ibret verici, Yaratan `dan kacmak icin kayalarin icine oyulmus muazzam bir sehir. Sakli kent denir ya, oyle birsey. Insan `acaba bu insanlar butun bunlari nasil yapmis, ne kadar zamanlarini almis..` demekten kendini alamiyor.
Develerin sirtinda veya tercihen faytonlar yardimi ile ve dahi bisiklet kiralayarak kayalardan oyulmus Petra sokaklarini gezinirken insan kendini bir film setinde hissediyor. Sanki bir yerlerden sirtlarinda su tasiyan kadinlar, hayvanlarini otlatan koyluler cikacak gibi hissediyor, tas oyan ustalarin sesleri geliyor kulagina. Daglara oyulmus su kanallarindan sular akiyormus gibi hissediyor.. o kadar taze kalmis..
Tarih kaynakları Petra`da Semud isimli bir kavmin yaşadığına deliller sunmaktadır.
Semud Kavmi’nden bahseden bilinen en eski kaynak, Babil Kralı II. Sargon'un bu kavme karşı kazandığı zaferleri anlatan Babil devlet kayıtlarıdır. (MÖ 8. yüzyıl) Sargon, Kuzey Arabistan'da yaptığı bir savaş sonunda onları yenmiştir. Yunanlılar da bu kavimden bahsetmekte ve Aristo, Batlamyus ve Pliny'nin yazılarında isimleri 'Thamudaei', yani 'Semudlar' olarak anılmaktadır.30 Peygamberimizden önce, yaklaşık MS 400-600 yılları arasında ise izleri tamamen silinmiştir.
İkibin yıllık bir geçmişe sahip olan Semudlar, bir başka Arap kavmi olan Nebatilerle beraber bir krallık kurmuşlardı. Günümüzde Ürdün'deki Rum Vadisi ya da diğer bir adıyla Petra'da bu kavmin taş işçiliğinin en güzel örneklerini görmek mümkündür.
6 ay yasadigim yer. Eşyalarınızın sığmaması,kafanızı sürekli bir yerlere çarpmanız sorunmuş gibi gözükse de; çatı katında yatarak rüzgarın ve yağmurun sesini dinlemek gibisi de yoktur. Hele küçücük pencerden başınızı dışarı uzattığınızda sizi yemyeşil bir orman karşılıyorsa daha ne istenir ki..
Mezar = Arapça kökenli bir kelimedir,'ziyaret yeri, ziyaret edilen yer' ölünün gömülü oldugu yer anlamına gelir. Kabir, sin, makber, gömüt olarakta bilinir.
bir konuda %100 haklı olsa bile karşıdakinin davranışlarını sebebini düşünen, 'neden oyle yapmış olabilir? ' diye soran, kendisini suçlamakla olayı bağlayan, 'neden daha anlayışlı olamadım? ' diye kendine kızan, vicdan azabı duyan mazosist insan modeli.
Asil adi `le fabuleux destin d amelie poulain ` olan bir film.
imgelerin büyüsü..ayrıntılarda gizli yaşamlar..
cüce, cam adam, renoir, inanılmaz güzel kediler,bir sebze bile olamayacak insan,ask mektuplari, inanmak istediklerimiz,fotograf öyküleri, bir teneke kutuya sığmış çocukluk, bir deste mektuba saklanmış aşk, illa ki çocukluk, yaşamları gözlemek,insanlara dokunmak, beklenenin gelmesi.. izlenilesi, keyif alınası, insana dair..
(parmak göğü gösterirken, sadece aptallar parmağa bakar)
(senin kemiklerin camdan değil, hayat seni yine de kırabilir)
Eserleri şunlardır: Fransızca - Türkçe halk tabirleri sözlüğü (1937) , Türk argosu (1941) , Osmanlıca - Türkçe küçük lugat (1949) , Osmanlıca Türkçe ansiklopedik lugat (1962) , Osmanlıca - Türkçe okul ve yazışma sözlüğü (1964) , on iki bin kelimelik Türkçe sözlük (1972) , Büyük Türkçe sözlük (1975) .
Makbule Hanim 1887 yilinda Selanik`te dogdu. Balkan savaslarinin akabinde validesi Zubeyde Hanim ile birlikte Istanbul`a yerlesti.
Cumhuriyet ilanindan hemen sonra validesi ile Ankara`ya gitti. Bir sure agabeyi Kemal Ataturk ile kaldiktan sonra Cankaya Kosku arazisi icinde kendisi icin insa edilen Camli Koske yerlesti. 1930'da Atatürk'ün isteğiyle Fethi Okyar'ın kurduğu Serbest Cumhuriyet Fırkasına giren makbule hanım birkaç ay sonra parti kapatılınca siyasetten çekildi ve 1935'de milletvekili Mecdi Boysan ile evlendi.
Agabeyi ile ilgili anilarini 'Büyük kardeşim Atatürk (1952) ' ve 'Ağabeyim Mustafa Kemal (1952) ' adlarıyla yayımlandı. 1956 yılında 69 yasinda vefat etti.
irem
bana söyle bir bak diyorsun
alici gözüyle, tepeden tirnaga
yeni dalinmis uyku gibi bak
çobanlarin söndürmeyi unuttugu dag atesi
kaleden kaleye uçurulan ak güvercin
rüzgâra emanet edilen fisilti gibi
yazdan kalma bir gün gibi bak bana
bana söyle bir bak diyorsun
posta kutusuna gece yarisi birakilan bir mektup gibi
kizagindan kayip bitmeden denize inen bir tekne
gökyüzünün denizyildizlariyla doldugunu gören
bir dalgiç gibi bak
aksam kirilmaya baslarken içimde
dagilan bir ilkokulun zili gibi bak bana
bana söyle bir bak diyorsun
bir isin demetine sarilir gibi bak
unuttugum ve istesem de
yüzlerini bir türlü animsayamadigim
çocukluk arkadaslarim gibi
kahve fincanina damlayan gözyasi
kara düsen kan damlasi gibi
diyorsun ki -evet, mavi gözlerinden bile ürpertici bu-
kinindan çikarilan bir hançer gibi bak bana
bana söyle bir bak diyorsun
yasama sevincini sana ben veriyormusum gibi
sevgilin olmasam da sevgilinmisim gibi bak
kumsalda birakilan ayak izi
kanadin üzerine degen bulut gibi
kayaliklara sürüklenen bir gemiye
yanip sönen deniz feneri gibi bak bana
çünkü unutmamanin esigidir
ve animsamanin kapisidir bakmak
sevgili irem
bunun için bile kibrit çakilabilir
okyanusun kiyisinda
karanlikta
bir kedi gözü gibi
pençeleriyle dolasirken ask
Gayr-i müslim bir ailenin ferdi olarak 1887 yılında kayseri’nin talas ilçesinde dünyaya gelen yaman dedeye ailesi tarafından verilen diyamandi ismi, okul yıllarında yamandi molla olur,
hikayesi beni çok hislendirmiştir, aynen alinti yapiyorum:
“rüşdi ikici sınıftayım, ders yılının ortalarındayız. Farsça hocamız bize Sheyh Sadi ’nin Gülistan’ını okuturdu. arada sırada başka manzumeler de yazdırırdı.
Bir gün siyah tahtaya yazdırdığı bir kaç beyit beni tutuşturmaya kâfi geldi. Dershaneyi ve siyah tahtanın bulunduğu noktayı, daha dün olmuş gibi, hatta şimdi oluyormuş gibi pek güzel hatırlıyorum.
(Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî kaddesallahü sirrahüssamî) başlığı ile, mesnevî’nin baş tarafından bir kaç beyit:
bişnev in ney çün şikâyet mî küned
ez cüdâyîhâ hikâyet mi küned
kez neyistan tâ merâ bübrîdeend
ez nefîrem merd ü zen nâlideend
Mevlânâ ismi bana pek tatlı geldi. aldığımız beyitler beni pek derinden sarstı. Son beyit sînemi hakikaten şerha şerha etmişti. o andan itibaren tatlı tatlı yanmağa başladım. Siddetle yakan fakat anne bûsesi kadar tatlı gelen alevler içinde iç alemimi kaplamıştı. bunu hiç bir kelime ile anlatamayacağım.”
Daha sonra nedenini anlamadığı bir şekilde din derslerine incizap duymuş, gayr-ı müslim arkadaşları derslere rağbet etmezlerken o hepsine katılır, can kulağıyla dinlermiş. Kastamonudaki tahsili bitince yüksek tahsil için istanbula gelmiş, hukuk tahsilini müteakıben
bir yandan maişet için çalışırken bir yandan da Galata mevlevihanesi’nde Ahmed Celâleddin ve ahmed remzi dede’lerden mesnevî dersleri almış, uzun yıllar içinde sessiz sessiz yanan ateşi nihayet aşikâr eyleyince eşi ve kızı tarafından reddedilmiş ve hasretlerine mahkum edilmiştir.
ömrünü islamın hizmetine adayan yaman dede, bu yolda talebeler yetiştirmiş ve 1962’de dünyasını değiştirmiştir.
1960 belki 61 tam hatırlayamıyorum.
Matbacı Ergun bey (Ergun Göze yâni) nûruosmaniye caddesi'nden geçen birini gösterdi. Pencereden, göründüğü kadarı ile ufak tefek, sırtında ceketi bile iğreti duran, hafifçe kamburumsu kişiyi takip ediyorum.
-kim ki bu?
Ergun bey'in yüzünde acılı-kırık bir tebessüm.
+ ona Peyami Safa diyorlar.
-niye bir tuhaf yürüyor? ne diye koskoca bir ceketin içinde?
+bu muhteşem yazar, ömrü boyunca yeni elbise alacak para sahibi olamamıştır. Ceketleri, elbiseleri o yüzden hep eski ve iğretidir.
Boğazınızı bir yumruğun tıkadığı hiç olmuş muydu?
ben, işte ilk o vakit nefes alamadım ve burnumun direği bir acaip sızladı...
petra
18.01.2005 - 00:45ibret verici, Yaratan `dan kacmak icin kayalarin icine oyulmus muazzam bir sehir. Sakli kent denir ya, oyle birsey. Insan `acaba bu insanlar butun bunlari nasil yapmis, ne kadar zamanlarini almis..` demekten kendini alamiyor.
Develerin sirtinda veya tercihen faytonlar yardimi ile ve dahi bisiklet kiralayarak kayalardan oyulmus Petra sokaklarini gezinirken insan kendini bir film setinde hissediyor. Sanki bir yerlerden sirtlarinda su tasiyan kadinlar, hayvanlarini otlatan koyluler cikacak gibi hissediyor, tas oyan ustalarin sesleri geliyor kulagina. Daglara oyulmus su kanallarindan sular akiyormus gibi hissediyor.. o kadar taze kalmis..
petra
18.01.2005 - 00:43Tarih kaynakları Petra`da Semud isimli bir kavmin yaşadığına deliller sunmaktadır.
Semud Kavmi’nden bahseden bilinen en eski kaynak, Babil Kralı II. Sargon'un bu kavme karşı kazandığı zaferleri anlatan Babil devlet kayıtlarıdır. (MÖ 8. yüzyıl) Sargon, Kuzey Arabistan'da yaptığı bir savaş sonunda onları yenmiştir. Yunanlılar da bu kavimden bahsetmekte ve Aristo, Batlamyus ve Pliny'nin yazılarında isimleri 'Thamudaei', yani 'Semudlar' olarak anılmaktadır.30 Peygamberimizden önce, yaklaşık MS 400-600 yılları arasında ise izleri tamamen silinmiştir.
İkibin yıllık bir geçmişe sahip olan Semudlar, bir başka Arap kavmi olan Nebatilerle beraber bir krallık kurmuşlardı. Günümüzde Ürdün'deki Rum Vadisi ya da diğer bir adıyla Petra'da bu kavmin taş işçiliğinin en güzel örneklerini görmek mümkündür.
Muse
16.01.2005 - 19:49La Muse
Picasso'nun eserlerinden biridir. 1935'te tamamlanmistir. 130 cm'ye 162 cm olculerindedir. Su anda Fransa'da sergilenmektedir.
- ilham perisi
çatı katı
11.01.2005 - 01:18inzivaya cekilmek gibi..
6 ay yasadigim yer. Eşyalarınızın sığmaması,kafanızı sürekli bir yerlere çarpmanız sorunmuş gibi gözükse de; çatı katında yatarak rüzgarın ve yağmurun sesini dinlemek gibisi de yoktur. Hele küçücük pencerden başınızı dışarı uzattığınızda sizi yemyeşil bir orman karşılıyorsa daha ne istenir ki..
kabir
11.01.2005 - 01:11tek kişilik ev
kabir
11.01.2005 - 01:10Mezar = Arapça kökenli bir kelimedir,'ziyaret yeri, ziyaret edilen yer' ölünün gömülü oldugu yer anlamına gelir. Kabir, sin, makber, gömüt olarakta bilinir.
uyku
11.01.2005 - 01:05ölümün her gün tekrarladigimiz provasi; zamani geldiginde en mükemmel, en kusursuz ve en huzurlu sekilde bu dünyaya veda edebilmek nasip olunsa..
empati
11.01.2005 - 00:54duygu sezgisi (tr.)
empathy (ing.)
einfuhlung (alm.)
empathie (fr.)
empati
11.01.2005 - 00:53bir konuda %100 haklı olsa bile karşıdakinin davranışlarını sebebini düşünen, 'neden oyle yapmış olabilir? ' diye soran, kendisini suçlamakla olayı bağlayan, 'neden daha anlayışlı olamadım? ' diye kendine kızan, vicdan azabı duyan mazosist insan modeli.
amelie
11.01.2005 - 00:42Asil adi `le fabuleux destin d amelie poulain ` olan bir film.
imgelerin büyüsü..ayrıntılarda gizli yaşamlar..
cüce, cam adam, renoir, inanılmaz güzel kediler,bir sebze bile olamayacak insan,ask mektuplari, inanmak istediklerimiz,fotograf öyküleri, bir teneke kutuya sığmış çocukluk, bir deste mektuba saklanmış aşk, illa ki çocukluk, yaşamları gözlemek,insanlara dokunmak, beklenenin gelmesi.. izlenilesi, keyif alınası, insana dair..
(parmak göğü gösterirken, sadece aptallar parmağa bakar)
(senin kemiklerin camdan değil, hayat seni yine de kırabilir)
okunası dergiler
08.01.2005 - 19:23Cogito
Virgul
Aksiyon
Hece
ferit devellioglu
05.01.2005 - 03:40Eserleri şunlardır: Fransızca - Türkçe halk tabirleri sözlüğü (1937) , Türk argosu (1941) , Osmanlıca - Türkçe küçük lugat (1949) , Osmanlıca Türkçe ansiklopedik lugat (1962) , Osmanlıca - Türkçe okul ve yazışma sözlüğü (1964) , on iki bin kelimelik Türkçe sözlük (1972) , Büyük Türkçe sözlük (1975) .
Makbule Hanim
05.01.2005 - 03:28Makbule Hanim 1887 yilinda Selanik`te dogdu. Balkan savaslarinin akabinde validesi Zubeyde Hanim ile birlikte Istanbul`a yerlesti.
Cumhuriyet ilanindan hemen sonra validesi ile Ankara`ya gitti. Bir sure agabeyi Kemal Ataturk ile kaldiktan sonra Cankaya Kosku arazisi icinde kendisi icin insa edilen Camli Koske yerlesti. 1930'da Atatürk'ün isteğiyle Fethi Okyar'ın kurduğu Serbest Cumhuriyet Fırkasına giren makbule hanım birkaç ay sonra parti kapatılınca siyasetten çekildi ve 1935'de milletvekili Mecdi Boysan ile evlendi.
Agabeyi ile ilgili anilarini 'Büyük kardeşim Atatürk (1952) ' ve 'Ağabeyim Mustafa Kemal (1952) ' adlarıyla yayımlandı. 1956 yılında 69 yasinda vefat etti.
Besim Tibuk
05.01.2005 - 03:18Sayin Liberal.. ` satacagiz hepsini satacagiz`
Atv - Siyaset Meydani:
Vatandas (izleyici) : Sayın Tibuk, biliyorsunuz ki ülkemizde demiryolları bakım ve inşası neredeyse durdu,bu konudaki programınız nedir?
Besim Tibuk : valla güzel kardeşim, ben demiryollarını özelleştiririm. Alan ister demiryolu yapar, ister patates tarlası.
Bir Halta Yaramaz
05.01.2005 - 03:08ingilizce -
halt - (i.) , (f.) duruş; durma, duraklama; mola.
i.e.: Halt the engines
irem
05.01.2005 - 02:58Nuh tufanından kurtulan Ad kavmi`nin kurduğu kentin adıdır.
Cennet bahcesindeki uzum baglarina verilen isimdir - Irem baglari -.
Ayrica Tasavvuf Edebiyatında huzurlu yer anlamına gelir.
irem
05.01.2005 - 02:56irem
bana söyle bir bak diyorsun
alici gözüyle, tepeden tirnaga
yeni dalinmis uyku gibi bak
çobanlarin söndürmeyi unuttugu dag atesi
kaleden kaleye uçurulan ak güvercin
rüzgâra emanet edilen fisilti gibi
yazdan kalma bir gün gibi bak bana
bana söyle bir bak diyorsun
posta kutusuna gece yarisi birakilan bir mektup gibi
kizagindan kayip bitmeden denize inen bir tekne
gökyüzünün denizyildizlariyla doldugunu gören
bir dalgiç gibi bak
aksam kirilmaya baslarken içimde
dagilan bir ilkokulun zili gibi bak bana
bana söyle bir bak diyorsun
bir isin demetine sarilir gibi bak
unuttugum ve istesem de
yüzlerini bir türlü animsayamadigim
çocukluk arkadaslarim gibi
kahve fincanina damlayan gözyasi
kara düsen kan damlasi gibi
diyorsun ki -evet, mavi gözlerinden bile ürpertici bu-
kinindan çikarilan bir hançer gibi bak bana
bana söyle bir bak diyorsun
yasama sevincini sana ben veriyormusum gibi
sevgilin olmasam da sevgilinmisim gibi bak
kumsalda birakilan ayak izi
kanadin üzerine degen bulut gibi
kayaliklara sürüklenen bir gemiye
yanip sönen deniz feneri gibi bak bana
çünkü unutmamanin esigidir
ve animsamanin kapisidir bakmak
sevgili irem
bunun için bile kibrit çakilabilir
okyanusun kiyisinda
karanlikta
bir kedi gözü gibi
pençeleriyle dolasirken ask
Akgun Akova
Yaman Dede
04.01.2005 - 23:37bir şiirini de nakledeyim;
ağlatma beni
yak sinemi ateşlere, efgânıma bakma;
ruhumda yanan ateşe, nîrânıma bakma;
hiç sönmeyecak aşkıma, imanıma bakma;
ağlatma da yak, hâl-i perîşanıma bakma.
ağlatma ki âlâmımı tahfife de başlar;
ağlatma, serinletmededir bağrımı yaşlar;
rahmetme sakın, gerçi dayanmaz buna taşlari
ağlatma da yak, hâl-i perişanıma bakma.
yaşlar akarak belki uçar zerresi aşkın;
ateşle yaşar, yaşla değil, yâresi aşkın;
yanmaktır, efendim, biricik çaresi aşkın;
ağlatma da yak, hâl-i perişanıma bakma.
Yaman Dede
04.01.2005 - 23:37Gayr-i müslim bir ailenin ferdi olarak 1887 yılında kayseri’nin talas ilçesinde dünyaya gelen yaman dedeye ailesi tarafından verilen diyamandi ismi, okul yıllarında yamandi molla olur,
hikayesi beni çok hislendirmiştir, aynen alinti yapiyorum:
“rüşdi ikici sınıftayım, ders yılının ortalarındayız. Farsça hocamız bize Sheyh Sadi ’nin Gülistan’ını okuturdu. arada sırada başka manzumeler de yazdırırdı.
Bir gün siyah tahtaya yazdırdığı bir kaç beyit beni tutuşturmaya kâfi geldi. Dershaneyi ve siyah tahtanın bulunduğu noktayı, daha dün olmuş gibi, hatta şimdi oluyormuş gibi pek güzel hatırlıyorum.
(Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî kaddesallahü sirrahüssamî) başlığı ile, mesnevî’nin baş tarafından bir kaç beyit:
bişnev in ney çün şikâyet mî küned
ez cüdâyîhâ hikâyet mi küned
kez neyistan tâ merâ bübrîdeend
ez nefîrem merd ü zen nâlideend
sîne hâhem şerha şerha ez firâk
tâ bigûyem şerh-i derd-i iştiyâk
Mevlânâ ismi bana pek tatlı geldi. aldığımız beyitler beni pek derinden sarstı. Son beyit sînemi hakikaten şerha şerha etmişti. o andan itibaren tatlı tatlı yanmağa başladım. Siddetle yakan fakat anne bûsesi kadar tatlı gelen alevler içinde iç alemimi kaplamıştı. bunu hiç bir kelime ile anlatamayacağım.”
Daha sonra nedenini anlamadığı bir şekilde din derslerine incizap duymuş, gayr-ı müslim arkadaşları derslere rağbet etmezlerken o hepsine katılır, can kulağıyla dinlermiş. Kastamonudaki tahsili bitince yüksek tahsil için istanbula gelmiş, hukuk tahsilini müteakıben
bir yandan maişet için çalışırken bir yandan da Galata mevlevihanesi’nde Ahmed Celâleddin ve ahmed remzi dede’lerden mesnevî dersleri almış, uzun yıllar içinde sessiz sessiz yanan ateşi nihayet aşikâr eyleyince eşi ve kızı tarafından reddedilmiş ve hasretlerine mahkum edilmiştir.
ömrünü islamın hizmetine adayan yaman dede, bu yolda talebeler yetiştirmiş ve 1962’de dünyasını değiştirmiştir.
peyami safa
04.01.2005 - 22:50`Yaşlanarak değil, yaşayarak tecrübe kazanılır; zaman insanları değil, armutları olgunlaştırır.` Peyami Safa
peyami safa
04.01.2005 - 22:49Gürbüz Azak şöyle anlatır:
Burnumun sızladığı an:
1960 belki 61 tam hatırlayamıyorum.
Matbacı Ergun bey (Ergun Göze yâni) nûruosmaniye caddesi'nden geçen birini gösterdi. Pencereden, göründüğü kadarı ile ufak tefek, sırtında ceketi bile iğreti duran, hafifçe kamburumsu kişiyi takip ediyorum.
-kim ki bu?
Ergun bey'in yüzünde acılı-kırık bir tebessüm.
+ ona Peyami Safa diyorlar.
-niye bir tuhaf yürüyor? ne diye koskoca bir ceketin içinde?
+bu muhteşem yazar, ömrü boyunca yeni elbise alacak para sahibi olamamıştır. Ceketleri, elbiseleri o yüzden hep eski ve iğretidir.
Boğazınızı bir yumruğun tıkadığı hiç olmuş muydu?
ben, işte ilk o vakit nefes alamadım ve burnumun direği bir acaip sızladı...
rum ateşi
03.01.2005 - 03:11Bizans tarafından istanbul'un fethine karşı kullanılan bir önlemdir. Belki de fethi geciktiren sebepler arasinda sayilabilir.
mehmet akif ersoy
03.01.2005 - 03:07Istiklal Marsı icin acılan yarısmada finale kalan 6 siirden biri daha:
Matbuat Müdüriyet-i Umumiyesi muharrirlerinden (basın genel müdürlüğü yazarlarından) Kemalettin Kami bey'in ‘‘istiklâl marşı’’:
göz yaşına veda et
ey güzel anadolu!
hakkını korur elbet
türkün bükülmez kolu.
cenk ederiz genç, koca
bugün değil yarın da
yadımız ağladıkça
izmir ezanlarında.
hak yolunda kan olur
dünyalara taşarız
ya şerefle vurulur
ya efendi yaşarız.
her gün yeni bir hile
arkasında satıldık
her gün yeni bir dille
yurdumuzdan atıldık.
yeter ey kâbemizi
elimizden alanlar
alıkoyamaz bizi
yolumuzdan yalanlar.
biz bu yolda sel olur
dünyalara taşarız
ya şerefle vurulur
ya efendi yaşarız.
hangi alçak el alır
el zinciri boynuna?
kim yunan’ı bırakır
türk kızının koynuna.
biz ki türküz, muhakkak
her milletten uluyuz
yeryüzünde bir ancak
yurdumuzun kulluyuz.
yurt yolunda kan olur
dünyalara taşarız
ya şerefle vurulur
ya efendi yaşarız.
mehmet akif ersoy
03.01.2005 - 03:04Istiklal Marsı icin acılan yarısmada finale kalan bir diger siir:
Ankara'dan a.s.'nin yazdığı 'istiklâl türküsü':
millet aşkı, din aşkı, vatan aşkı uyansın
yurduma göz dikenler al kanlara boyansın
ya ben, ya onlar diyen silahına dayansın
türk oğludur bu millet
türkündür bu memleket
türk oğludur bu millet
türkündür bu memleket.
düşman gözü tutamaz, yanar dağlar başını
bağrımızda saklarız vatanın her taşını
yurdumuza yan bakan döker göz yaşını
türk oğludur bu millet
türkündür bu memleket
türk oğludur bu millet
türkündür bu memleket.
can veririz her zaman hürriyetin yoluna
ya gazi ya şehitlik, ne devlettir kuluna
ata emanet etmiş namusunu oğluna
bize türk oğlu türk derler
hep bizimdir bu yerler.
Toplam 90 mesaj bulundu