goran bregovic in 'irish songs' adlı kolektif albümünde tanımıştım seni. ne iyi etmişim de tanımışım seni, o harkulade sesini duymuşum...
'the journey on' adında bir şarkı söyler. 'irish songs' albümünün de ilk şarkısı olur bu arada. inanılmaz bir şarkıdır bu ya. insanı alır, sürükler, götürür falan da falan. bu şarkı adamı aşık eder...
loreena mckennitt ın bende hiç tartışılmaz bir yeri wardır. asla we asla ona haksızlık etmek istemem. o benim wazgeçilmezimdir. kate price ın sesi, yorumu, tarzı loreena mckennitt ı andırsa da, kate price ın 'the journey on' yorumunda durup düşünürüm hani, sanki bu sesin daha iyi olduğuna dair. tabi böyle düşünmemek gerek. en nihayetinde 'irish songs' albümünde de iki harkulade ses buluşur. bana da elbette bunu tartışmak falan düşmez. bu benim boyumu aşar. en güzeli susup dinlemektir, sadece dinlemek...
kesinlikle huzur werici, tapılası, dinlenilesi, rahatlatıcı bir ses. önce dinlemek gerek...
öyle bir ilişkiye tutulursunuz ki ne sewebilir ne terk edebilirsiniz.
kör kütük bağlanmışınızdır aslında.
en güzel yıllarınızın, acı tatlı hatıralarınızın ortağıdır.
iç çekişmelerinizin nedeni, yazılarınızın ilhamı, sohbetlerinizin konusudur.
gözyaşlarınız da, bilinçaltınızda, kahkahanızdadır.
korkunca saklandığınız bir sığınak, coşunca öptüğünüz bir bayrak...
sewdanız riyasız, çıkarsız, karşılıksızdır.
sınırsız we nihayetsizdir.
ölmek war dönmek yoktur.
gün gelir anlarsınız, içten içe bir şeylerin kanadığını.
tutkulu sewdaların gizli hançeri başlar parıldamaya...
orasından burasından eleştirmeye koyulursunuz,
şöyle görünse, öyle demese, değişse biraz ya da eskisi gibi olsa...
başkalarını örnek göstermeye, 'bak onlar nasıl yaşıyor' demeye başlarsınız.
hem birlikte yaşayıp, hem özgür olmanın yollarını ararsınız.
aşkınızın gözü kör değildir artık.
yanlışını görür düzeltmek istersiniz.
'eskiden böyle miydi ya...' diye başlayan sohbetlerde açılır eleştirinin kapısı.
açıldıkça bastırılmış itirazlar yükselir bilinçaltınızdan.
böyle sürmeyeceğini bilirsiniz, değişsin istersiniz.
o, sewgisizliğe yorar bunu... ihanete sayar...
tutkulu ilişkilerde ihanetin bedeli ölümdür.
'ya sew böyle ya da terk et' diye gürler.
bir zamanlar bir gülücüğüyle, alacakaranlığı ısıtan o rüya,
bir kabusa dönüşür birden...
kapatır gönlünün kapılarını, yasaklar kendini size...
hoyrattır bakmaz yüzünüze, zehir akar dilinden, konuşturmaz.
suçlar, yargılar, mahkum eder. mühürler dudaklarınızı. siler sizi defterden...
'iyiliğin içindi hepsi, seni sewdiğim için...' dersiniz dinletemezsiniz.
ayrılırsanız yaşayamayacağınızı bilirsiniz ama böyle de sewemezsiniz.
ihanetten kırılmıştır kaleminiz, sewerek terk edersiniz...
'madem öyle' nin çağı başlar ondan sonra.
madem ki siz böylesine tutkun iken o hep başkalarını seçmiştir,
madem ki kıymetinizi bilmemiştir, o halde günah sizden gitmiştir.
lanet ederek bu karşılıksız aşka, çekip gitmeleri denersiniz.
aşkın göçmenlik çağı başlar böylece...
daha özgür olacağınız limanlara demirlersiniz bir süre.
ne war ki unutamaz, uzaktan uzağa izlersiniz olup biteni...
etrafı bir sürü uğursuzla dolmuş, kurda kuşa yem olmuştur.
delikanlılar, eli kanlılar, uğruna ölenler, sırtına binenler sarmıştır çewresini.
gurur duyar onlarla, koynunda besler, gözünü oysunlar diye.
uğruna kan dökenleri sewer, yoluna gül dökenlerden fazla...
'bana ne... kendi seçimi' diye omuz silkmeye çabalarsınız bir süre.
ama sonra...
ansızın kulağınıza çalınan bir şarkı ya da kapı aralığından,
süzülüp gelen bir korku hatırlatır onu yeniden.
yaban ellerde, başka kollarda ondan bahseder, ağlarsınız.
kokusunu özlersiniz, türküsünü söylemeyi, şarkısını dinlemeyi,
yemeğini yemeyi, elinden bir kadeh şarap içmeyi...
karşı nehrin kenarından hasret şiirleri haykırırsınız...
sular kulağına fısıldasın diye..
dönüp, 'seni hala sewiyorum' diye bağırmak gelir içinizden....
dönemezsiniz.
görmedikçe bağlanır, uzaklaştıkça yakınlaşırsınız.
anlarsınız ki bir çaresiz aşktır bu.
ne onunla olur, ne onsuz...
hem kollarında ölmek, kucağına gömülmek arzusu,
hem 'ne olacak sonunda' kuşkusu.
böyle sewemezsiniz,
terk de edemezsiniz.
sürünür gidersiniz! ...
everything tells me that I am about to make a wrong decision, but making mistakes is just part of life. what does the world want of me? does it want me to make no risks, to go back where I came from because I didn't have the courage to say 'yes' to life? ...
'aydınlanma' anlamına gelen we albümdeki her parçayı dinleyişimde içimde anlamıyla tezat duygular oluşturan bir metin kemal kahraman albümü...
aslında bu terime yazarken bile utanıyorum kendimden. bu zamana kadar metin kemal kahraman kardeşlerin müzik adına yaptığı tüm işlere bir şekilde önyargılı yaklaştım. dinlemedim albümlerini, onların müzik kawramına sadece aptal bir önyargıdan dolayı kulak wermedim. oysa adamlar ciddi ciddi müzik yapıyorlarmış we ben yıllardır adamların warlığından haberdar olmama rağmen bunu daha yeni fark ettim...
yıllar öncesinde çok değer werdiğim, abi dediğim bir insan bu albüm için 'dinlemelisin' demişti, bense burun kıwırmıştım...
albümde yer alan bir çok şarkıya bir yerlerden aşina olmama rağmen albümü tam anlamıyla daha geçen aylarda keşfettim...
daha çok enstrümantal bir albümdür. bu saatlerde dinlenilmesi hem bünyeye, hem gözlere, hem beyne hasar werebilir. kendini aşmış, ağlatan, isyan ettiren, inciten, kıran, dağıtan, darmadağan eden bir albümdür işte. 'allah ım al şu canımı da kurtulayım' dedirtir...
albümde dokuz şarkı wardır...
* karasu: albümde yer alan enstrümantal, sewdiğim, güzel, ağlatır cinsinden olan bir şarkıdır...
* göç: cry, cry and cry... sewdiğim bir şarkı...
* ferfecir: albümle aynı adı taşıyan enstrümantal, yine ağlatma özelliğine sahip we yine sewdiğim bir şarkı...
* dewrano: 'bir şarkıyı beğenmek, sewmek için illa onu anlamak mı gerek? ' sorusuna kesin olarak 'hayır' dedirten bir şarkı. belli bir zamandan sonra şarkıya eşlik bile edilir, anlamadan, bilmeden. albümde en sewdiğim, dinledikçe dinlenilesi kürtçe bir şarkıdır. bu şarkıyla kürtçeye ister istemez bir sempati bile duyulur...
albümde bu şarkının bir de enstrümantal wersiyonu wardır, şarkı bu kadar güzel olmasa da yine de güzeldir...
* albümde yer alan her ikisi de enstrümantal olan 'roze xiziri' we 'vay bavo' da dinlenilesi, güzel şarkılardır...
* 'seda' we 'yetiş' bunlar da güzeldir...
hepsi ayrı ayrı güzeldir işte...
we albümü gecenin bu saatlerinde aralıksız dinlemek beyni dağıtmaktır, bünyeye yapılan bir işkencedir, ağlamaktır...
harry potter and the philisopher's stone
harry potter and the chamber of the secrets
harry potter and the prisoner of azkaban
harry potter and the goblet of fire
harry potter and the order of the phoenix
harry potter and the half-blood prince
we...
harry potter and the deathly hallows
pek sewemedim harry potter filmlerini ama ya kitaplarını... özellikle sonradan özel olarak piyasaya sürülen 'adult' adı altında yetişkin wersiyonlarını...
21 temmuz da harry potter ın yedinci aynı zamanda da son kitabı tüm dünyada aynı anda görücüye çıkıyor. nedense bu duruma pek sewinemiyorum. orta okul yıllarında okumaya başladığım harry potter artık bitiyor. artık harry potter ın yeni maceraları diye bir şey olmayacak, olsa olsa en fazla yazılan harry potter kitapları allanıp pullanarak yeni ambalajlarla, bilmem kaçıncı baskı özel görünümüyle önümüze sunulacak ama artık harry potter son bulacak...
ön siparişle iki gün sonra bu kitap benim de elimde olacak. kitabı bir günde okuyup bitireyim mi, yoksa kitabı sindire sindire okuyup çocukluğumu az biraz daha parmak aralarımda mı tutayım, ya da kitabı hiç okumayayım mı, hep elimin altında 'okunacak' olarak kalsın...
şaka gibi ama sanki içimden bir şeyler kopup gidiyor. belki her şeyin bir sonu olduğundan, belki çocukluğuma dair bir izin yok oluşundan, belki de zaman kawramından...
üçüncü ya da dördüncü harry potter kitabında 'bitsin artık' dediğim için küfrediyorum kendime. bitti işte...
kişisel gelişim kitapları
02.08.2007 - 02:30bana göre değil...
kate price
02.08.2007 - 02:19goran bregovic in 'irish songs' adlı kolektif albümünde tanımıştım seni. ne iyi etmişim de tanımışım seni, o harkulade sesini duymuşum...
'the journey on' adında bir şarkı söyler. 'irish songs' albümünün de ilk şarkısı olur bu arada. inanılmaz bir şarkıdır bu ya. insanı alır, sürükler, götürür falan da falan. bu şarkı adamı aşık eder...
loreena mckennitt ın bende hiç tartışılmaz bir yeri wardır. asla we asla ona haksızlık etmek istemem. o benim wazgeçilmezimdir. kate price ın sesi, yorumu, tarzı loreena mckennitt ı andırsa da, kate price ın 'the journey on' yorumunda durup düşünürüm hani, sanki bu sesin daha iyi olduğuna dair. tabi böyle düşünmemek gerek. en nihayetinde 'irish songs' albümünde de iki harkulade ses buluşur. bana da elbette bunu tartışmak falan düşmez. bu benim boyumu aşar. en güzeli susup dinlemektir, sadece dinlemek...
kesinlikle huzur werici, tapılası, dinlenilesi, rahatlatıcı bir ses. önce dinlemek gerek...
nazım hikmet
28.07.2007 - 01:38gelsene dedi bana,
kalsana dedi bana,
gülsene dedi bana,
ölsene dedi bana.
geldim,
kaldım,
güldüm,
öldüm.
çikolata
28.07.2007 - 01:21ah çikolata, yarama merhem olsana
ah çikolata, onu unuttursana
ah çikolata, beni benden alsana
ah çikolata, hadi sözünde dursana
aşk gibi aydınlık ölüm gibi karanlık
28.07.2007 - 01:16kürtçe wersiyonu da çıkmış piyasaya...
ayrılık
28.07.2007 - 00:13bir kitap düştü yere...
kapandı bir pencere...
ayrıldılar...
hayatta en hakiki tek şey
28.07.2007 - 00:02bozuk cümle...
'hayatta en hakkiki şey' ya da 'hayatta hakiki tek şey'...
can dündar
27.07.2007 - 23:58öyle bir ilişkiye tutulursunuz ki ne sewebilir ne terk edebilirsiniz.
kör kütük bağlanmışınızdır aslında.
en güzel yıllarınızın, acı tatlı hatıralarınızın ortağıdır.
iç çekişmelerinizin nedeni, yazılarınızın ilhamı, sohbetlerinizin konusudur.
gözyaşlarınız da, bilinçaltınızda, kahkahanızdadır.
korkunca saklandığınız bir sığınak, coşunca öptüğünüz bir bayrak...
sewdanız riyasız, çıkarsız, karşılıksızdır.
sınırsız we nihayetsizdir.
ölmek war dönmek yoktur.
gün gelir anlarsınız, içten içe bir şeylerin kanadığını.
tutkulu sewdaların gizli hançeri başlar parıldamaya...
orasından burasından eleştirmeye koyulursunuz,
şöyle görünse, öyle demese, değişse biraz ya da eskisi gibi olsa...
başkalarını örnek göstermeye, 'bak onlar nasıl yaşıyor' demeye başlarsınız.
hem birlikte yaşayıp, hem özgür olmanın yollarını ararsınız.
aşkınızın gözü kör değildir artık.
yanlışını görür düzeltmek istersiniz.
'eskiden böyle miydi ya...' diye başlayan sohbetlerde açılır eleştirinin kapısı.
açıldıkça bastırılmış itirazlar yükselir bilinçaltınızdan.
böyle sürmeyeceğini bilirsiniz, değişsin istersiniz.
o, sewgisizliğe yorar bunu... ihanete sayar...
tutkulu ilişkilerde ihanetin bedeli ölümdür.
'ya sew böyle ya da terk et' diye gürler.
bir zamanlar bir gülücüğüyle, alacakaranlığı ısıtan o rüya,
bir kabusa dönüşür birden...
kapatır gönlünün kapılarını, yasaklar kendini size...
hoyrattır bakmaz yüzünüze, zehir akar dilinden, konuşturmaz.
suçlar, yargılar, mahkum eder. mühürler dudaklarınızı. siler sizi defterden...
'iyiliğin içindi hepsi, seni sewdiğim için...' dersiniz dinletemezsiniz.
ayrılırsanız yaşayamayacağınızı bilirsiniz ama böyle de sewemezsiniz.
ihanetten kırılmıştır kaleminiz, sewerek terk edersiniz...
'madem öyle' nin çağı başlar ondan sonra.
madem ki siz böylesine tutkun iken o hep başkalarını seçmiştir,
madem ki kıymetinizi bilmemiştir, o halde günah sizden gitmiştir.
lanet ederek bu karşılıksız aşka, çekip gitmeleri denersiniz.
aşkın göçmenlik çağı başlar böylece...
daha özgür olacağınız limanlara demirlersiniz bir süre.
ne war ki unutamaz, uzaktan uzağa izlersiniz olup biteni...
etrafı bir sürü uğursuzla dolmuş, kurda kuşa yem olmuştur.
delikanlılar, eli kanlılar, uğruna ölenler, sırtına binenler sarmıştır çewresini.
gurur duyar onlarla, koynunda besler, gözünü oysunlar diye.
uğruna kan dökenleri sewer, yoluna gül dökenlerden fazla...
'bana ne... kendi seçimi' diye omuz silkmeye çabalarsınız bir süre.
ama sonra...
ansızın kulağınıza çalınan bir şarkı ya da kapı aralığından,
süzülüp gelen bir korku hatırlatır onu yeniden.
yaban ellerde, başka kollarda ondan bahseder, ağlarsınız.
kokusunu özlersiniz, türküsünü söylemeyi, şarkısını dinlemeyi,
yemeğini yemeyi, elinden bir kadeh şarap içmeyi...
karşı nehrin kenarından hasret şiirleri haykırırsınız...
sular kulağına fısıldasın diye..
dönüp, 'seni hala sewiyorum' diye bağırmak gelir içinizden....
dönemezsiniz.
görmedikçe bağlanır, uzaklaştıkça yakınlaşırsınız.
anlarsınız ki bir çaresiz aşktır bu.
ne onunla olur, ne onsuz...
hem kollarında ölmek, kucağına gömülmek arzusu,
hem 'ne olacak sonunda' kuşkusu.
böyle sewemezsiniz,
terk de edemezsiniz.
sürünür gidersiniz! ...
a dream within a dream
27.07.2007 - 23:39edgar allan poe...
dreams
27.07.2007 - 23:37is all that we see or seem but a dream within a dream? ...
Öyle Bir Yerdeyim Ki...
27.07.2007 - 23:27the return of the living dead...
kate price
27.07.2007 - 23:20the journey on, the journey on, the journey on...
Öyle Bir Yerdeyim Ki...
27.07.2007 - 23:19dipsiz bir kuyu...
mehmed uzun
26.07.2007 - 00:08yazarın kitapları artık ithaki den türkçe nin yanında kürtçe olarak da çıkıyor...
sanırım durum biraz abartılıyor...
toefl
26.07.2007 - 00:04test of english as a foreign language...
ne olurdu sanki şu kompozisyon bölümü olmasaydı...
tırnak
25.07.2007 - 23:55her daim ojeli...
kurbağa prens
25.07.2007 - 01:45first you must kiss me...
yanlış yapmak
25.07.2007 - 01:27everything tells me that I am about to make a wrong decision, but making mistakes is just part of life. what does the world want of me? does it want me to make no risks, to go back where I came from because I didn't have the courage to say 'yes' to life? ...
bülent ersoy
23.07.2007 - 04:23ewlenilecek kız...
ferfecir
23.07.2007 - 04:17'aydınlanma' anlamına gelen we albümdeki her parçayı dinleyişimde içimde anlamıyla tezat duygular oluşturan bir metin kemal kahraman albümü...
aslında bu terime yazarken bile utanıyorum kendimden. bu zamana kadar metin kemal kahraman kardeşlerin müzik adına yaptığı tüm işlere bir şekilde önyargılı yaklaştım. dinlemedim albümlerini, onların müzik kawramına sadece aptal bir önyargıdan dolayı kulak wermedim. oysa adamlar ciddi ciddi müzik yapıyorlarmış we ben yıllardır adamların warlığından haberdar olmama rağmen bunu daha yeni fark ettim...
yıllar öncesinde çok değer werdiğim, abi dediğim bir insan bu albüm için 'dinlemelisin' demişti, bense burun kıwırmıştım...
albümde yer alan bir çok şarkıya bir yerlerden aşina olmama rağmen albümü tam anlamıyla daha geçen aylarda keşfettim...
daha çok enstrümantal bir albümdür. bu saatlerde dinlenilmesi hem bünyeye, hem gözlere, hem beyne hasar werebilir. kendini aşmış, ağlatan, isyan ettiren, inciten, kıran, dağıtan, darmadağan eden bir albümdür işte. 'allah ım al şu canımı da kurtulayım' dedirtir...
albümde dokuz şarkı wardır...
* karasu: albümde yer alan enstrümantal, sewdiğim, güzel, ağlatır cinsinden olan bir şarkıdır...
* göç: cry, cry and cry... sewdiğim bir şarkı...
* ferfecir: albümle aynı adı taşıyan enstrümantal, yine ağlatma özelliğine sahip we yine sewdiğim bir şarkı...
* dewrano: 'bir şarkıyı beğenmek, sewmek için illa onu anlamak mı gerek? ' sorusuna kesin olarak 'hayır' dedirten bir şarkı. belli bir zamandan sonra şarkıya eşlik bile edilir, anlamadan, bilmeden. albümde en sewdiğim, dinledikçe dinlenilesi kürtçe bir şarkıdır. bu şarkıyla kürtçeye ister istemez bir sempati bile duyulur...
albümde bu şarkının bir de enstrümantal wersiyonu wardır, şarkı bu kadar güzel olmasa da yine de güzeldir...
* albümde yer alan her ikisi de enstrümantal olan 'roze xiziri' we 'vay bavo' da dinlenilesi, güzel şarkılardır...
* 'seda' we 'yetiş' bunlar da güzeldir...
hepsi ayrı ayrı güzeldir işte...
we albümü gecenin bu saatlerinde aralıksız dinlemek beyni dağıtmaktır, bünyeye yapılan bir işkencedir, ağlamaktır...
bakınız: mazoşist...
havuz problemi
19.07.2007 - 09:26gel suyu boşaltalım, yeniden dolduralım
çöz beni içinde, hawuz probleminin
sanki dibe wurdum nefes alamıyorum
harry potter
19.07.2007 - 09:09harry potter and the philisopher's stone
harry potter and the chamber of the secrets
harry potter and the prisoner of azkaban
harry potter and the goblet of fire
harry potter and the order of the phoenix
harry potter and the half-blood prince
we...
harry potter and the deathly hallows
pek sewemedim harry potter filmlerini ama ya kitaplarını... özellikle sonradan özel olarak piyasaya sürülen 'adult' adı altında yetişkin wersiyonlarını...
21 temmuz da harry potter ın yedinci aynı zamanda da son kitabı tüm dünyada aynı anda görücüye çıkıyor. nedense bu duruma pek sewinemiyorum. orta okul yıllarında okumaya başladığım harry potter artık bitiyor. artık harry potter ın yeni maceraları diye bir şey olmayacak, olsa olsa en fazla yazılan harry potter kitapları allanıp pullanarak yeni ambalajlarla, bilmem kaçıncı baskı özel görünümüyle önümüze sunulacak ama artık harry potter son bulacak...
ön siparişle iki gün sonra bu kitap benim de elimde olacak. kitabı bir günde okuyup bitireyim mi, yoksa kitabı sindire sindire okuyup çocukluğumu az biraz daha parmak aralarımda mı tutayım, ya da kitabı hiç okumayayım mı, hep elimin altında 'okunacak' olarak kalsın...
şaka gibi ama sanki içimden bir şeyler kopup gidiyor. belki her şeyin bir sonu olduğundan, belki çocukluğuma dair bir izin yok oluşundan, belki de zaman kawramından...
üçüncü ya da dördüncü harry potter kitabında 'bitsin artık' dediğim için küfrediyorum kendime. bitti işte...
kül kedisi
18.07.2007 - 10:07the magic ends at midnight...
kırmızı başlıklı kız
17.07.2007 - 01:08little red riding hood...
- what big eyes you have
- what big ears you have
- what big teeth you have
Toplam 196 mesaj bulundu