youtube kanalı - s.k.l.a. [her harfin sonunda nokta var evet (: ]
https://www.youtube.com/channel/UCt4zeuBFvVmEcG45yz9T66g
youtube kanalı - s.k.l.a. [her harfin sonunda nokta var evet (: ]
https://www.youtube.com/channel/UCt4zeuBFvVmEcG45yz9T66g
© Copyright Antoloji.Com 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Antoloji.Com'a aittir. Sitemizde yer alan şiirlerin telif hakları şairlerin kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Şu anda buradasınız:Tuna Kafkas Nedire Yazılan Yorumlar Sayfası
8 Mayıs 2025 Perşembe - 23:35:32
günaydın
19.09.2024 - 09:44.
...
.
şifa bekleyişlerinde yorgun düşenler,
sevilmeyi itham ederler gafillikle,
yatalaklık yakıştırırlar kötürümce,
oysa beşerce korkular,
her dem kamçılanarak yenilenir,
ve her dem gençtir,
körpedir/diridir; var olmak umudu,
ve hasret; yürekte ince bir sızıdır ayrılıkta,
ve unutmak da,
susmak da meşke dairdir,
unutturan mey olsun yeter ki…,
bir var bir yok değil,
hem var, hem yoktur,
bulup bulup yitirmeler…,
kan gölüne dönmüş,
geceden kalma bal gözlerin,
ak ak oluşunu gördüm…,
şafakların söküşüdür;
sırra kadem basmış yârenden,
arta kalan hatıralarda yaşamak…,
tan yeridir;
zuhuratın içinde kalmaktır,
yürek kovuklarında ve
meydan ortasında tenhalıktır,
çölde gölgelik vehmi,
sağnak altında duldadır,
özlemek;
ah,
nice çimenli tepeler,
nice yanık buğday tarlası yollardan,
ve nice yangınlardan,
aylardan sonra;
halsizce çömelip ağlamaya dahi mecalsiz,
beklemekteyiz haber alabilmeyi
bimarhaneden,
ki tutsun elimizden diye aşk
uçurum kıyısında…;
ki beni mahbûb mu sandın sevgili hekimim,
senden de, benden de öte ve
bizden ziyade,
pusuladır muhabbet…,
rotasız ve yolda kalmış yalnızlara,
yedi yöndür aşıklara vuslat çilesi,
ah,
neyi aşk sandığını unutmuşsan,
hafızasız kalmışsa yüreğin; ve
nazarında değilse artık zaman,
çağdaşısın demektir erenlerin,
yara almış bir zarif lisansındır…,
günaydın ey zâkîr,
boncuk boncuk ter içinde ve,
susuz geceden sonra
sabahına merhaba,
olmazsan olmaz,
sen olmazsan olmaz;
kuşlar konmaz dallarıma ve iyi gelmez
kasvetime denizden esen rüzgâr…;
canımsın, yoldaşımsın, sırdaşımsın
son çare hekimim;
görüyorsun ki yaşıyoruz,
aynı istikametli bir mefkûrede,
günbegün derdine dert ekleme de;
sürsün sonsuza dek hüzünlere sarılı,
mutlu mesut bahtiyâr,
diyâr diyâr;
t/aksim t/aksim ş/arkımız
ah;
.
...
.
nefes
19.09.2024 - 09:38II
galaksilerin merkezi şu fena aleminin
özünde patlayan,
acılı yıldız...,
yaşam kadar yoksuldu aşk,
ki sevda,
yetinmiyor sevdayla...,
ve artık melekler
kırpıp tüylerini,
noksan kanatlarla serpiştiriyor
yıldız ölülerini boşluğa…,
kalbime yasladığım keman,
büyülü tınısına metal kokular sızdırırken,
incinmenin böylesi…,
melek kalbinde patlayan acılı yıldız;
ve kanayan dize,
ah,
kıymetlim;
bırak artık ses kayıtlı mesaj yollama,
her sözcüğün,
yüreğimin zırhına bir kara delik,
son bulsun bu dara almalar,
vur artık beni,
en kanayan dizemden...,
ah;
ki ab/şar çağıltısı ve
su sesiydin kuytumda akan,
künhüme vakıf hekim ırmağı…,
ve şırıltısına kapadım gözlerimin kan çanağını;
şelale hırsızı nazarın,
yüksekten aşağı akan tepe taklak yaşamda,
canımı yaktığından habersiz; çokluğunla…,
hiç az düşkünün değildim ki senin,
ve kabirde çürüyen en son tense,
ömrümce taşırım,
bakışının izlerini yüzümde…,
ah şimdi;
herkes kendi yükünü taşısın,
sonunda bölüştük kederi…,
turuncu gülüm, turuncu gülüm, turuncu gülüm;
nefe/ss/iz kalmış bir saat kapaklanıyor,
acele vedamıza…,
gözlerimden gemiler devriliyor
kırmızı sulara,
sarıl sarıl sarıl/ma vakti geldi ve
bu tasalı musafahasızlığa,
bakma ağladığıma…,
ağlak bir güvercinim ben,
keklik olmaktan uyandırdığın
o güvercin ki,
bozkırından koparılmış ve
ellerin yurdunda garipler garibi,
sürgün di/yârında yüreği pas içinde…,
kaldır ayrılığın perdesini hekimim,
gözlerimiz son kez kamaşsın ayniyetle,
gözbebeklerimiz hicapla yere baksın,
uzun sürmez bilirsin zaten,
efsunkâr muhabbetler…,
hızır ilyas tepesinde bir yetimhane türküsü gibi,
şimdi ayrılık…,
kızıl yaprakları
katmer katmer ayrılıp,
mendile sarılmış goncanın;
kış ikindisi akşam ayazında,
göz yaşıyla ıslak kaldırımlara
bırakılan bir gül dalı gibi,
terkedilmiş ve ıssızım…,
ideolojisi olmaz ayaklar altında kalmanın,
ve ah ki;
evrensel bir buğu gibi göz pınarlarında,
ölümsüzlüğe mütemayil bir nefesken, ve;
kendisinden gayrısını istemez bir kafes müstakili,
ve insanın hayatta bir kere öleceğine kaniyken,
sadece tomurcuk gülleri değil,
baharın en tazesini getirdin sen bana…,
ve bir ölüyü dirilttin,
her yanım kan kızılı gül içinde…,
.
...
.
niyetlenmek
19.09.2024 - 09:33.
...
.
ve sen bir yudum suyla niyetlenmiş,
susuzluktan içi yangın yeri maşuk;
çekip gittin gurbetinden sılana,
hokkabazın şapkadan tavşan çıkarması gibi,
sunamam sana bir cam kâse dolusu su şimdi,
ki iç okyanus gözlerimin hayalini kana kana ki,
dualarım,
içini daha da kanatacak,
bir kızıl gonca gül gibi…,
huzur esenli bir fecirde,
çok yakın ve uyanıktım sana,
ama bu gri sabahta çok uzaksın evet bana;
ah;
iki yanı körpe çınar ağaçlarıyla bezeli,
o atasız bulvarın çamur deryasına bulandığı gecede,
ve ayaklarımın yere basmadığı bir demde,
onca senelik yıkıntıdan,
ve virâneden çıkmışlığın yürek gücüyle
inerken yokuş aşağı, bildim ki;
vaktinden çok sonra gelen meşkin,
transandantal ve gizemli boyutlarını,
seyridir; aşk…,
ki neden anlamak bu kadar zor ve hayat,
bu kadar zor olmak zorunda mı,
senkronize kederlerimiz ya hû;
ah kalbimin kamburu aşk,
içimin güvesi…,
ve üvey düşlerimin
silsilesi sağlamlardan el almış efendisi,
bırak beni;
acının eşiğindeyim,
telaşla düşüyorum maviden,
oysa sen inatla,
yüzümde susan nehre atıyorsun kendini,
yalvarıyorum sana,
kemirip bitir senden kalan ne varsa,
ki her sabah aynı ezan sesi geçerken uykumdan
duasıdır kalbimin,
ya rab, al bu sevdayı benden…,
uyan mahmur yüreğim,
ve sesin kısılana dek ağla şimdi...,
ah;
.
...
.
fit
19.09.2024 - 09:25.
...
.
XVIII
ahtapot ayaklı ve üstünde insanların
ancak kuğu gölü balesi figürleri ile
ilerleyebildikleri bir kent üstgeçidinin,
ömür törpüsü uğultulu ses kirliliği pisliğinden,
kuduz köpekten kaçar gibi kaçıp,
ecdat yadigârı, geniş ve huzurlu ön avlusu
ve bilge sütunları olan,
kibirsiz mimarili bir kamu binasının
önünden geçerken,
bahçe saatine baktım,
09:25;
evet günümüz insanlarının,
birbirini arayabilir olduğu güya \medenî\ vakte,
otuzbeş kalaydı ve anladım ki,
hikmetleri bilinmediğinde trafik ışıkları dahi,
sadece aptallaradır…,
oysa ki basit arkadaş;
sabırsızlanmadan sükûnetle kırmızıda bekleyip,
yeşilde mutluluk içinde geçeceksin karşıya,
şu kirli sarıya gelince,
hayat onu takmaz ve hazır da olmaz kimse zaten,
ki bir anlıktır…,
hayat trafiği var bir de işte,
hayat trafiği,
örümcek ağından yuvalardaki cinayetler;
kan donduruyor,
kırmızıda…,
ve sen cellat;
bir yaşama her son verişinde,
son sözün söylenmesine anlayış tanıman,
insanın gözüne sokulmuş bir
eros oku değil midir…,
söyle; değil midir,
ki tutucu bir adamım ben çok doğru,
bir yol tuttu mu;
geriye çevrilmem öyle kolay kolay,
ama yalnız,
geri çevrilmenin muhabbete gitmek,
anlamına geldiğine inanırsam,
yön tanımaz olurum ve kararır gözlerim,
evet;
çizgisi orta yerde,
bağnazıyım gerçek hayatın…,
peki şimdi söyle güzel kardeşim,
tam olarak sen neredesin,
bak kaç ömürdür buradayım,
bu denizin karşısında…,
ve ne kadar zaman oldu,
yine hiçliğimle bekliyorum,
kıpırdamadan, eylemsiz seni…;
intiharı seçmiş bir balina kadar ölü,
kıyıya vurmuş ve cansız…,
denizdeyim…,
tam karşısında,
kıpırtısızlığını delecek ilk dalgayı yakalamak için,
gözlerimi kırpmadan bekliyorum…,
kafamı kaldırıp bir an göğe baksam,
yine orada kim olsa bilir,
o şımarık,
tembel ve inatçı bulut…,
sahi şu içi geçmiş dünyanın tepesindeki
bulutlar renk değişmez mi hiç,
hep o puslu gri,
/kaç gündür aralıksız yağan rahmetten/
ki bir iç ses daha evet,
sıkılmaz mı hiç bu inatçı bulut çakılı kalmaktan,
ve hep aynı hoşnutlukta…;
renklerden gri, gri, gri,
kaç fitten bana bakar sorsan,
/hey;
hep maviyi bekleyen,
/çekil aşağımdan;
ki deniz suyu,
köpük,
bulanık burnumun ucu…;
.
...
.
karacaahmet
19.09.2024 - 09:17.
...
.
bu son sözümüz olsun varsın,
tamam dedik,
bitsin…,
söz verelim peki,
orta mescid kıraathanesinin,
ikramı kabul görmez bir fincan kahvesinin hatırsızlığına…,
peki ve bir peki daha,
öyle duruyorum karşında,
tamamlanmamış bir sapak çayevi heykeli gibi,
öyle duruyorum,
taş kesilmiş bir taş bağırlı gibi,
bir martı leş niyetine didikliyor kalbimi ve
goncalarındaki hakikate aklımın ermediği,
bir gül bahçesi soluyordu sanki kalbimde…,
ve işittik,
/tamam mı
dedi…,
gaiplerden bir sesti,
duyduk…;
sol yanım liğme liğme,
alıp bir morg masasının üstüne attım
öylece attım solumu; soluğumu,
rayından fırlamış bir tren kadar
şaşkındım,
etrafa saçılan eşyalar gibi,
anlamsızdım,
içimin çatlağından sızan korku,
aklımın tavanından yüreğime damlıyor;
küfff kokusu,
nem kokusu,
ölülü masada sol yanım,
zuhûratın tâbisi tel örgümüzdeki,
parçalarımı topluyorum…,
bir martının gözlerini oyup,
çıkmış gözlerinin yuvalarına,
iki okyanus bilye yerleştiriyorum,
öylece…;
bir kardan adama havuçtan burun yapar gibi,
musafahasız,
böyle hazin, noksan ve tamamlanmamış,
tek kelime edemezken sükûtuna,
ve o buz gibi masada,
sol yanım ezik bir gül gibi ağlarken,
böylece,
böylece son bulmalı,
zincirlikuyunun asrî kokusu…,
karacaahmetin derviş gülüşü,
ah;
.
...
.
derviş
19.09.2024 - 09:16.
...
.
sonsuzluğun ilhamı üç lisanda zakîr,
desturlu hekimim,
bilirsin ve beyanlarının da gafili değilim,
sena içre senalarcadır şükrüm,
ve bu arada,
dizelerinin neden beşli yazıldığını da biliyorum;
dem bu dem ayniyetlerinde,
ikindi, akşam, yatsı, sabah, öğle…,
ki beş kadim vakte işaret olsun için,
ve biliyorum hiçbir duayı,
ayet el kürsî kadar okumadığını da…,
tek ibadet ve tek duanın vasılı kalbinde,
ah;
hoşçakal ve benden uzak,
mülevveslerin kalbinde emmare nefsim,
yine de hoşt çakal demiyorum, ve görüyorsun;
ne denli inceldiği yerden bağlandığımı edebe ya hû…,
elbette samanyolu galaksisine savrulan
kahve çekirdeği kokusuydu hasret,
ve sen;
her daim smokinli,
paytak paytak yürüyen bir penguendin,
ya ben,
bir yekpare orman çıtırtılarının ürpertisi…,
benliğiyle efsunkâr o karaca nazarına bakamazken,
yan yana fakat karşı karşıyaydık…,
ve aynı yöne bakarken,
o gece gündüz açık esnaf lokantasında,
sabah çorbalarımızın buharı,
birbirine karmaşıyordu…;
ah;
aşk…,
yüreklerimizin buzulunda,
kızakla kayan bir çocuğun,
hırkasına sakladığı çekiç ile kırmasıydı buzu…,
ve kulaç attık farklı iklimlerin soğuğuna ve,
şimdi titriyoruz tir\tir, ayrılık deyince...,
ki ayrılık,
yüzümün atlasına sinen,
çam kokusu ile,
kar tebessümleriydi…,
.
...
.
derviş
19.09.2024 - 09:15.
...
.
sonsuzluğun ilhamı üç lisanda zakîr,
desturlu hekimim,
bilirsin ve beyanlarının da gafili değilim,
sena içre senalarcadır şükrüm,
ve bu arada,
dizelerinin neden beşli yazıldığını da biliyorum;
dem bu dem ayniyetlerinde,
ikindi, akşam, yatsı, sabah, öğle…,
ki beş kadim vakte işaret olsun için,
ve biliyorum hiçbir duayı,
ayet el kürsî kadar okumadığını da…,
tek ibadet ve tek duanın vasılı kalbinde,
ah;
hoşçakal ve benden uzak,
mülevveslerin kalbinde emmare nefsim,
yine de hoşt çakal demiyorum, ve görüyorsun;
ne denli inceldiği yerden bağlandığımı edebe ya hû…,
elbette samanyolu galaksisine savrulan
kahve çekirdeği kokusuydu hasret,
ve sen;
her daim smokinli,
paytak paytak yürüyen bir penguendin,
ya ben,
bir yekpare orman çıtırtılarının ürpertisi…,
benliğiyle efsunkâr o karaca nazarına bakamazken,
yan yana fakat karşı karşıyaydık…,
ve aynı yöne bakarken,
o gece gündüz açık esnaf lokantasında,
sabah çorbalarımızın buharı,
birbirine karmaşıyordu…;
ah;
aşk…,
yüreklerimizin buzulunda,
kızakla kayan bir çocuğun,
hırkasına sakladığı çekiç ile kırmasıydı buzu…,
ve kulaç attık farklı iklimlerin soğuğuna ve,
şimdi titriyoruz tir\tir, ayrılık deyince...,
ki ayrılık,
yüzümün atlasına sinen,
çam kokusu ile,
kar tebessümleriydi…,
bu son sözümüz olsun varsın,
tamam dedik,
bitsin…,
söz verelim peki,
orta mescid kıraathanesinin,
ikramı kabul görmez bir fincan kahvesinin hatırsızlığına…,
peki ve bir peki daha,
öyle duruyorum karşında,
tamamlanmamış bir sapak çayevi heykeli gibi,
öyle duruyorum,
taş kesilmiş bir taş bağırlı gibi,
bir martı leş niyetine didikliyor kalbimi ve
goncalarındaki hakikate aklımın ermediği,
bir gül bahçesi soluyordu sanki kalbimde…,
ve işittik,
/tamam mı
dedi…,
gaiplerden bir sesti,
duyduk…;
sol yanım liğme liğme,
alıp bir morg masasının üstüne attım
öylece attım solumu; soluğumu,
rayından fırlamış bir tren kadar
şaşkındım,
etrafa saçılan eşyalar gibi,
anlamsızdım,
içimin çatlağından sızan korku,
aklımın tavanından yüreğime damlıyor;
küfff kokusu,
nem kokusu,
ölülü masada sol yanım,
zuhûratın tâbisi tel örgümüzdeki,
parçalarımı topluyorum…,
bir martının gözlerini oyup,
çıkmış gözlerinin yuvalarına,
iki okyanus bilye yerleştiriyorum,
öylece…;
bir kardan adama havuçtan burun yapar gibi,
musafahasız,
böyle hazin, noksan ve tamamlanmamış,
tek kelime edemezken sükûtuna,
ve o buz gibi masada,
sol yanım ezik bir gül gibi ağlarken,
böylece,
böylece son bulmalı,
zincirlikuyunun asrî kokusu…,
karacaahmetin derviş gülüşü,
ah;
.
...
.
sen
19.09.2024 - 09:10.
...
.
XVII
hiç mi seçilmezsin sen gecenin derin ve
çivit mavisi karanlığına asılmış,
kandiller arasından; hiç aşk…,
hep mi utangaç ve
keşfedilme dertlisi ve saklısın,
sürekli sende olan gözlerime bir bak,
çık ortaya,
ki hırka…, ceket…, parka…
tam üç perdeyle örtülüsün,
kendine bürünüksen de sararsın yine de,
sana medyun ve,
senden mahrum olan divâneni…,
üşümesin elleri, ayakları, burnu ve ruhu diye,
diye sen aşk…,
bilirim…,
ama;
evet işte bir ama daha ki,
gür çayırların bezediği bir dalgalı tepede,
görüş mesafesini sıfırlayan,
akça dumanlı ve puslu;
bulut bulut bir beyazlıkta,
çenemden süzülen yağmur sularıyla,
sırılsıklam sarılabilseydim sana aşk…,
senelerce kanal kanal pislik akmış
bir garip körfez denizi,
kesilmesi sonrasında kirliliğin tedricen…,
hani kendini temizleyip
nasıl yeniden ma/ss/mavi olabiliyorsa,
sende öyle arındır seni senden,
sende aşk,
seni senden…,
kent atıklarıyla kirlenmiş gözlerim,
yüzüm, ellerim ve içim,
ve huzuruna,
ay ışığına bestelenmiş bir sonat gibi çıkacak kadar,
duru olamadım henüz,
perişan, merhametine muhtaç ve üzgünüm,
ki malumun bunlar…,
ah;
.
...
.
secde
19.09.2024 - 09:08.
...
.
kapandım secdeye,
yerdeki tekâvûd kalemefendisi seccademden
eflatun çiçek tozları topladım,
bağrıma saplanmış dalını çıkardım hüdayinabit alıcın,
ve serpiştirdim tozlarını,
beti benzi atmış dünyaya ve,
bir dua okudum kulağına,
sesim bir başka sese çarptı,
tuz buz mısralar kırıntısı rüyam ah,
turnam…;
keklik değil, güvercin ol diye fısıldayanım,
dudağımda hep aynı şarkı,
notalarını nar ağacının altına gömdüm...,
yüreği kimsenin üzülmesine el vermeyen,
bir yalancıyı sevdin sen…,
ve varsın gedanız kendine kıysın ey maşuk,
olgunlaşsın keder, çiçek yüklü dalında…,
ah;
.
...
.
küheylan
19.09.2024 - 09:00.
...
.
sağ yanından süzülen gün ışığının,
saçlarında ışıldadığı bir güz günü,
çerçeveledim yüzünü ki,
bir boz kazak küheylanın,
gözyaşı düşmesin diye tek
yeryüzüne…,
kıyamadım sana evet gene aşk,
sesinle ürperir bedenim,
bakınamam o an etrafıma ve çözülürüm sesinle,
ki düğüm düğüm dünyanın uğultularını,
susturan sesindir bana ve,
sesindedir içimi dolduran pediatri kokulu nefes,
adımladığım kaldırım taşları üzerinde,
buz tutmuş su birikintisi çatlağı kadar
kırılgansın sen aşk…,
erisen bile; suya dönsen bile ne çıkar,
görünenden çok,
görünmez yanları olan bir buzdağısın sen…,
içlerine işleyen ayazda,
bağrı başı açık kalan gariplerin,
ısınmayı bekleyen tenlerine vurup
üstüne doğarken etkisiz kalan
bir kış güneşi gibi yükseldin sen gökyüzünde madem,
usul usul da kaybol şimdi artık aşk…,
ki; kanlı gözyaşlarıyla,
uyudum ve düşümde,
hep o nar ağacı…,
öylece bana bakar,
dallarını gözlerimden ayırmadan,
hep o kederli nar ağacı…,
küçüldüm rüyaya ve;
içine girdim,
gördüğüm en güzel bahçeydi…,
eğildim, yerde bir eflatun ayrılığın çiçek tozları,
eflatun çiçek tozları her yer,
nar çiçeğim;
senden mi süzüldü
eflatun çiçek tozları söyle…,
ve uyandım;
kara boşlukta dönen,
rengi bozulmaya yüz tutmuş,
meymenetsiz bir dünya…,
sabah etmiş ortalığı düşüm dedim…;
yüzünü buruşturdu düş ve
sabırsızlıkla bekledim geceyi,
aklımda hep o nar ağacı,
dalları yüreğime batan…,
ki gözlerimi kapadım
işte orada;
bir turnayı seviyorum dedi...,
ve turnam derken;
saçıldı etrafa kızıl iri taneli göz yaşları…,
ah;
.
...
.
mavi tuna
19.09.2024 - 08:20e/y\n/ sevgili\aşk…,
biz;
kadim yadigâr, tuna ve nil…
t\aksim görmüş bulutların altında,
hürriyetleri ellerinde,
avuç avuca muhîbanız biz;
aydınlık kuytumuzda
ikimiz biz…
ki ezelden ebede birbirine akan
ve ummanına hasret çeken her demde
biz ikimiz,
senlik ve benliksiz,
\ah\
I
heyhat,
bu bir girdap;
kalbimin kuytusundan beni kendine çeken,
kederli dağın, gönül uçurumu…
ah
eyv/ah,
avcıdan habersiz
ırmağa inişi karacanın
ve eğilip berrak suya,
kana kana içmesi kendi kanını,
vurulunca kalbinden…;
ki büyü/d/l/ü suda
kana bulanık halkalar iç içe,
iç içe,
halka ve girdap...
ah,
avcının sağ manipülasyonu,
karacanın gözlerinin nemli tortusu,
büyülü su, fakat;
düşe kalka katedilen yolların,
hangisine pay düşmemiştir,
o en yakın vuslattan…,
bir zahter tanesi kadar külfet olsaydı keşke;
kara kışta buza kesen dipsizlikten çıkış,
siy/ah doruklarını aşmak kaf dağının,
ve hazza kölelikten azad oluş,
ah;
ah ki çöllerin avareliğinde körebelik…,
dalı yaprağı budanık kalmanın hicâbı ve,
bini bir para etmeyecek
ömür yangını pişmanlıklar
gel/geç/likteyken,
bütün bildiklerini bir okyanus nazarda unutmak
mümkünlü;
bir yadigâr kutsalı
ve vaktin emaneti olaydı bu nazar…,
nolaydı,
her yönün çıkmazı bir secdede nihayet bulaydı;
ah;
kundak kokulu bebek masumluğuyla bulmak yokluğu,
ve gözyaşlarıyla yürek katranını yıkamak dem be dem;
zamanın sarkacında umut tohumları çatlasa,
tufan sonrası durulan umman;
kalpte bir ab/ı hayat katresi olsa…,
ve konma/göçme aleminin ayrılıkları,
için için,
içine akan bir ırmak,
ah kardeş payı edilen saatlerde,
ömür biriktirmek,
mümkünlü olaydı;
ah nolaydı...,
ULAN
19.09.2024 - 08:04.
...
.
ve öyleyse sizlerde duyun ulan,
müstafiyim artık bu,
hayata pantolonun paçasından bakan magandaların,
ve akşam sofrasına bir arada oturamayan
aileliği kütükte kalmışların ve
aşkını vatanı bilmeyen,
gözdelik ve ikbal peşindeki
dilberlerin davasından,
ah;
.
...
.
adanmışlık
19.09.2024 - 08:02.
...
.
şu yağmalanmış dünyanın sahipsiz caddelerinde,
önce adanmış, sonra ihaleci ve
en sonunda da her şeye müsa/it olan
haramzade kahpelerce,
henüz tomurcuklanmış
turuncu ve kızıl güllerin dalları
ve hayatın baharındaki gençliğin yarınlara umutları
kırılıyordu,
ki şimdi,
umutsuz terkide,
nasıl düşürmem yüzümü,
mazlumları çığ gibi artan bu çağın,
yürek dağlayan,
kan merkezi kapılarında,
ah;
.
...
.
yön duygusu
18.09.2024 - 17:24.
...
.
ah dünya, nasıl bir rüya bu…
her gün gördüğümüz,
yeniden yaşamak dediğin...
anadan üryan bir yalan gibi serildi aramıza
nicedir yeryüzü örtüsü...
salıncağını duaları arasında çoktan unutmuş,
boşluktaki çocukluğuna bön bön kavuşamayan,
bir üvey üveyik gibi,
en mahrem yerleri açıkta kalmış bir maymun gibi,
avcumuzdan geçen yaşam çizgisinin,
üstüne savruldu alın yazısı harflerinin külü,
duydun mu, yönsüzüz...
kendi ömürlerimizin sahte medyumuyuz,
ah dostum,
kaldır yüzündeki küflü tebessümü...
ki ben gözümü açtığım her sabah
cam küreme bir yaşam ekleyerek
eksiliyorum, ey hayat senden...
bağrıma bir akasya ek n'olur...;
garibem,
ve kalbimde bir kürek mahkumu saklanır,
vişne ve nar ağaçlarının arasında…
işte sesleniyor bana,
hışırdayan kavakların içinden…;
üşürsen...,
içinden orman geçen şiirlerimden
kozalaklar topla,
sonra yak bir bir ruhunun hirasında,
patlasın çıtırdayarak ateş böcekleri;
ısınırsın...
.
...
.
hamal
18.09.2024 - 16:54.
...
.
sirkecideki han hamallarının sırtındaki,
küfe ip izlerinin helali olan,
ayran aşı kadar,
içimize aş olacak ha…,
emekçilerin emekleri;
ara ki bulasın artık,
yılan dilli kısaltmalarda o yaşama sevincini,
kulağına fısıldasam
ve bak alınma ama istanbul,
nefesin anason ve uluorta
döl bereketi kokuyor sokakların,
egenin kucağına akıyor bakteri kominleri,
gözlerimin tirilyesi,
zeytinin karası,
kokuşmuş ölüüüüüüüü sardalya,
ve ha sendeki ben,
ha bendeki sen din kardeşim,
al sendeki beni,
vur bendeki sana,
karma karışık artık bizim mahalle,
kördüğüm,
ortaya tepside şöyle karışık yaptırıyoruz malum…,
.
...
.
masal ağacı
18.09.2024 - 16:39.
...
.
ah aşk bir heves midir…;
ve madem,
rengi en kırmızıya çalan kuşu sevdinse sen kalbim,
ol şimdi pinokyo…,
ve işte gıcırdıyor tahta kalp/
yalancının çatısında…,
ey aşk…;
kalbinde sakladığın pinokyonun,
uzayan burnu,
verdiğin sözlere kızarıyor,
ağlıyor tahta bir kalp
yalandan sevicilik masallarına,
ve
bir çocuk gün/ah/sızlığı sığıyor
su sızmaz aramıza,
talan, dolan ve takladan,
var git ve bir daha hiçlikle dahi gelme huzura,
ve sayfamızı arala...,
anla;
ki bilirsin,
masal bu ya…;
rapunzelin saçlarını kestiler mülevvesler,
ah evet bir donquichetteyi sevdiyse gönül,
suç deli dumrulun muydu ey korkut dede,
yüreğimin yel değirmenleri,
rüzgâr çalmakta,
esintisiz bir gökten…;
ve ah seni seviyorum masalı,
sevgili ve güzel kardeşim,
aziz dostum;
ah o gün bende,
ben de demeseydim,
bezm/i elest/de;
sana yemin olsun ki,
yitirmezdim aklımı hüdanın yollarında hiç...,
belki ben de,
ah deli savaşçı;
kaybetti/n\k/ şimdi, ki;
hafızasız bir yürek belle beni de,
ve rapunzel,
hadi kes artık o uzun saçlarını,
karıştırıp masalı tam da şimdi…,
yanlış kahramanı sevdin zira,
mavi gözlü dev,
tutunup saçlarına,
çıkamaz ki pencerene...,
devden akrobat olmaz ki,
masal anlatma bize,
.
...
.
Siluet
18.09.2024 - 15:06.
...
.
ki üstünü örttüğüm her acım,
bir gece yarısı üstü açık kalan
bilincin altını üstüne getiren
hırsızken...,
içim;
alt çekmecenin en çıfıt tıkılmışı
ve ucu saçak saçak suda yüzen
bir halat gibi,
kocamış kutsal balıkların geçtiği
yosun tutmuş yoldayken içim…,
bir düşkün silueti yansır
aynada bana bakan; bana…,
ve ağlayan bir tebessümü,
brunonun sabîsine yamayan
rüya çöplüğüm;
ne çok görülmüş ve
hayal meyal tasalı kâbuslarım,
bir sırdaş adı sayıklıyor şimdi
dilsiz dudaklarım…,
ey rabbim,
yolda kalmış susuzların
imdadına koşar yardımın ve,
anımsaması imkansız bir rüyada,
muhabbete verilmiş bir sadaka
olur kalbim...,
ah;
.
...
.
sabır kumbarası
18.09.2024 - 14:50.
...
.
bağrı dağlanmış al kırmızı gül;
içine kapanık bütün yapraklarıyla
ve mürefte rüzgârlarından mahrum,
nefessiz ve bir kenarda sessizce,
uçurum gözlerinden bakar kan çanağı
mühür nazarlarla zeytin çağlasına,
kanatları hüzün taşıyan, yazgısına
deniz kabukları ve kalbi kırık çakıllar
toplayan bir ana kuzusu düşer incir dalından
ve babasının ciğerparesi bir melek ağlar
mülke dökülen göz yaşlarıyla,
köpüklerin ufaladığı her gün,
biraz daha, biraz daha, biraz daha
hayat kumbarasına yılları atar,
sen ve ben darda kalmış
iki fukara yoksulsak yoksuluz,
ama unutma;
her uçurum bir ovaya sevdalıdır,
.
...
.
mesafe
18.09.2024 - 14:38.
...
.
soluk tebessümlü meczup sardunyalar
kollarını sarkıtmış,
pencerenden…,
mahcûp ve yeniden doğuş umutlu nazarım,
arka bahçede güllere ikindi suyu veren
muştulu ve desturlu haline ilişirken,
balkonuna asıyorum utangaç gülümsemeler,
evet sana bakıyorum;
görmüyor gibisin,
ve bana bakıyorsun görmüyorum
ki gözlerim âmâ,
öyle demirden bir tül var ki aramızda,
yetmiyor gücüm,
bertarafa…,
şehirler bir film şeridi gibi geçiyor,
kilometrelerce aramızdan ve,
alnımızın ortasındaki yol çizgilerini saklıyoruz
birbirimizden güya…,
suskunluk çizgileri/çizikleri,
sakınılmış muhabbet mesafeleri…,
ve tırnakları kesiliyor yollara
uzuyor saçları zamanın,
boşluğa;
.
...
.
Tebessüm
18.09.2024 - 14:28.
...
.
ah;
aşk…,
yüreklerimizin buzulunda,
kızakla kayan bir çocuğun,
hırkasına sakladığı çekiç ile kırmasıydı buzu…,
ve kulaç attık farklı iklimlerin soğuğuna ve,
şimdi titriyoruz tir\tir, ayrılık deyince...,
ki ayrılık,
yüzümün atlasına sinen,
çam kokusu ile,
kar tebessümleriydi…,
.
...
.
toplumsal reflekslerin bağnazlığı
07.09.2024 - 17:07evet;
çizgisi orta yerde,
bağnazıyım gerçek hayatın…,
peki şimdi söyle güzel kardeşim,
tam olarak sen neredesin,
bak kaç ömürdür buradayım,
bu denizin karşısında…,
ve ne kadar zaman oldu,
yine hiçliğimle bekliyorum,
kıpırdamadan, eylemsiz seni…;
intiharı seçmiş bir balina kadar ölü,
kıyıya vurmuş ve cansız…,
denizdeyim…,
tam karşısında,
kıpırtısızlığını delecek ilk dalgayı yakalamak için,
gözlerimi kırpmadan bekliyorum…,
kafamı kaldırıp bir an göğe baksam,
yine orada kim olsa bilir,
o şımarık,
tembel ve inatçı bulut…,
sahi şu içi geçmiş dünyanın tepesindeki
bulutlar renk değişmez mi hiç,
hep o puslu gri,
/kaç gündür aralıksız yağan rahmetten/
ki bir iç ses daha evet,
sıkılmaz mı hiç bu inatçı bulut çakılı kalmaktan,
ve hep aynı hoşnutlukta…;
renklerden gri, gri, gri,
kaç fitten bana bakar sorsan,
/hey;
hep maviyi bekleyen,
/çekil aşağımdan;
ki deniz suyu,
köpük,
bulanık burnumun ucu…;
saklı düşler
07.09.2024 - 16:09paha biçilmez meskenlerde süren
feri geçmiş şömine hayatlarda,
o isli camdan ışıyan cılız alev,
ne kadar aydınlık verebilirdi
yavan ilgili bireylerin odalarına,
bu hangi devirde görülmüş,
sanalı hakikatli bir firdevs…,
yatağına alabildiğine kırgın
ve suyu zehir akan bir nehrin
arsız dereleri yoldan çıkmışken,
en kritik dönemecinde hayat
bağrımda ecinnîler reçetesi
bir muska gibi taşınırken,
ruhu ve cismi ayrı yönlere
aksak bir keklikken ben ve,
göğün kirpiklerinin metanol
yağmur kıymıklarına sımsıkı
sarılmış zifîr gecenin ağarmasını
öylece beklerken,
ki göğüs kafesim uzlaşmasızken
bütün kandillerin söndüğü bu çağla,
ve yaşama sevinci özünün çekildiği,
olgunluk evresi tenhalığında,
inzivasına bigâne bir zavallıyken,
mülevves yürek patikasından,
meçhuller uçurumuna müflisçe
yol hazırlığı yapa dururken;
çırpınıyordu gözlerimde varlığına
iknasız tuzlu bir deniz akmamak için
ummanına senin, saklı
illiyyunum;
Göç Mevsimi
07.09.2024 - 15:48.
...
.
turna katarları geçer her kandilde içimden,
ve yutkunarak akar içime kanat sesleri,
göç mevsimi...,
ah;
uzatsam elim sanki dokunacak
öteler yakınımdayken hep, lakin
her bağım koptuğunda dağılıyorum senden
ve yokluğunda yaşaması tuhaf kaçıyor hayatı,
nicedir özlediğim hekimim…,
allahın şarkılarından bir buhur sonrası,
döşeği topraktan tahta bir sedire kıvrılıp,
dualarla üstünü örtmüşken insanlar,
hayatla aralarındaki paravan aralanır...,
ve herkes kendi kadar özlediğiyle kalır,
ah kalbimizi kussak bedenimizden,
safrası hayattır ve,
sarı bir gül gibi uzanır aramıza,
ötelerle…,
benliğimizde ötelediğimiz ayrılık;
kavuşturur bizi esasında sevdiklerimize
unutmayalım ve çıplak bir tebessümün asıldığı,
kefen altındaki yüz kadar bizdedir ki…,
zahirle çevrelenmiş gözlerimin,
en kuytu yerindeki gözyaşı kadar gönlümde,
ve bana aitsin ayrılık,
aşk belki de sadece imkansıza meyyaldir,
.
...
.
Buhur
07.09.2024 - 15:27.
...
.
ki azizim,
kıtlıktan çıkmışçasına,
kalbinin kemiklerini sıyırıyorum gıyabında,
sırdaşlığın manasına söyle,
açsın yüzünün peçesini ki,
onu,
öz/lü/yo/rum,
sekerât halindeyken,
hayatı yeniden sevdiren,
ölümsüzlüğe öykündüren dost…,
sefil bir divâne gibi,
kıymetsizliğime katık edip
sözlerini;
bir bakır tastaki meyin son damlasına varıncaya kadar,
içer gibi yudumluyorum…,
kömür gözlü,
yoksul gecelere söyle,
ölümün karanlığından artık
kork/mu/yo/rum…,
hekimim;
raylarıyla halvette yalnız bir tren gibi,
boşalmış bir garın saatlerini
temizliyorum gözlerimden,
ki zamana söyle
bilirsin,
nurlu bir sabah için ballı bir uykuya
da/lı/yo/rum;
ah hiçliğim,
bir mülevves yol arkadaşın olarak,
kıpçak süvarileri gibi,
at sürüyorum keşifsizce,
darda olmak nedir bilen ve
gün görmüşlük pîri yüreğimle…;
yağmura söyle,
yokluğunda,
duaların akmakta hastane
cam/la/rın/dan…,
hızır/ilyas tepesi şahittir bilirsin,
bozuk bir gramafonun kırık iğnesi gibi,
çiziyor zamanın plağını
celâlli sözlerin,
kestiğin raconlar ve verdiğin ayarla…,
ve ayrılığa söyle,
birlikte dinlediğimiz insanlığa ağıtlarla,
gökyüzünde hâlâ yıldızlar
ya/nı/yor;
kadim zamanlar kervanı buhurum;
ömründe bir türlü dikiş tutturamamış
zayıf bir iplik gibi sabırsızım,
orta mescid öğlesinde
bir pazar gününde daha,
sade kahvelerimizi yudumlamaya…,
ve söylesin şimdi toroslar,
avare sakarya ovasına,
sohbetini daha nasıl,
a/ra/ya/bi/li/rim;
ki vefaya inançsızlığımı yıkan,
son çare tabîbim,
ah;
.
...
.
Toplam 685 mesaj bulundu