I
'Gölgeliklere sığınmış bir aşk için yalvarıyorsun'
Bu gölgeleri ne zaman topladığını hatırlamıyorum
Kara sularında yetiştirdiğin kara çocuk
Elinde beyaz zambak
I
Hüznüm; süngülü yalnızlıklara itilmiş bir Dersim gecesi,
açlığım; bir deri bir kemik,
sabrım; altı aylık unutulmuşluğuyla bir Bahçesaray'lı
ve korkum; yollarına sinmiş bir çakal
ya gidenler evin yolunu bir daha bulamazsa Anerka!
Devamını Oku
Hüznüm; süngülü yalnızlıklara itilmiş bir Dersim gecesi,
açlığım; bir deri bir kemik,
sabrım; altı aylık unutulmuşluğuyla bir Bahçesaray'lı
ve korkum; yollarına sinmiş bir çakal
ya gidenler evin yolunu bir daha bulamazsa Anerka!
DADAİZM
'Aynanın altındaki çeşme bir şişeye açılmaktadır. Aynaya baktığınızda ise kendinizi görürsünüz, akan siz misiniz zaman mı, çünkü sizde değişmektesiniz her saniye her zaman.' İşte böyle yaşayan bir eseri üretebilecek akım Dadaizm.
Dada, 1916'da Zürih'de doğmuş olan bir sanat akımıdır. I. Dünya Savaşı'nın katliamlarına ve budalalığına duyulan nefretten doğan bu hareket, şok etkisi yaratan taktiklerle ve alay ederek, teknolojik ilerlemeye körü körüne bağlanmanın yüzeyselliğini, Avrupa toplumunun yozlaşmasını, savaş, toplum, gelenek, din ve sanat gibi tüm yerleşik değerleri protesto etmekteydi. Dada hareketi yaratıcı sanatı canlandırma amacıyla yeni deneysel ifade formları bulmak için çaba göstermiştir. Savaşın bitmesinden sonra 1918'de Dada hareketi Almanya'ya sıçradı ve burada aşırı sağın yükselen militer ve milliyetçi politikalarına bir çeşit karşı duruş halini aldı. Dada hareketinin bir diğer önemli özelliği, sürrealizmin önünü açması ve hatta temellerini atmasıdır. Dada hareketinin içinde yer alan pek çok sanatçı daha sonraları sürrealist hareket içinde etkili olmuştur.
Dadaizmin öncülerinden genç Macar şairi Tristan Tzara (1896-1963) 1917'de DADA dergisini çıkarmaya başladı. Bu dergide dadaizmin öncüleri Ball, Hans Arp, Richard Hulsenbek ve Tzara, ses şiiri, anlamdışılık şiir ve şans şiiri adını verdikleri yeni şiir biçimlerini denemeye başladılar. Kısa zaman sonra Fransa'nın önde gelen şairleri de bu dergide çalışmaya başladılar: Aragon, Eluard, Breton ve diğerleri.
’İnsanın anlamsızlık (Unsinn) üzerine kurduğu mantıksal zincir yerine, mantıksal bağı bulunmayan anlamdışılık (Ohne-Sinn) konmalıdır.’ Dada, sanata karşı doğanın yanındadır. Dada'ya göre doğada anlam yoktu, öyleyse sanatta da anlam olmamalıydı. Ancak Dadaistler her ne kadar sanata karşı olduklarını, geleneği reddettiklerini ve sadece yozlaşmış bir toplumla alay edip aşağıladıklarını ifade etmiş olsalar da ortaya koydukları çalışmalarla, fütürizmin görsel alfabesini zenginleştirmişlerdir. Kural ve dogmalardan kurtulmak sanatçıyı kendi gerçeğine daha çok yaklaştırmıştır. Şans eseri olarak bilinçsizce yapılanın etkinliği anlaşılınca, Dadaistler kendiliğinden (spontane) olanı planlı davranışlarla birleştirmenin yollarını aramışlar; bu sentez sayesinde tipografi geleneksel kısıtlamalardan kurtulmuştur. Dada aynı zamanda, harf biçimlerini Kübizm kavramına uyan fonetik semboller olarak değil, görsel biçimler olarak kullanmıştır.
Dada hareketine ilişkin en önemli tartışmalardan biri Dada'nın gerçekten de sanat karşıtı (anti-art) olup olmadığıdır. Bu tartışmanın sebebi, Dadaist sanatçıların genel olarak Sanat konusunda fazlasıyla eleştirel olmalarıdır. ‘Yüksek ve güzel’ olduğu düşünülen Sanat'ı üreten ve ona tapan toplumla, I. Dünya Savaşı'na sebep olan toplum ne de olsa aynı toplumdur. 1916'da sanat aşığı olmak, Dadaistler için, katışıksız ikiyüzlülük demekti. Dadaistlere göre “Sanat” dolaylı yoldan da olsa suçluydu.
Daha da kötüsü, eğer Alman erkekleri, Fransızları ve Rusları süngüleriyle şişlemeye, sırt çantalarında Goethe'nin kitabıyla gidiyorlarsa, bunu, Sanat insanlığı aptal yerine koyduğu, insanların dünyayı olduğundan daha güzel bir yer olarak görmelerine sebep olduğu için yapıyorlardı. İşte, Dadaistleri en çok kızdıran ve radikal ifade yollarına iten de buydu. Dada, yerleşik sosyal estetiğe acımasızca bu yüzden saldırmıştır. Güzelliğin, simetrinin ve anlamın bozguna uğratılması ve geleneksel malzemelerin reddedilmesi Dada'nın başlıca özellikleriydi. Bütün bunlar Dada için, insanlığı toplu cinayete sürükleme kapasitesi olan bir sosyal ritmin bozulmasıydı .
Dada'nın hemen hemen her şeyi inkar etmesi, yeni ve güçlü iletişim yöntemleri yaratmış; bunlar şiirde yeni biçimlerin kullanılması, görsel iletişimde ise kolaj ve fotomontaj gibi teknikler olmuştur. Bu tekniklerde, resimli dergilerden, eski mektuplardan, basın ilanı ve etiketlerden kesilen fotoğraflar yeni bir düzenlemeyle yapıştırılmış ve birbiriyle ilgisi olmayan bu resim ve işaret parçalarından, yeni anlamlar yaratan bağlantıların kurulduğu, genellikle kışkırtıcı nitelikte düzenlemeler oluşturulmuştur.
Alaycı ve aşağılayıcı tavrıyla toplumsal değerleri kökünden sarsan Dadaizm 1912-1922 yılları arasında resim, edebiyat, tiyatro ve müziği içine alan sanat dallarına olduğu kadar grafik tasarımın da görsel diline devrimci nitelikler getirmiştir. 1922'de üyeler arasındaki sürtüşmelerin artması, yıkıcı etkinliklerin bir sınıra dayanması ve çok sayıda Dadaist'in Sürrealizm'e yönelmesi sonucu, varlığını sürdürecek bir zemin kalmadığı için son bulmuştur. Ancak Dada, yeniliğe ve başkaldırıya esin kaynağı olan, bir özgürleştirme hareketi olarak geçerliliği kalmamış alışkanlıklara karşı savaşması, uzlaşmaz tutumu ve tutkusu ile bugün bile entelektüel ve sanatsal buluşlara örnek olmaktadır.
Dadaizmin öncülerinden biri olan Hans Arp ‘Sosyal Estetik'ten zamanla daha fazla uzaklaştım’ isimli yazısında Dada hareketini çok iyi bir şekilde özetliyor: 'Dada, insanın akla uygun aldanışlarını ortadan kaldırmayı ve de doğal ve mantıksız düzene yeniden kavuşmayı amaçlamıştır. Dada, insanın mantıklı anlamsızlıklarını, mantıksız saçmalıklarla değiştirmeyi istemektedir. İşte bu yüzden biz, Dada'nın büyük davulunu bütün nefesimizle üflüyoruz. Dada için felsefeler bırakılmış eski bir diş fırçasından daha az değerlidir. Dada onları büyük dünya liderlerine bırakır. Dada, erdemin resmi sözlüğünün iğrenç entrikalarını kınamaktadır. Dada, saçma olan için vardır, ki bu saçmalık anlamsızlık anlamına gelmez. Dada doğa gibi saçma ve akla aykırıdır. Dada doğadan yana ve Sanat'ın karşısındadır'. Dada hareketi kesinlikle doğduğu zamanın özel koşuları göz önüne alınarak incelenmelidir. Sözü geçen zamanlar, büyük bir karışıklığın olduğu zamanlardır.
1920'li yıllarda çeşitli sanat akımları içerisinde kendini iyiden iyiye hissettirmeye başladı. Birinci dünya savaşı ile birlikte başlayan bunalım, umutsuzluk ve çaresizlik ortamı, özellikle Avrupa’da, toplumun hemen her kesiminde kültürel ve geleneksel değerleri altüst etti. Bu yılgınlık ortamı, modern sanat akımlarının getirdiği yeniliklerle birlikte, sanatta yeni bir karşı duruşun ortaya çıkmasını sağladı. Tüm gelişimiyle örtüşmemekle birlikte, on dokuzuncu yüzyılın ‘modernizm’ düşüncesinin bir parçası veya uzantısı olarak kabul etmemiz gereken Dadaizm, fütürizm, gerçeküstücülük gibi sanat akımları, bu dönemde altın çağını yaşadı. Tzara'nın 1921'de sahnelediği ‘Gazdan Yürek’ adlı yapıtı, her şeyi alaya alan, kontrolsüz mantık akışı ile yazılmış, tamamen görselliğe dayanan bir oyundu: Kartondan giysilerle yapılmış boyun, göz, ağız, kulak ve kas, sırayla sahneye gelip, üç perde boyunca hiçbir anlamı olmayan şarkılar söylüyorlardı. Örneğin göz, tekdüze bir sesle ‘heykeller, mücevherler, kızartmalar’ sözlerini üst üste yineliyor, ardından ‘sigara, sivilce, burun’ nakaratına giriyordu. Tam anlamıyla bilinçaltı akımı tekniğiyle yazılmış ve sahnelenmiş bu oyunların drama tekniğiyle (üç birlik kuralı) veya mantıksal bir oyun kurgusu ile uzaktan yakından ilgisi yoktu. Her şey, görüntüde dile geliyordu. Böylece ‘Modernizm’ in en önemli nimetleri arasında görülen akılcılık, aydınlanma, düşünsellik gibi kavramlar, öncü akımlar tarafından sorgulanıyor ve reddediliyordu.
Gelenekleşmiş sanat yasalarından ve pozitivist önermelerden bağımsız olarak, mantık dışı ve saçma olanı öne çıkaran, natüralist ve gerçekçi sanat kuramlarının öz, biçim ve dil anlayışlarını hiçe sayan ‘Dada’ akımı, bu yönleriyle bir yandan fütürizm akımı ile yakınlık gösterirken, öte yandan ‘Gerçeküstücülük’ e zemin hazırlamış oluyordu. Sürrealizmin ortaya çıkması için sosyal bir background koşulu yoktur. Oysa dadaizm, sosyal koşullar olmadan varolamaz. Sürrealizm, sanatın her dalına (müzik ve az da olsa mimari dışında) yayılmıştır. Oysa dadaizm, sadece ‘topluma’ yayılmıştır. Çünkü bazen de eylem şeklindedir. Sergiden sonra, sergilenmiş bütün eserlerin topluca imha edilmesi gibi. Amaç; mantıksal düzene alternatif yaratmak ve mantık dışı bir düzen oluşturmak yoluyla yeni bir gerçekliğe ulaşmak.
Dadaizm öldü, yaşasın dadaizm!
Adil Bilhan Altay
Saidi Nursiciler,Gülenciler,kapitalizmin,Kapitalizm-i islam yeni kapitalizminin yeni uşakları..Ne ilgileri olur şiirle miirle:)
Bu Keresteden Artist olur bence,adamı oynat da hiç olmazsa pavyon fedaisi rolünde oynat.Koca filmde bu çocuğa rol mü bulunmazdı?:))..Filmi çekenler utansın:)
Önceden kabul edilmiş bir düşünceden, kalıplaşmış bir ideoloji veya hayat görüşünden yola çıkan bir sanatçı ne kadar yetenekli olursa olsun, yeni bir şey bulamaz. Bilim gibi sanatta da yeniye varlıkla ilk defa karşılaşıyormuşçasına saf bir tavırla yanaşmak sureti ile ulaşılır. Gerçek sanatkârane ve şairane olan şiirden düşünceye ulaşmaktır. Düşünceden şiire ulaşılmaz.
Acı sanatı doğurur dedik. Birinci dünya savaşının çok kötü koşullarında bir araya gelen bir grup şair ve yazarın kurduğu Dadaizm akımı yukarıda bahsini ettiğimiz yenilik fikrinden hareketle ortaya çıkmış devrim niteliğinde bir edebi akımdır. Nitekim sürrealizm gibi tüm dünyayı saran bir sanat ve edebiyat akımına öncülük etmiştir.Dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de pek çok yazar şair bu akımın etkisi ile eserlerini ortaya koymuştur.Garipçiler ve ikinci yeniciler diye bilinen akımlara mensup hemen çoğu şair az ya da çok bu akımın etkisinde kalmıştır.
Unutmayalım ki garipçilerin şiirimize getirdiği yenilik de aynı şekilde büyük bir devrim niteliğindedir. “Kağıt parçaları üzerine sözcükler yazın, bunları bir şapkanın İçine atıp karıştırın, sonra teker teker çekip bir kağıdın üzerine sıralayın; işte Dadaizm…”Tristan Tzara’nın bu sözünün altında yatan ironiyi iyi anlamak gerekir. Bu akım, dünyanın, insanların yıkılışından umutsuzluğa düşmüş, hiçbir şeyin sağlam ve sürekli olduğuna inanmayan bir felsefi yapıdan etkilenir. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından gelen boğuntu ve dengesizliğin akımıdır. Dada’cı yazarlar, kamuoyunu şaşkınlığa düşürmek ve sarsmak istiyorlardı. Yapıtlarında alışılmış estetikçiliğe Karşı çıkıyor, burjuva değerlerinin tiksinçliğini,pisliğini,iğrençliğini,berbatlığını,rezaletliğini vurguluyorlardı.
Horoza ‘’yumurta mı tavuktan çıkar tavuk mu yumurtadan ?’’ diye sormuşlar.’’Ben işime bakarım arkadaş’’ demiş. Şiiri anlamayıp horoza soru soranların davrandıkları gibi davranmanın âlemi yok. Sonuçta şair işine bakar arkadaş. Bilmem anlatabildim mi Fevzi Bey.
Selamlar
Not:Dadaizm ile ilgili Adil Bilhan Altay’ın bir makalesi var.Güzel açıklayıcı bir makalesi var ikinci bir yorumda paylaşacağım.
Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlarının sözüm ona şairleşmeye çalıştığı Saidi Nursi Filim seti:)O kadar da içselleştirmeyin canimm:)
Yapılan yorumlar şiir üzerine olması gerekir iken, yorumda bulunanların birbirlerine sataşması bu şiire, edebiyatımıza ve bu şair dostlara ne kazandırabilir merak ediyorum? Yapılan yorumlar şiiri daha da anlaşılmaz bir mecraya sürüklemekten başka ne işe yarıyor acaba? Bu şiir bana göre, vasat bir şiir olmanın ötesinde hiçbir edebi yanı olmayan sıradan bir şiir. Yorumda bulunan dostların bir çoğu şiirden ne anladığını değil de, anlamadıklarını yorumlamaya çalışıyorlar. Bu da gösteriyor ki, şiir de öyle mana derinliği, imge zenginliği gibi şiirin olmazsa olmazı olan hiç değer faktörü mevcut değil.Şiir önce kendi yüreğini ortaya koyamıyorsa, okurun yüreği ile yorumyapmak ne kadar doğru olabilir bilemiyorum.
Arap naci bey ben edebiyat aleminde 5 - 6 yaşında sayılırım.Bilgiçlik taslamam.Bilmediğimi saklamam.Ondan önceleri geçim derdinden başka bir şeye vakit ayırabildiğimi mi sanıyorsun ,yanılıyorsun vesselam.
T.D.K. na göre
dadaizm İng. dadaism
(Çocukların da-da sözcüğünden alınan bir kavram) XX. yüzyıl başlarında (1916 1923) Tristan Tzara ve arkadaşlarının İsviçre'de (Zürih'de) ortaya çıkardıkları bir akım; 1918'de Berlin'de, 1923'de de Paris'te. Dil ve estetik kurallarını, bunların denetlemesini, mantık zincirlemesini tanımaz. Sözcük anlamlarına değer vermez. Alabildiğine bağımsız çağırışımlarla ilkel ve doğrudan doğruya anlatım biçimi arayan bir çığırıdır.
Batı taklitçiliğimizin bu boyutlarda olduğunu bilmiyordum.Vesselam.
“Kağıt parçaları üzerine sözcükler yazın, bunları bir şapkanın İçine atıp karıştırın, sonra teker teker çekip bir kağıdın üzerine sıralayın; işte Dadaizm…
Şiirlerin isimlerini kağıt parçaları üzerine yazın,bunları bir şapkanın içine atıp karıştırın,sonra birini alın günün şiiri diye asın.İşte size günün şiiri...
Sayın Orhan Balkarlı ya teşekkürler.
‘’Yinelemek gerekirse: akıl hayatın atığı, düş hayatın mutfağıdır.’’
Yukarıdaki cümle şair Onur Sakarya’nın ‘’Ekstaz’’isimli şiirinin son mısrası.Genç şairin poetikasını özetler nitelikte.
“Kağıt parçaları üzerine sözcükler yazın, bunları bir şapkanın İçine atıp karıştırın, sonra teker teker çekip bir kağıdın üzerine sıralayın; işte Dadaizm…”
Böyle bir tanım var bu akımın kurucusu Tristan Tzara söylemişti sanırım. Bireyi aklın tutsaklığından ve akla dayalı düzenden kurtarmak Sanatta her türlü geleneği yıkmak sözcükleri bilinen anlamları dışında kullanmak Yerleşik dil ve estetik kurallarını kaldırmak akıldışılığı, kuralsızlığı ve sürekli değişmeyi savunmak gibi bir sanat anlayışını temsil ettikleri söylenebilir.
Şimdi tabii Türk edebiyatında tam anlamıyla ve tüm özellikleri ile dadaizm denilen akımın takipçisi yok.Birinci dünya savaşı koşullarında ortaya çıkan çöküntü, güvensiz ortam, inanç ve değer yargılarının sasılması sanatçıları güvensizliğe sürüklemişti.Bu ortamın doğurduğu bir akımdı.1920’lerden sonra yerini sürrealizme bıraktı.
Habil ve Kabilden bu yana insanlığın her döneminde savaşlar yılgınlıklar ve umutsuz ortamlar olmuştur.Ve sanatçılar bu ortamların etkisi ile eserlerine yön vermişlerdir.Bu tarz sanat eserlerini ve fikri akımları doğuran şartlar geçmişte vardı, şimdi de var ve olmaya devam edecek.Acının üzüntünün olmadığı yerde gerçek sanat da olmaz.
Bu tür eserler hiç değilse birbirleri ile en ilgisiz gibi görünen şeyler arasında bir bağ kurabilmeyi öğretiyor. Sevgili şairin üslubundan yukarıdaki eserin bu tarz bir eser olduğu sonucuna vardım desem yeridir.Bulabildiğim 10-12 şiiri de nüans farkları olmakla birlikte bu tarz.Zaman genç şairin kalemine yön verecektir diye düşünüyorum.
Sevgilerimle
Bu şiir ile ilgili 16 tane yorum bulunmakta