Kuşlar uçuyordu güneşin battığı yere
Sanki güneşi yakalamak istercesine,
İçindeki aydınlığı yitirmemek için
Çırpıyorlardı kanatlarını güneşin battığı yöne...
Bütün zamanlarda yolculuk yaptım
Tüm insanlarla konuştum
Hiç biri de memnun değildi hayatından
Zaman, aşklarını bulmaya yetmemişti.
Bir döngünün içinde kalmışlar
Bahar gelmişti
Ama çiçek açmamıştı
Geceydi, karaydı
Yıldızlar yerinden kaydı
Yer yerinden oynadı
Zaten hava karaydı
Yağmur gibi ıslattın tenimi,
Rüzgâr gibi titrettin içimi,
Yaz güneşi gibi sıcaklığınla
Sonsuza dek yaktın kalbimi
Kar tanesisaflığında,
Seni ne zaman düşünsem,
Siyah zeytin ve papatya geliyor gözlerimin önüne...
Bazen gözlerine baktığımda
Orada bir ışık görüyorum
İçindeki özlemi ve
Beni sevdiğini görüyorum
Gecenin karanlığında parlayan
Bir gün gelirde ölür gidersem,
Meçhul şehirde, meçhul bir sokakta
Gömün bedenimi meçhul mezarlığına
Mezar taşımada MEÇHUL yazın
Beni bulmak için çok uğraşma
Nereye gider bu yol?
Hangi istasyona çıkar?
Zor olan gitmek mi, kalmak mı?
Yoksa sadece yollara bakmak mı?
Oturuyordu tek başına sahilde
Onu gördüğümde üşümüştü, belliydi
Elleri mos mor olmuştu soğuktan
Belliydi, yalnızdı, üşüyordu...
Konuşmak için yanına yaklaştım
Belki sen uyurken gideceğim
Ve senden hiçbir şey istemeden.
Tören de istemiyorum senden
Hoşçakal bile demeden gitmek istiyorum.
Hüznün kar çiçekleri gibi
YURTAYDER!
Nedir? Belki de hiç duymadınız bugüne kadar! Umarım bundan sonra bukadar duyarsız olmaz ve 'TELEVOLE'lerden biraz uzaklaşarak etrafınızda olup bitene kulak kabartır, azda olsa göz atarsınız...
Bunu kısaca anlatmaya çalışayım. Ama inanın sadece ismi değil, anlatacağım şey aslınd ...