Ağlamak Meselesi Şiiri - Yorumlar

Nazım Hikmet Ran
273

ŞİİR


2144

TAKİPÇİ

Nasıl etmeli de ağlayabilmeli
farkına bile varmadan?
Nasıl etmeli de ağlayabilmeli
ayıpsız,
aşikare,
yağmur misali?

Tamamını Oku
  • Özkan Öcal
    Özkan Öcal 13.11.2008 - 22:52

    Nasıl etmeli de ağlayabilmeli
    farkına bile varmadan?
    Nasıl etmeli de ağlayabilmeli
    ayıpsız,
    aşikare,
    yağmur misali?

    --[-@

    Cevap Yaz
  • Behruz Dijurian
    Behruz Dijurian 13.11.2008 - 22:40

    ’’Ben vatanını seven herkesin kardeşiyim, ama gözü kulağı kapalı kendini milliyetçi düşüncelerin Tanrı’sı sananlardan da nefret ediyorum. Ben İspanya’yı seviyorum ve ona tapıyorum ama her şeyden önce bir dünyalıyım ve tüm dünyanın ve herkesin kardeşi…!’’

    Federico Garcia LORCA (1898-1936)
    Çeviri: bd

    Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
    Ve bir orman gibi kardeşçesine
    Bu hasret bizim..!

    N.H.

    Zistan besan-e derkhti tenha ve azad
    Baraderane zistan be san-e derkhtan-e yeki cengel-
    İn ast roya-ye ma.

    Çeviri (Farsça’ya) : Merhum Ahmet Şamlu ( dünya edebiyat Nobel Ödülü adayı)


    Bazen bir şairi daha iyi yanaşabilmek için şiirinden yola çıkar (ki yolun iki tarafı var biliriz) bazen de şiirine kavrayabilmek için kendisinden..Ve iyi bilir değerli okur ki Özkan Mert’in dediği gibi ‘bir serçeye yaklaşabilecek kadar yaklaşabiliyorsam şiire’ ..ki acaba bizler ne kadar yakalaşabilmişiz sözümün başlangıcındaki Nazım, Lorca, Şamlu vs. gibi böylesine şairler ve şiirlere !

    O dünya şairleri ki din, dil, ırk, renk vs. söz konusu olduğunda (önemine göre) kendini tanıtmak zorundayken, sıradanlardan farkı sadece bunların sıralanması !

    Burada savunulmaya ihtiyaç duymaksızın şairin şiirleri şahididir ve soruların, sorunların ve yakışıksız yaftaların yegane yanıtı da..!

    O canlar ki aşkı hayatın ve şairi tarihin ve şiiri de özgürlüğün çerçevesi olarak görür, bilir ve birleşir ki dünyadaki her şairin ve düşünürün düşünce ve duygusunun suyu aynı serçeşmeden kaynak almasa da aynı okyanusa cereyan eder ..!

    Şaire saygı şiir severe selam

    Behruz Dijurian


    Gene ağlamaktan gidelim..Afrika yerine Antoloji olsun bu kez.. Nasıl olsa A’ları tutar..Ahları da belki ! :

    MUHARRİR’in not defterinden (835 S.)

    Şimdi tayyaremiz
    Afrika’nın üstünde gezen
    sıcak rüzgarların içindedir
    Yukardan bakınca Afrika bir
    kocaman keman biçimindedir
    Bana öyle geldi ki
    çeloyla çalıyor Çaykofski’yi
    kızgın karanlıkta ada
    Afrika’da
    Ve sallayarak tüylü uzun kollarını
    bir goril ağlamakta…!
    ……..



    Elan tayyareyemun
    bar ru-ye Afriga der gerdeşe
    der miyun-e badha-ye mosumi
    Negah ke nikoni az in bala
    Afriga
    mimune hamçun ye vialon.
    Be man incuri miyad ke
    Çaykofski dare vialonsel mizane
    der tariki-ye sorkh-e ye cazire
    der Afriga

    Ve der hali ke dare dastha-ye deraz-e paşmaluşo tekun mideh
    ye goril der hale gerye kardane …!


    Nazım Hikmet
    Çeviri (Farsça) : Behruz Dijurian
    Hemşehri hüner dergisi ( ‘şiir ve şair ’ köşesi) - İran 2007


    Cevap Yaz
  • Ali İhsan Atiş
    Ali İhsan Atiş 13.11.2008 - 21:53

    YORUMLARINIZI MAALESEF SEVİYESİZ VE KALİTESİZ BULUYORUM.. ÖNEMİ YOK BELKİ AMA ..SAYGI EMEĞE SAYGI .. YÜREKTEN DÖKÜLEN GİZLİ SÖZLERE SAYGI..NE OLUR .SİYASET BIRAKIN YAPANLARA KALSIN ..İSTEYEN İSTEDİĞİNE İNANSIN.GÜN YORGUN HAYAT YORGUN ..DÜNYA YORGUN.. GÖNÜLLER YORGUN.. ŞİİRİN İDEOLOJİLERE ALET ETMEK BENCE EN BÜYÜK İHANETTİR ŞİİRE.. YANILIYOR MUYUM ACABA?

    Cevap Yaz
  • Ayşe Hilal Ersoy
    Ayşe Hilal Ersoy 13.11.2008 - 21:46

    Anlamak meselesi

    öğrenebilsek tartışma adabını ve uygulayabilseydik hakkınca ne güzel olur! ! ! ! ! ! !
    Hakarete varmayan sıfatlarla incitmeye yıpratmaya çalışmadan yazışabilseydik
    Fikirlerimizi akil paylaşabilseydik
    Şiirden uzaklaşmadan sokaklara sapmadan
    O onu yaptı bu bunu yaptı diye bütün günü helak edene kadar
    Şiiri çözümleyebilseydik
    Şiiri konuşsaydık
    Mutlu olabilirdim
    Değilim

    (tabi şiir kusursuz bu şiire yorum yazmak her yiğidin harcı değil)

    Bir forum konusu olur orada yazınız... Sınır yok...

    Anlamak meselesi!

    Usta şair geçti gitti...
    Geçip giderken bize bıraktığı miras nasıl güzel
    Okundukça okunası güzel Türkçemizle yazılmış
    Dünya döndükçe var olacak okunacak
    Şairlere emsal olacak esin verecek güzel ötesi eser
    Hala anlamamakta inat edenler
    Hala oraya buraya çekenler
    Hak ettiği itibarı vermemekte diretenler var
    Nedir bu anlayamıyorum?


    Anlamıyorum bu şekilde şiir okunmaz şair olunmaz


    Sayın
    HİPNOSİA
    Ve bir şey iddia ediyorsanız dayanağınız olmalı
    Alıntı yapılmış kaynağı nedir?


    Siz açıklamamışsınız nerden alıntı yaptığınızı ben yazayım

    googlede arama yaptım M.... Y....n (adı özellikle yazmıyorum bilen biliyor) diye ve o malum yasaklı ülkemiz aleyhine olan sitelerde bu yazınız aynen çıktı ve onlarda alıntı yazmışlar.
    Link verip onların reklamını yapamam..arayan bulur.
    Tekrar soruyorum
    Asil kaynak nedir?

    Netteki her bilgi doğru değildir. Kişiler kendi amaçlarına uygun düzenleyip istedikleri metinleri asabilmektedirler.
    yabancı sitelerde bunu çok görüyoruz..isteyen istediğini istediği kadar alçaltıyor istediğini yüceltiyor
    Dayanakları gözlerimizle görmek isteriz. Yoksa itibar edilemez bu tür yazılara. Etmemek gerek.



    Seviyeli tartışalım lütfen! ! !

    Şairin toprağı bol olsun
    Teşekkürler şiiri gündeme taşıyanlara
    Pekiştirdik...
    Defalarca okudum okuyacağım

    Saygılar

    Cevap Yaz
  • Hüseyin Ercan
    Hüseyin Ercan 13.11.2008 - 21:43

    Hasta olduğuna sevindim Ali Akar..
    Tez elden gitmeli, bu boş kafalar..

    Cevap Yaz
  • Rıfat Tango
    Rıfat Tango 13.11.2008 - 21:28

    Bu sayfayı sık okumak gerekiyormuş meğer!
    Bu sayfanın tetikçisi 3-4 lavuğa hitaben yazmıyorum cevap kakkı doğmasın diye..
    Şimdi iyi dinleyin.

    Nazım Hikmet düşmanlığının tarihi derindedir.
    Necip Fazıl-ki onu konak oğlanı diye hatırlarım-Çemberlitaş konağından Parisin Sorbon ünüversitesine düştüğünde pırıl pırıl bir gençtir.Okul çıkışında gece parkta bir elinde şarap şişesi.Diğer elinde parisli bir erkeğin........!!
    Bu müptezel yeni solcu olmuş şair Fazıl'ın durumu kısa zamanda dönemin şairlerinin kulağına gider.
    Bazı okuyucular hatırlayacaktır.Yakın zamanlarda önemli bir Türkçü şöyle demişti;
    'Fazıl bey'in ofisinde toplantıya çağırılırdık.Bana hep en son sen git derdi.Beni erkek yaptı o'

    Solcu Fazıl yurda döndükten sonra müptezel yaşamına uzun süre devam eder.
    Nazım der ki dönemin şairlerine'Dostlar,ona bu husuta vurmayın'.Fazıl Nazımın ünü beş kıtaya yayıldıkça deliye döner.Kendini affedemez.
    Çünkü onu kimbilir kaç kez polis şefine ihbar etmiş,topladığı bilgilerle Nazımı vatan haini ilan ettirmiştir.Bu kıskançlık acısı içinde,Allah'dan af diler bir taraftan.Bütün yaptıkları için..
    Bu sır uzunca zamandır saklanmaktandır.Meraklıları araştırıp bulsun.Ben onun müridlerinin gelecekete gerçekler gün ışığına çıktığında Nazım'ı sevenlerinden daha çok seveceğine inanıyorum

    Şimdi aşağıya bir alıntı koyuyorum internetten.Merak edin ve araştırmaya başlayın kolay gelsin.
    Suikast, Vatan gazetesinin kendi başyazarına karşı kendi ‘tertib’i mi?..
    ALTAN ÖYMEN
    TÜRKİYE / 06/11/2008
    [email protected]ı yazdırarkadaşına gönderarşive ekle

    Vatan gazetesi Ahmet Emin Yalman’la yüzyüze görüşen Hüseyin Üzmez’in Ahmet Emin Yalman’a söylediklerini manşetinden duyurdu. Röportajı, Yılmaz Çetiner’in notlarına dayanarak Ahmet Emin Yalman yazmıştı. Üstte, Necip Fazıl Kısakürek ve gözaltına alındığı kıyafetiyle Hüseyin Üzmez

    “Ahmet Emin Yalman Amerikancı’ydı. Ahmet Emin Yalman ‘Sabetayist’ti. Onu 17 yaşındayken vurdum. Menderes’in ayakları dibine serdim.”
    1952 Kasım’ında “Malatya Suikasti” sanığı Hüseyin Üzmez, bugün bunları söylüyor. O marifetini bir ‘kahramanlık’ sayıyor. Onunla gurur duyuyor.
    Bir de olaydan sonraki günlerde Ahmet Emin Yalman’la yüzleştirildiğinde neler söylediğine bakalım:
    Önceki yazıda anlattım, gazeteci Yılmaz Çetiner, Malatya Emniyet Müdürünü ikna etmişti. Müdür, sanık Hüseyin Üzmez ile, üzerine kurşun yağdırdığı Ahmet Emin Yalman’ı yüzyüze görüştürecekti.
    O iş hemen gerçekleşti. Müdür emir verdi. İki polis, Hüseyin Üzmez’i gözaltında tuttuğu yerden gizlice çıkardı. Hastaneye, Ahmet Emin Yalman’ın yattığı odaya götürdü.
    Yılmaz Çetiner de, tabii onlarla beraberdi. Görüşme başladı ve çok ilginç diyaloglarla uzun süre devam etti.
    Çetiner, görüşmeyi başından sonuna not etti. Bu notlarla, öteki gazeteleri atlatacak bir röportaja imza atacağını düşünüyordu. Fakat görüşme bitince, hayal kırıklığına uğradı. Çünkü Ahmet Emin Yalman yatağında doğrulmuş, Çetiner‘e şöyle demişti:
    “Bu röportaj patlayacak Yılmaz. Lütfen kâğıdı kalemi al, söylediklerimi yaz.”
    Bu, röportajı Çetiner‘in değil, kendisinin yapacağının ifadesiydi. Vatan’ın sahip-başyazarı, o önemli işi o zamanki genç muhabirine bırakmak istememişti. Görüşmenin içeriğini Çetiner‘in notlarına dayanarak kendisi dikte etti.
    Vatan’ın 29 Kasım 1952 tarihli sayısındaki ‘Yalman-Üzmez görüşmesi’ röportajı, Ahmet Emin Yalman’ın imzasıyla, bu şekilde hazırlandı.
    Daha önceki ‘ilk ifade’lerinde, Ahmet Emin Yalman’ı -hakkındaki yayınları da okuyarak- zararlı bulduğu için vurduğunu söyleyen Üzmez, o görüşmede Yalman’a, tamamen değişik bir açıklamada bulunmuştu. Kararı alanların başkaları olduğunu ima ederek (ama o ‘başkaları’nın kim olduğu hakkında ‘ima’da dahi bulunmayarak) şöyle diyordu:
    “Beni sizi vurmaya mecbur etmişlerdi. Vurmasaydım beni vururlardı. Bu vazifenin bana düşmesi, ikimiz için de hayırlı olmuştur. Ben sizi öldürmeye değil, sakatlamaya çalıştım. Yoksa tecrübesini yapsalar, ben o mesafeden attığım bir kurşunu tam hedefe yerleştirebildiğimi ispat ettim.
    Karnınızdan bir yara almanız birden bire yönünüzü değiştirmenizden ileri gelmiştir. Belki kan kaybettiniz, belki bu yüzden tehlike geçirdiniz, fakat benim size ateş etmem nihayet bu vartayı en ehven bir şekilde atlatmanıza ve hayatınızın kurtulmasına sebep olmuştur.
    Bana gelince, ben de üzerime aldığım vazifeyi böylece olsun yerine getirmiş olmakla, hem hayatımı kurtardım, hem de katil mevkiine düşmekten kurtuldum.”
    Yani: Ahmet Emin Yalman’ın üzerine beş el silah atarken, Üzmez’in amacı onu ortadan kaldırmak değilmiş... Hem Yalman’ı hem de kendini -kimlikleri meçhul ‘başkaları’nın şerrinden- kurtarmakmış...

    Yalman’a takdir, Kısakürek’e tekdir
    Kısacası: “Amerikancı Sabetayist’i Menderes’in ayakları dibine serdim” övünmesi yok Üzmez’in, Ahmet Emin Yalman’a o zaman söylediklerinde...
    Tam tersine, Üzmez’in kendini Yalman’a mazur gösterme gayreti var. Yalman’a duyduğu ‘takdir’ duygusu var. Diyor ki ona:
    “Kendi kanaatlerinize göre feragatle, sadakatle çalıştığımızı takdir ederim. Yalnız fikirlerinize düşmanım.”
    Üzmez’in ‘Yalman’ın Kanaatleri’ üzerindeki yorumları ise, belli ki, Necip Fazıl Kısakürek gibi yazarların yayınlarına dayanıyor. Ama Üzmez, Ahmet Emin Yalman’la konuşurken, o yazarları da fena halde harcıyor. Mesela, Necip Fazıl Kısakürek için diyor ki:
    “Necip Fazıl’ı hiç sevmem. Onun menfaatle hareket ettiğini ve başvekillikte, hatta Cumhurbaşkanlığında gözü olduğunu, hırsının ve kötü hesaplarının sonu olmadığını bilirim. Onu vurmak lazım gelirse beyninden vururum.”

    Biz yapsaydık böyle mi olurdu?
    Hüseyin Üzmez, Ahmet Emin Yalman’a Necip Fazıl Kısakürek ile ilgili sözlerini söylerken, Kısakürek, İstanbul’daki evindeydi. Gazetelerde suikastten kendisinin de sorumlu tutulduğu yolundaki haberleri izliyordu. Hemen gözaltına alınmamıştı. Ama alınması ihtimali giderek artıyordu. O sıradaki düşüncelerini, o günlerle ilgili olarak sonradan yazacağı anılarında şöyle özetleyecekti:
    “Ben bu adamlardan hiçbirini tanımam. Hiçbiri Büyük Doğu Cemiyeti’ne kayıtlı ve Büyük Doğu gazete ve mecmuasıyla en küçük münasebet sahibi değildir. Bizim, Ahmet Emin Yalman’ı ‘mânada öldürme’ye davranışımız, onun ‘maddede öldürülme’si için kanuni bir azmettirme suçu sayılamaz. (...)
    Eğer bu hareketi biz sahneye koymuş olsaydık, bunca teşkilatçı tecrübemiz ve polisiye kültürümüzle, oyunu gülünç bir melodram şeklinde mi oynar ve atılan bir sürü kurşun altında Ahmet Emin’i ufak bir sıyrıkla mı bırakırdık?”
    Necip Fazıl Kısakürek bu düşüncelerini önce kendine sakladı. Zaten Büyük Doğu -belirtmiştik- o sırada yayınlarına ara vermişti. Kısakürek’in olaylar hakkında düşüncesini açıklaması gerekmiyordu.
    Ama bir gün geldi dayanamadı, bir Ankara gazetesine demeç verdi. Malatya suikastini çeşitli açılardan yorumlayarak, bunu “Vatan gazetesinin kendisine reklam olsun diye bizzat tertiplemesi ihtimali”nden de söz etti.
    Bunu sıraladığı ihtimallerin en başında şöyle ifade ediyordu:
    “1) Son zamanlarda ve bilhassa Büyük Doğu gazetesinin tesiriyle tirajını tamamen kaybetmiş olan Vatan gazetesinin bizzat kendisine karşı tertibi...”
    Arkasından ‘ikinci ihtimali’ yazıyordu:
    “2) Yalman’ın da haberdar olamayacağı şekilde, kendisinden bir fincan kan alarak mukaddes davayı ve bu davayı tuttuğu zannedilen Adnan Menderes’i çürütmek için Masonların ve kozmopolitlerin tertibi.”
    (Kısakürek’in ‘kozmopolitler’ kavramı içine, gayrimüslimler ve dönmeler giriyordu.)
    Ona göre ‘üçüncü ihtimal’ de şuydu:
    “3) Yukarıdaki gaye ile Halk Partisi’nin tertibi.”
    Kısakürek’in saydığı, ama ‘çok zayıf’ olduğunu belirttiği diğer ihtimallerden biri, olayın ‘Din ve imana karşı tasallutlardan münfail (etkilenen) birkaç Müslüman’ın kafa kafaya vererek yaptığı hareket’ olmasıydı. Öteki de, bunu, aynı yöndeki ‘bir teşkilatın mukaddesat adına’ yapmış olmasıydı...
    Kısakürek, bunları da sayıyor, ama, onları çürütücü tahliller yaparak, asıl ihtimallerin ilk sıradakiler olduğunu belirtiyordu.
    Bu demeç, yayımlandığı gün okuyanı az oldu ama, ertesi gün diğer bazı büyük gazetelerde yayımlanınca, kamuoyunda tepkilere yol açtı. Malatya suikastinin, ya Vatan gazetesinin, ya Masonlarla kozmopolitlerin, ya da CHP’nin tertip ettiği bir hareket olabileceği iddiasının, ne mantıkla ne de sağduyuyla bağdaştırılması kolay değildi.
    Bu tepkilerin sonucu olarak Kısakürek’le ilgili soruşturma hızlandırıldı. Önce, hakkında daha önce alınmış, ama infazına başlanmamış 9 aylık mahkûmiyet kararının infazına geçildi. Kısakürek önce Topkapı Cezaevi’ne konuldu. Oradan da Malatya davasının sanıkları arasına alınarak oraya gönderildi.

    Davanın sonucu
    Malatya davasının duruşması 1953’ün ağustos ayında başladı. Bir yıla yakın sürdü. Necip Fazıl Kısakürek ve diğer yazarlar, birkaç ay sonra tahliye edildiler ve beraat ettiler.
    Dava 18 Temmuz 1954’te sonuçlandı. Hüseyin Üzmez taammüden adam öldürmeye teşebbüsten 20 yıl, Malatya’da yakalanan sekiz sanık 12’şer yıl, öteki 3 sanık 5’er yıl hapse, 4 er yıl sürgüne mahkûm edildi.

    (Not: Bir önceki yazının bir paragrafına ‘Malatya suikasti’nin tarihi yazılırken, 1952 yerine 1953 yılından söz edilmiştir. Yazının diğer paragraflarında doğru tarih yazılıdır ama, o yanlışı düzeltir, özür dileriz.)

    Siz Nazıma düşman olacağınıza Üzmez'le konuşun o hayattayken.
    Belki Nazım'a neden düşman edildiğinize dair bir ipucu bulursunuz!!

    Cevap Yaz
  • Mahbub Mehmet Kaya
    Mahbub Mehmet Kaya 13.11.2008 - 20:07

    Şair; vatan hainimisin, vatansevermisin bilmem ama şairsin.Bu şiirin bazılarına fikir verdi.''Diliki taş'' gibi durmanın erdemini, kalabalıklar karşısında hüngür, hüngür ağlayarak, değiştiler Amerikaya. Yaratıcımızı da kattılar hesabın içine. yalvar yakar izinli ve sürüyü yönettiler.

    Cevap Yaz
  • Tahtına Dargın Padişah
    Tahtına Dargın Padişah 13.11.2008 - 19:31

    MUHTEŞEM...

    Cevap Yaz
  • Nilgün Köktürk
    Nilgün Köktürk 13.11.2008 - 17:56

    Nazım'ın ailesi Kürtlerle dayanışma halinde
    Sadece Nazım'ın kendisi değil, diğer yandan aile fertlerinden eşi Münevver Hanım, oğlu Mehmed Nazım, üvey kızı Renan'ın Polonya'da bulundukları yıllarda Kürtler ile belli bir dayanışma içinde olmuşlar. Bu yıllarda çekilen bazı fotoğraflarda Kürtler tarafından örgütlenen yürüyüş ve gösterilere Nazım Hikmet'in aile fertlerinin de katıldığını görüyoruz. Örneğın Polonya«da öğrenim görmekte olan Kürt öğrencilerinin Varşova'da yapmış olduğu bir yürüyüşte Nazım Hikmet'in oğlu Mehmed ve üvey kızı Renan ön sırada yer almışlar. O yıllarda Polonya'da öğrenim görmekte olan Kürtlerden Memo Yetkin'in (1) ifadesine göre bu yürüyüş esnasında taşınan Kürdistan haritasını da Nazım Hikmet'in eşi Münevver Hanım kendi eliyle yapmış. Kürdistan haritası ve Kürdistan sözcüğünün büyütülmüş birer harfini göğüslerine asan öğrencilerin yer aldığı bu yürüyüşün ön saflarıında Renan'ın ve Memo Yetkin'in Kürt ulusal giysileriyle yürüdüğünü görüyoruz. Nazım Hikmet'in aile fertlerine ilişkin burada ilk kez yayımladığımz fotoğraflardan bazıları Memo Yetkin'in özel arşivinden alınmıştır. Şimdiye kadar hiçbir yerde yayımlanmayan bu fotoğrafların tarihi önemi ortadadır

    bu mu enternasyonalizm,hadi vazgeçtik bu mu vatan şairliği
    geçtik

    Cevap Yaz
  • Nupelda Gule
    Nupelda Gule 13.11.2008 - 17:51

    Ben bu tartışmayı burda kesmek istiyorum yeterince boş ve gereksiz kimse kimseyi ikna edemez, birde seviye düştükçe düşüyor. Ama insan hazmedemiyor Anadolu'dan-Afrikaya tüm dünya halkları ve dinleri üzerine siyaset yapan şiirler yazabilen bir insan senin gibi biri tarafından bu kadar karalansın yazık bunu sinderemedim. Hala intikamcı ve ben merkezcisin, dünyaya bak evrensel değerleri yakala derim Ali Akar, bir ulusun toprağını yakarak siyaset yapmak ilkel bir metod'dur bunu savunmakta öyle.

    Cevap Yaz

Bu şiir ile ilgili 124 tane yorum bulunmakta