce yer alan öykü/öykücükler tamamlanmış oluyor. Bu kadar uzun zaman sonra dördüncü cilt yayınlanınca ister istemez birazcık “unutma” da oluştu. En azından kendim için böyle söyleyebilirim.
Dörtleme’nin tamamlanması da edebiyatımız için önemli. Yaşar Kemal “Akçasazın Ağaları” üçlemesini tamamlamadı. Demirciler Çarşısı Cinayeti (1974) , Yusufçuk Yusuf’tan (1975) sonra üçüncü cildi yazmadı. Bence yazamadı değil, özellikle yazmadı. Anladığım kadarıyla, “O iyi insanlar o güzel atlara bindiler çekip gittiler” ya, “yeni insanları” yazmak istemedi. Evet, tamamlayamadı değil, yazamadı değil, yazmak istemedi, tamamlamadı. Dolayısıyla, bundan sonra sağlığı elverse de (ki uzun ömürler dileriz kendisine) , üçüncü cildi yazmayacağını düşünüyorum. Bu konuda yanılmayı o kadar çok isterim ki!
Ütopya ve Ada nerede?
Bilindiği gibi Yaşar Kemal dörtlemesinde mübadele sorununu gündeme getiriyor, konu ediniyor. Eleştirel yaklaşıyor, insan için bir utanç olduğunu söylüyor. Zaten onun romancılığında “insan”ı macerasıyla buluyoruz: trajik olan, komik olan, sevinç, coşku, endişe ama korku, en çok da korku. Hep zulme, baskıya, haksızlığa karşı ve bir umut yeşertiyor, Yaşar Kemal. Bu dörtleme için de böyle denebilir (genellikle de böyle dendi) . Öte yandan bu dörtlemeyi bir “ütopya” olarak da düşünüyorum ve baştan beri hep böyle okudum! Birinci romanın başındaki Poyraz Musa’nın Karınca Adası’na çıkmasından beri. Zaten mekânın “ada” olması da bu “ütopya”yı güçlendiriyor.
Baştan beri takıldığım bazı şeyler de var. Örneğin Ada, Ege Denizi’nde, İda Dağı’nın karşısında ve başka küçük adalarla da çevrili. Ama bana hep Marmara Denizi’nde izlenimini veriyor. Öyle algılıyorum. Dört romanda da sık sık vurgulanan Çanakkale Savaşı’nda Ada’daki kilisenin hastane olarak kullanılması. Bunu Osmanlı Ordusu kullanıyor; yani İtilaf Devletleri değil. Anlayamadığım Boğaz ablukaya alınmışken hatta bir ara bir Fransız tugayı Anadolu tarafındaki Kumkale’ye çıkmışken, Ege’deki bir adaya nasıl yaralı getirilir! Gerçeklikte (tarihte) böyle bir şey var mı? Doğrusu bilmiyorum! Ama çok mantıklı gelmiyor; üstelik adalar, Gökçe ve İmroz hariç Cihan Savaşı öncesinden Osmanlı’dan çıkıyor, bildiğim kadarıyla. Kuşkusuz bu çok önemli değil. Yazar romanda tabii ki böyle bir kurgu yapabilir ve bunun da oluşturmak istediği “sanatsal fikre”, yazınsallığa uygunluğu vardır.
Nitekim romanın önemli karakterlerinden Melek Hatun’un Kazdağlı oluşu, oradan İda ve mitoslarına yol almak; hatta bir Kaf Dağı imgesi oluşturmak söz konusu; İonya’yı birleştiren ya da “bütünlüklü” algılamaya çalışan bir düşüncenin yazınsal karşılığı belki Ada’nın Ege’de olması; zaten bu bütünlüğe romanda zaman zaman vurgu yapılıyor. Pekâlâ bu biçimlerde okuyabiliriz ki bunların göndermesi de epeyce. Ayrıca Ege’de oluşu dolayısıyla Ada’nın birbiriyle savaşmış, “düşmanlık”la beslenen politikalar gütmüş iki devletin arasında oluşu anlamına geldiği gibi, Ege de Akdeniz uzantısı. Yani yazarın Çukurova’yı “yaşamsal/yazınsal” bir tema “benimsemesi/seçmesi” ile örtüşmüyor mu?
..
Kâbe’ye bakarken gözlerim;
Bakmanın denizinde Akdeniz olur.
Masmavi hayallerim, gözyaşlarımla birleşir.
Zannetme ki rüyadayım, kalplerin yıkandığı çeşme başındayım.
(30.10.2012)
..