sarı saç ve mavi gözün yakıştığı nadir erkeklerden..
balet olması bile ondaki erkeksi havayı azaltamıyor..
nedense son icraatları nedeniyle...^^bir teselli ver^^..yorumuyla kalıyor akıllarda...
oysaki öncesi çok daha iyidi bence...
çünkü Müslüm Gürses'in..Teoman'ın..^^bugün benim doğumgünüm^^'ünü yorumlaması gibi buruk ve acı bir tat ağızlarda bıraktığı...
bütün estetiğine rağmen...
Start spreading the news, I’m leaving today
I want to be a part of it - new york, new york
These vagabond shoes, are longing to stray
Right through the very heart of it - new york, new york
I wanna wake up in a city, that doesn’t sleep
And find I’m king of the hill - top of the heap
These little town blues, are melting away
I’m gonna make a brand new start of it - in old new york
And if I can make it there, I’m gonna make it anywhere
Akdamar kilisesinin üzerindeki tarihi kabartmalarda hristiyanlığın geçmişi kazılıydı...Alman ve fransız turistlerin turistik değerlerimize bizden daha fazla sahip çıktığını görmek gerçekten acı vericiydi...
Adamlar millerce yol gelmişler oraları görmek için...
Bizimse haberimiz bile yok....
Çok çok eski yıllarda Akdamar’da yaşayan keşişler badem ağaçlarıyla dolu adaya kimsenin çıkmasına izin vermezlermiş. Kendi içlerinde kapalı yaşarlarmış. Adanın küçük topluluğu içinde Tamara adında bir kız yaşarmış ki güzelliği söze, dile gelmezmiş. Bir gün çevre köylerden bir delikanlı, ki iyi yüzücülüğüyle tanınır bilinirmiş, merak ettiği adaya yüzüp kıyıya çıkmış. Yorgunluk atarken badem toplayan Tamara’yı görüvermiş. Genç kızla delikanlı gözgöze gelmişler ve ikisinin de içine aşkın ateşi düşüvermiş. İki genç her gece Başkeşişten gizli buluşur olmuşlar. Gece ilerleyip el ayak çekilince Tamara bir fener yakıp işaret veriyormuş sevdiğine, delikanlı ışığa doğru sallıyormuş güçlü kulaçlarını. Böylece sürüp giderken, durumu öğrenen Başkeşişin kızı biraz da kıskançlıktan olacak, babasına arkadaşının sırrını ihbar etmiş. O gece de sıkı bir fırtına çıkmış, gölde dalgaların boyu yükselmiş. Tamara gölü tehlikeli gördüğünden feneri yakmamış. Başkeşiş de fırsatı yakalamış. Bir fener yakıp kıyıya çıkmış. Delikanlı feneri görünce fırtınaya aydırmayıp atlamış suya. Eh gönül bu, ferman dinlemez ki, fırtına dinlesin. Genç fenere doğru kulaç atar keşiş feneri adanın etrafında dolaştırır dururmuş. Bütün gece dolaşıp durmuşlar. Delikanlının gücü, dermanı kalmamış, dalgalarla başedemez olmuş, sular onu dibe çekerken bağırmış: Ah, Tamara! ... Tamara çığlığı duyup koşmuş ki, sevdiği yitip gitmiş dalgalar arasında. Başkeşişin oyununu anlamış hemen ve o da kaldırıp atmış kendini sulara. İki sevgilinin cansız bedenleri Van Gölü’nün çırpınan sularında bir birine kavuşmuş.
İşte adaya o günden sonra Ah Tamara denilir olmuş, zamanla Akdamar’a dönüşmüş.
Doğrusu bu hikaye de Van Gölü’ne yakışmış.
Akdamar kilisesine 15-20 dakikalık bir tekne turu vasıtasıyla ulaşılabiliyor...
Orada çay içmek ve gölü izlemekse...şu ana kadar gördüğüm en güzel manzaralardan biri bence...
Ben seninle bir gün...
Van'daki bir kahvaltı salonunda...
Sevgili Yılmaz Erdoğanın her zaman gidip kahvaltı ettiği kahvaltı salonunda kahvaltı yaptım...
Kaymakla bal gerçekten çok güzeldi..
Sahanda sucuklu yumurta....
Hele bir de otlu peynir....nefisti..
^^Beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam^^ derdi Y.Erdoğan...
Ben onun şiirlerinden bilirdim otlu peyniri..güzelmiş gerçekten...
Ve Vizontele'nin çekildiği Sinema Seti'ne de gittim....
Gevaş'taydı..
Yıpranmakla beraber sinema salonundan tut..belediye başkanının evine kadar...herşeyi görmek mümkün...
İyi bakmamışlar ama bence...
Akdamar kilisesi için gelen yurt dışından sayısız turist vardı ama bence bakımlı olsaydı burası da yerli turistlere hizmet verebilirdi...
Ve üzerine ^^TUUBA^^ yazılmış olan dağı da gördüm...
Kapadokyaya gittiğimde Asmalı Konakta alışveriş yaparken de aynı hissi hissetmiştim...
Bence bu illerimizin tanıtımında kitlelere ulaşan TV dizi ve programlarının büyük etkisi var gerçekten....
Charlton Heston ve mavi gözleri..
Judah Ben Hur...
Özellikle arenadaki at yarışı sahnesi unutulmaz...
Ama en çok etkisi altında kalınan ve filme asıl noktayı koyan finalde İsa'nın çarmıha gerilişi...
Finalinden esinlenerek mi yaptılar The Passion of the Christ(Tutku) filmini acaba diye düşündüm birden...
Tom Cruise ve Dustin Hoffman'ın başrolü paylaştıkları film..
Genç bir adamın babasının ölümü üzerine mevzubahis olan miras meselesinde habersiz olduğu bir ağabeyinin varlığını öğrenmesiyle başlar herşey.
Ağbisi olan yağmur adam özel bir klinikte hayatını idame ettirmekte olan Authistic(otistik) bir dahidir.çok rakamlı sayıları bile çarpmakta zorlanmayan bu adam ayrıca bütün rehberleri sayfa çevirerek ezberleyebilmektedir...biraz da obsesiftir..herşeyi yerli yerinde ve düzenlidir..
Neyse Tom Cruise miras nedeniyle ağbisini kaçırır...sonra birlikte başlarına gelenler tam bir keşmekeştir...ağbisinin mükemmelötesi hafızası nedeniyle kumarhaneye bile giderler...hatta hile yaptıkları bile zannedilir..
Sunuç olarak ^^İko İko^^ adındaki şarkının yıldızının parladığı ve akıllarda çokça kalan hem yağmurlu hem de gözyaşlı güzel bir filmdi...
^^My grandma and your grandma
Were sittin' by the fire.
My grandma told your grandma
' I'm gonna set your flag on fire'
Genç ve yakışıklı bir komiserin başına gelenler...
Önce doktor olan sevgilisi amerikaya gidiyor...o dönem daha keyifliydi izlemek..Sonraları ağbi gibi sevdiği başkomiseri kars civarına memlekete dönüp mafya işlerine girişince diziye Sezen Aksu'nun katılması bile işe yaramamış..
Arada gözüm takılırsa bakıyorum..
Russell Crowe bu filmde canlandırdığı şizofren karakterle nasıl ödül almadı bilinmez...
Şizofreniyi ve semptomlarını merak edenler izlesin...
Ayrıca dehayla deliliğin pamuk ipliğine bağlı ince çizgisinin nasıl aşılabileceğini gözler önüne seriyor...
5 yıldır her gün içine birşeyler karaladığım deftercik..
Geçenlerde böylece zaman ve mekan açısından bir nevi günlük tutmuş olduğumu fark ettim...
Anıları canlanıyor insanın...
Ayrıca arkadaşlarıma süpriz doğumgünü partileri hazırlamayı sevdiğimden alarme etme özelliğiyle iyi oluyor..
Küçük bir mücevher kutusuydu kalbinin tüm güzelliklerini sığdırdığı.. Orada sevgi,ilgi ve şevkatlerini istifler..yumuşacık kırmızı kadifeler arasına kimsenin dokunup kıramayacağı şekilde saklardı…. Umarsız eller yorgunuydu…haşin ve gaddardı ...
TAN SAĞTÜRK
02.05.2005 - 23:23sarı saç ve mavi gözün yakıştığı nadir erkeklerden..
balet olması bile ondaki erkeksi havayı azaltamıyor..
nedense son icraatları nedeniyle...^^bir teselli ver^^..yorumuyla kalıyor akıllarda...
oysaki öncesi çok daha iyidi bence...
çünkü Müslüm Gürses'in..Teoman'ın..^^bugün benim doğumgünüm^^'ünü yorumlaması gibi buruk ve acı bir tat ağızlarda bıraktığı...
bütün estetiğine rağmen...
Frank Sinatra
02.05.2005 - 23:17Start spreading the news, I’m leaving today
I want to be a part of it - new york, new york
These vagabond shoes, are longing to stray
Right through the very heart of it - new york, new york
I wanna wake up in a city, that doesn’t sleep
And find I’m king of the hill - top of the heap
These little town blues, are melting away
I’m gonna make a brand new start of it - in old new york
And if I can make it there, I’m gonna make it anywhere
It's up to you - new york new york
akdamar adası
02.05.2005 - 23:02Van'ın olmazsa olmazlarından....
akdamar adası
02.05.2005 - 23:01Akdamar kilisesinin üzerindeki tarihi kabartmalarda hristiyanlığın geçmişi kazılıydı...Alman ve fransız turistlerin turistik değerlerimize bizden daha fazla sahip çıktığını görmek gerçekten acı vericiydi...
Adamlar millerce yol gelmişler oraları görmek için...
Bizimse haberimiz bile yok....
akdamar adası
02.05.2005 - 22:57Ahh Tamara! ..
Çok çok eski yıllarda Akdamar’da yaşayan keşişler badem ağaçlarıyla dolu adaya kimsenin çıkmasına izin vermezlermiş. Kendi içlerinde kapalı yaşarlarmış. Adanın küçük topluluğu içinde Tamara adında bir kız yaşarmış ki güzelliği söze, dile gelmezmiş. Bir gün çevre köylerden bir delikanlı, ki iyi yüzücülüğüyle tanınır bilinirmiş, merak ettiği adaya yüzüp kıyıya çıkmış. Yorgunluk atarken badem toplayan Tamara’yı görüvermiş. Genç kızla delikanlı gözgöze gelmişler ve ikisinin de içine aşkın ateşi düşüvermiş. İki genç her gece Başkeşişten gizli buluşur olmuşlar. Gece ilerleyip el ayak çekilince Tamara bir fener yakıp işaret veriyormuş sevdiğine, delikanlı ışığa doğru sallıyormuş güçlü kulaçlarını. Böylece sürüp giderken, durumu öğrenen Başkeşişin kızı biraz da kıskançlıktan olacak, babasına arkadaşının sırrını ihbar etmiş. O gece de sıkı bir fırtına çıkmış, gölde dalgaların boyu yükselmiş. Tamara gölü tehlikeli gördüğünden feneri yakmamış. Başkeşiş de fırsatı yakalamış. Bir fener yakıp kıyıya çıkmış. Delikanlı feneri görünce fırtınaya aydırmayıp atlamış suya. Eh gönül bu, ferman dinlemez ki, fırtına dinlesin. Genç fenere doğru kulaç atar keşiş feneri adanın etrafında dolaştırır dururmuş. Bütün gece dolaşıp durmuşlar. Delikanlının gücü, dermanı kalmamış, dalgalarla başedemez olmuş, sular onu dibe çekerken bağırmış: Ah, Tamara! ... Tamara çığlığı duyup koşmuş ki, sevdiği yitip gitmiş dalgalar arasında. Başkeşişin oyununu anlamış hemen ve o da kaldırıp atmış kendini sulara. İki sevgilinin cansız bedenleri Van Gölü’nün çırpınan sularında bir birine kavuşmuş.
İşte adaya o günden sonra Ah Tamara denilir olmuş, zamanla Akdamar’a dönüşmüş.
Doğrusu bu hikaye de Van Gölü’ne yakışmış.
Akdamar kilisesine 15-20 dakikalık bir tekne turu vasıtasıyla ulaşılabiliyor...
Orada çay içmek ve gölü izlemekse...şu ana kadar gördüğüm en güzel manzaralardan biri bence...
Ben seninle bir gün...
Van'daki bir kahvaltı salonunda...
Sevgili Yılmaz Erdoğanın her zaman gidip kahvaltı ettiği kahvaltı salonunda kahvaltı yaptım...
Kaymakla bal gerçekten çok güzeldi..
Sahanda sucuklu yumurta....
Hele bir de otlu peynir....nefisti..
^^Beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam^^ derdi Y.Erdoğan...
Ben onun şiirlerinden bilirdim otlu peyniri..güzelmiş gerçekten...
Ve Vizontele'nin çekildiği Sinema Seti'ne de gittim....
Gevaş'taydı..
Yıpranmakla beraber sinema salonundan tut..belediye başkanının evine kadar...herşeyi görmek mümkün...
İyi bakmamışlar ama bence...
Akdamar kilisesi için gelen yurt dışından sayısız turist vardı ama bence bakımlı olsaydı burası da yerli turistlere hizmet verebilirdi...
Ve üzerine ^^TUUBA^^ yazılmış olan dağı da gördüm...
Kapadokyaya gittiğimde Asmalı Konakta alışveriş yaparken de aynı hissi hissetmiştim...
Bence bu illerimizin tanıtımında kitlelere ulaşan TV dizi ve programlarının büyük etkisi var gerçekten....
Bade
29.04.2005 - 22:20İçki...
Fincanı taştan oyarlar balam...
İçine bade koyarlar...:=))
Güzergah
29.04.2005 - 22:18Yol üstü uğranılacak yer...
Mea Culpa
29.04.2005 - 22:15Latince..
^^Kabahat benim^^...anlamına geliyor...
SİNE QUA NON
29.04.2005 - 22:14Latince...
^^Olmazsa olmaz^^...anlamına geliyor...
Ben Hur
29.04.2005 - 22:12Charlton Heston ve mavi gözleri..
Judah Ben Hur...
Özellikle arenadaki at yarışı sahnesi unutulmaz...
Ama en çok etkisi altında kalınan ve filme asıl noktayı koyan finalde İsa'nın çarmıha gerilişi...
Finalinden esinlenerek mi yaptılar The Passion of the Christ(Tutku) filmini acaba diye düşündüm birden...
taraftar
29.04.2005 - 21:58fan...
Hüznüzan
29.04.2005 - 21:57hüsn-ü zan...
güzel his...
Rain Man / Yağmur Adam
29.04.2005 - 21:56Tom Cruise ve Dustin Hoffman'ın başrolü paylaştıkları film..
Genç bir adamın babasının ölümü üzerine mevzubahis olan miras meselesinde habersiz olduğu bir ağabeyinin varlığını öğrenmesiyle başlar herşey.
Ağbisi olan yağmur adam özel bir klinikte hayatını idame ettirmekte olan Authistic(otistik) bir dahidir.çok rakamlı sayıları bile çarpmakta zorlanmayan bu adam ayrıca bütün rehberleri sayfa çevirerek ezberleyebilmektedir...biraz da obsesiftir..herşeyi yerli yerinde ve düzenlidir..
Neyse Tom Cruise miras nedeniyle ağbisini kaçırır...sonra birlikte başlarına gelenler tam bir keşmekeştir...ağbisinin mükemmelötesi hafızası nedeniyle kumarhaneye bile giderler...hatta hile yaptıkları bile zannedilir..
Sunuç olarak ^^İko İko^^ adındaki şarkının yıldızının parladığı ve akıllarda çokça kalan hem yağmurlu hem de gözyaşlı güzel bir filmdi...
^^My grandma and your grandma
Were sittin' by the fire.
My grandma told your grandma
' I'm gonna set your flag on fire'
Hey now! Hey now!
Iko, Iko, unday
Jockamo feeno,ai nane?
Jockamo fee nane?
Arabaşı Çorbası ve Hamuru
29.04.2005 - 13:26çorbada iddialıyım...
anthrax
29.04.2005 - 13:25Şarbon
Bacillus anthracis...
antakya
29.04.2005 - 13:24künefe....
harbiye...
ilk kilise...
arabian accent...
anı yaşamak (carpe diem)
29.04.2005 - 13:22Society of Dead Poets
american beauty / Amerikan Güzeli
29.04.2005 - 13:21dejenere popüler kültür..
alparslan
29.04.2005 - 13:19nerede bir tane var..gelir beni bulur...
alacakaranlık
29.04.2005 - 13:16Genç ve yakışıklı bir komiserin başına gelenler...
Önce doktor olan sevgilisi amerikaya gidiyor...o dönem daha keyifliydi izlemek..Sonraları ağbi gibi sevdiği başkomiseri kars civarına memlekete dönüp mafya işlerine girişince diziye Sezen Aksu'nun katılması bile işe yaramamış..
Arada gözüm takılırsa bakıyorum..
Akıl Oyunları
29.04.2005 - 13:07Russell Crowe bu filmde canlandırdığı şizofren karakterle nasıl ödül almadı bilinmez...
Şizofreniyi ve semptomlarını merak edenler izlesin...
Ayrıca dehayla deliliğin pamuk ipliğine bağlı ince çizgisinin nasıl aşılabileceğini gözler önüne seriyor...
ajanda
29.04.2005 - 13:055 yıldır her gün içine birşeyler karaladığım deftercik..
Geçenlerde böylece zaman ve mekan açısından bir nevi günlük tutmuş olduğumu fark ettim...
Anıları canlanıyor insanın...
Ayrıca arkadaşlarıma süpriz doğumgünü partileri hazırlamayı sevdiğimden alarme etme özelliğiyle iyi oluyor..
ajanda
29.04.2005 - 13:02Çok işe yarıyor.....randevularını ve harcamalarını unutmuyorsun...
ajan
29.04.2005 - 13:02007...James Bond
Timothy Dalton...ve karşı konulmaz karizması...
Toplam 2464 mesaj bulundu