Ahsar Zerefşan Şiirleri - Şair Ahsar Zer ...

Ahsar Zerefşan

İçimdeki bu ağrıya Ağustos’un soğuk havası sebep değil, dostun ihanetinin soğuk gerçekliğidir. Acımın özüyle yüzleşmem gerekirken kalp ağrılarımı geçici ve içimde saklı kırık dökük tesellilerle dindirmeye çalışıyorum, bu da yaralarımı derinleştiriyor. Tıpkı İlaçların sadece semptomları maskelediği gibi. İçimden bir ses "Allah’ım, şifamı ver" diyerek yaralarımın kabuklaşması için dua etmem gerektiğini söylerken, içimden başka bir ses "Allah'ım, bu ağrı veren ateşi söndürme, büyüt" diye haykırıyor. Çünkü ben, ihanetin bıraktığı izi, kayıpların acısını, kırık kalbimin hüznünü en derin noktasına kadar hissetmek ve yüreğimde ağrı yapan her şeyi keşfetmek istiyorum. Biliyorum ki içimizdeki ağrıları keşfetmek onun en büyük ilacıdır….

(Ahsar Zerefşan/Denemeler – Ağustos 2024)

Devamını Oku
Ahsar Zerefşan

Arapça 'HİKMET' derler, ben de her acının, her gözyaşının ardında bir hikmet olduğunu tekrarladım durdum. Sözlerim kırıldı, düşlerim paramparça oldu ama yine de içimdeki kırık parçaları birleştirip umut duaları fısıldadım. Kırık kalbimle, yorgun ruhumla hayata direnmek kolay değildi ve her şey yolunda da değildi. Ama biliyorum ki, Allah bizi asla yalnız bırakmaz. Bu inançla, kırık dökük hayallerimle sana el açıyorum Rabbim, sabrım tükeniyor Rabbim, umudum sönmek üzere. Hayallerim paramparça oldu, acılarım dinmiyor. Ama sana olan inancım hala sapasağlam. Biliyorum ki, her derde deva sensin. Bana sabır ver, yol göster ve kalbimi huzur içinde tut. Şüphesiz ki, Kalbimi saran bu sızıları, ruhumu saran bu karanlığı hikmetinle Sen giderirsin. Yoksa ben Senin rehberliğin olmadan her adımda karanlığımda kaybolurum, Beni kaybetme Allah’ım…..

(Ahsar Zerefşan/ Denemeler - Temmuz 2024)

Devamını Oku
Ahsar Zerefşan

Bir onur, bir itibar, bir sultanlık her kadının hak ettiği bir yaşamdır. Kadınlar, gerçek değerlerini keşfettiklerinde, her anları sevgi dolu birer hediye; her gülüşleri, bir çiçeğin açışı gibi, etraflarındaki hayatı güzelleştirir. Onların varlığı, evrenin en güzel notalarını fısıldar; kadınlar yalnızca birer eş değil, gerçek erdemin ruhlara sunduğu ilham kaynağıdır. Her fedakârlıkları, etraflarındaki hayatı daha huzurlu kılar. Bir kadının yüreği, hayatın renklerini dağıtan bir palet gibidir; duygularının tonları, en derin acılardan en büyük sevinçlere kadar uzanır.

Kadınlar, bir masal gibidir; her anı bir hikâye, her gülüşü bir efsane olan varlıklardır. Hani gökyüzünde yıldızlar var ya, işte onlar kadınların gözlerinin yansımasıdır; her bakışlarında bir evren saklıdır, her parıltı, derin bir sevda masalının sayfalarını çevirir gibi. Karanlık bir ormanda, aşkın, özlemin ve umudun derin duygularını ellerinde yaprakları ışıldayan, nefes aldıran bir çiçekle gülümseyen peri gibi taşırlar. Onlar, yaşama dair en güzel melodilerin söz yazarıdır; her kelimeleri, ruhun derinliklerine dokunan bir nağme gibidir.

Ve biz, bu melodilerin, her gün yeniden büyülenmeye hazır birer okuyucu oluruz. Kadınların zarafeti, bir deniz gibi derin ve gizemli, keşfedilmeyi bekleyen bir hazine gibidir. Onlar, kendi masalımızı oluşturduğumuz bir serüvenin baş kahramanlarıdır; her adımda, aşkın rengarenk paletini sunarlar bizlere. Kalplerindeki sıcaklık, karanlıkta kaybolmuş ruhlarımızı aydınlatan bir ateş gibi yanar. Onların varlığı, hayata dair umudu besleyen bir bahar rüzgarı gibidir; karamsar günlerimizi aydınlatan, içimizdeki kurak topraklara su serpen bir mucize.

Devamını Oku
Ahsar Zerefşan

Durdum, baktım,
Kayboldum, sustum
Düşündüm,
Kendime çarptım.
Kendimi gördüm
Sorguladım,

Devamını Oku
Ahsar Zerefşan



Tanıyamıyorum kendimi, kendime hayretle bakıyorum… Her hareketimde sanki kendime acı çektiriyorum, içimde bir isyan var ama neye, bilmiyorum. Attığım her adımda, sanki ruhumu daha da zorluyorum, attığım her adımda, sanki kendime acı çektiriyorum. Kalbim daralıyor. Aynaya baktığımda gördüğüm yüz benim değil gibi... Ne oldu bana? Ne hale geldim böyle? Ben, ben değilim artık... İçimdeki ses bile tanımıyor beni, o kadar yabancı, o kadar uzak. O derin gözlerimde bir zamanlar parıldayan o sıcacık ışığı, içimi sarıp sarmalayan, bana yaşamın her anını sevdiren o umut dolu gülümsemeyi sanki birileri kalbime hançer saplar gibi çekip almış… Öylesine acımasız, öylesine merhametsizce… Ama neyle savaştığımı bilmiyorum, düşmanım kim, neden böyle bir yalnızlığa mahkûm edildiğimi anlamıyorum. Kim bana bu kadar büyük bir acıyı reva gördü? Neden böyle elimden her şeyim kayıp gitti, içimde yanıtını bulamadığım sorular yankılanıyor, nefesimde boğuluyorum...


Tanıyamıyorum kendimi, kendime hayretle bakıyorum… Gerçekten ne hale geldim, bilmiyorum. Her defasında aynaya baktığımda gözlerime inanamıyorum. Kim bu yansıyan, bu yorgun ve bitap düşmüş yüz? Bu ben miyim? Sahi, bu umutsuzluk, bu derin sessizlik ben miyim? Peki ama ayna-ayna söyle bana; gözlerimde ki umut ve tebessümlerim nerede? O eskiden her bakışımda içimi ısıtan yaşam sevincim nerede? Kahrolasıca, kırılıp tuzla buz olasıca söylesene o gözlerim parıltısı, ışığı nereye kayboldu? Hangi hüzün, hangi keder gözlerimdeki o ışığı söndürdü? Allah aşkına ben göremiyorum sen görüyorsan söyle gözlerimin derinliklerinde yatan umut hâlâ orada mı? O tebessümlü, merhametli yüzüm, düşlerim yaşam sevincim orada mı? Eskiden ben böyle değildim, her şeyi daha derin, daha anlamlı yaşardım. Yaptığım her şey kendime bir zulüm gibi geliyor, sanki kendi ruhuma işkence edercesine hareket ediyorum. İçimde bir boşluk var, nedenini bilmediğim bir isyan var, ama neye kızdığımı, neye üzüldüğümü bile tam anlamıyorum. Kendimden, fıtratımdan firar etmiş, yitip kaybolmuş gibiyim. Sana baktığımda karşımdaki yüz bana yabancı geliyor. O gözler benim mi? O yorgun bakışlar, o umutsuzluk, o sessizlik... Ne oldu bana? Nasıl bu hale geldim?

Devamını Oku
Ahsar Zerefşan

Ben, milyon milyon lirayı elinin tersiyle itmiş adamım.
Bu bir gurur değil, bir özgürlük meselesi.
Çünkü paranın satın alamadığı şeylerin hâlâ var olduğuna inanırım. Kiminin gözünde kibir, kiminin gözünde çılgınlık... ama benim için sadece vicdandı o kararları verdiren.
Ben, paranın değil karakterin hüküm sürdüğü bir dünyada yaşamak isterdim hep. O yüzden duramam, ruhunu fiyat etiketine takanların yanında.
Çünkü ben bilirim, bir kez satılığa çıkarılan ruh, bir daha hiçbir pazardan temiz dönmez.

Devamını Oku
Ahsar Zerefşan

Bir kuş öttü Tur-i Sina’da, adı Cibril miydi,
Bir levha düştü semadan, rahmetten bir iz miydi,
Yedi kat gökten bir nida, “Oku” diye yankılandı,
Ben susarken âlem doldu, sükûtum söz gibiydi.

Zaman giydi suretini, ezel indi zamana,

Devamını Oku
Ahsar Zerefşan

O yangına ilk adımımı attığımda, ciğerlerime dolan dumanın sadece yanan beton ve topraktan değil, insanlığın yitip giden onurundan yükseldiğini hissettim. Her dağıttığım gıda paketi avucumda bir utanç yükü gibi ağırlaşıyordu, çünkü biliyordum ki bu geçici bir rahatlamaydı; asıl açlık adaletsizliğin doğurduğu o derin, ruhsal açlıktı. Yaralıların yaralarını sararken, her gazlı bezin altında sadece kanayan et değil, insanlığın parçalanmış vicdanı vardı.
Sonra o dağa tırmandım , Musa'nın Sina'sına değil, modern zamanların çarmıhına gerilmiş bir halkın acılarının Sina'sına. Ellerimi açtığımda, dünyevi hiçbir şey dilime dolanmadı. Orada, o kutsal yıkıntılar arasında, dünyanın bütün maddi zenginlikleri anlamsızlaşmıştı. Sadece bir anne'nin gözyaşlarının dindiği, bir çocuğun "ölecek miyim?" sorusunun cevapsız kalmadığı bir an için yalvardım. Kendi gafletimle yüzleştim orada; ben ki dünyanın geçici süsleri için endişelenen, oysa bu insanların sadece bir sonraki nefesleri için dua ettiğini gören...
Ama asıl sınav, o Gazze kadınlarının yüzlerine bakmaktı. Yemin ederim ki, onların gözlerinin derinliklerinde insan tuz gibi eriyor. Her biri, asırlardır süren bir zulmü sadece bakışlarıyla anlatan canlı tarihlerdi. Yüzleri toz toprak içinde, giysileri yırtık, ama duruşları öyle bir ihtişamla doluydu ki, karşılarında âdeta bir hiç olduğunu hissediyorsun. Sanki melekler onların omuzlarına konmuş, Allah'ın nuru alınlarına damlamıştı. En acımasız bombaların bile söndüremediği o içsel ışık, onları adeta ölümsüz kılıyordu.
Oradan ayrılırken, sadece fiziksel olarak uzaklaştığımı biliyordum. Ruhum, o enkazlar arasında kalmıştı. Gazze'de yanan sadece binalar değildi; orada insanlığın bütün ahlaki temelleri, bütün vicdani değerleri kül oluyordu. Ve biz, bu yangını uzaktan seyrederken, aslında kendi ruhumuzun derinliklerinde çok daha büyük bir yangının alevlendiğini fark etmiyorduk. O kadınlar, o çocuklar, o yaşlılar, hepsi insan olmanın ne demek olduğunu bize yeniden öğretiyordu: Onur, direniş ve inancın en saf hali...
Bugün, o enkazlar arasında gördüğüm her çift göz, hâlâ rüyalarımı süslüyor. Ve her uyandığımda şu soruyla yüzleşiyorum: Biz, bu kadar uzaktan seyredenler, acaba gerçekten var mıyız? Yoksa ruhlarımız, o yangınlarda çoktan kül mü oldu?
(Ahsar Zerefşan/Denemeler: MELEKLERİN OMZUNDA/ Kasım 2025)

Devamını Oku
Ahsar Zerefşan

Gözyaşların, seni incitenler için değil, seni incitmeyen biri olduğum için akacak. Senin kalbine dokunan sevgim, yük olacak yüreğine... başkalarının kırıklıklarından değil, benim nazik dokunuşlarımdan dolayı hüzünleneceksin.
Gerçekten derin bir acı, kaybolmayan nezaketin hatırasında....


(Ahsar Zerefşan / Derlemeler Mayıs 2024)

Devamını Oku
Ahsar Zerefşan

Komik olma lütfen bu saatten sonra bu dünyanın mutlu olunacak yönü mü kalmış? Bir zamanlar küçük şeylerden mutlu olabilirdik, ama şimdi gülmeye çalışsak bile içimizde bir suçluluk hissi var. Artık gülmek bile riskli, çünkü her an birisi "bu neyin gülüşü" diye sorabilir. Sanki bir yerlerde sürekli bir acı yaşanırken bizim mutluluğumuz yanlışmış gibi. O kadar kasvetli ki, sanırsın sokakta gülen birini gören hemen 'bu kişi kesin kaçak!' diye düşünüyor. WhatsApp'tan gülücük yollamak bile garip bir formaliteye dönüştü. Artık 'nasılsın' mesajlarına bile 'sorma gitsin' cevabı gelince rahatlıyoruz. Kendi içimize kapandık, o eski sıcaklık kalmadı dünyada. Dünya, Twitter kavgasından ibaret bir yer oldu.

Düşünsene, bir kız çocuğu kaç yıl boyunca büyütülüyor, eğitim alıyor, hayaller kuruyor ve bir gün, biri onun yaşam hakkını elinden alıyor. Kadınların öldürüldüğü bir dünyada mutlu olmaya çalışmak, bir çiçeği sulamak için son damla suyu kullanmak gibi.
Yani, düşün, hayatın en masum varlıkları olan çocuklar acı çekerken biz neyin mutluluğunu yaşayabiliriz ki? Sabaha kahve içip 'ne güzel güneş açmış' diyebilecek mi vicdanlarımız gece boyunca yüzlerce çocuğun öldüğünü bile bile ?
Biz seninle bu yüzden bu alemde beraber olsak, ne kadar mutlu olabileceğiz ki? Sanki bu ağır dünya, iki insanın saf sevgisini bile taşıyamayacak kadar kırılgan ve yorgun.

Devamını Oku