HAZRETİ HÜSEYİNİ ANMA;
(RAHMETLİ BABAM ANLATIRLARDI, NEREDE BİR MAZLUM VARSA
O HÜSEYİNDİR. NEREDE BİR ZALİM VARSA O DA YEZİTTİR.
BUNUN ÜLKESİ-RENGİ-İNANCI NE OLURSA OLSUN.)
ALLAH TÜM HÜSEYİNLERİ ZAMANIMIZ YEZİTLERİNİN ŞERLERİDEN
KORUMASI DİLEKLERİMLE.
—SUSTURULAN BİZ OLDUK
..
yıllar önce...
çizgiler çekilirdi,
aralar uzayınca...
duvarlar çekilirdi,
sınırlar konduğunca...
yıllar önce...
..
son zamanlarda tadım tuzum yok
betimsiz tuhaf haller içindeyim
gün oluyor evden çıkasım gelmiyor
hasta değilim alev topu gibi başım
çıkıp başımı serinletiyorum,
gözlerimi dinlendiriyorum
iyotla dolduruyorum ciğerlerimi
..
Geçti, gitti, bir yıl daha,
Ömrümüzün sarkacında.
Karşılarız yeni yılı,
Nice, nice umutlarla.
Denizde kaybolup giden,
Senede bir defa öten.
..
Bir yılbaşı, yıllar önce bir gece
Süzdü gitti gökte bulut görünce
Gelmese de hep beklerim ömrümce
Dünya döndü ben dönmedim Asuman
Unutmayı ben o gece unuttum
Sevgiye, sevdaya hep perhiz tuttum
..
DÜŞÜNCE BECERİLERİ...Kendini azad et, kuramadığın cümlelerden gitmek için teheccüdden şems vaktine. Benim baktığım yerlerin daha yukarılarında bir şeyler? Hepimızin dualarla tırmanabileceği yerde aşkın aşığı mutlu olmaz mı? En güzel şey olan gülümsemesini yüzünden eksik etmeyen kar taneleri, dua dua yürürken hissettirdiklerinin muhteşemliğinde aşk. Ve pirimin sesi duyulur,yukarıda olağanüstü bir şeyler oluyor ve kimse bunların farkında değil diye sesleniyor. Acaba benim bilmediğim başka bir şeyler daha olabilir miydi oralarda? Sadece çıkmak, düş kuracak vakti olmayan ruhların buluştuğu yerde olmak istedim. Gözlerin alamadığı üstünün de üstündeki en güzel şey sevgili mutlak güç, en gerçek özgürlük, işte o zaman değmeyin keyfime akşamüstü. Kurtuluşun mu yok, iyi ruhların sahiplerinin dualarıyla besle ruhunu. Belki son cümlelerdir bu yazdığım ateşi tutuşturmak aşk-ı kıyameti yaşamak icin. Sessiz çığlıklar gelir gitmek için rezilce korkulan hayattan. Anlatayım ben sana aşkı diyen semazen semahından geri gelmek ne kadar mümkün, yabancılaşma kötü alışkanlıktır içine. Ç/ay vakti kemik titreten sohbet meydanında c/anlarla hep beraber, önemli bir sunuş demlenen gönülle devam eden meşklerle, bitmeyen savaş'ta galip. Ardı ardına sıralarken kelimeleri karanlığa teslim edenlerin ipuçlarıyla donanır ruhlar. Doğa üstü yetersiz kalınan andaki inançtan doğan dualar nehir gibi kapıp kavrar sizi, bizi oyalarken.
ÇOK MU ZOR? .. Aşkın neden farklı olduğunu söyleyiniz buyurdu Pirim. Ruhundaki esintiler zamanda yolculuk gibi özünden gelir dedi Acz. Ne kenarı var ne ucu duaların, sevenle sevilen arasındasın hala, dile getir yüreğini şems vakti dedi Mirim. Hayretim oturduğum meclislerdeki sohbetlerden aşk için anlayabilene dedi Meczup. Kimin aklına geldin, hadi seslere kulak ver seslenmek icin en yakınına zerre zerre dedi Hırkasız Derviş. İçindeki en yakınınızla karşılaşmak, kurtuluşa ermek için şems vaktinde al-i imrandan bir ayet oku ki, gönül meşgul olsun ölümle gözgöze gelmek, küskün bir sevgili bırakmamak güneşe bakmak için dedi Garip Çoban. Kaç kez huzuruna çıkıyorsun sevgilinin, bir heyecan mı seni ateşe atıyor, hadi biraz amelinde merhametin olsun günahına dedi Zahit. Benim bir gizli bildiğim var, belki bir gün söylerim dedi Meçhul Dost. Tebessüm etti gece, aşk'a ayıp olmasın diye bir yere yerleştirdim akıl oyunlarına rağmen dedi Miskin. Okuyorum okuyorum bitiremiyorum yorulmuyorum, nereye saklandıysan gereğinden fazla gözlerim ıslakken çalsan kapımı dedi Hırkasız Derviş. Duygular sevgi şehrinin damarlarıdır, insanın sevgi problemi yok mu sizce? dedi Aklı Kıt Adam. Her şey sevgide oluşuyor, aşkla şekilleniyor ölümle bütünleşiyor ve bir şey kaybettirmiyor kendilerini sevgiliye sevdirenler dedi Deliler Şeyhi. Bir hikayesi var aslında her şeyin, merak ediyoruz, günde kaç defa kendinizı görüyorsunuz dedi Fakir.
YOLNAME... Yol alabilmek için yine düştük yollara, bizi nerede/n, nereye çağırıyor bu aşk. Ucu olmayan şehirlerin hikayesinde insanların sevgiye ıssızlıkları şaşırtıcı değil. Gönül bir an bile uzak değil, nazar kılmasını istiyorsan aşkın, hor görme gönlü, gönül aynana iyi bakta gör onu. Neye hazırlanıyorsan kalbini rahmet ordadır. Ölçülebilen birşey değil zaman. Mutlu olmak isteyen kalbinin çaresi seyr-i hayatta sendedir. Hiç bir kavram sevgiden ayrı değildir. Vakitlerin makamına erenler için aşk iç içedir. Ruhun makamına ulaşmak için teslim olmakta ilahi iradeye. Halini kötü görme, yaşarken, yaşadığı çağda olmayanlar, hakikatinin hakikatinde ve O'radan konuşuyor. Yenilgi tadında bir zafer, konuşuyor; kendisi konuşmuyor olsada orada olanlar. Bir'i anlayanların biri idi bu aşk. Söylenmemiş, işitilmemiş sözler söyleyip, görülmemiş güzellikte inciler dökenlerin ruhları buluşuyor teheccüt vakti. Hatırlanmayı herkes ister. Peki ya unutmayı? Önemli olan iç güzellik olsada, dış güzellikten utanmıyor olsan hz insan, aynen diğerleri gibi. Hep yığınlar üzerinden anlatılan yaşananlar bitmeyen bir ceza kabus gibi yaşamlarda. Biz şehirdekilerin yalnızlığını, bencilliğini, mutsuzluğunu görüyoruz. Lakin, ya da olmuyor başa çıkamıyorum diyorsanız yalnızlığınızla. Olma ihtiyacını hissedemediğiniz, bu farklılık neden kaynaklanıyor? Sevginin geleceği için neler öngörüyorsunuz,gecenin aryasında?
..
Bizde Polis
Kısıtlı imkanda hizmet,
Mesai üstüne mesai,
Dert-tasa yetmez gibi,
Bürokrasiyle de uğraş’demek!
Bizde Polis,
..
Ergenekon’dan çıktık yine,
Kutlu olsun, Nevruz Bayramı.
Boy boy, dört yana aktık yine,
Kutlu olsun, Nevruz Bayramı.
Otağ kurun, yeşil çimene.
Yer ver toyda, kıza, geline.
..
Hasbelkader bir gün başkan olursam
Önce taş üstüne tek taş bırakmam
Birkaç tane sanatçıda bulursam
Gece gazinoyu hiç boş bırakmam
Kim verirse versin takmam emir’i
Kuracağım düzen vurgun sömürü
..
1.Bölüm/ 2.kısım
Kazım bey eve geç bir saatte gelmişti ve oldukça fazla alkol almıştı. Eve gelir gelmez bağırmaya başladı:
-Nerede o fahişe? Çabukkk kaldır onu! Onunla konuşacaklarım var.. diye bağırıyordu.
Gülfidan olanlara inanamıyordu. Korkudan gözleri büyümüştü. İçeriden gelen sesleri dehşetle dinliyordu Yüreği öyle hızlı çarpmaya başlamıştı ki, bir an kalbinin yerinden fırlayacağını sanmıştı. Oturduğu yerde dizlerini dikmiş, kollarını dizlerine bağlamıştı. Hala titriyordu. Öyle hızlı sarsılıyordu ki, kendini kontrol edemiyordu. Başı boynundan bir tarafa doğru çekme ve kasılma yapmaya başlamıştı. Tüm bunların neden olduğunu, birden bire hayatının nasıl değiştiğini düşünmeye başladı. Gözleri doldu, ağlayamıyordu. Nerede hata yaptığını düşünmeye başladı. Sadece hatırlamaya çalışıyordu.
Piknikte babası kendine anlamsızca sinirlenmişti. Eve geldiklerinde korkudan ve yorgunluktan uyuya kalmıştı. Evet! Şimdi her şeyi tek, tek hatırlamaya başlamıştı.
..
Bir millet bukadarmı yozarmış aslından?
Kalmadı artık o,Ecdadımın osundan
Ders alır oldu dedesinin,şer hasmından
Sabrım kalmadı Hu,öleceğim kahrımdan!
Yılbaşının gölgesinde kaldı bir Bayram
Şaşarm Hu,bu nasıl insan,nasıl iman?
..
fakir mi tuzu kuru mu?
düşünme maddi durumu
sen asıl iyi gözlemle
bakışı berrak duru mu?
duruşu doğru yada peç
bu kısmı hali ile geç
..
Gök yüzü yine gri bu gün, GURBETTE.
Güneş belkide doğmayacak.
Kalbim derinden sızlıyor,
İçimi yaktı, yakacak.
Yıldızlar görünmüyor yine,
Ay belkide görünmeyecek.
..
Gözlerimi açtım karşımda mutluluk
İçi dolu kazan girince içine kalbi dolan
Yıkanır huriler mesut olur
Çıkan hüsran olur
Ne güzel mutluluk bugün
Her taraf çiçek açmış
Pencerelerde mutluluk ışığı
..
Mekkem ne çileyle geldi bugüne
Sor Kabetullah 'a anlatsın sana
Kimler şahit değil ki bu düğüne
Sor Halilullah 'a anlatsın sana.
Uhut dağı şahit Sevr dağı şahit
İsmail 'in kurbanı koç yağı şahit
..
Birisi bana çocukluğumun ilk hatıralarını sorsa, hayatımın bazı acı sergüzeştlerini bir yana bırakıp şu oturduğumuz kocaman evin kocamış halini anlatırdım herhalde. Çocukken kapısından ilk girişimde bu evin bana neler göstereceğini, hayatımın acı yanı bol olan hengâmelerini yaşatacağını ve burada bu kadar çok kalacağımı, kaldıkça alışıp seveceğimi, ayrılık vaktini hiç düşünmemiştim demekte ilk sözlerim olurdu tabiî ki...
Ev şehrin en eski mahallelerinden birinde ve o mahallenin en güzel yerindeydi. Ben küçükken bu ev o kadar büyüktü ki dünya sadece bu mahalle ve bu evden ibaret zannederdim. Ben büyüdükçe bu evin küçüleceğini sonradan anlayacaktım. Ama yinede dede yadigârı olan bu evin diğer bütün evlere inat güzellikleri vardı. Mesela kale kapısına benzeyen o zamanlar gözüme büyük mü büyük görünen öyle bir kapısı vardı ki, iki tane vuruşlu olan tokmakları çalındığında mahalleyi inim inim inletirdi. Evet, iki vuruşlu diyorum. Çünkü bu ev bir Osmanlı şaheseriydi. İnce düşünceli o büyük mimar dedelerimizin bilinçli olarak yaptığı bu vuruşlardan ince ses çıkaranı kadınlar, kalın ses çıkaranı erkekler içindi ki hane halkı kapıyı ona göre açsın. Tabi ben bunları sonradan öğrendim benim ilk gördüğümde bu güzel Osmanlı işlemeli tokmaklar hane halkını sinirlendirmek için yapılan birer oyun edevatı idi. Neden mi boş zamanlarımda kapıyı çalıp bu tokmakların o güzel seslerini dinlemek çok eğlenceliydi de ondan.
Kapıdan içeriye girilince betonarma küçük bir avlu vardı. Avlunun sonunda enli enli üç basamak merdivenle inilen, Arnavut kaldırımlarına benzeyen daha büyük bir avlu vardı ki burası evin en göz alıcı yerlerinden biriydi. Mesela iki tane karşılıklı dikilmiş dut ağacı vardı. Bunlardan birisi siyah diğeri ise beyaz duttu. Ben büyüdükçe büyüyen bu dut ağaçlarının zamanla kesileceğini, dallarına kurduğumuz salıncakların ben on sekiz yaşıma geldiğimde birer anı olarak kalacağını anımsamak bile istemiyorum.
Ve bu avlunun öyle bir havuzu vardı ki işte önceleri bu evin kalbi bu havuzdan atarmış. Köpük köpük kaynayan suyu öyle tazyikli akarmış ki evin bütün damarlarına can verir, can verdikçe sevinir, komşuların kıskanmalarına rağmen bu suya göz nazar değmez, güzelim havuz dolup dolup taşarmış. Tabi bütün bunlar o çağlayanlar gibi, oluk oluk akan suya belediye el koymadan önceymiş. Şimdi o havuzcağız küçük bir belediye musluğu ile yetinmek zorunda bırakıldı. Ne acı değil mi.
Dede yadigârı olan ve belinin bükük hali, orasına burasına çakılan direkleriyle de elinde bastonla gezen ihtiyarlamış dedelere benzeyen bu evde odaların çok olması hesabiyle çok insan yaşarmış. Aşağı kattaki odalarda yukarı katta insan yaşayan odalara karşılık yine dededen kalma meslek olan dokumacılık süregetirilirmiş. Biz bu eve gelmeden önce memleketin en güzel kumaş dokumaları bu evden çıkarmış. Şimdi boş duran bu odalarda sadece kırılmış dokuma tezgâhları,duymak isteyenlere de bu tezgâhların sesleri var.
Bize gelen yaşlı misafirlerimizin gözleri gençliklerini arar, eve baktıkça anıları tazelenir ve de anlatmaya başlarlardı en güzel hatıralarını. Masal gibi dinlerdim anlatılan anlatıldıkça özlenen o gençlik hezeyanlarını. Kimi gelin gelişini kimi gelin gidişini anlatırdı bu evden. Doğan çocuklar,onların ebeleri kim bilir kaç bebek dünyaya gözünü açmıştı bu evde. Kavgaların, küskünlüklerin pişmanlıkları başlamış bu evden çıkınca o insanlarda. Ölenlerin acısı kat kat artmış yüreklerinde.
..
Kar soğuk
Buz gibi bir hava olmamalı
Böyle günlerde ölmek istemem
Dostlarım üşütüp
Hasta olurlar sonra
Benim yüzümden
Öyle çok sıcakta olmasın
..
Adımı sorma o senin hatıralarında kaldım.Benim adım senle yaşadıklarım. Soyadım da henüz yazılmadı. Yani senle yeniden yaşayacaklarımız olursa bu aşkın bir soyadı olacak. Adım ve adın yeter bu aşk için diyemezsin. Bu aşkın soyadı olursa Leyla ile Mecnun’un sadece adlarında kalan aşkını geçmiş olacağız.
-Baban hayrına yeniden gelsen sevsen de en büyük aşka soyadlarımız eklense diyorum.
Burçak tarlası halindeyim; ama seni tanıyor tanelerim. Bir tanem kaldığın günlerin toprak kokusu var yüreğimin her yerinde. Ben de diyorum bu senli toprak kokusu nerden?
-Yoksa öldün mü bende ?
Bir yerlerden, yarlardan, arlardan tanıyorum seni.Ölmemişsin, besbelli, beni ölümcül kalışların uğraklarına bırakmışsın.Muğlaklarımı besliyor yokluğun.Mutlakların düşlerine sarıyor sarılışın; ama saran sen değil sensizlik.
-Bu aşk sanırım.Yanılmalar arasında anılıyorum.Akıl ermiyor düşlerimin çocuğu.Ağzında seni seviyorum emziği, emeği, eteği, ettiği, etmediği, yettiği, yetmediği, bittiği, sildiğim, silemediğin senli yaşayışlar çeşnisinde yürek akan bir pınarın zelal haliyim.
-Sakın zülfün ıslanmasın kara bahtımda.Hiçbir engele takılmasın
..
Yılbaşı geldi, yine bir senenin sonu
Giden ömürden,
Değişmez kaderin yazgısı
Eskiden bizim evdede yılbaşı vardı
Amcamlar gelir teyzemler gelirdi
Amca kızları, amca oğulları
Ne güzeldi
..
Günlerdir aradım durdum,
Kaybolan değerlerimizi.
İstanbul,Çorum,Söke,Adapazarı derken,
Aklıma geldi bir sabah erken,
Beynimde şimşek gibi çaktı,
..