Edison ölüm döşeğinde... Yatağın başındaki en baba profesörler meraktan inim inim inliyomuş. Sonunda biri dayanamayıp ağzındaki baklayı çıkarmış: “Yahu Edison, bak ölüyosun. Tanrı aşkına söyle. Nasıl buldun bu elektriği, ampulu? ” Mucit baba zaten son nefesini vermek üzereymiş, “Bu zamana kadar sakladım da n’oldu? Şunlara söyleyim de gider ayak bi hayır olsun” diye düşünmüş.
Hafifçe doğrulmuş, “Bakın” demiş, heepsi, o koca koca bilimadamları, Aynştayn, Madam Küri, Pastör mastör pür dikkat kulaklarını dikmiş. Edison son bi gayretle kapıya doğru uzatmış parmağını, “Şu içerki odada bi kasa var. Anahtarı da çalışma masamın ikinci çekmecesinde. Ben öldükten sonra açın bakın, sorunuzun cevabı o kasada gizli.”
Neyse abicim, Edison beş dak’ka sonra hakkın rahmetine kavuşmuş. Adamların hepsi bir koşu kasanın başında almışlar soluğu. Kasayı açmışlar ki bir de ne görsünler canım abim; kasada Nur Suresi duruyomuş, Nur Suresiii...
Osmanlı’nın ortalığı toz duman ettiği yıllar... Avrupa’da “Arthur oğlum, o tabakta bi köfte kalırsa seni Türklere veririm vallaha” lafının çıkıp da halk arasında deyim olduğu zamanlar yağni.
Bi İngiliz gasteci Türk ordusunun anlatıldığı kadar disiplinli olup olmadığını araştırmak için (Nereye gelmiş? Türkiye’ye mi? Osmanlı’ya mı? Anadolu’ya mı? Ülkemize mi? .. Ne denir bur’da?) şeye gelmiş, eee, gelmiş işte. O sırada çok büyük bi alay Konya Ovası’ndaymış. (Niye?) Gasteciyi de Konya’ya getirmişler. İngiliz bütün gün fotoğraf çekmiş, askerlerle, komutanlarla konuşmuş. Herkese aynı şeyi soruyomuş, “Böyle disiplinli bi ordunun sırrı ne? ” Her seferinde de aynı cevabı alıyomuş: “Çünkü biz Türküz! ”
Gece olmuş yatılmış. İngiliz gasteci sabah çadırının penceresinden sızan ışıkla uyanmış. Bakmış saat daha sabahın beşi. “Kalkayım da şu nöbet yerlerini gezeyim. Bakarsın uyuyan bi nöbetçi filan yakalarım da heriflerin fiyakalarını bozarım” diye düşünmüş. Fotoğraf makinasını hazırlayıp ayağının ucuna basa basa dışarı çıkmış. Anaaa, bi de ne görsün? Alaydan tek bi Allahın kulu yok! Herrr taraf silme Konya Ovası... Yani o kocca alay, binlerce asker, çıt çıkarmadan, gasteciyi uyandırmadan, atını, topunu, tüfeğini yüklenip, çadırlarını toplayıp gitmiş.
Osmanlı deyince durup beş dak’ka düşünücen taabi. Kolay mı öyle yedi cihana kök söktürmek! İngiliz gasteci ülkesine dönüp bu olayı yazmış da kimse inanmamış adama. “Sana bu masalı anlatman için kaç kese altın verdiler” demişler alay ederek. Adam da o sinirle evini barkını satıp İstanbul’a gelmiş. Topkapı Sarayı’nın muhafız başısına hikayesini anlatıp, Türk ordusuna katılmak istediğini söylemiş. Gavur diye temkinli davranmışlar ama adamın istediği olmuş yine de. Silahhane de namlu yağlama işine vermişler. Orada ömrünün sonuna kadar huzur içinde çalışmış gasteci.
Bi gün Hugo’ya katılan çocuklardan biri oyunu becerememiş. Telefonu kapatıp yeni bi yarışmacı almadan önce sunucu klasik bi’kaç avutma cümlesi söyler ya, bizim Tolga da, “Olsun canım zaten önemli olan katılmak di’mi? Eminim Hugo’da şimdi çok üzgün ama napalım” derken telefon hattının ucundaki başaramamanın utancını ve de hıncını taşıyan çocuk ağzının içinde homurdanmış: “Hugo’nun..... koyiim”
Homurdanmış ama küfür bayağı bayağı anlaşılmış. Canlı yayın, Tolga panik olmuş taabi, “Aa çok ayıp. Bak şimdi Tolga abin de sana çok kızdı” demiş. Bunun üzerine çocuk final cümlesini patlatmış: “Tolga abinin de..... koyim! ”
Prof. Hugo Fastl, yaptığı araştırmalar sonucu, insan gözlerinin de kulaklar gibi sesten etkilendiğini ve duyabildiğini öne sürdü. Münih Teknik Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Hugo Fastl, yaptığı araştırmalar sonucu, insan gözlerinin de kulaklar gibi sesten etkilendiğini ve duyabildiğini öne sürdü. Gözlerin sesi algılamada önemli bir rol oynadığını öne süren Prof. Fastl, öğrencileriyle yaptığı deneyde gözlerin açık yeşil renkli beyaz renkli trenlerin sesini daha az algıladıklarını tespit etti. Daha sonra öğrencilerine koyu parlak veya kırmızı renkteki trenlerin görüntülerini seyrettiren Fastl, öğrencilerin tren gürültüsünü daha fazla algıladıklarını belirledi. Prof. Hugo Fastl, ‘Yaptığımız deneylerden çıkan sonuca göre, görmenin ses frekansıyla ilgili önemli bir bağlantısı bulunmaktadır’ dedi.
Kavga sahnelerinde, eğer ortalıkta bir havuz görünüyorsa, grup ne kadar kalabalık olursa olsun, kavga bütün kötü adamlar havuza atılana kadar sürer...
Havuzun gerçekten de kötü adamlar üzerinde nihai bir etkisi vardır. Havuz yakınında kalabalık bir dövüş cereyan ettiğinde, kötü adamlar kahramanımız tarafından defalarca yere serilseler bile kalkıp yeniden saldırırlar. Ancak havuza atılan asla havuzdan çıkıp tekrar saldırmaz.
Tabancalı çatışmalarda; kurtulmak için fotr şapka giymek yeterlidir. Bu kesin bir tabudur: Fotr şapka takan birinin, şapkası vurulur...
Ormanda dövüş sahnelerinde, polis tam iyi adam kötü adamların hepsini alt eder etmez gelir. Kahramanımız son yumruğu atınca, birden bire orman yolunun ortasında arka arkaya dizili iki ya da üç trafik polisi arabası belirir.
Polis baskınlarında, kaç polis arabası olursa olsun, hepsinin kapıları aynı anda açılır. Öndeki arabadan iki tane pardösülü ve fotr şapkalı sivil polisle iki tane üniformalı polis, arkadaki araba ya da arabalardan da dörder tane üniformalı polis çıkar...
Silahlı çatışma sahnelerinde, en kötü yer tavandır. Tavanlarda kötü adamlar durur ve hepsi tek tek vurulup aşağıya düşer.
Tavandaki adamın yapabileceği en kötü şey, arkası donuk olan kahramanımıza nişan almaktır. Çünkü tam o anda, kahramanımızın arkadaşı tarafından vurulur...
Eğer başta kötü adamın elinde bıçak varsa korkuya gerek yoktur. Çünkü bu durumda, kahramanımız kötü adamın kolunu bükerek bıçağı elinden düşürür. Ancak elinde bıçak görünmeyen adamlar tehlikelidir, çünkü son anda çıkarıp esas kız ya da esas oğlanın karnına saplayabilir...
Kahramanımız eğer dayak yiyor ise yerde kum olamasa da ne yapar eder bir avuç kumu kötü adamın gözüne atar ve o sahneden itibaren kötü adamı dövmeye başlar.
Kalabalık kavgalarda filmin kahramanını yenmenin en pratik yolu, kafasına bir çuval geçirip, çuvalın etrafını iple sarıp, dört bir yandan sopayla vurmaktır...
Kötü adamlar kahramanımızın üzerine kurşunları boşalttıkları halde, kurşunların hiçbiri isabet etmez. Ama kahramanımız bir kurşun ile iki hatta üç kötü adamı öldürebilme yeteneğine sahiptir.
Kahramanımız intikam yeminleri edip baş kötü adamın bulunduğu binaya gittiğinde binanın ilk üç katı kötü adamlarla doludur fakat baş kötü adamın bulunduğu dördüncü katta tek bir kötü adamın izine rastlanmamaktadır.
Yine kahramanımız intikam yeminleri etmekte ve baş kötü adamımız korku içinde bulunması gerektiği binanın dördüncü katında beklemektedir. Madem baş kötü adamımız korku içinde hazin sonun kendisine doğru geldiğini hissedip bütün adamlarını bina içinde toplamaktadır, neden başka bir binada kahramanımızın ölümünü beklememektedir. Acaba o kadar zenginlik içinde başka binası mı yoktur?
Bütün kavgaların sonunda polis gelir. Sanki bütün filmi televizyondan izlemiş ve kimin haklı kimin haksız olduğuna karar vermiş gibi kötü adamları tutuklar ve kahramanımıza teşekkür ederek olay yerinden ayrılır. Yerde dayaktan pestili çıkmış adamların iyi adamlar olmadıklarını polis şip şak anlamaktadır
Böcek ve hayvan davranışları (1 saat-3 gün öncesi) :
*At, eşek, inek: iplerini koparırlar. Ahır kapılarından dışarı çıkmak isterler. Tepelere doğru koşarlar.
*Tavşan ve fare: Binaların üst katlarına kaçışırlar. Direklere tırmanırlar. Yere inmek istemezler.
*Domuzlar: Hızla yukarıya doğru koşarlar. Toprağı delicesine eşelerler.
*Kediler: Kutu ya da çöp bidonu içine atlarlar. Top gibi sıkışıp, şiddetle titrerler.
*Köpekler: Korku dolu hiç durmadan havlarlar.
*Balıklar: Göl ya da deniz tabanının ısınması sonucu yüzeye yakın yüzerler. Yılan balıkları ortadan kaybolur.
*Ölü balık: Balıklar nedensiz bir şekilde ölür ve karaya vururlar.
*Ördek, kaz, kuğu: Göle girmek istemezler. Göldekiler ölebilir.
*İpek Böcekleri: Arka arkaya dizilirler.
*Yengeç: Plajda yengeçler dolaşır.
*Martılar: Gruplar halinde karaya doğru uçarlar. Karada gürültülü bir şekilde bağırarak çembersel olarak uçarlar.
*Büyükbaş hayvanlar: 3-4 gün önce elektromagnetik ışınlardan etkilenmeye başlarlar.
*Karıncalar: Deprem öncesi hayvan davranışlarında belki de en önemlisi 'Karıncalardır'. Eğer eviniz 3. katın üstünde ise ve dairenizde karınca sayısında büyük bir artış oluşmuşsa, onların davranışlarını izlemek akıllıca olabilir;
a) Yuvalarını terk ederler,
b) Yürüyüşlerinde değişiklik olur (ateş üstünde gibi yürürler)
c) Zincir oluştururlar
d) Küme küme toplanırlar
e) Kümelerde kendiliğinden ölüm sayısının artması magnitude'un büyüyeceği anlamına gelir. (M6.5-7.0 gibi depremlerin hemen öncesinde bütün kümelerin %80'i ölür)
Gökyüzündeki değişimler (1 saat - 1 hafta öncesi) :
*Deprem ışıkları: Güneşin yeni doğup batışı gibi ışık huzmeleri görülür.
*Alev topları: Yanan bir kibrit alevi gibi alev topu görülür.
*Deprem Sisi: Kırılacak bölgeyi ani bir sis kaplar.
*Yıldırımlar: Olağan dışı mor, yeşil, kırmızı, mavi, pembe renkli oluşumlar görülür.
*Gökkuşağı: Açık havada kısa gökkuşağı oluşur. Bunda yeşil, siyah, mavi renk egemendir.
*Hava sıcaklığı: Havada aşırı sıcak ve sıkıntı meydana gelir.
*Ay, yıldızlar: Parlak bir gökyüzü içinde yıldızlar elde tutulacak kadar yakın görünür.
*Uğultu: Yerden anlam verilemeyen bir uğultu duyulur.
Bitki ve ağaç değişimleri (1 - 3 ay öncesi) :
*Meyve ağaçları: Erken çiçek açar ve erken meyve verir.
*Ot ve ağaç dalı: Yüzeyleri kızarır, yanar.
Deniz ve göl değişimleri (1 saat - 2 hafta öncesi) :
*Su basması: Bir iki hafta önceden kıyıları deniz basar.
*Su çekilmesi: 1 ile 5 saat öncesinden deniz kıyıdan çekilir.
*Dalgalar: 1 ile 5 saat öncesine kadar çarşaf gibi düz olan denizde, gemi geçmiş gibi dalgalar oluşur.
*Düz deniz: Deniz çarşaf gibi düzgün olur.
*Hava kabarcığı: Deniz, kuyu ya da gölde bolca hava kabarcığı görülür.
*Isınma: Deniz tabanındaki ısınmadan dolayı suyun ısısı da normalin üzerine çıkar.
Yeraltı suları değişimleri (1 saat - 3 ay önceden) :
*Su verimi: 1 ile 4 litrelik verim artışı olur.
*Basınç artışı: Su basıncında 1-1.5 barlık artış olur.
*Su sıcaklığı: Olağan sıcaklığın 1-2 derece üzerinde ısınır.
*Yeni kaynak: 1 ile 2 hafta öncesinden yeni kaynak oluşur ya da var olan kaynak kuruyabilir.
*Su gazları: Karbondioksit, metan ve özellikle radon gazı içeriği artar. Kuyuyu sis kaplar.
*Su tadı: Su acılaşır ya da tatlılaşır.
*Suda koku: Çürük yumurta ve kükürt kokusu gelir.
*Su kimyası: İletkenlik, radon, cıva, helyum, karbondioksit artışı gözlenir.
*Kabarcıklar: Su içinde hava kabarcıkları oluşur.
*Dere suları: Kesilir, kurur ya da çoğalır.
Olay, Sezar döneminde geçiyor. Julius Sezar, takvimdeki karışıklıkları
çözmesi için Mısırlı astronomi bilgini Sosigenes'e emir veriyor.
O zamanlarda 1 yılın 365 gün 6 saat sürdüğü biliniyor.
Sosigenes de çözüyor:
HER YIL 365 GÜN ÇEKECEK.
HER YILDAN 6 SAAT ARTACAK.
ARTAN SAATLER 4 YILDA BİR TAKVİME EKLENECEK VE
O YIL 365 + 24 SAAT = 366 GÜN OLACAK.
366 gün 12 eşit parçaya bölünmediği için 6 ay 30 gün, diğer 6 ay 31
gün
çekecek. Peki 365 gün çeken yıllarda aylara göre dağılım nasıl olacak?
Yüce Sezar emir veriyor: 365 GUN CEKEN YILLARDA EN SON AYDAN 1 GÜN
DÜŞÜLSÜN. O zamanlar yılın son ayı Şubat, yılbaşı ise Mart ayıdır.
(September=7, October=8, November=9, December=10. Kelimelerin gerçek
anlamları böyledir. Şimdiki ay isimleri de buradan geliyor.)
böylece Şubat ayı, 4 yılda bir 30 gün, diğer yıllarda 29 gün olmuş.
Yüce Sezar,
bununla da yetinmeyip doğduğu aya kendi ismini vermiş: JULIUS, yani
JULY.
Sonradan imparator olan Augustus, Sezar'dan aşağı kalmamış ve sonraki
aya kendi ismini vermiş: AUGUSTUS, yani AUGUST. Ancak Julius Sezar'ın
ayı 31 günken Augustus'un ayı 30 gün olur mu? O da emir vermiş: YILIN
SON AYINDAN 1 GÜN DAHA ALIN, BENİM AYIMI DA 31 GÜN YAPIN. Zavallı
Şubat'tan 1 gün daha Alınmış ve Ağustos'a eklenmiş. O gün bu gündür
Şubat
ayı, 4 yılda bir 29 gün, diğer yıllarda 28 gün, Sezar'ın ayı Temmuz ve
Augustus'un ayı Ağustos da peşpeşe 31 gün çeker oluvermiş.
işte böle arkadişler...
Hurma, Allah'ın Kuran'da pek çok ayetle haber verdiği, cennet nimetleri arasında 'eşsiz-hurma' (Rahman Suresi, 68) ifadesiyle nitelendirdiği bir meyvedir. Allah'ın Kuran'da bildirdiği bu meyve incelendiğinde, pek çok önemli özelliği olduğu ortaya çıkmaktadır.
Bilinen en eski bitki çeşitlerinden biri olan hurma, günümüzde lezzetinin yanı sıra besleyici özelliği nedeniyle de tercih edilen bir besindir. Her geçen gün keşfedilen faydaları hurmayı, hem gıda hem de ilaç olarak kullanılan bir besin haline getirmiştir. Hurmanın sahip olduğu bu özelliklere Meryem Suresi'nde dikkat çekilmiştir.
'Derken doğum sancısı onu bir hurma dalına sürükledi. Dedi ki: 'Keşke bundan önce ölseydim de, hafızalardan silinip unutuluverseydim.' Altından (bir ses) ona seslendi: 'Hüzne kapılma, Rabbin senin alt (yan) ında bir ark kılmıştır.' Hurma dalını kendine doğru salla, üzerine henüz oluşmuş-taze hurma dökülüversin.' Artık, ye, iç, gözün aydın olsun.' (Meryem Suresi, 23-26)
Allah'ın, Hz. Meryem'e 'hurma yemesini' bildirmesinin pek çok hikmeti vardır. Allah'ın Hz. Meryem'in doğumunu kolaylaştırmak için sunduğu nimetlerden biri olan hurmanın, özellikle hamile ve doğum yapan kadınlar için önemi ve faydaları, bugün bilimsel olarak da bilinmektedir. Hurma içerdiği %60-65 oran ile en çok şeker içeren meyvelerden biridir. Doktorlar, hamile kadınlara doğum yaptıkları gün meyve şekeri içeren yiyecekler verilmesi gerektiğini belirtmektedirler. Bunun amacı, annenin zayıf düşen vücuduna enerji ve canlılık kazandırmak, aynı zamanda da yeni doğan bebeğe gerekli olan sütün oluşabilmesi için, süt hormonlarını harekete geçirmek ve anne sütünü çoğaltmaktır.
Ayrıca doğum sırasında meydana gelen kan kaybı, vücut şekerinin düşmesine sebep olur. Hurma vücuda tekrar şeker girişinin sağlanması açısından önemlidir ve tansiyon düşmesini de engeller. Kalori değerinin çok yüksek olması sebebiyle hastalıktan güçsüz düşmüş ya da yorgun olan kimseler için özellikle çok faydalıdır. (Harun Yahya, Kuran Mucizeleri)
Bu bilgiler, Allah'ın Hz. Meryem'e, hem kendisine enerji ve canlılık verecek hem de bebeğin tek gıdası olan sütün meydana gelmesini sağlayacak 'hurma'dan yemesini bildirmesindeki hikmetleri ortaya koymaktadır. Örneğin hurma insan vücudunun sağlıklı ve zinde kalabilmesi için hayati önem taşıyan 10'dan fazla element içermektedir. Bu nedenle günümüzde bilim adamları, insanın sadece hurma ve suyla yıllarca yaşayabileceğini belirtmektedirler. Bu konuda tanınmış uzmanlardan biri olan V. H. W. Dowson ise, bir hurma ve bir bardak sütün bir insanın günlük besin ihtiyacını karşılamaya yeteceğini söylemektedir.
Hurmada bulunan oksitosin maddesi de, modern tıpta doğumu kolaylaştırıcı bir ilaç olarak kullanılmaktadır. Oksitosin, doğumu kolaylaştırıcı etkisi nedeniyle pek çok kaynakta 'rapid birth' yani 'hızlı doğum' ifadesiyle tanımlanmaktadır. Doğum sonrasında ise anne sütünü artırıcı etkisiyle bilinmektedir. Oksitosin esasen beyinde salgılanan doğum sancılarını başlatan bir hormondur. Doğum öncesi vücudun tüm hazırlıkları bu hormon sayesinde başlar. Hormonun etkisi ana rahmini oluşturan kaslarda ve anne sütünün salgılanmasını sağlayan kas yapısındaki hücrelerde görülür. Doğum esnasında ana rahminin etkili olarak kasılması doğumun gerçekleşebilmesi için son derece önemlidir. Oksitosin de, rahmi oluşturan kasların çok güçlü bir şekilde kasılmasını sağlar. Ayrıca oksitosin yeni doğmuş olan bebeğin beslenmesi için anne sütünün salgılanmasını başlatır. Hurmanın tek başına bu özelliği -oksitosin içermesi- bile Kuran'ın Allah'ın vahyi olduğunun önemli delillerinden biridir. Hurmanın tıbbi olarak faydalarının tespit edilmesi ancak yakın tarihlerde mümkün olmuştur. Halbuki Kuran'da 1400 sene evvel Allah'ın Hz. Meryem'e hamilelik döneminde hurma ile beslenmesini vahyettiği bildirilmektedir.
Ayrıca hurmada insan vücuduna bol miktarda hareket ve ısı enerjisi kazandıran, vücutta parçalanıp kullanılması kolay olan bir şeker türü bulunmaktadır. Üstelik bu şeker kan şekerini hızla yükselten glikoz değil, meyve şekeri fruktozdur. Özellikle şeker hastalarında kan şekerinin hızla yükselmesi, pek çok organı olumsuz olarak etkiler, ancak en çok hasar gören organ ve sistemler göz, böbrekler, kalp-damar sistemi ve sinir sistemidir. Gözde görme kaybına kadar varan rahatsızlıklar, kalp krizi, böbrek yetmezliği gibi pek çok ciddi hastalığın en önemli nedenlerinden biri kan şekeri yüksekliğidir.
Hurma içerik olarak çok çeşitli vitamin ve minerale sahiptir. Lif, yağ ve proteinler açısından da çok zengindir. Hurmada sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum, demir, kükürt, fosfor ve klor da bulunmaktadır. Hurma ayrıca A vitamini, betakaroten, B1, B2, B3 ve B6 vitaminlerini de içerir. Hurmada bulunan vitamin ve minerallerin, normal insan vücudunda ve hamilelik zamanlarındaki faydalarından bazılarını ise şöyle sıralayabiliriz:
Hurmanın besleyici oranının gücü, içerdiği uygun mineral dengesinden kaynaklanmaktadır. Hurmada, hamilelikte kadınların alması gereken bir B vitamini olan folik asit de bulunmaktadır. Folik asit (B9) , vücutta yeni kan hücresi yapımında, vücudun yapı taşı olan amino asitlerin yapımında ve hücrelerin yenilenmesinde önemli görevler üstlenen bir vitamindir. Bu yüzden hamilelikte folik asit ihtiyacı belirgin şekilde artar ve günlük ihtiyaç iki katına çıkar. Folik asit seviyesi yetersiz olduğunda yapısal olarak normalden büyük, ancak işlevleri düşük alyuvar hücreleri meydana gelir ve kansızlık belirtileri ortaya çıkar. Özellikle hücre bölünmesinde ve hücrenin genetik yapısının oluşmasında önemli rol oynayan folik asit, hamilelik sırasında gereksinimi iki katına çıkan tek maddedir. Hurma da, folik asit açısından çok zengin bir besin türüdür.
Öte yandan hamilelikte meydana gelen uzun süreli bulantı ve fiziksel tepkimeler nedeniyle potasyum eksikliği açığa çıkar ve bu durumda da potasyum takviyesi yapılması gerekir. Hurmada bol miktarda bulunan potasyum bu açıdan büyük önem taşıdığı gibi, vücuttaki su dengesinin korunmasında da son derece etkilidir. Ayrıca potasyum beyne oksijen gitmesine de yardımcı olarak berrak düşünebilmeyi sağlar. Bununla beraber vücut sıvıları için uygun alkalik özelliği sağlar. Zehirli vücut atıklarını dışarı atması için böbrekleri uyarır. Yüksek kan basıncını düşürmeye yardım eder ve sağlıklı deri oluşumunu sağlar.
Hurmada bulunan kalsiyum ve fosfat ise, iskelet oluşumu ve vücudun kemik yapısının dengelenmesi için çok önemli elementlerdir. Hurma, içerdiği bol fosfor ve kalsiyum ile kemik zayıflığına karşı bünyeyi korur ve bu hastalıkların azaltılmasına yardım eder.
Bilim adamları hurmanın stres ve gerginliği giderici etkisine de dikkat çekmektedirler. Berkeley Üniversitesi uzmanlarının yaptığı araştırmalar, sinirleri güçlendiren B6 vitamininin ve kasların çalışmasında önemli rol oynayan magnezyum mineralinin hurmada yüksek miktarda bulunduğunu ortaya koymuştur. Hurma ayrıca içerdiği magnezyum ile, böbrekler için de son derece önemlidir. Bir insan günde 2-3 tane hurma yiyerek vücudunun magnezyum ihtiyacını karşılayabilir.
İçerdiği B1 vitamini ile sinir sisteminin sağlıklı olmasını kolaylaştırır. Vücuttaki karbonhidratların enerjiye çevrilmesine, protein ve yağların vücudun diğer ihtiyaçları için kullanılmasına yardımcı olur. B2vitaminiyle de, vücudun enerji sağlaması ve hücrelerin yenilenmesi için protein, karbonhidrat ve yağların yakılmasına yardımcı olur.
Hamilelikte A vitaminine olan ihtiyaç da artar. Hurma, içindeki A vitamini sayesinde, görme gücünü ve vücut direncini artırır, kemik ve dişlerin güçlenmesini sağlar. Hurma, betakaroten açısından da son derece zengindir. Betakarotenin hücrelere saldıran molekülleri kontrol altına alarak, kanseri önleyici özelliği vardır.
Ayrıca diğer meyveler genellikle protein açısından yetersizdir, ancak hurma protein de içermektedir. Bu özelliği sayesinde vücudun hastalıklara ve enfeksiyonlara karşı korunmasını sağlar, hücreleri yeniler ve vücut sıvısını dengeler. Örneğin et de faydalı bir gıdadır ancak özellikle hamilelik döneminde taze bir meyve olan hurma kadar fayda vermeyebilir. Hatta böyle bir dönemde etin fazla tüketilmesi vücutta zehirlenmeye neden olabilir. Hazmı kolay olan, hafif sebze, meyve türü yiyeceklerin tercihi daha uygun bir seçimdir.
Hurmanın içerdiği demir, kırmızı kan hücrelerinde bulunan hemoglobin sentezini kontrol eder ve bu da hamilelikte kansızlığın engellenmesini ve bebeğin gelişimi için hayati önem taşıyan kandaki alyuvarlar dengesinin uygun hale gelmesini sağlar. Bilindiği gibi alyuvarlar kanda oksijen ve karbondioksiti taşıyarak hücrelerin canlılığını sürdürmesinde rol oynarlar. Çok fazla demir içermesi sebebiyle, bir insan günde 15 tane hurma yiyerek vücudunun demir ihtiyacını karşılayabilir ve demir eksikliğinden kaynaklanan rahatsızlıklardan korunmuş olur.
Hurma ile ilgili tüm bu bilgiler, Allah'ın sonsuz ilmini ve insanlara olan rahmetini ortaya koymaktadır. Görüldüğü gibi modern tıbbın ancak günümüzde tespit edebildiği hurmanın -özellikle de hamilelik dönemindeki- faydalarına Kuran'da 14 asır önce işaret edilmiştir.
'O, gökten su indirendir. Bununla herşeyin bitkisini bitirdik, ondan bir yeşillik çıkardık, ondan birbiri üstüne bindirilmiş taneler türetiyoruz. Ve hurma ağacının tomurcuğundan da yere sarkmış salkımlar, -birbirine benzeyen ve benzemeyen- üzümlerden, zeytinden ve nardan bahçeler (kılıyoruz.) Meyvesine, ürün verdiğinde ve olgunluğa eriştiğinde bir bakıverin. Şüphesiz inanacak bir topluluk için bunda gerçekten ayetler vardır.' (Enam Suresi, 99)
Efsaneye göre, İstanbul’un altı birbirine bağlı tünellerle kaplıymış. Hatta bu dehlizlere Yerebatan Sarayı’nın gizli bi yerinden de giriliyomuş ve tünel denizin dibinden devam edip taaa Kınalıada’ya kadar gidiyomuş.
Tüneller Kapalıçarşının altından da geçiyomuş taabi. Hatta şu an, Çarşı’nın gizli tutulan bi yerinden girilebiliyomuş bu tünellere. Buralarda yemek takımı üzerine çalışan gümüş kaplama atölyeleri varmış. Yerin dibindeki yere ruhsat verir mi belediye? Heepsi kaçakmış bunların. Çalışanlara da işe başladıkları gün, dehlizlerden kimseye bahsetmeyeceğine dair Kur’an’a el bastırılıyomuş.
Tüneller çarşının altından başka yerlere doğru da gidiyomuş ama buraları kullanmak kesinkes yasakmış. Bi keresinde biraz Kolomb ruhlarından, çokça da hazine meraklarından, (çünkü hep, “ilerler hazinelerle dolu o’lum” geyiği yapılırmış bu atölyelerde) üç-dört işçi çocuk denemiş ilerilere gitmeyi.
Dehlizler labirent gibiymiş. Çocuklardan sadece biri geri dönmeyi başarmış, diğerleri yollarını bulamayıp tünellerde kaybolmuş. Dönen çocuk da (Allah muhafaza) aklını oynatmış. Çünkü ileriki kısımlar, iskeletlerle, insan boyunda böceklerle, farelerle filan doluymuş. Bu çocuk bi daha hiç “yeryüzüne” çıkmamış. Büttün gün dehlizlerdeki atölyelerde filan dolaşıyomuş, kim ne verirse onu yiyip, gece de artık ner’de sızarsa or’da uyuyomuş. Arada da yine tünellerin ilerilerine gidip bi’kaç gün kayboluyomuş ortalıktan. Döndükten sonra hiç bi’şey yiyip içmeden ööyle bi noktaya bakıp duruyomuş günlerce.
beynindeki tümöre kanser teşhisi konulduktan sonra, karısı sonradan geçimini sağlasın diye alelacele 'otomatik portakal'ı yazmış...sonra yanlış teşhis konulduğunu anlamış...yani kanser değilmiş...
Her tarafta hakiki nar ekşisi diye satılan fakat % 99'u glikoz ve sitrik asitten oluşan nar ekşisinin Türkiye’de yıllık toplam satışı yaklaşık olarak 600 ton civarında olduğunu ama gerçek nar ekşisinin ise 15-18 ton civarında üretildiğini bir çok kişi bilmemektedir.
%97 Glikoz %3 Sitrik asit karışımı ısıtılmakta bu şekilde renk olarak nar ekşisine benzer karışım elde edilmektedir. Bu karışım nar ekşisi diye satılmaktadır. Bunu satan firmalar ise Türkiye’de sektöründe lider firmalardır.
Herhangi bir denetleme olmadığından istenildiği gibi dolum yapılmakta, etiket bilgileri yazılmaktadır.
Glikozdan nar ekşisi üretiminin merkezi ise Hatay bölgesidir. Bu bölgede nerede ise her mahallede bir nar ekşisi üretim yeri bulunmakta; bunların büyük çoğunluğu ise üretim iznine sahip değildir.
elektrik
22.07.2006 - 19:38Edison ölüm döşeğinde... Yatağın başındaki en baba profesörler meraktan inim inim inliyomuş. Sonunda biri dayanamayıp ağzındaki baklayı çıkarmış: “Yahu Edison, bak ölüyosun. Tanrı aşkına söyle. Nasıl buldun bu elektriği, ampulu? ” Mucit baba zaten son nefesini vermek üzereymiş, “Bu zamana kadar sakladım da n’oldu? Şunlara söyleyim de gider ayak bi hayır olsun” diye düşünmüş.
Hafifçe doğrulmuş, “Bakın” demiş, heepsi, o koca koca bilimadamları, Aynştayn, Madam Küri, Pastör mastör pür dikkat kulaklarını dikmiş. Edison son bi gayretle kapıya doğru uzatmış parmağını, “Şu içerki odada bi kasa var. Anahtarı da çalışma masamın ikinci çekmecesinde. Ben öldükten sonra açın bakın, sorunuzun cevabı o kasada gizli.”
Neyse abicim, Edison beş dak’ka sonra hakkın rahmetine kavuşmuş. Adamların hepsi bir koşu kasanın başında almışlar soluğu. Kasayı açmışlar ki bir de ne görsünler canım abim; kasada Nur Suresi duruyomuş, Nur Suresiii...
osmanlı
22.07.2006 - 19:34Osmanlı’nın ortalığı toz duman ettiği yıllar... Avrupa’da “Arthur oğlum, o tabakta bi köfte kalırsa seni Türklere veririm vallaha” lafının çıkıp da halk arasında deyim olduğu zamanlar yağni.
Bi İngiliz gasteci Türk ordusunun anlatıldığı kadar disiplinli olup olmadığını araştırmak için (Nereye gelmiş? Türkiye’ye mi? Osmanlı’ya mı? Anadolu’ya mı? Ülkemize mi? .. Ne denir bur’da?) şeye gelmiş, eee, gelmiş işte. O sırada çok büyük bi alay Konya Ovası’ndaymış. (Niye?) Gasteciyi de Konya’ya getirmişler. İngiliz bütün gün fotoğraf çekmiş, askerlerle, komutanlarla konuşmuş. Herkese aynı şeyi soruyomuş, “Böyle disiplinli bi ordunun sırrı ne? ” Her seferinde de aynı cevabı alıyomuş: “Çünkü biz Türküz! ”
Gece olmuş yatılmış. İngiliz gasteci sabah çadırının penceresinden sızan ışıkla uyanmış. Bakmış saat daha sabahın beşi. “Kalkayım da şu nöbet yerlerini gezeyim. Bakarsın uyuyan bi nöbetçi filan yakalarım da heriflerin fiyakalarını bozarım” diye düşünmüş. Fotoğraf makinasını hazırlayıp ayağının ucuna basa basa dışarı çıkmış. Anaaa, bi de ne görsün? Alaydan tek bi Allahın kulu yok! Herrr taraf silme Konya Ovası... Yani o kocca alay, binlerce asker, çıt çıkarmadan, gasteciyi uyandırmadan, atını, topunu, tüfeğini yüklenip, çadırlarını toplayıp gitmiş.
Osmanlı deyince durup beş dak’ka düşünücen taabi. Kolay mı öyle yedi cihana kök söktürmek! İngiliz gasteci ülkesine dönüp bu olayı yazmış da kimse inanmamış adama. “Sana bu masalı anlatman için kaç kese altın verdiler” demişler alay ederek. Adam da o sinirle evini barkını satıp İstanbul’a gelmiş. Topkapı Sarayı’nın muhafız başısına hikayesini anlatıp, Türk ordusuna katılmak istediğini söylemiş. Gavur diye temkinli davranmışlar ama adamın istediği olmuş yine de. Silahhane de namlu yağlama işine vermişler. Orada ömrünün sonuna kadar huzur içinde çalışmış gasteci.
tolga gariboğlu
22.07.2006 - 19:30Bi gün Hugo’ya katılan çocuklardan biri oyunu becerememiş. Telefonu kapatıp yeni bi yarışmacı almadan önce sunucu klasik bi’kaç avutma cümlesi söyler ya, bizim Tolga da, “Olsun canım zaten önemli olan katılmak di’mi? Eminim Hugo’da şimdi çok üzgün ama napalım” derken telefon hattının ucundaki başaramamanın utancını ve de hıncını taşıyan çocuk ağzının içinde homurdanmış: “Hugo’nun..... koyiim”
Homurdanmış ama küfür bayağı bayağı anlaşılmış. Canlı yayın, Tolga panik olmuş taabi, “Aa çok ayıp. Bak şimdi Tolga abin de sana çok kızdı” demiş. Bunun üzerine çocuk final cümlesini patlatmış: “Tolga abinin de..... koyim! ”
ergenlik
22.07.2006 - 16:52blue çağı...
blue ingilizcede aynı zamanda hüzün ve keder manalarına da gelir...
göz
22.07.2006 - 15:44Prof. Hugo Fastl, yaptığı araştırmalar sonucu, insan gözlerinin de kulaklar gibi sesten etkilendiğini ve duyabildiğini öne sürdü. Münih Teknik Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Hugo Fastl, yaptığı araştırmalar sonucu, insan gözlerinin de kulaklar gibi sesten etkilendiğini ve duyabildiğini öne sürdü. Gözlerin sesi algılamada önemli bir rol oynadığını öne süren Prof. Fastl, öğrencileriyle yaptığı deneyde gözlerin açık yeşil renkli beyaz renkli trenlerin sesini daha az algıladıklarını tespit etti. Daha sonra öğrencilerine koyu parlak veya kırmızı renkteki trenlerin görüntülerini seyrettiren Fastl, öğrencilerin tren gürültüsünü daha fazla algıladıklarını belirledi. Prof. Hugo Fastl, ‘Yaptığımız deneylerden çıkan sonuca göre, görmenin ses frekansıyla ilgili önemli bir bağlantısı bulunmaktadır’ dedi.
eyes wide shut / Gözü Tamamen Kapalı
22.07.2006 - 15:44izlenmese de olur...
yeşilçam klişeleri
22.07.2006 - 15:37Kavga sahnelerinde, eğer ortalıkta bir havuz görünüyorsa, grup ne kadar kalabalık olursa olsun, kavga bütün kötü adamlar havuza atılana kadar sürer...
Havuzun gerçekten de kötü adamlar üzerinde nihai bir etkisi vardır. Havuz yakınında kalabalık bir dövüş cereyan ettiğinde, kötü adamlar kahramanımız tarafından defalarca yere serilseler bile kalkıp yeniden saldırırlar. Ancak havuza atılan asla havuzdan çıkıp tekrar saldırmaz.
Tabancalı çatışmalarda; kurtulmak için fotr şapka giymek yeterlidir. Bu kesin bir tabudur: Fotr şapka takan birinin, şapkası vurulur...
Ormanda dövüş sahnelerinde, polis tam iyi adam kötü adamların hepsini alt eder etmez gelir. Kahramanımız son yumruğu atınca, birden bire orman yolunun ortasında arka arkaya dizili iki ya da üç trafik polisi arabası belirir.
Polis baskınlarında, kaç polis arabası olursa olsun, hepsinin kapıları aynı anda açılır. Öndeki arabadan iki tane pardösülü ve fotr şapkalı sivil polisle iki tane üniformalı polis, arkadaki araba ya da arabalardan da dörder tane üniformalı polis çıkar...
Silahlı çatışma sahnelerinde, en kötü yer tavandır. Tavanlarda kötü adamlar durur ve hepsi tek tek vurulup aşağıya düşer.
Tavandaki adamın yapabileceği en kötü şey, arkası donuk olan kahramanımıza nişan almaktır. Çünkü tam o anda, kahramanımızın arkadaşı tarafından vurulur...
Eğer başta kötü adamın elinde bıçak varsa korkuya gerek yoktur. Çünkü bu durumda, kahramanımız kötü adamın kolunu bükerek bıçağı elinden düşürür. Ancak elinde bıçak görünmeyen adamlar tehlikelidir, çünkü son anda çıkarıp esas kız ya da esas oğlanın karnına saplayabilir...
Kahramanımız eğer dayak yiyor ise yerde kum olamasa da ne yapar eder bir avuç kumu kötü adamın gözüne atar ve o sahneden itibaren kötü adamı dövmeye başlar.
Kalabalık kavgalarda filmin kahramanını yenmenin en pratik yolu, kafasına bir çuval geçirip, çuvalın etrafını iple sarıp, dört bir yandan sopayla vurmaktır...
Kötü adamlar kahramanımızın üzerine kurşunları boşalttıkları halde, kurşunların hiçbiri isabet etmez. Ama kahramanımız bir kurşun ile iki hatta üç kötü adamı öldürebilme yeteneğine sahiptir.
Kahramanımız intikam yeminleri edip baş kötü adamın bulunduğu binaya gittiğinde binanın ilk üç katı kötü adamlarla doludur fakat baş kötü adamın bulunduğu dördüncü katta tek bir kötü adamın izine rastlanmamaktadır.
Yine kahramanımız intikam yeminleri etmekte ve baş kötü adamımız korku içinde bulunması gerektiği binanın dördüncü katında beklemektedir. Madem baş kötü adamımız korku içinde hazin sonun kendisine doğru geldiğini hissedip bütün adamlarını bina içinde toplamaktadır, neden başka bir binada kahramanımızın ölümünü beklememektedir. Acaba o kadar zenginlik içinde başka binası mı yoktur?
Bütün kavgaların sonunda polis gelir. Sanki bütün filmi televizyondan izlemiş ve kimin haklı kimin haksız olduğuna karar vermiş gibi kötü adamları tutuklar ve kahramanımıza teşekkür ederek olay yerinden ayrılır. Yerde dayaktan pestili çıkmış adamların iyi adamlar olmadıklarını polis şip şak anlamaktadır
deprem
22.07.2006 - 15:33Böcek ve hayvan davranışları (1 saat-3 gün öncesi) :
*At, eşek, inek: iplerini koparırlar. Ahır kapılarından dışarı çıkmak isterler. Tepelere doğru koşarlar.
*Tavşan ve fare: Binaların üst katlarına kaçışırlar. Direklere tırmanırlar. Yere inmek istemezler.
*Domuzlar: Hızla yukarıya doğru koşarlar. Toprağı delicesine eşelerler.
*Kediler: Kutu ya da çöp bidonu içine atlarlar. Top gibi sıkışıp, şiddetle titrerler.
*Köpekler: Korku dolu hiç durmadan havlarlar.
*Balıklar: Göl ya da deniz tabanının ısınması sonucu yüzeye yakın yüzerler. Yılan balıkları ortadan kaybolur.
*Ölü balık: Balıklar nedensiz bir şekilde ölür ve karaya vururlar.
*Ördek, kaz, kuğu: Göle girmek istemezler. Göldekiler ölebilir.
*İpek Böcekleri: Arka arkaya dizilirler.
*Yengeç: Plajda yengeçler dolaşır.
*Martılar: Gruplar halinde karaya doğru uçarlar. Karada gürültülü bir şekilde bağırarak çembersel olarak uçarlar.
*Büyükbaş hayvanlar: 3-4 gün önce elektromagnetik ışınlardan etkilenmeye başlarlar.
*Karıncalar: Deprem öncesi hayvan davranışlarında belki de en önemlisi 'Karıncalardır'. Eğer eviniz 3. katın üstünde ise ve dairenizde karınca sayısında büyük bir artış oluşmuşsa, onların davranışlarını izlemek akıllıca olabilir;
a) Yuvalarını terk ederler,
b) Yürüyüşlerinde değişiklik olur (ateş üstünde gibi yürürler)
c) Zincir oluştururlar
d) Küme küme toplanırlar
e) Kümelerde kendiliğinden ölüm sayısının artması magnitude'un büyüyeceği anlamına gelir. (M6.5-7.0 gibi depremlerin hemen öncesinde bütün kümelerin %80'i ölür)
Gökyüzündeki değişimler (1 saat - 1 hafta öncesi) :
*Deprem ışıkları: Güneşin yeni doğup batışı gibi ışık huzmeleri görülür.
*Alev topları: Yanan bir kibrit alevi gibi alev topu görülür.
*Deprem Sisi: Kırılacak bölgeyi ani bir sis kaplar.
*Yıldırımlar: Olağan dışı mor, yeşil, kırmızı, mavi, pembe renkli oluşumlar görülür.
*Gökkuşağı: Açık havada kısa gökkuşağı oluşur. Bunda yeşil, siyah, mavi renk egemendir.
*Hava sıcaklığı: Havada aşırı sıcak ve sıkıntı meydana gelir.
*Ay, yıldızlar: Parlak bir gökyüzü içinde yıldızlar elde tutulacak kadar yakın görünür.
*Uğultu: Yerden anlam verilemeyen bir uğultu duyulur.
Bitki ve ağaç değişimleri (1 - 3 ay öncesi) :
*Meyve ağaçları: Erken çiçek açar ve erken meyve verir.
*Ot ve ağaç dalı: Yüzeyleri kızarır, yanar.
Deniz ve göl değişimleri (1 saat - 2 hafta öncesi) :
*Su basması: Bir iki hafta önceden kıyıları deniz basar.
*Su çekilmesi: 1 ile 5 saat öncesinden deniz kıyıdan çekilir.
*Dalgalar: 1 ile 5 saat öncesine kadar çarşaf gibi düz olan denizde, gemi geçmiş gibi dalgalar oluşur.
*Düz deniz: Deniz çarşaf gibi düzgün olur.
*Hava kabarcığı: Deniz, kuyu ya da gölde bolca hava kabarcığı görülür.
*Isınma: Deniz tabanındaki ısınmadan dolayı suyun ısısı da normalin üzerine çıkar.
Yeraltı suları değişimleri (1 saat - 3 ay önceden) :
*Su verimi: 1 ile 4 litrelik verim artışı olur.
*Basınç artışı: Su basıncında 1-1.5 barlık artış olur.
*Su sıcaklığı: Olağan sıcaklığın 1-2 derece üzerinde ısınır.
*Yeni kaynak: 1 ile 2 hafta öncesinden yeni kaynak oluşur ya da var olan kaynak kuruyabilir.
*Su gazları: Karbondioksit, metan ve özellikle radon gazı içeriği artar. Kuyuyu sis kaplar.
*Su tadı: Su acılaşır ya da tatlılaşır.
*Suda koku: Çürük yumurta ve kükürt kokusu gelir.
*Su kimyası: İletkenlik, radon, cıva, helyum, karbondioksit artışı gözlenir.
*Kabarcıklar: Su içinde hava kabarcıkları oluşur.
*Dere suları: Kesilir, kurur ya da çoğalır.
ördek
22.07.2006 - 15:29sesleri izah edilemeyen bir sebeple yankı yapmıyormuş...
cep telefonu
22.07.2006 - 15:24Cep telefonu kullanırken sol kulağınızı kullanın, cünkü sağ kulak direkt beyni etkiliyor.
temmuz
22.07.2006 - 15:22Olay, Sezar döneminde geçiyor. Julius Sezar, takvimdeki karışıklıkları
çözmesi için Mısırlı astronomi bilgini Sosigenes'e emir veriyor.
O zamanlarda 1 yılın 365 gün 6 saat sürdüğü biliniyor.
Sosigenes de çözüyor:
HER YIL 365 GÜN ÇEKECEK.
HER YILDAN 6 SAAT ARTACAK.
ARTAN SAATLER 4 YILDA BİR TAKVİME EKLENECEK VE
O YIL 365 + 24 SAAT = 366 GÜN OLACAK.
366 gün 12 eşit parçaya bölünmediği için 6 ay 30 gün, diğer 6 ay 31
gün
çekecek. Peki 365 gün çeken yıllarda aylara göre dağılım nasıl olacak?
Yüce Sezar emir veriyor: 365 GUN CEKEN YILLARDA EN SON AYDAN 1 GÜN
DÜŞÜLSÜN. O zamanlar yılın son ayı Şubat, yılbaşı ise Mart ayıdır.
(September=7, October=8, November=9, December=10. Kelimelerin gerçek
anlamları böyledir. Şimdiki ay isimleri de buradan geliyor.)
böylece Şubat ayı, 4 yılda bir 30 gün, diğer yıllarda 29 gün olmuş.
Yüce Sezar,
bununla da yetinmeyip doğduğu aya kendi ismini vermiş: JULIUS, yani
JULY.
Sonradan imparator olan Augustus, Sezar'dan aşağı kalmamış ve sonraki
aya kendi ismini vermiş: AUGUSTUS, yani AUGUST. Ancak Julius Sezar'ın
ayı 31 günken Augustus'un ayı 30 gün olur mu? O da emir vermiş: YILIN
SON AYINDAN 1 GÜN DAHA ALIN, BENİM AYIMI DA 31 GÜN YAPIN. Zavallı
Şubat'tan 1 gün daha Alınmış ve Ağustos'a eklenmiş. O gün bu gündür
Şubat
ayı, 4 yılda bir 29 gün, diğer yıllarda 28 gün, Sezar'ın ayı Temmuz ve
Augustus'un ayı Ağustos da peşpeşe 31 gün çeker oluvermiş.
işte böle arkadişler...
Temmuz'da
22.07.2006 - 15:21zaman kaybı...
İm Juli / Temmuz`da
22.07.2006 - 15:20vakit kaybı...
hurma
22.07.2006 - 15:18Hurma, Allah'ın Kuran'da pek çok ayetle haber verdiği, cennet nimetleri arasında 'eşsiz-hurma' (Rahman Suresi, 68) ifadesiyle nitelendirdiği bir meyvedir. Allah'ın Kuran'da bildirdiği bu meyve incelendiğinde, pek çok önemli özelliği olduğu ortaya çıkmaktadır.
Bilinen en eski bitki çeşitlerinden biri olan hurma, günümüzde lezzetinin yanı sıra besleyici özelliği nedeniyle de tercih edilen bir besindir. Her geçen gün keşfedilen faydaları hurmayı, hem gıda hem de ilaç olarak kullanılan bir besin haline getirmiştir. Hurmanın sahip olduğu bu özelliklere Meryem Suresi'nde dikkat çekilmiştir.
'Derken doğum sancısı onu bir hurma dalına sürükledi. Dedi ki: 'Keşke bundan önce ölseydim de, hafızalardan silinip unutuluverseydim.' Altından (bir ses) ona seslendi: 'Hüzne kapılma, Rabbin senin alt (yan) ında bir ark kılmıştır.' Hurma dalını kendine doğru salla, üzerine henüz oluşmuş-taze hurma dökülüversin.' Artık, ye, iç, gözün aydın olsun.' (Meryem Suresi, 23-26)
Allah'ın, Hz. Meryem'e 'hurma yemesini' bildirmesinin pek çok hikmeti vardır. Allah'ın Hz. Meryem'in doğumunu kolaylaştırmak için sunduğu nimetlerden biri olan hurmanın, özellikle hamile ve doğum yapan kadınlar için önemi ve faydaları, bugün bilimsel olarak da bilinmektedir. Hurma içerdiği %60-65 oran ile en çok şeker içeren meyvelerden biridir. Doktorlar, hamile kadınlara doğum yaptıkları gün meyve şekeri içeren yiyecekler verilmesi gerektiğini belirtmektedirler. Bunun amacı, annenin zayıf düşen vücuduna enerji ve canlılık kazandırmak, aynı zamanda da yeni doğan bebeğe gerekli olan sütün oluşabilmesi için, süt hormonlarını harekete geçirmek ve anne sütünü çoğaltmaktır.
Ayrıca doğum sırasında meydana gelen kan kaybı, vücut şekerinin düşmesine sebep olur. Hurma vücuda tekrar şeker girişinin sağlanması açısından önemlidir ve tansiyon düşmesini de engeller. Kalori değerinin çok yüksek olması sebebiyle hastalıktan güçsüz düşmüş ya da yorgun olan kimseler için özellikle çok faydalıdır. (Harun Yahya, Kuran Mucizeleri)
Bu bilgiler, Allah'ın Hz. Meryem'e, hem kendisine enerji ve canlılık verecek hem de bebeğin tek gıdası olan sütün meydana gelmesini sağlayacak 'hurma'dan yemesini bildirmesindeki hikmetleri ortaya koymaktadır. Örneğin hurma insan vücudunun sağlıklı ve zinde kalabilmesi için hayati önem taşıyan 10'dan fazla element içermektedir. Bu nedenle günümüzde bilim adamları, insanın sadece hurma ve suyla yıllarca yaşayabileceğini belirtmektedirler. Bu konuda tanınmış uzmanlardan biri olan V. H. W. Dowson ise, bir hurma ve bir bardak sütün bir insanın günlük besin ihtiyacını karşılamaya yeteceğini söylemektedir.
Hurmada bulunan oksitosin maddesi de, modern tıpta doğumu kolaylaştırıcı bir ilaç olarak kullanılmaktadır. Oksitosin, doğumu kolaylaştırıcı etkisi nedeniyle pek çok kaynakta 'rapid birth' yani 'hızlı doğum' ifadesiyle tanımlanmaktadır. Doğum sonrasında ise anne sütünü artırıcı etkisiyle bilinmektedir. Oksitosin esasen beyinde salgılanan doğum sancılarını başlatan bir hormondur. Doğum öncesi vücudun tüm hazırlıkları bu hormon sayesinde başlar. Hormonun etkisi ana rahmini oluşturan kaslarda ve anne sütünün salgılanmasını sağlayan kas yapısındaki hücrelerde görülür. Doğum esnasında ana rahminin etkili olarak kasılması doğumun gerçekleşebilmesi için son derece önemlidir. Oksitosin de, rahmi oluşturan kasların çok güçlü bir şekilde kasılmasını sağlar. Ayrıca oksitosin yeni doğmuş olan bebeğin beslenmesi için anne sütünün salgılanmasını başlatır. Hurmanın tek başına bu özelliği -oksitosin içermesi- bile Kuran'ın Allah'ın vahyi olduğunun önemli delillerinden biridir. Hurmanın tıbbi olarak faydalarının tespit edilmesi ancak yakın tarihlerde mümkün olmuştur. Halbuki Kuran'da 1400 sene evvel Allah'ın Hz. Meryem'e hamilelik döneminde hurma ile beslenmesini vahyettiği bildirilmektedir.
Ayrıca hurmada insan vücuduna bol miktarda hareket ve ısı enerjisi kazandıran, vücutta parçalanıp kullanılması kolay olan bir şeker türü bulunmaktadır. Üstelik bu şeker kan şekerini hızla yükselten glikoz değil, meyve şekeri fruktozdur. Özellikle şeker hastalarında kan şekerinin hızla yükselmesi, pek çok organı olumsuz olarak etkiler, ancak en çok hasar gören organ ve sistemler göz, böbrekler, kalp-damar sistemi ve sinir sistemidir. Gözde görme kaybına kadar varan rahatsızlıklar, kalp krizi, böbrek yetmezliği gibi pek çok ciddi hastalığın en önemli nedenlerinden biri kan şekeri yüksekliğidir.
Hurma içerik olarak çok çeşitli vitamin ve minerale sahiptir. Lif, yağ ve proteinler açısından da çok zengindir. Hurmada sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum, demir, kükürt, fosfor ve klor da bulunmaktadır. Hurma ayrıca A vitamini, betakaroten, B1, B2, B3 ve B6 vitaminlerini de içerir. Hurmada bulunan vitamin ve minerallerin, normal insan vücudunda ve hamilelik zamanlarındaki faydalarından bazılarını ise şöyle sıralayabiliriz:
Hurmanın besleyici oranının gücü, içerdiği uygun mineral dengesinden kaynaklanmaktadır. Hurmada, hamilelikte kadınların alması gereken bir B vitamini olan folik asit de bulunmaktadır. Folik asit (B9) , vücutta yeni kan hücresi yapımında, vücudun yapı taşı olan amino asitlerin yapımında ve hücrelerin yenilenmesinde önemli görevler üstlenen bir vitamindir. Bu yüzden hamilelikte folik asit ihtiyacı belirgin şekilde artar ve günlük ihtiyaç iki katına çıkar. Folik asit seviyesi yetersiz olduğunda yapısal olarak normalden büyük, ancak işlevleri düşük alyuvar hücreleri meydana gelir ve kansızlık belirtileri ortaya çıkar. Özellikle hücre bölünmesinde ve hücrenin genetik yapısının oluşmasında önemli rol oynayan folik asit, hamilelik sırasında gereksinimi iki katına çıkan tek maddedir. Hurma da, folik asit açısından çok zengin bir besin türüdür.
Öte yandan hamilelikte meydana gelen uzun süreli bulantı ve fiziksel tepkimeler nedeniyle potasyum eksikliği açığa çıkar ve bu durumda da potasyum takviyesi yapılması gerekir. Hurmada bol miktarda bulunan potasyum bu açıdan büyük önem taşıdığı gibi, vücuttaki su dengesinin korunmasında da son derece etkilidir. Ayrıca potasyum beyne oksijen gitmesine de yardımcı olarak berrak düşünebilmeyi sağlar. Bununla beraber vücut sıvıları için uygun alkalik özelliği sağlar. Zehirli vücut atıklarını dışarı atması için böbrekleri uyarır. Yüksek kan basıncını düşürmeye yardım eder ve sağlıklı deri oluşumunu sağlar.
Hurmada bulunan kalsiyum ve fosfat ise, iskelet oluşumu ve vücudun kemik yapısının dengelenmesi için çok önemli elementlerdir. Hurma, içerdiği bol fosfor ve kalsiyum ile kemik zayıflığına karşı bünyeyi korur ve bu hastalıkların azaltılmasına yardım eder.
Bilim adamları hurmanın stres ve gerginliği giderici etkisine de dikkat çekmektedirler. Berkeley Üniversitesi uzmanlarının yaptığı araştırmalar, sinirleri güçlendiren B6 vitamininin ve kasların çalışmasında önemli rol oynayan magnezyum mineralinin hurmada yüksek miktarda bulunduğunu ortaya koymuştur. Hurma ayrıca içerdiği magnezyum ile, böbrekler için de son derece önemlidir. Bir insan günde 2-3 tane hurma yiyerek vücudunun magnezyum ihtiyacını karşılayabilir.
İçerdiği B1 vitamini ile sinir sisteminin sağlıklı olmasını kolaylaştırır. Vücuttaki karbonhidratların enerjiye çevrilmesine, protein ve yağların vücudun diğer ihtiyaçları için kullanılmasına yardımcı olur. B2vitaminiyle de, vücudun enerji sağlaması ve hücrelerin yenilenmesi için protein, karbonhidrat ve yağların yakılmasına yardımcı olur.
Hamilelikte A vitaminine olan ihtiyaç da artar. Hurma, içindeki A vitamini sayesinde, görme gücünü ve vücut direncini artırır, kemik ve dişlerin güçlenmesini sağlar. Hurma, betakaroten açısından da son derece zengindir. Betakarotenin hücrelere saldıran molekülleri kontrol altına alarak, kanseri önleyici özelliği vardır.
Ayrıca diğer meyveler genellikle protein açısından yetersizdir, ancak hurma protein de içermektedir. Bu özelliği sayesinde vücudun hastalıklara ve enfeksiyonlara karşı korunmasını sağlar, hücreleri yeniler ve vücut sıvısını dengeler. Örneğin et de faydalı bir gıdadır ancak özellikle hamilelik döneminde taze bir meyve olan hurma kadar fayda vermeyebilir. Hatta böyle bir dönemde etin fazla tüketilmesi vücutta zehirlenmeye neden olabilir. Hazmı kolay olan, hafif sebze, meyve türü yiyeceklerin tercihi daha uygun bir seçimdir.
Hurmanın içerdiği demir, kırmızı kan hücrelerinde bulunan hemoglobin sentezini kontrol eder ve bu da hamilelikte kansızlığın engellenmesini ve bebeğin gelişimi için hayati önem taşıyan kandaki alyuvarlar dengesinin uygun hale gelmesini sağlar. Bilindiği gibi alyuvarlar kanda oksijen ve karbondioksiti taşıyarak hücrelerin canlılığını sürdürmesinde rol oynarlar. Çok fazla demir içermesi sebebiyle, bir insan günde 15 tane hurma yiyerek vücudunun demir ihtiyacını karşılayabilir ve demir eksikliğinden kaynaklanan rahatsızlıklardan korunmuş olur.
Hurma ile ilgili tüm bu bilgiler, Allah'ın sonsuz ilmini ve insanlara olan rahmetini ortaya koymaktadır. Görüldüğü gibi modern tıbbın ancak günümüzde tespit edebildiği hurmanın -özellikle de hamilelik dönemindeki- faydalarına Kuran'da 14 asır önce işaret edilmiştir.
'O, gökten su indirendir. Bununla herşeyin bitkisini bitirdik, ondan bir yeşillik çıkardık, ondan birbiri üstüne bindirilmiş taneler türetiyoruz. Ve hurma ağacının tomurcuğundan da yere sarkmış salkımlar, -birbirine benzeyen ve benzemeyen- üzümlerden, zeytinden ve nardan bahçeler (kılıyoruz.) Meyvesine, ürün verdiğinde ve olgunluğa eriştiğinde bir bakıverin. Şüphesiz inanacak bir topluluk için bunda gerçekten ayetler vardır.' (Enam Suresi, 99)
yerebatan sarnıcı
22.07.2006 - 15:13Efsaneye göre, İstanbul’un altı birbirine bağlı tünellerle kaplıymış. Hatta bu dehlizlere Yerebatan Sarayı’nın gizli bi yerinden de giriliyomuş ve tünel denizin dibinden devam edip taaa Kınalıada’ya kadar gidiyomuş.
Tüneller Kapalıçarşının altından da geçiyomuş taabi. Hatta şu an, Çarşı’nın gizli tutulan bi yerinden girilebiliyomuş bu tünellere. Buralarda yemek takımı üzerine çalışan gümüş kaplama atölyeleri varmış. Yerin dibindeki yere ruhsat verir mi belediye? Heepsi kaçakmış bunların. Çalışanlara da işe başladıkları gün, dehlizlerden kimseye bahsetmeyeceğine dair Kur’an’a el bastırılıyomuş.
Tüneller çarşının altından başka yerlere doğru da gidiyomuş ama buraları kullanmak kesinkes yasakmış. Bi keresinde biraz Kolomb ruhlarından, çokça da hazine meraklarından, (çünkü hep, “ilerler hazinelerle dolu o’lum” geyiği yapılırmış bu atölyelerde) üç-dört işçi çocuk denemiş ilerilere gitmeyi.
Dehlizler labirent gibiymiş. Çocuklardan sadece biri geri dönmeyi başarmış, diğerleri yollarını bulamayıp tünellerde kaybolmuş. Dönen çocuk da (Allah muhafaza) aklını oynatmış. Çünkü ileriki kısımlar, iskeletlerle, insan boyunda böceklerle, farelerle filan doluymuş. Bu çocuk bi daha hiç “yeryüzüne” çıkmamış. Büttün gün dehlizlerdeki atölyelerde filan dolaşıyomuş, kim ne verirse onu yiyip, gece de artık ner’de sızarsa or’da uyuyomuş. Arada da yine tünellerin ilerilerine gidip bi’kaç gün kayboluyomuş ortalıktan. Döndükten sonra hiç bi’şey yiyip içmeden ööyle bi noktaya bakıp duruyomuş günlerce.
tolga gariboğlu
22.07.2006 - 15:10cadı sila...
anthony burgess
22.07.2006 - 08:09'Laugh and the world laughs with you. Snore and you sleep alone.' A.Burgess
anthony burgess
22.07.2006 - 08:08beynindeki tümöre kanser teşhisi konulduktan sonra, karısı sonradan geçimini sağlasın diye alelacele 'otomatik portakal'ı yazmış...sonra yanlış teşhis konulduğunu anlamış...yani kanser değilmiş...
parkada
22.07.2006 - 05:43-aaa...kuşa bak,kanatları ne acayip! rengarenk...
-onu boyuyolar da böle oluyo...
-yalan kandırıkçılık yapma...
-sen adam olmazsın kızım...
kuğulu park
22.07.2006 - 05:40zonguldak'ta da var...
parkada
22.07.2006 - 03:26yürüyüş...sisli sonbahar sabahlarında...
usame bin ladin
21.07.2006 - 08:00hayatında bir kafire tokat bile atmamış bizim tatlısu müslümanlarının düşman kesildiği bir kahraman...
maria callas
21.07.2006 - 07:46norma...
nar
21.07.2006 - 01:38Her tarafta hakiki nar ekşisi diye satılan fakat % 99'u glikoz ve sitrik asitten oluşan nar ekşisinin Türkiye’de yıllık toplam satışı yaklaşık olarak 600 ton civarında olduğunu ama gerçek nar ekşisinin ise 15-18 ton civarında üretildiğini bir çok kişi bilmemektedir.
%97 Glikoz %3 Sitrik asit karışımı ısıtılmakta bu şekilde renk olarak nar ekşisine benzer karışım elde edilmektedir. Bu karışım nar ekşisi diye satılmaktadır. Bunu satan firmalar ise Türkiye’de sektöründe lider firmalardır.
Herhangi bir denetleme olmadığından istenildiği gibi dolum yapılmakta, etiket bilgileri yazılmaktadır.
Glikozdan nar ekşisi üretiminin merkezi ise Hatay bölgesidir. Bu bölgede nerede ise her mahallede bir nar ekşisi üretim yeri bulunmakta; bunların büyük çoğunluğu ise üretim iznine sahip değildir.
Lütfen nar ekşisi kullanırken dikkat edelim.
Toplam 983 mesaj bulundu