Tek başınadır her kader,
Paylaşılan sadece keder!
Peyk canlar muhayyer,
Yaşanılan sadece hiçler..
Yek zulümse hayat eğer,
Kırpışan ölümlere değer!
Bir sabah işe yetişmek için,
Otobüse binmek istedim.
Bindim ya, binmez olaydım;
O ne kalabalık, o ne sıkışıklık,
Oturacak yer bulamadım..
Sen!
Gözleri parlayan çocuk;
Elleri soğuk, yüzü soluk,
Mağrur ve buruk..
Gün gelecek;
Gönlünün padişahı ben değilim,
Anla artık, sen de bunu sevgilim!
Hayatının yoldaşı hiç değilim,
Bırak artık, sen de beni sevgilim!
'Bir rüzgar gibiydi, geçti! ' diyelim,
Buluşturur görüşemeyenleri,
Kavuşturur hasret çekenleri,
Barıştırır birbirine küsleri,
Bir başkadır bizde bayram günleri…
Kimileri çalışır ya da nöbetli,
'Bana mutluğun resmini çizebilir misin? ' diye sormuşlardır hep. Ardından 'mutluluk resmedilemez ki? ' demiştir birileri de... Mutluluğun resmi ilk candan beri çizilmiştir oysaki; biraz kalp şeklindedir, biraz da hayal meyaldir. Gerçekleşme derecesi ise, resme bakış açısıyla orantılıdır.
Dik bakarsak, derecesi doksandır; burnumuzun dibinde olmasına karşın göremeyiz. Çünkü burnumuzun dikineyizdir. Sağ yanımızdan bakarsak, derecesi yüzseksendir; çerçevesiyle sabitlenir hayallerimiz. Sol yanımızla bakarsak, derecesi yine yüzseksendir ama ağrır sol yanımız ve bu kez vicdanla bakar; biraz süzülüp çerçevenin etrafında geziniriz.
Geriye tek ihtimal kalır; o da ayaklarımız altına almaktır. Ancak böyle hakimiyetimiz altındadır. Dilersek üzerine oturur bir ömür sağlam bir koltuk gibi kullanırız; var sandığımız ama aslında yıprattığımız. Dilersek üzerinde sekeriz, kâh sevinir kâh tepiniriz; tepindikçe aklımıza gelir sevincimiz. Ama bir ihtimal daha vardır, tek ihtimalden de öte: Sıfır ihtimal; sıfır açı. Aslında yokluk sandığımız koca bir sıfır. Oysa yokluğun yokluğundayızdır. Yok sandığımız sıfırın, birleşmiş sayısız noktalarındayızdır. Ve her noktanın içindeki noktacıklar kadar yokluktur sıfırımız. Ve aslında sıfırımızdır mutluluklarımız. Sıfırdaki noktalarımız, her noktadaki noktacıklarımızdır mutlu anlarımız...
Ben seni,
Senin kendini sevdiğinden bile fazla sevdim...
Öyle ki;
Çoğu zaman kendime,
Sana kırgınlığım kadar kızgındım;
Nasıl oldu da,
Buyurun efendim, sınav oluyoruz!
Elinizi yüreğinize koyunuz.
Neden hâlâ duruyorsunuz?
Olmadı şimdi, su koydunuz..
Kızmayın lütfen, sabırlı olunuz! ..
Yalnız dört satır kaldı, okuyunuz:
Yandım anam yandım anam su verin
Suyu bana testi ile getirin
Doyasıya doyasıya içeyim
Yine bana bir efkâr-ı hal oldu
Yine yar göründü gözüme bugün
Seni benden alan ellere,
Kırılsın diyecek yüreğim yok..
Ki, o eller;
Seni bir gün,
Bana geri verecekler..
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!