İskele görevlisinin, bekleme salonunun demir parmaklıklı kapısını açıp, seslenmesiyle başlardı yolculuk, 'Üsküdar, Kuzguncuk Çengelköy,
Beylerbeyi, Ortaköy, Bebek, Küçüksu, Kandilli, Yeniköy, Çubuklu,
Paşabahçe, Beykoz, Kavaklara kadaaaar! ' diye...
Elimizde sevdiğimizin eli, İstanbul'u yudum yudum içtiğimiz o, parasız talebelik günlerimizde, her günkü meskenimizdi o Boğaz Vapurları...
Yeni ve daha yollu gemiler genelde Kadıköy ve Adalar hattında çalıştığından, Boğaz hattında akıntıyı arkasına aldığında canlanan, ters akıntılarda ise yavaşlayan eski tip gemiler çalışırdı...Üstelik,bu seferler, Boğazın hemen tüm iskelelerine uğrayarak yapıldığından, halk arasında bu gemilere 'dilenci vapuru' denirdi. Hep aynı hatta çalışmanın sağladığı deneyimle, çımacıar, iskeleye yanaşırken, çımayı kement gibi atarak bir seferde oturturlardı iskeledeki babalara...
Sen nerdesin, ey sevgili, yaz günleri nerde!
Dağlar agarırken konuşmuştuk tepelerde,
Sen nerde o fecrin agaran daglari nerde!
Akşam, güneş artık deniz ufkunda silindi,