Tuna Kafkas Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Anto ...

  • küf

    09.10.2024 - 04:32

    .
    ...
    .
    evrenin görüp göreceği en büyük
    ve tek aşk-ı hakikî olan,
    yaradanla son elçisinin aşkı,
    /k/s/avruk değildir…,
    başa taç, yürek bezeyen ve
    gönle sultandır; aşk,

    kimi duygular vardır,
    aşkımtırak ve dünya metası,
    gelir, geçer, yaşanır, tükenir ve biter,
    tek tük aşklar da vardır ki,
    varı yoğu baştan ayağa hasret,
    ve ışıltılı ilham,
    ve efsunlarla gelen muhabbettir…,
    bütün berheva olacakların üzerinden
    aşkın olan ve ebediyete kavuşacak aşklar
    bunlardır; selam olsun sana ey ölümsüz
    ve asrî aşk…,

    bu arada; hay/hak karagözüm deyip,
    esma/ül hüsnadan iki güzel ismi anarak
    seslendiğinde hacivat arkadaşına,
    güya karagöz de nasıl arifane
    her sözü çağrışımla anlıyorsa,
    işte öyleyiz biz de,
    kendimizden gurbete düştüğümüzdeki,
    her ayrılıkta ve
    aşk; söyle hayata,
    bir gölge oyunundan fazlası değilsin…,

    ki azizim;
    sen benim boş zamanlarımdın dediğin
    ve ben de mesai saatlerimdin dediğim
    günden beri yarım yamalak, kör topal
    bir yaşam kayıp gidiyor avuçlarımızdan,
    el yordamıyla geçiyor günlerimiz anlasana,

    ah dünya, nasıl bir rüya bu…
    her gün gördüğümüz,
    yeniden yaşamak dediğin...
    anadan üryan bir yalan gibi serildi aramıza
    nicedir yeryüzü örtüsü...

    salıncağını duaları arasında çoktan unutmuş,
    boşluktaki çocukluğuna bön bön kavuşamayan,
    bir üvey üveyik gibi,
    en mahrem yerleri açıkta kalmış bir maymun gibi,
    avcumuzdan geçen yaşam çizgisinin,
    üstüne savruldu alın yazısı harflerinin külü,
    duydun mu, yönsüzüz...
    kendi ömürlerimizin sahte medyumuyuz,

    ah dostum,
    kaldır yüzündeki küflü tebessümü...
    ki ben gözümü açtığım her sabah
    cam küreme bir yaşam ekleyerek
    eksiliyorum, ey hayat senden...
    .
    ...
    .

  • Mürted

    09.10.2024 - 04:23

    .
    ...
    .
    /ah kaçırma gözlerini benden
    bal köpüğü; sohbetini tattım bir defa
    ve kalbimde bir dolunay bakışıyla,
    yüzünün mehtabına giden yakamozun yolunda,
    iki turkuaz porselen kırdım…,

    bu karanlık okyanus
    nihayet gözlerini açtı,
    /ah ayın on dördüm,
    affet…,
    açlıkla terbiye oluyorum,
    ayyaş bir nefes gibi kokarak,
    sensizim,
    ve öyle görünüyor ki özlemiş olmalıyım…,
    bunca değersizlik hisli ve,
    kırık dökük sızım sızım,
    iç çekmelerimden belli,

    bu, /yeniden kavuşmaya itikadı bozuk dünyanın,
    sevda manastırında,
    yokluğunun kırbaçladığı bir besteyle,
    içime uşşâk makamında düşen şarkısın sen,
    neden anlamıyorsun…,

    ve ömrümü bilmem kaça bölen,
    zamanın ben merkezlilik kılıcının,
    keskin yanıyla tenime battığı yerde;
    gözleri dolu dolu derelerin,
    eğrile doğrula sapmalarıyla dolan bir gölün kıyısında,
    medeniyet tasavvuru demli bir yudum bir çay bile,
    içilemez ve zehir oldu haberin var mı,
    mülevves ortadoğulu kucaklaşmasından…,
    ve başlatma şimdi ümmet olma bilincinin,
    ızdırabından,
    böyle zırvalık sancılı kasıkların yapacağı doğumdan,
    nilüfer gözlü,
    ve asr/ı saadet bereketli bir kız evladın,
    dünyaya gelişini beklemek;
    başını suya eğip, içine akan
    ve cebinde sakladığı kıpırtısız susuşu
    sessizce derine bırakan...,
    cuma selamlığı beynamazlarının,
    mürted haline bakmadan,
    kadim kelama gösterdiği ihtirama benzer
    /ah…,

    fakirane diyorum ki;
    bir gül dalıyla nakışlayıp aşkı…,
    yedi cüceli masalın,
    içine düşen kalbimizi,
    kalabalık bir meydana,
    yağmur dualarıyla serelim,
    artık bahtına
    ve müktesebatına ne yağarsa…,
    .
    ...
    .

  • mukavemet

    09.10.2024 - 04:19

    .
    ...
    .
    örülmüş ağına düştük cümleten zehirli örümceğin,
    ki panzehir ne mi,
    ah ayol o da sorulur mu,
    aşk olsun; aşk elbet,

    kimimiz var kendimizden başka diyerek…,
    öfkelerimiz en çok kendimize olmalı,
    bunu bilseydik hiç değilse keşke,

    ah neredesin,
    korkuyla ümit arasında durmaya muktedir,
    muvazene/denge,
    neredesin irade ve
    karar kılmışlık
    ve kıyam mukavemeti,
    öz disiplin,
    ah;
    .
    ...
    .

  • dal

    09.10.2024 - 04:14

    .
    ...
    .
    kapandım secdeye,
    yerdeki tekâvûd kalemefendisi seccademden
    eflatun çiçek tozları topladım,
    bağrıma saplanmış dalını çıkardım hüdayinabit alıcın,
    ve serpiştirdim tozlarını,
    beti benzi atmış dünyaya ve,
    bir dua okudum kulağına,
    sesim bir başka sese çarptı,
    tuz buz mısralar kırıntısı rüyam ah,
    turnam…;

    keklik değil, güvercin ol diye fısıldayanım,
    dudağımda hep aynı şarkı,
    notalarını nar ağacının altına gömdüm...,
    yüreği kimsenin üzülmesine el vermeyen,
    bir yalancıyı sevdin sen…,
    ve varsın gedanız kendine kıysın ey maşuk,
    olgunlaşsın keder, çiçek yüklü dalında…,
    ah;
    .
    ...
    .

  • geniz

    09.10.2024 - 04:09

    .
    ...
    .
    bir gece bu kadar mı nur dağları gibi gökçek
    ve çivit mavisi,
    bir yolculuk bu kadar mı hususî olur,
    gece neresi, çivit mavisi kim bilmiyordum,
    umursamıyordum, bitmek tükenmek bilmeyen yolu,
    can yoldaşım vardı, sırdaşım, elbistan ağıtım,
    kalbimde;
    irtibatı mütemadî yârenin hatrı hatırımdayken,
    uyku yokluğa kadem basmış, yön kayıp
    ve gaibdim…,

    ezelden gelen meşkin ebedi
    olsa da hoş olmasa da;
    ve öylesi bir mahrumuyum ki,
    ayrılığın varlığı mümkünsüz dostun…,
    aşk olsun sana, öyle olsun hekimim,
    bilesin ki şuurum pek açık bu çivit gecede,
    nice evvelki geceler ve sabahlarda,
    öğle, ikindi ve akşamlarda
    olduğu gibi bilesin,
    bilesin ki;
    yüzün suyu hürmetine teveccühüm eşyaya
    ve çocuk ruhum muhtaç teselline,
    bir elma şekeri yarısı kadar,
    karabiberim, kâfurum, kabir kokulum…
    ah;

    bir bardak suya atılmış ilaç gibi,
    eriyorum hatırana köpük köpük,
    hicaplı haline ve sana susuzum,
    bir pınarın kaynağına varmak kadar
    hasret kaldım dost sana,

    ne zaman yüzün gelse yâdıma
    iklim değişiyor ve değişiyor her anlam,
    dünyam değişiyor, sonsuzluk
    iştiyakı bürüyor ruhumu,
    ki ne zaman ansam seni ah,
    tam on yedime basıyorum,
    tam on yedime,

    erken kocamış haliyle dimdik ayakta,
    dalları merhamete uzanan
    sedir ağacım,
    dertli başı gölgende bak yoldaşının
    hemen yamacındayım ve,
    üstümüzde ak ak, ak ak bulutlar,
    bulutlar ak ak…;

    ayniyyet dilindedir eş zamanlı
    birlikte dinlediğimiz allahın şarkıları,
    makam makamdır ve t\aksim t\aksim,
    ve nasibini mevlasından almış güftelerdir
    sızım sızım genzimizde sızlayan…,
    .
    ...
    .

  • semavat

    09.10.2024 - 04:05

    .
    ...
    .
    turuncu ve kızıl gül yapraklarını
    ebeden soldurmayacak rahmet;
    ıslak kaldırımlara
    yüzükoyun serilmiş ölüleri dahi
    diriltebilse mesela…,
    ve kendinden gayrısını bilmez kibrin,
    mülevves göz pınarlarını kurutup,
    nâdim bir nefesten buğu olaydı,
    isli,
    kasvetli kodes camlarında,
    nolaydı…,
    ah;

    ki yaralı retinam,
    işte böyleyken;
    bir martı kanadını bile bile,
    gözlerime batırmışken,
    yaralı retinam,
    refakatçi balıklar başucumda ağlarken,
    şaşkın sözcükler
    ellerimde yapış yapış
    ve uğultusunda yalnızlığın
    acemi hüznü
    tıka basa dolmuşken içime,
    dökülmez mısralara inci taneleri, yâr;
    yâr balların balı,
    kırıldı içimde bir dal,
    bir ağıttır ücra suskunluğum,
    değişen her gün ile
    gömülüyorum ey en sana…,
    ah;

    tut ki daha çok seviyorum seni,
    burkulan içimin süreyya sürgünlerinde,
    acılarınla acılanmak istiyorum…,

    hangi yeryüzü, gökyüzüne bakmaz…
    ve sanılıyor mu ki,
    gökyüzü de yeryüzüne meftun değildir,
    ah;

    sırdaş yol arkadaşlarını ayıramaz
    zahirin bozulmuş raconları…,
    ve ey semavatın oyun kurucusu;
    cesaret ve sekînet veren bir düş yolla,
    bu mülevves kuluna…,
    ki bak saatler eşzamanlı,
    onbirden üçe;
    üçten onbire,
    mütemadiyen,
    ah;
    .
    ...
    .

  • kandil

    09.10.2024 - 04:00

    .
    ...
    .
    allahın şarkılarından bir buhur sonrası,
    döşeği topraktan tahta bir sedire kıvrılıp,
    dualarla üstünü örtmüşken insanlar,
    hayatla aralarındaki paravan aralanır...,
    ve herkes kendi kadar özlediğiyle kalır,
    ah kalbimizi kussak bedenimizden,
    safrası hayattır ve,
    sarı bir gül gibi uzanır aramıza,
    ötelerle…,

    benliğimizde ötelediğimiz ayrılık;
    kavuşturur bizi esasında sevdiklerimize
    unutmayalım ve çıplak bir tebessümün asıldığı,
    kefen altındaki yüz kadar bizdedir ki…,
    zahirle çevrelenmiş gözlerimin,
    en kuytu yerindeki gözyaşı kadar gönlümde,
    ve bana aitsin ayrılık,
    aşk belki de sadece imkansıza meyyaldir,

    ah hekimim,
    semt çorbacısı sabahı dahi olsa şu her an,
    kimse seni benim kadar sevemez diyemem,
    ömrümün kalbine düşen iç sesli duasın,
    söylediğim her sözden bana gelen yankın
    içime dolan çocukluk sevincimdir…,
    buz tutmuş bir nehrin üstünde,
    kızak kayan kabansız bir çocuğun
    o masum ve sıcak gülücüğüsün sen,
    \ah...,

    ve şimdi küskün küskün çöreklenir
    bağrıma hüzün, ki... yoksun…,
    yağmur kuşlarının kanatları altında koşan
    nefes nefese kuzuların eve dönüşünde,
    anne sevgisiyle öpülen ıslak başlarınca
    okşasın o gün görmüş saçlarını, nice
    bahar müjdecisi kabayel rüzgarı...,

    zamanın aramıza çektiği perdeler,
    belki uçuşur güneyden esen kıbleyle
    ve duyulur huzur esen avlusunda
    ayak seslerimiz yine...,
    ki bak gözlerime, gözlerim
    kandil kandil kan çanağı,
    ah;
    .
    ...
    .

  • yalınayak

    09.10.2024 - 03:56

    .
    ...
    .
    onca mülevvesliğin üstüne,
    kibrimin yerine tevazuyu öldürürken;
    adını andım…,
    hiç korkmadan allahtan ve
    utanç içinde bile kalmadan insanlara karşı,
    yılanlardan ve korunaklarımı saran
    kara böceklerden sakınma ihtiyâdı
    duymayacak kadar mağrur ve
    dikey tutumluydum bilirsin,
    senin yanındayken bile…,

    her daim huzurunda olduğumu bile bile,
    ah incitmediğim cihetini bırakmadım vefanın,
    ki insanca pek insancaydı sorarsan,
    alemlerin özeti olmanın temsil
    yüklüsünden beklenecek muhabbet…,
    nerdesin;
    mesafelerin buncasını aşamazdım
    girmeseydin kollarıma ve şimdi,
    koyma kendimi özlemek yoksunluğu
    içinde ah nola/yâr…,

    raylı sistemin ve metronun hangi trenine binsem,
    ve gerek otursam gerekse ayakta kalsam sensiz,
    bindiğim vagon ya hüzün ya kahır taşıyor sessiz,
    hangi istasyonda ineceğimin bir önemi kalmıyor
    ve indiğim istasyonda iniyor,
    o kahır ve o hüzün de benimle…,

    ki heves hırsızı dağılmış zihnim;
    ve/us/
    us/lu dur aklım...,
    her gece saat yârimde,
    içimde bir çiçek silkelenir;
    turuncu gül polenleri,
    duyulabilen yegâne ses olan nefesimin
    sığındığı genzimi yakarak…,

    o cin ali koşarak saatleri geri alır,
    ve kendine yalan söylemeyi sever,
    kızçelerin ip atladığı gibi bir rahatlıkla…,
    masal bulamacı işte;

    her gece saat tam yârimde,
    bir şiir;
    cibinliğini çeker paravanın arkasında
    ve son dizesini yazmadan,
    kendine koşar yalın ayaklarıyla…,
    .
    ...
    .

  • yenilen dostum

    09.10.2024 - 03:54

    .
    ...
    .
    uykuyla uyanıklık arasında gördüm seni
    bir zuhurat gibi her seferinde aşk,
    ağır göz kapaklarımda, yokluğun kafes,
    yokluğun kahır, yokluğun; tenha…,
    ve kanatlanamadım hiç katına,
    uykuyla uyanıklık arasındaydım,

    koskoca tekrarsız ömürler geçiyor,
    kayıp nesiller jelatini açılmadan
    göçen nesillere ekleniyor,
    ah senin yüzün kuzeydoğuya,
    benim yüzümse güneybatıya dönük…,
    daha ne vakte dek bekleşelim, yeniden
    bir zaman dilimi daha verilir mi bize diye,
    umutlanan gözbebeklerimiz
    ve tükenen yüreklerimizle be hey dost…,
    .
    ...
    .

  • akis

    09.10.2024 - 03:47

    .
    ...
    .
    belki, yalnız bir sokak lambasıyım,
    ve acizim aydınlatmaktan karanlığımı…,
    belki, başı olmayan bir duvarım ve,
    illegal asılmış afişleri söküyorum üzerimden…,
    diyorum ya, alnını duvara dayamış,
    yalnız bir sokak lambasıyım belki...,
    ah;

    bir körpenin peçeli yüzü kadar saklı bir hüzünle,
    dikine dikine gidiyorum yüreğimin
    ve çağın çöplük kalbine tahammül harcım değil…,
    gel gör ki,
    hale bakar mısın dediğim şu hale isyana ve
    ayaklanmaya hazırlıklaraysa
    dermansızım…,
    ama işte düşüyor umutvar bir gül yaprağı daha
    ılık bir mevsime akisler çizerek...,
    ah;
    .
    ...
    .

  • kere

    09.10.2024 - 03:43

    .
    ...
    .
    ellerini göğe her açışında
    çatlıyor yüreğim duana…,
    aklının çeperlerine çarpıp duran
    bu kanayan imgeler,
    hep o şiir/de son buluyor canbaz,

    çöz gözlerinin düğümünü
    yürüdün ve bitti yol…,
    her ayrılığın vardır elbet,
    sarmaş dolaş kavuşması,
    sarıl/sarıl/sarıl...;

    görmüyor musun,
    gözkapaklarına ektiğim
    gül tohumları,
    ser/inde tomurcuklanıyor...,
    ah,

    son buluyor can/baz
    çöz gözlerinin düğümünü,
    yürüdün ve bitti yol…,
    her ayrılığın vardır elbet,
    sarmaş dolaş kavuşması,
    sarıl/sarıl/sarıl...;

    görmüyor musun,
    gözkapaklarına ektiğim
    gül tohumları,
    ser/inde tomurcuklanıyor...,

    ah çocuksun sen…,
    ah ki ah;
    ah kere ah,
    .
    ...
    .

  • şu ölüm dedikleri bu kadar tatlı mıydı

    09.10.2024 - 03:38

    .
    ...
    .
    rüyalarımı hatırlayamadım hiç bunca yaş,
    o güzün kışa meyyal öğle vaktinin,
    orta mescidli vuslatındaysa
    göreli beri secdeni,
    uykum dışında hep rüyadayım…,
    ve artık benim de uzun uzun anlatacak,
    fezanın incisi bir süreyya rüyam var;
    ama sakla beni dedin,
    tanınmaktan hazzetmez
    tevazû ehli üstadım…,

    ve aşk;
    merhametinden sevgiye büründü zamanla,
    ardında bin bir renk cümbüşü ve
    solar döngü izi bırakarak yadigâr…,
    çileyi ve hasreti
    sevgiye emanet edip,
    cellat olmak yerine hayata,
    hayat verdi, bir fakir cömertliğiyle,
    ölmüşlüğünden habersiz dirilere…,
    .
    ...
    .

  • lilyum

    09.10.2024 - 03:35

    .
    ...
    .
    bir ömürdür süren çileler üstüne,
    daha hangi çile deneyimsiz olur,
    üstelik inceldiği yerden
    kopmuşken ipleri cemiyetin
    ve terkibi bozuk şu hanelerin
    kaç vakittir ve, sahte
    saadet içrelikler…,

    üzerinde ayak izi olmayan çam altlarındaki,
    kar kristalleri kadar ışıltılı ve göz alıcı
    ve saydam bir muhabbetle,
    hayretteyim her haline ben senin,
    yere göğe koyamadan,
    yüreğimde saklı, canımdan aziz ve
    tertemiz bir cehdle düşkünüm sana;
    gözlerinde öteleri görür gibi olduğum...,

    paha biçilmez meskenlerde süren
    feri geçmiş şömine hayatlarda,
    o isli camdan ışıyan cılız alev,
    ne kadar aydınlık verebilirdi
    yavan ilgili bireylerin odalarına,
    bu hangi devirde görülmüş,
    sanalı hakikatli bir firdevs…,

    yatağına alabildiğine kırgın
    ve suyu zehir akan bir nehrin
    arsız dereleri yoldan çıkmışken,
    en kritik dönemecinde hayat
    bağrımda ecinnîler reçetesi
    bir muska gibi taşınırken,
    ruhu ve cismi ayrı yönlere
    aksak bir keklikken ben ve,
    göğün kirpiklerinin metanol
    yağmur kıymıklarına sımsıkı
    sarılmış zifîr gecenin ağarmasını
    öylece beklerken,
    ki göğüs kafesim uzlaşmasızken
    bütün kandillerin söndüğü bu çağla,
    ve yaşama sevinci özünün çekildiği,
    olgunluk evresi tenhalığında,
    inzivasına bigâne bir zavallıyken,
    mülevves yürek patikasından,
    meçhuller uçurumuna müflisçe
    yol hazırlığı yapa dururken;
    çırpınıyordu gözlerimde varlığına
    iknasız tuzlu bir deniz akmamak için
    ummanına senin, saklı
    illiyyunum;
    .
    ...
    .

  • minimal

    09.10.2024 - 03:26

    .
    ...
    .
    ve masalın minimal beklentisi…;

    madem yoksun ve yoksunum artık,
    ki hani yine mayısın bu son haftası takvim yaprağında,
    kapatıyorum gözlerimi…,
    bir düş daha;
    camdan bir doğum günü tabutu içinde,
    sensiz kokular burnumda tüterken,
    gardenya bahçesinde
    yedi cüceler,
    on dört gözbebeği ile,
    türlü renkte yaşlar içinde,
    ormanın derinliklerinden gelen,
    kaval sesini
    ve beni beklerken;
    yedi tepeli istanbul dahi utanıyor,
    yönsüzlüğümün şahitliğine
    ah;

    ki içimden yedi kez tekrarlayamadan
    seni sevdiğimi,
    ellerimden kayıp
    gidiverdi şahitsiz hatıralarımız;
    at kendini raylarıma,
    sahipsiz şiirler taşırım sana,
    dizelere devrilen keder yüklü vagonlarla…,

    ve seç göğün intihar meyilli
    bulutlarından birini,
    bileklerinden kırmızı yağmurlar yağsın;
    bizden uzak constantineye,
    mezar olsun bu kadim ah/

    ki seni gördükten sonra aylarca ağladım,
    nerelerdeydin diye gençliğim katledilirken,
    cibilliyetsiz ve şerefini yitirmiş
    bir yılan soyunun maktulü,
    gençliğimin baharı evet,
    .
    ...
    .

  • hak

    09.10.2024 - 03:16

    .
    ...
    .
    aşk nerdesin,
    bıraktığın yerde kalamadım ki ben,
    acaba ne haldesin,
    gittiğin yerde misin ki sen…,

    sürgüne uğramış aşkın,
    hatırında bir yâr vardır,
    gurbetidir yârinin olmadığı her mekân meftûnun,
    zaman solgun, küskün ve ölgündür sürekli,
    ve donakalır zaman,
    bozkırın güz güneşi altında, hep;

    gidin bulutlar akdeniz sahillerine,
    aşkın yurduna,
    su serpin yangın yeri kömür gözlü pîrin yüreğine,
    rahmet yüklü hava kütlesi,
    sende yerinde kal
    ki,
    iri ve ılık yağmurumla,
    her iklimden azâdım artık…,

    gözlerinin uçurumuna bakmayı göze aldım,
    o havasına güven olmaz kentin kış günü,
    üşümüyordum ve çıkıp iniyordum koşarak,
    o kaldırımları kırık dökük sokağın yokuşundan…,
    ne geçmişte gözüm vardı, ne de gelecekte;
    sağanak bir rahmet içime işliyordu,
    ve baygındım,
    ah;

    /ve dikişleri yeni alınmıştı,
    gökyüzünün/

    dünyanın;
    çizgili pijamasının
    beli sıkmıştı ki,
    gevşek bir don lastiği ile değiştirip,
    ayırmıştı gövdesini ikiye;
    /kuzey,
    güney,
    savaş,
    sıcak,
    soğuk,
    erkek,
    kadın,
    aşk/

    dünya öyle kurallı ve tertipliydi ki,
    yoktu tahammülü hiç dağınıklığa,
    her şeyi planladı, kurguladı;
    ölçtü/biçti/tarttı ve;
    /denizlerin,
    ülkelerin,
    göğün,
    toprağın,
    aşkların,
    insanların,
    hayatın/
    kenarlarına makine çekti
    ve kesti sarkan iplikleri,

    dünyanın öyle usta elleri vardı ki,
    ve öyle güzel dikmişti ki
    herkesin göğünü kendine;
    /kimseye,
    bir başkasının göğündeki
    turnayı sevmek,
    hakkını tanımıyordu…,

    oysa meşk,
    dudaklarındaki
    esrarlı cigarayla,
    özerkti dünyadan/
    başına buyruk ihtilâl adımlarıyla,
    yürüdü;
    onun gök kubbesine,
    ve ama evet,
    dünyanın öyle usta elleri vardı ki,
    ve öyle güzel dikmişti ki
    herkesin göğünü kendine/
    kimseye,
    bir başkasının göğündeki
    turnayı sevmek,
    hakkını tanımıyordu…;
    .
    ...
    .

  • beni benden alır senin sözlerin

    09.10.2024 - 03:13

    .
    ...
    .
    bir uçuk turunç güle benzer o yüzün,
    yakışır mı o gece gözlere hiç hüzün,
    eğme öyle başını yetimce ve küskün,
    bir nilüfer gibi açsın durgunluğuma gülüşün,
    ki sen bildiğim tek elbistan türküsüsün…,

    kalbe doğan ve yok saydığımız,
    yakındaki hasretliğin malumuyla,
    ve içimize akan göz yaşlarıyla geçiyorken
    zahiri zorlayan günlerimiz,
    ve göz pınarlarımızdan sızan
    kor olmuş tek tük nemlere rağmen,
    içimizde taşıdığımız bu gönül ferahlığı,
    vuslatmış meğer yarınlardan önce yarına;

    çiziyorum şimdi zihnimin anlayış bekleyen
    açıklamalarının altını ve tutmayan hesapların
    dört işlemini yapmayı deniyorken,
    ikaz lambaları yanıyor her adım başı
    ve oyuncakları hayatlarımızın,
    alt üst alt üst alt üst etmede hayatlarımızı,
    ah;
    .
    ...
    .

  • Telâşa düşmek

    09.10.2024 - 03:02

    .
    ...
    .
    şehirler bir film şeridi gibi geçiyor,
    kilometrelerce aramızdan ve,
    alnımızın ortasındaki yol çizgilerini saklıyoruz
    birbirimizden güya…,
    suskunluk çizgileri/çizikleri,
    sakınılmış muhabbet mesafeleri…,
    ve tırnakları kesiliyor yollara
    uzuyor saçları zamanın,
    boşluğa;

    ve uyku,
    telaşla fırlıyor yatağından,
    geç kalınmış ömürler gibi…,
    takâtsiz tebessümler yüzümüzde
    ve bu kendimizden çektiğimiz,
    yok bir yokturluk sanatı o/nun zahir,

    hek/
    hekim/
    hekimim/

    yine de...;
    yoksunluklarımıza inat
    sevgili hüzünbazım,
    adın yankılanır tekrar tekrar içimde,
    çağırırım seni,
    sensiz yetimliğime,
    ki bilirim,
    olmayacaksan da ne bugün ne de yarın,
    yeni hatıralarımda,
    o kaçırdığın bakışlarının peşinde koşmak
    ve utangaç yüzüne bir daha bakmak
    istiyorum,
    ah;
    .
    ...
    .

  • akasya

    09.10.2024 - 02:47

    .
    ...
    .
    bağrıma bir akasya ek n'olur...;
    garibem,
    ve kalbimde bir kürek mahkumu saklanır,
    vişne ve nar ağaçlarının arasında…

    işte sesleniyor bana,
    hışırdayan kavakların içinden…;
    üşürsen...,
    içinden orman geçen şiirlerimden
    kozalaklar topla,
    sonra yak bir bir ruhunun hirasında,
    patlasın çıtırdayarak ateş böcekleri;
    ısınırsın...

    duyup da işittiğim o yankılanan sesle,
    içimden geçen ve nereye gittiğini hiç bilmediğim
    o tren,
    kalbimin tünelinde birden duruverir;
    şaşkın bakışlar, şaşılar ve şehlalar
    ve alacalar içinden geçip,
    kaybolmuş mahcup bir sincap gibi,
    yerime otururum bilirsin; cam kenarına,
    ve elimdeki kozalağı uzatırım kondüktöre
    biletsiz şairem, anlasana; garibem...
    seferîyem…
    içinden okyanus geçen böyle bir göz yok,
    ondandır iç sesime dayanamayıp,
    yüz/süz dönüşlerim sana; aşk…,

    ah/ ciğerime bir akasya ek n'olur...
    .
    ...
    .

  • rüya

    09.10.2024 - 02:44

    .
    ...
    .
    uyudum ve düşümde,
    hep o nar ağacı…,
    öylece bana bakar,
    dallarını gözlerimden ayırmadan,
    hep o kederli nar ağacı…,

    küçüldüm rüyaya ve;
    içine girdim,
    gördüğüm en güzel bahçeydi…,
    eğildim, yerde bir eflatun ayrılığın çiçek tozları,
    eflatun çiçek tozları her yer,
    nar çiçeğim;
    senden mi süzüldü
    eflatun çiçek tozları söyle…,

    ve uyandım;
    kara boşlukta dönen,
    rengi bozulmaya yüz tutmuş,
    meymenetsiz bir dünya…,
    .
    ...
    .

  • kemirmek

    02.10.2024 - 01:17

    .
    ...
    .
    ki deniz suyu,
    köpük,
    bulanık burnumun ucu…;

    ve sen bir yudum suyla niyetlenmiş,
    susuzluktan içi yangın yeri maşuk;
    çekip gittin gurbetinden sılana,
    hokkabazın şapkadan tavşan çıkarması gibi,
    sunamam sana bir cam kâse dolusu su şimdi,
    ki iç okyanus gözlerimin hayalini kana kana ki,
    dualarım,
    içini daha da kanatacak,
    bir kızıl gonca gül gibi…,

    huzur esenli bir fecirde,
    çok yakın ve uyanıktım sana,
    ama bu gri sabahta çok uzaksın evet bana;
    ah;

    iki yanı körpe çınar ağaçlarıyla bezeli,
    o atasız bulvarın çamur deryasına bulandığı gecede,
    ve ayaklarımın yere basmadığı bir demde,
    onca senelik yıkıntıdan,
    ve virâneden çıkmışlığın yürek gücüyle
    inerken yokuş aşağı, bildim ki;
    vaktinden çok sonra gelen meşkin,
    transandantal ve gizemli boyutlarını,
    seyridir; aşk…,

    ki neden anlamak bu kadar zor ve hayat,
    bu kadar zor olmak zorunda mı,
    senkronize kederlerimiz ya hû;

    ah kalbimin kamburu aşk,
    içimin güvesi…,
    ve üvey düşlerimin
    silsilesi sağlamlardan el almış efendisi,
    bırak beni;
    acının eşiğindeyim,
    telaşla düşüyorum maviden,
    oysa sen inatla,
    yüzümde susan nehre atıyorsun kendini,
    yalvarıyorum sana,
    kemirip bitir senden kalan ne varsa,

    ki her sabah aynı ezan sesi geçerken uykumdan
    duasıdır kalbimin,
    ya rab, al bu sevdayı benden…,
    uyan mahmur yüreğim,
    ve sesin kısılana dek ağla şimdi...,
    ah;
    .
    ...
    .

  • gar mı yağmış yüce dağlar başına

    26.09.2024 - 13:00

    .
    ...
    .
    ki sen gece yarısı uykundan uyanıp,
    yumulu gözlerinle,
    mısralarına heceler seçen sevdalısın…,
    esirgeme benden de,
    merhametle bakan gözlerini desem,
    kederli nazarlarını önüne düşürürsün,
    bahtı gibi kömür gözlüm,
    ay ışığına yakılmış bir sonat gibi,
    sarıl bana ey aşk,
    sarıl ve yarama dokun…,
    ki soğuk bir su içsem uzakta yâr üşür...,
    ve
    bir mektupsun o/ndan,
    duadan ötesin...,
    ah;

    evet bir ah/sın sen,
    yekûnu simmsiy/ah bir ah,
    masumsun,
    ve dervişinim...,
    gözlerin bana derg/âh,
    fermanım elindeki padiş/ah,

    kızıl lekesiyle bir garibe verilen kazağın,
    garipliği değildir;
    aşktan gayrısından soyunmak...,
    garipliği;
    kendi başına yaşayacak olmasındadır aşkını
    garibanın,
    buruk, münzevî ve tek...,

    aşkı yordular dizelerde, yordular
    eziyet verdiler ona imge imge,
    aşk berraktır oysa bulanmaz,
    ve aşk uslanır bu dizeler uslanmaz,
    ki bilirim, aşk;
    dizelerle bulunmaz...,

    rüzgâra boyun eğmeyen,
    yeşil başaklar gibi; darmadağınık ve
    dağ başlarındaki ağaçlar gibi
    tek başıma kalıyorum gittiğinde,
    kervan geçmez bir han oluyorum...,
    ah;
    .
    ...
    .

  • narkoz

    26.09.2024 - 12:41

    .
    ...
    .
    altında kaldığını sandığın çığın,
    ne denli nefesinle eriyip giden,
    kar tanecikleri olduğunu görerek,
    ov o karlarla,
    aşkın narkozu altında,
    uyuşturduğun vicdanını arkadaşım ki;
    daima yan çıktığımız benliğe vedamız,
    bir yeni selama merhaba olsun…,
    ve,
    hiç muhabbetten aciz kalmasın hayatlarımız;

    ki bilirsin,
    ellerimize tutuşturulmuş avuntular
    ve oyuncakların hiçbiri tesellimiz olmadı…,
    zaaflara vedalar nasuh mertliğinde,
    merhabalarsa, diriltici kılabiliyorsa anlamlı;

    şu beyanlarım deklarasyonum olsun ki insanlığa,
    vardığım menzillerden biri de ey yâren,
    aşkta talepsiz olmaktı…;
    ama biliyorum,
    içgörünün tebliğini;
    benliği bilmek isteğidir kavuran o meşhur ben/i…,
    ve hakikatine ermek istemektir yakıcı olan özünde
    ortadaki, tüm medeniyet mefkûrelerinde,
    oysa marifet eriyebilmek emelidir zerrelikte…,
    ve tepeden tırnağa niyaza değer olan da budur,
    anlıyor musun dilimi…,

    ki dingin bir gölün sularında,
    nazlı nazlı süzülerek yüzen
    bir kuğu zarafetiyle,
    geldin ömrüme sen hekimlerin hekimi…,

    bakışlarım bulanıktı,
    ve derinliğini su sarmaşıkları sarmıştı,
    sense yok diyordun gözlerime bakarak
    böyle bir renk, yok…;
    .
    ...
    .

  • uykudan önce

    26.09.2024 - 12:29

    .
    ...
    .
    düş düşü doğurur,
    artık sığmaz olur uykulara,
    ve ayrı gayrı şehirlerde azizim,
    göz kapaklarımız açılır kapanır;
    mevsim yaza döner…,

    elleri boğum boğum bir çocuk uçurtma uçurur,
    ve mavi uçurtma, pamuk bir buluta aşık olur,
    yüzü kırış kırış bir adam erik toplar,
    bir nine eriği tuza banar,
    kalbi;
    yamamaktan yorulmuş bir iffetli dul,
    kabristan ziyaretinden çıkar…,

    düş buya,
    bir ormanın içindeki mezarını bul dediğin,
    anacığım şiir yazar,
    ki garipsenmesin;
    böylesi özlemek ve
    böylesi sevmek…,

    bir dağ ardındaki cevizin,
    en erişilmez dalına,
    as uykunu kalplerin tabîbi,
    tatlı bir rüya dolsun gözkapaklarına…,

    ey aşk;
    soylu sevdalara yakışmaz
    yalandan kefen giymeler,
    varsın ipil ipil yağsın üstümüze firak,
    nasısa gezinirsin sen bu sakar taşranın,
    gül bahçelerinde sağnak sağnak,
    ah;
    .
    ...
    .

  • dargın mıyız

    25.09.2024 - 13:51

    .
    ...
    .
    ey eylül;
    süzül de içime güz, üz beni
    yoksun... yine yok,
    ihtiyar bir deniz çalkalanır gözlerimde,
    ve aldığım her nefes
    kalbimin kayalarına çarpan
    köpük köpük su...,

    bağrı dağlanmış al kırmızı gül;
    içine kapanık bütün yapraklarıyla
    ve mürefte rüzgârlarından mahrum,
    nefessiz ve bir kenarda sessizce,
    uçurum gözlerinden bakar kan çanağı
    mühür nazarlarla zeytin çağlasına,
    kanatları hüzün taşıyan, yazgısına
    deniz kabukları ve kalbi kırık çakıllar
    toplayan bir ana kuzusu düşer incir dalından
    ve babasının ciğerparesi bir melek ağlar
    mülke dökülen göz yaşlarıyla,

    köpüklerin ufaladığı her gün,
    biraz daha, biraz daha, biraz daha
    hayat kumbarasına yılları atar,
    sen ve ben darda kalmış
    iki fukara yoksulsak yoksuluz,
    ama unutma;
    her uçurum bir ovaya sevdalıdır,

    kalbinin kirpiklerini yolla bana sevgili,
    diyorumya ya hû yoksun...,
    necip halkım aşk dilenir allahtan,
    ki sen içime saplanan oksun...,
    ve astım saatleri kum saatine
    siyah bir urgan gibi ve
    yüreğimi batırıp çıkardım bugün
    hasrete, sisler içinde…,
    renksiz o saydam cama
    içimden fısıldadım,
    yok senin rengin…,

    bakma bana öyle deniz gibi derin derin,
    sonsuzluk çağrılı, ve keder sandıklarını
    saklayıp saklayıp…,
    gönlümün üç perdeli hazinesi;
    yalnız en derinlere varan
    bilir kıymetini,

    kavuştur ellerini dizlerinde ve
    baş parmakların yine aynı çemberi çizsin,
    ihrama girsin turuncu/kızıl gül ki
    yoksun…,
    ki esas beytull/ah olan,
    kalbinde aldığım her nefes,
    dalgınlığımı sulayan kurumuş pınarlarla
    bir gül goncası gibi hediyem olurdu sana...,

    hasrete bata çıka bata çıka eylülümüz,
    şimdi sonbahar artığı ve küresel ısınmalı,
    dahası salgın üstüne salgınlı,
    bu kendine dargın çağa,
    hüzün mavisi yapraklar döküyor
    ah;
    .
    ...
    .

Toplam 690 mesaj bulundu