Ailenizin ve iftar sahur kalabalığının neşesinin kıymetini bilin...
Bilin ki biryerlerde yalnız...sahura saati kurup kalkan ve ramazan boyunca belki de hiç sarma,içli köfte ve mantı gibi emekli özel yiyecekler yemeyecek olanlar var...
Bir gözü açık bir gözü kapalı..kalkıp bir bardak süt içip yatanlar var...ve kahvaltı yapacak ekmegi bile olmayanlar var....
Aşk gibi bakıyordu kadın... Uysal iklimlerinin hepsi çantasında duruyordu… Yılların su gibi geçtiği gözlerinde yeşil yosunlar, açık denizler ve her yürek dalgalanmasında köpüren suskunlukları vardı… Yabancı toprakların yaşanmışlığına inat özlemler büyütüyordu… Aşk gibi gelmeliydi sevisi, dokularına işlemeli, adımlarını dolaştırmalı, içini titretmeliydi…
Aşk gibi bakıyordu kadın, baş ucunda duran fırtınalara aldırmadan, yıkılmadan, dik başlı inatları vardı yaşama, karşı koymuşluklarını elinde tutuyordu… Direnmişti ve direniyordu, içindeki tüm nefretleri gülümsemeye dönüştürecek formüller üretiyordu yer çekimsiz yüreğinde…Artık açık denizlerde değil, evreni arşınlamanın yorgunluğunu sakin bir kıyı kasabasında, balkon önü çiçeklerini sulayarak, bahçesindeki domatesleri toplayarak, toprağın kokusunda sevdiğinin dizleri üzerinde yatarak, çocuklarıyla oynayarak geçirmek istiyordu…
Oysa şehir alacalı bıkkınlığını sürmelemişti kadının aşk gibi bakan gözlerine… Kalabalık acılar, metro ayinleri, vapur biletleri, bir sürü ulaşılmazlık ve koşuşturma… Hepsi bir gün içine sığan çokluklardı…Rutin düzlemlerde hep aşkı ertelemek zorunda kalıyordu, toplantılar, iş gezileri, kağıtlar, formaliteler,insanlar…insanlar…insan..lar…
sadece birkaç yıl geçmişti üzerinden…
kayıplarının…
çocuklarının..
kocasının…
Mezar taşı arkası saklanmalarını kabullenemiyordu bir türlü…Tanrıyı bile yaşadığı hastanenin uçları sivriltilmiş demir korkulukları arkasında bırakmıştı…
O geniş, cıvıl cıvıl kuşların öttüğü, güneşin yorgun bedenini ısıttığı bahçenin tahta bir bankında otururken, Aşk gibi bakıyordu kadın elinde tuttuğu aynasından bir geçmişe…
Bir düğüm daha hayat nakışına
Ne zamanki bir rüzgar geçse tenimden hüzün bulanır karanlıklarıma.İliklerime dokunurda geçer soğuk...
Dalar gözlerim amansız boş uzanan hayal vadilerine.İçimi garip bir korku sarar,anlamların anlamsızlığını anlarım bir an.Küslüğüm başlar kendime,dalar gözlerim görmediklerime.Yalın kalır yağan yağmurun damlalarına karşı coşkum.Kilitlenir uzaklara gözlerim...Karmaşık duyguların yoğrulduğu gel – git lerle uğraşırım düşlerimi serdiğim derinliklerde.Ellerini uzatır hüzün, alır beni koynuna umarsızca.Gıdıklar ruhumu ince ince sızılar.Yağmura karışır hayallerim.Çıkmaz sokaklara dönüşürüm, hep yolun sonunda engellenen.Boğuk, iştahsız mırıltılara karışır seslerim.Hasrete yürürüm, damlacıklar buhar olur yüreğimde...
Yollar bitti.Kuruldum gönül penceresine...Bakıyorum öylece. Sakin, umarsız, öyle boş, öyle yalın...
Yağmurlarla birlikte ıslak hüzünler damlıyor yüreğime, tutup alıyor beni avucunun içine.Karanlıklara bürünüyor gözlerim,yarattığım kabusların ortasında kalıyorum.Bir umut dercesine çırpınıyorum dalan gözlerimle...
Pencereme vuruyor keder yüklü damlacıklar.Birden bir hareket beliriyor ardından.Ayağını burkmuş bir serçe geliyor, konuyor kalbime.Ürkek bakışları sarsıyor bir anda.Savunmasız, çaresiz,bir günahın bedeli gibi ağır duruyor.Eş görüyorum kendime onu.O üşüyor, ben üşüyorum.Hala bekleyişte, sabaha dönmeyi bekleyen gece gibi.Kıpırtısız bir masumlulukla hareketsiz.Dokunamıyorum ona,ama hissediyorum hissettiklerini... Kalbime dokunuyorum, onun kalbini hissediyorum.Kalp atışları ses katıyor karanlığıma...Bir can oluyor, bir umut oluyor kabusuma.Siyah korkunun hakimliğinde ıssız bir sokaktan geçişteki ayak seslerinin, kalp atışlarına karıştığı anı yaşıyorum kalbinde.İkimizde yalnız,ikimizde ürkek, ikimizde yorgun.Derinliklerimde kalan umut kırıntıları çıkıyor yüzeye, serçenin kınalı kanadını çırpışıyla.Bir umut var yarınlarımıza,parçalanmış olsak ta bütün haline dönmeye çalışıyoruz.Tohumlarımızın yeşeren, filizlenen hayaline takılıyor gözümüz, sabrediyoruz.Kimi zaman savruluyoruz hayat rüzgarlarında, ama her dağılan,savrulan parçamız yerine birini ekliyoruz.Bir düğüm daha atıyoruz hayat nakışına.İnadına...
Bir büyü gibi geliyor bana hüsranlarımın sonunda karşıma çıkan.Bir ümit,bir sevinç, bir kıpırtı.Sessizce çabasını izliyorum.Adım atmak istiyor, belli ki canı yanıyor alev damlıyor gözlerinden...Pes etmiyor! yalınayak bir çığlıkla bastırıyor etraftaki sesleri.Bir iç çekimi kadar kısa kanat çırpışı geliyor kulağıma...Bakıyorum bir çaba, bir direniş, küçük,kanatlarında.Yeniyor burukluğu.Yeniyor yağmuru.Yeniyor umutsuzluğu.Bir gayret ve son hareket.Kanat çırpışıyla sevinç katıyor yüreğime.Uçuyor gönlümden serçem, uçuyor gökyüzüne.Kıskanıyorum mücadelesini.Yağmurları aşıp, coşan, özgürlüğe karışan iradesini, gecenin ırmağında göğe yükselişini...Bense bakıyorum ardından,boş hissiz camlardan,kalın beton barakalardan...
Islaklıkların arkasında sızıyor güneş,kavuştu gün ışığına,yine yaldızlarını saçtı etrafa...Bir ben yorgunum,bir ben durgun. Isıttı umutları sabah.Gece aldı karamsarlıklarını göçtü uzaklara,geriye kaldı ruhsuz bedenlerle dağlanan yüreğim.
çok arabesk bir deyiş vardır...yıkılmadım ayaktayım..dertlerimle başbaşayım...
bana hep gloria gaynorun tınılarıyla dinlediğim ^^I will survive^^ ı hatırlatır...^^Başım yukarıda meydan okuyorum hayata ve sana...^^.
Yıkılmamalıyız.^başımız dik olmalı....hayat devam ettiği müddetçe...
Fly diye bir film vardı...fantastik kurgu...
izlediniz mi bilmem...
Adam bir teleportasyon(ışınlanma) makinesi icat ediyordu...ve sonra hasbelkader ilk iletiyi yaptığı esnada kabinde kalan bir sineğin(fly olan film adı burdan geliyor) genetik kodu da adamla beraber diğer kabine ışınlanıyordu...sonra adam bir sineğe dönüşüyordu inanılmaz bir şekilde...tırnakları felan dökülüyor..kanatları çıkıyordu...
şimdi diyeceksiniz ki niye bu kız bundan bahsediyor durup dururken...
sadedim şu...
yıkılırsak tamamen yeniden vücuda gelmemiz ve bunun aynı şeklimizle olması mümkün değil...
eğer çok istiyorsanız ve major depresyondaysanız EKT(elektro convulsive teraphy) deneyebilirsiniz...en azından beyin dalgalarınız olması gereken düzleme gelecektir...böylece de yıkılmanıza gerek kalmayacaktır....beyni yenilemek vücutla uğraşmaktan iyi bence...
mesela beyin naklini tercih ederdim ben olsaydım...
*kim bunlar Alev?
-bilmem
*tanımıyorum.ama yazıları gayetten tanıdık.
-maskedir yavrum be..boşver..
*neden insan dönüp dolaşıp kürkçü dükkanına gelir Alev?
-hayatın kuralı bu tatlım..^^masks rule the world.^^…
*peki nedir oynanan bu dünya tiyatrosunda?
-antoloji,ev,iş,sokakta…hepsi aynı be gülüm…..^^dramo-trajedi^^..
*alışamadım yahu..
-alışmak güç..ama alış artık… alış…
*sıkıldım ben..
-gidelim mi yani? ...nasıl gidecez?
*gidelim yavrum be..
-sigarayı nasıl bırakacaz peki..?
*onu bırakamayız işte..
-e..ben de onu diyorum işte güzelim…nasıl gidecez diyorum…
*bilmem..
-kim bunlar Alev?
*maskeler tatlım…binlerce…milyonlarca…maskeler..
Sağ occipital hematom’du tanısı.
Doktorlar ve hemşireler için belki de bir isim ve soyaddı….Amcamdı…
Önce femoral venden girilecek…ardından beyin anjiografisi yöntemiyle beynin sağ hemisferinde patlamaya(kanamaya) hazır bir bomba gibi durmakta olan minik damar ağına(arterio venöz malformasyon) ulaşılacak…sonra jelimsi bir trombolitik madde enjekte edilecekti oraya…ardından operasyonun başarısını gösteren filmler çekilecek…her şey yolundaysa olay tamamlanmış olacaktı…eğer değilse…o zaman açık beyin ameliyatı yapılacaktı…
Önce kafa derisi Kızılderililerden daha başarılı bir şekilde kaldırılacak(otopsi gibi) ….Matkap benzeri bir aletle üç yerinden minik delikler açılacaktı kafatasında…sonra hedefini bulan kesici bir tel guide itilerek…iki delikten geçirilecek…öne geriye hareketle testereyle keser misali üçgen bir kapak oluşturulacaktı…sonra o kafatasından kapak kaldırılacak…özel aletlerle beyine ulaşılacaktı…oradaki kanama bölgesi temizlenecek…sonra kapak geri kapatılıp…kazınmış olan saçlı deri sütüre edilecekti…
Eğer her şey yolunda gitseydi…
Yoğun bakıma girdim…
^^Beni kurtar ne olur..^^ ifadesiyle baktı gözlerime….
Bu bakışı ne çok görmüştüm bugüne dek…sayısını unutmuştum hatta…
Sepsisli bir bebeğin gözlerinde de…
Midesi yıkanan yanlışlıkla ilaç içmiş bir çocugun gözlerinde de…
Büyük bir elli bin lira özefagusunda(yemek borusunda) durmakta olan bir minişin güzel masum yüzünde de…
Yapılacak şeyi yapmıştım her zaman…
Yanına gidip saçlarını okşamış…
Kulağına fısıldamıştım usulca…
^^İyileşeceksin meleğim…
Seni kurtarmak için her şeyi yapacağım…
Ve bunu sadece dudaklarının kenarında oluşma ihtimali olan küçük bir tebessüm için…bir gülüşün için yapacağım….
Merak etme sen…
Buradayım…
Tam yanında duruyorum…
Yalnız değilsin meleğim…
Sen ki tertemiz dualarım kadar güzelsin…
Allahım…ne olur bana yardım et…
Seni kurtaracağım…^^
Dünyanın en güzel tebessümünü gördünüz mü hiç iyileşmiş bir çocuğun gözlerinde ve dudaklarında…
Ben gördüm…
Karşılığında trilyonlar verseler…karşılığı ödenmezdi o güzelliğin..
Şimdiyse yoğun bakımdaydım…
Üzerimde menekşe iğreti ziyaretçi doktor üniforması…ayaklarımda galoşlar..
Bir yatakta yatıyordu öylece…
Baba yarım…amcam..can özüm…
Her yanından başka bir monitorizasyon kablosu fışkırıyordu…bacak arasında bir sonda…
El öpüp bayram harçlığı aldığım O güzel burma bıyıklı adam…şimdi tanınmaz haldeydi…
Başında duran maviler giyinmiş doktor bey tanımış gözlerle baktı yüzüme…
-Çukurovadan mı doktor hanım…
-Ewet dedim…
-Dönem arkadaşıyız dedi…Ben anestezi bölümünde ihtisas yapıyorum…
-Yaa dedim..ben de pediatrideyim..
Yakınınız mı yoksa? diye sordu.
-Amcam… dedim yaşlı gözlerle…
Tekrar operasyon planlıyorlar komplikasyon gelişmiş dedi…hastanın genel durumunu değerlendirmeye geldim..anestezi alıp alamayacagını bildirmek için
-Ne olmuş peki..diye sordum…
Femoral venden (kasıktan) girmişler…Tam o jelatinöz maddeyi enjekte ederken..yeni bir beyin kanaması yaşanmış…Şu an sol kol ve bacağı hemiplejik durumda dedi..(sol kol ve bacak tamamen hareketsiz ve hissiz-FELÇ)
Şu an SAK(subarachnoid kanama) halinde…dedi…(beyin kanaması tüm beyin boşlukları ve medulla spinalise(omurilik boşluklarına) yayılmış vaziyette)
-Konuşamadım…avazım çıktığı kadar sustum hıçkırıklara boğulmamaya çalışarak…
Metanetimi kaybetmemeliydim..Burada..tam da bu anda olmazdı…
O hissiz ama dünyanın en ulvi elini tuttum…
Dudaklarıma götürdüm…
Bir bebek gibiydi karşımda….savunmasız…gözlerinin feri sönmüştü…
Sağ elini mütemadiyen hareket ettiriyor…
Peltek aksanı ve konuşmasıyla bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu..
Sağ elini getirip sol elini buluyor…
Sonra sol elini tutup on cm kadar yukarıya kaldırıyordu…ve yere bırakıyordu…
Yerçekiminin etkisiyle düşen elini gördüğüm zaman….sanki hançerler saplanıyordu kuş gibi çırpınan minik yüreğime…
Bak Selin… demek istiyordu…yapılan enjeksiyonu beden diliyle annesine şikayet eden minik çocuklar gibi…
^^Bak..görüyor musun..sol elim kendiliğinden düşüyor….^^
^^Sol elim nerde Selin^^… diyordu sonra…daha az önce bana elinin hareketsizliğini gösterdiğini unutarak…
^^Amcam…^^..dedim saçları kazınmış başını okşayarak…
Kulağına fısıldayarak…
Bütün çaresizliğimle…(çünkü ben nöroşirürji uzmanı değildim..dalım pediatriydi..)
Amcam..canım…
İyileşeceksin…
Senin iyileşmen için her şeyi yapacağım..
Ne günler atlattık biz…
Bunu da atlatacağız…^^…
Ona ^^sana gelirken anayola çıkmaya çalıştığımda dalgınlıktan bir arabanın arka kapısını dağıttım..saatlerce uğraştım polis tutanak ve kasko meselesini halledebilmek için…bir bayan olarak yoruldum artık hayatın omzuma yüklediği sınırsız ezgilerden amca…bana yardım et ne olur..^^..diyemedim..
O kadar benim dışımda gelişiyordu ki her şey…müdahale sınırlarımın ötesinde…Operasyon odasında olamazdım ki…
Ona ^^Seni kurtaracağım^^ da diyemedim..dünyanın en büyük acısını taşıyarak sol cenabımda…terzi ne zaman kendi söküğünü dikebilmişti…
Sadece…
Onun iyileşeceğine…bütün şeylerin kötüye gitmesine rağmen….umutsuzca ama….ÖLESİYE…İNANMAK İSTEDİM…………
Aynı dili konuşmamıza sebep güldüm yüzüne, gülecek mecalim yokken bıle!
Sen ünlem dedin ben virgül dedim diye, sonuçsuz bır cümle kaldı geriye. Ben ortak noktamız olduğundan üç noktayı tercih ediyorum. Şairlerin yalnızlığını tadıyorum, kalabalıklar içindeki yalnızlık...
Hayat, sonu bilinmeyen cümlelerin sonuna konan üç nokta gibi devam ediyor ama sonunu tam olarak bilemiyoruz..
.
...Satır aralığına sakladığım hayatıma kefaret biçen nergis çiçeği kendine aşıkken, ne de kolay düşüyor insan toprağa. Susamışlığın getirdiği yükü çeken her dudağın hayata karşı söyleyeceği sözü varken, asıl olananın söylenmediği bir hayatı yaşıyoruz... Masal dinleyen bir çocuğun düşlerine inanan ben kahramanı olurken bu hikayenin. Tekrarı olmayan bu hikayede suç işleyen her çocuğa verilen cezaya razı oldum. Bir film...
Filmin başroloyuncusu değilizdir başkalarına göre. Oysa en çok ağlayan olduğumuzdan filmin sonunu çizmek bizim hakkımızdır... Bize göre film; ki başı yok sonu ise sonsuz..............
Benim bildiklerim bu iken, bildiklerim bundan ibaretken ne yazayım?
Karanlığıma rağmen Antigone olup çilede kalmaya ve düşlerini emanet etmek isteyen bir kalp arayan güzel ruhların düşlerini emaneten alıp en kuytularda saklamaya razıyken ne yapmalıyım?
Oyuncular: Diego Luna, Romola Garai, Sela Ward, John Slattert, January Jones, Mika Boorem, René Lavan, Mya Harrison
18 yaşındaki Amerikalı Katey Miller, 1958 kasımında ihtilalden hemen önce ailesiyle birlikte Havana’ya taşınır. Genç kızın dans yeteneği, yetenekli dansçı Javier’in gözünden kaçmaz. Arkadaş olan ikili birlikte bir dans yarışmasına katılmaya karar verir ve Havana gece kulübünde gizlice buluşarak yarışmaya hazırlanırlar.
Bu sırada Küba’da siyasi krizler yaşanmakta, Castro’nun adamları ülkedeki Amerikalıları ülke dışına çıkmaya zorlamaktadır. Javier ile arasında romantik bir ilişki başlayan Katey gitmekle kalmak arasında kararsızdır...
Latin dans ve müziklerini sevenler için tam bir şölen...
Bir Mustafa Altıoklar klasiği daha…
Selçuk Yöntem,Seray Sever, Demet Evgar ve Janset başrollerini paylaşıyor…
Popüler kültürün bir ürünü olsa da verilmek istenen mesajlar ve günümüz metropol şehirlerinin ve kimin eli kimin cebinde yalan rüzgarlarının değinildiği ilginç olabilecek bir film…
Sadece üç adet banyo kullanılarak çekilen film..elimizdekilerle neler yapabileceğimizin de düşündürücü bir kanıtı gibi duruyor…:=))
Janset filmde oyunculuğunun doruğunda…
Eğlenmek..biraz gülmek..en son da..^^ben neredeyim..ne yapıyorum böyle^^..diye şaşırmak isteyenler için vakit geçirten traji-komik bir deneyim…
2004…İsveç yapımı…
En iyi yabancı film dalında oskara aday olan muhteşem bir drama..
Müzik tutkunlarına ve iflah olmaz duygusallara hitap eden ve kanımca en iyi yabancı film oskarını da her karesiyle hak eden tam bir baş yapıt..
Film hakkındaki görüş ve deneyimlerimi izlemiş olan arkadaşlarla paylaşmayı uygun buluyorum..çünkü o kadar güzel ki..filmin konusundan bahsetmek tıpkı okunmamış bir kitabın finalinden bahsetmek gibi bir his içinde olmama neden oluyor…
Huzur ve sükun arayanlara bir saatlik bir müzik şöleni sunuyor…
Tam bir Russell Crowe, Renée Zellweger fanları şöleni…
Ron Howard (2005/ABD) yapımı…
Ekonomik krize maruz kalan yoksul insanların iç burkan dramına ve bir babanın tüm hayatını ortaya koyarak ailesini birarada tutma çabasına bir yandan üzülerek tanık olurken karşınıza çıkan gelişmelerle birdenbire ^’Cinderella(Külkedisi masalını herkes bilir) ^^ masalında gibi hissediveriyorsunuz kendinizi..
İngiliz hastadan beri hiç bu kadar duygusal bir film izlememiştim..
^^Million Dolar Baby^^ nin kafamda getirdiği ^^spor anlamında boks^^ karşıtı noktadan sonra final itibariyle gerçekten doyurucu ve giriş gelişme sonuç babında gerçekten muhteşem bir baş yapıt..
Oscar’da gerçekten çok güzel bir yere geleceğinden eminim…
Dünya ağır sıklet boks şampiyonu James J. Braddock’un gerçek yaşam hikayesinden alıntı olan bu film gerçekten izlenmeye değer…
Tavsiye ederim….
Yunanca...^^kurumuş^^..anlamına gelen ^^skeletos^^ kelimesinden gelir..
İnsan vücudunun kemik çatısının adı olan iskelet,çoğu el ve ayakta(ekstremitelerimizde) olmak kaydıyla..(örneğin: İki elimizde 27'şer kemikten 54 kemik...iki ayağımızda da 26'şardan 52 kemik...belkemiğimizde ise 24 omur vardır....)
total ^^206^^ kemikten oluşur...
Küçük bir mücevher kutusuydu kalbinin tüm güzelliklerini sığdırdığı.. Orada sevgi,ilgi ve şevkatlerini istifler..yumuşacık kırmızı kadifeler arasına kimsenin dokunup kıramayacağı şekilde saklardı…. Umarsız eller yorgunuydu…haşin ve gaddardı ...
ramazan
20.10.2005 - 23:02Ailenizin ve iftar sahur kalabalığının neşesinin kıymetini bilin...
Bilin ki biryerlerde yalnız...sahura saati kurup kalkan ve ramazan boyunca belki de hiç sarma,içli köfte ve mantı gibi emekli özel yiyecekler yemeyecek olanlar var...
Bir gözü açık bir gözü kapalı..kalkıp bir bardak süt içip yatanlar var...ve kahvaltı yapacak ekmegi bile olmayanlar var....
Elinizdekilerin kıymetini bilin..ve lütfen şükredin....
yaşlılık
20.10.2005 - 23:00'Kutsal bir yerde, beyaz bir mum gibidir yaşlı bir yüzün güzelliği'
Joseph Campbell
endorfin
20.10.2005 - 23:00Sıcak süt ve yanında damla çikolatalı portakallı kurabiye
sevmek
20.10.2005 - 22:58'bir insanı sevmekle başlıyordu her şey'
ve boşanmak için
en az iki şahit gerekiyordu!
aşk
20.10.2005 - 22:58Aşk Gibi Bakıyordu Kadın
Aşk gibi bakıyordu kadın... Uysal iklimlerinin hepsi çantasında duruyordu… Yılların su gibi geçtiği gözlerinde yeşil yosunlar, açık denizler ve her yürek dalgalanmasında köpüren suskunlukları vardı… Yabancı toprakların yaşanmışlığına inat özlemler büyütüyordu… Aşk gibi gelmeliydi sevisi, dokularına işlemeli, adımlarını dolaştırmalı, içini titretmeliydi…
Aşk gibi bakıyordu kadın, baş ucunda duran fırtınalara aldırmadan, yıkılmadan, dik başlı inatları vardı yaşama, karşı koymuşluklarını elinde tutuyordu… Direnmişti ve direniyordu, içindeki tüm nefretleri gülümsemeye dönüştürecek formüller üretiyordu yer çekimsiz yüreğinde…Artık açık denizlerde değil, evreni arşınlamanın yorgunluğunu sakin bir kıyı kasabasında, balkon önü çiçeklerini sulayarak, bahçesindeki domatesleri toplayarak, toprağın kokusunda sevdiğinin dizleri üzerinde yatarak, çocuklarıyla oynayarak geçirmek istiyordu…
Oysa şehir alacalı bıkkınlığını sürmelemişti kadının aşk gibi bakan gözlerine… Kalabalık acılar, metro ayinleri, vapur biletleri, bir sürü ulaşılmazlık ve koşuşturma… Hepsi bir gün içine sığan çokluklardı…Rutin düzlemlerde hep aşkı ertelemek zorunda kalıyordu, toplantılar, iş gezileri, kağıtlar, formaliteler,insanlar…insanlar…insan..lar…
sadece birkaç yıl geçmişti üzerinden…
kayıplarının…
çocuklarının..
kocasının…
Mezar taşı arkası saklanmalarını kabullenemiyordu bir türlü…Tanrıyı bile yaşadığı hastanenin uçları sivriltilmiş demir korkulukları arkasında bırakmıştı…
O geniş, cıvıl cıvıl kuşların öttüğü, güneşin yorgun bedenini ısıttığı bahçenin tahta bir bankında otururken, Aşk gibi bakıyordu kadın elinde tuttuğu aynasından bir geçmişe…
Bir düğüm daha hayat nakışına
Ne zamanki bir rüzgar geçse tenimden hüzün bulanır karanlıklarıma.İliklerime dokunurda geçer soğuk...
Dalar gözlerim amansız boş uzanan hayal vadilerine.İçimi garip bir korku sarar,anlamların anlamsızlığını anlarım bir an.Küslüğüm başlar kendime,dalar gözlerim görmediklerime.Yalın kalır yağan yağmurun damlalarına karşı coşkum.Kilitlenir uzaklara gözlerim...Karmaşık duyguların yoğrulduğu gel – git lerle uğraşırım düşlerimi serdiğim derinliklerde.Ellerini uzatır hüzün, alır beni koynuna umarsızca.Gıdıklar ruhumu ince ince sızılar.Yağmura karışır hayallerim.Çıkmaz sokaklara dönüşürüm, hep yolun sonunda engellenen.Boğuk, iştahsız mırıltılara karışır seslerim.Hasrete yürürüm, damlacıklar buhar olur yüreğimde...
Yollar çamur, yollar sessiz,yollar sensiz, yollar bensizdir hep.Her adımımda hissediyorum gece ayazını.Üzerimde yalnızlığın paltosu, gam yüklü ağır omuzlarım çekiliyor yere doğru.Ayaklarım sekiyor taşlara çarparak,inadına ıslanıyorum yağmurda.Ruhum okşanıyor serin sularda...Değişmiyor! yollar sessiz, yollar sensiz, yollar bensiz...Toprak kokusu sarmış etrafı.Yeşiller grileşmiş,betonlar yığılmış sağıma soluma, çamur örtmüş bütün günahları..
Yollar bitti.Kuruldum gönül penceresine...Bakıyorum öylece. Sakin, umarsız, öyle boş, öyle yalın...
Yağmurlarla birlikte ıslak hüzünler damlıyor yüreğime, tutup alıyor beni avucunun içine.Karanlıklara bürünüyor gözlerim,yarattığım kabusların ortasında kalıyorum.Bir umut dercesine çırpınıyorum dalan gözlerimle...
Pencereme vuruyor keder yüklü damlacıklar.Birden bir hareket beliriyor ardından.Ayağını burkmuş bir serçe geliyor, konuyor kalbime.Ürkek bakışları sarsıyor bir anda.Savunmasız, çaresiz,bir günahın bedeli gibi ağır duruyor.Eş görüyorum kendime onu.O üşüyor, ben üşüyorum.Hala bekleyişte, sabaha dönmeyi bekleyen gece gibi.Kıpırtısız bir masumlulukla hareketsiz.Dokunamıyorum ona,ama hissediyorum hissettiklerini... Kalbime dokunuyorum, onun kalbini hissediyorum.Kalp atışları ses katıyor karanlığıma...Bir can oluyor, bir umut oluyor kabusuma.Siyah korkunun hakimliğinde ıssız bir sokaktan geçişteki ayak seslerinin, kalp atışlarına karıştığı anı yaşıyorum kalbinde.İkimizde yalnız,ikimizde ürkek, ikimizde yorgun.Derinliklerimde kalan umut kırıntıları çıkıyor yüzeye, serçenin kınalı kanadını çırpışıyla.Bir umut var yarınlarımıza,parçalanmış olsak ta bütün haline dönmeye çalışıyoruz.Tohumlarımızın yeşeren, filizlenen hayaline takılıyor gözümüz, sabrediyoruz.Kimi zaman savruluyoruz hayat rüzgarlarında, ama her dağılan,savrulan parçamız yerine birini ekliyoruz.Bir düğüm daha atıyoruz hayat nakışına.İnadına...
Bir büyü gibi geliyor bana hüsranlarımın sonunda karşıma çıkan.Bir ümit,bir sevinç, bir kıpırtı.Sessizce çabasını izliyorum.Adım atmak istiyor, belli ki canı yanıyor alev damlıyor gözlerinden...Pes etmiyor! yalınayak bir çığlıkla bastırıyor etraftaki sesleri.Bir iç çekimi kadar kısa kanat çırpışı geliyor kulağıma...Bakıyorum bir çaba, bir direniş, küçük,kanatlarında.Yeniyor burukluğu.Yeniyor yağmuru.Yeniyor umutsuzluğu.Bir gayret ve son hareket.Kanat çırpışıyla sevinç katıyor yüreğime.Uçuyor gönlümden serçem, uçuyor gökyüzüne.Kıskanıyorum mücadelesini.Yağmurları aşıp, coşan, özgürlüğe karışan iradesini, gecenin ırmağında göğe yükselişini...Bense bakıyorum ardından,boş hissiz camlardan,kalın beton barakalardan...
Islaklıkların arkasında sızıyor güneş,kavuştu gün ışığına,yine yaldızlarını saçtı etrafa...Bir ben yorgunum,bir ben durgun. Isıttı umutları sabah.Gece aldı karamsarlıklarını göçtü uzaklara,geriye kaldı ruhsuz bedenlerle dağlanan yüreğim.
Bir de minik serçe hayaline takılan gözlerim...
Alıntı
devam
20.10.2005 - 22:57yıkılma...
ne olursa olsun...
çok arabesk bir deyiş vardır...yıkılmadım ayaktayım..dertlerimle başbaşayım...
bana hep gloria gaynorun tınılarıyla dinlediğim ^^I will survive^^ ı hatırlatır...^^Başım yukarıda meydan okuyorum hayata ve sana...^^.
Yıkılmamalıyız.^başımız dik olmalı....hayat devam ettiği müddetçe...
endorfin
20.10.2005 - 22:55Krem şantili çilek...
1.güzel olurdu şimdi.
2.o göründügünden öte bir yaşam felsefesidir.
3.bir süt ürünü ancak bu kadar güzel olabilir.
4.bir meyve ancak bu kadar kusursuz olabilir
5.o moddayım.
fly
20.10.2005 - 22:53Fly diye bir film vardı...fantastik kurgu...
izlediniz mi bilmem...
Adam bir teleportasyon(ışınlanma) makinesi icat ediyordu...ve sonra hasbelkader ilk iletiyi yaptığı esnada kabinde kalan bir sineğin(fly olan film adı burdan geliyor) genetik kodu da adamla beraber diğer kabine ışınlanıyordu...sonra adam bir sineğe dönüşüyordu inanılmaz bir şekilde...tırnakları felan dökülüyor..kanatları çıkıyordu...
şimdi diyeceksiniz ki niye bu kız bundan bahsediyor durup dururken...
sadedim şu...
yıkılırsak tamamen yeniden vücuda gelmemiz ve bunun aynı şeklimizle olması mümkün değil...
eğer çok istiyorsanız ve major depresyondaysanız EKT(elektro convulsive teraphy) deneyebilirsiniz...en azından beyin dalgalarınız olması gereken düzleme gelecektir...böylece de yıkılmanıza gerek kalmayacaktır....beyni yenilemek vücutla uğraşmaktan iyi bence...
mesela beyin naklini tercih ederdim ben olsaydım...
gitmek
20.10.2005 - 22:51*kim bunlar Alev?
-bilmem
*tanımıyorum.ama yazıları gayetten tanıdık.
-maskedir yavrum be..boşver..
*neden insan dönüp dolaşıp kürkçü dükkanına gelir Alev?
-hayatın kuralı bu tatlım..^^masks rule the world.^^…
*peki nedir oynanan bu dünya tiyatrosunda?
-antoloji,ev,iş,sokakta…hepsi aynı be gülüm…..^^dramo-trajedi^^..
*alışamadım yahu..
-alışmak güç..ama alış artık… alış…
*sıkıldım ben..
-gidelim mi yani? ...nasıl gidecez?
*gidelim yavrum be..
-sigarayı nasıl bırakacaz peki..?
*onu bırakamayız işte..
-e..ben de onu diyorum işte güzelim…nasıl gidecez diyorum…
*bilmem..
-kim bunlar Alev?
*maskeler tatlım…binlerce…milyonlarca…maskeler..
Flame
29.12.04
umut
20.10.2005 - 22:51Sağ occipital hematom’du tanısı.
Doktorlar ve hemşireler için belki de bir isim ve soyaddı….Amcamdı…
Önce femoral venden girilecek…ardından beyin anjiografisi yöntemiyle beynin sağ hemisferinde patlamaya(kanamaya) hazır bir bomba gibi durmakta olan minik damar ağına(arterio venöz malformasyon) ulaşılacak…sonra jelimsi bir trombolitik madde enjekte edilecekti oraya…ardından operasyonun başarısını gösteren filmler çekilecek…her şey yolundaysa olay tamamlanmış olacaktı…eğer değilse…o zaman açık beyin ameliyatı yapılacaktı…
Önce kafa derisi Kızılderililerden daha başarılı bir şekilde kaldırılacak(otopsi gibi) ….Matkap benzeri bir aletle üç yerinden minik delikler açılacaktı kafatasında…sonra hedefini bulan kesici bir tel guide itilerek…iki delikten geçirilecek…öne geriye hareketle testereyle keser misali üçgen bir kapak oluşturulacaktı…sonra o kafatasından kapak kaldırılacak…özel aletlerle beyine ulaşılacaktı…oradaki kanama bölgesi temizlenecek…sonra kapak geri kapatılıp…kazınmış olan saçlı deri sütüre edilecekti…
Eğer her şey yolunda gitseydi…
Yoğun bakıma girdim…
^^Beni kurtar ne olur..^^ ifadesiyle baktı gözlerime….
Bu bakışı ne çok görmüştüm bugüne dek…sayısını unutmuştum hatta…
Sepsisli bir bebeğin gözlerinde de…
Midesi yıkanan yanlışlıkla ilaç içmiş bir çocugun gözlerinde de…
Büyük bir elli bin lira özefagusunda(yemek borusunda) durmakta olan bir minişin güzel masum yüzünde de…
Yapılacak şeyi yapmıştım her zaman…
Yanına gidip saçlarını okşamış…
Kulağına fısıldamıştım usulca…
^^İyileşeceksin meleğim…
Seni kurtarmak için her şeyi yapacağım…
Ve bunu sadece dudaklarının kenarında oluşma ihtimali olan küçük bir tebessüm için…bir gülüşün için yapacağım….
Merak etme sen…
Buradayım…
Tam yanında duruyorum…
Yalnız değilsin meleğim…
Sen ki tertemiz dualarım kadar güzelsin…
Allahım…ne olur bana yardım et…
Seni kurtaracağım…^^
Dünyanın en güzel tebessümünü gördünüz mü hiç iyileşmiş bir çocuğun gözlerinde ve dudaklarında…
Ben gördüm…
Karşılığında trilyonlar verseler…karşılığı ödenmezdi o güzelliğin..
Şimdiyse yoğun bakımdaydım…
Üzerimde menekşe iğreti ziyaretçi doktor üniforması…ayaklarımda galoşlar..
Bir yatakta yatıyordu öylece…
Baba yarım…amcam..can özüm…
Her yanından başka bir monitorizasyon kablosu fışkırıyordu…bacak arasında bir sonda…
El öpüp bayram harçlığı aldığım O güzel burma bıyıklı adam…şimdi tanınmaz haldeydi…
Başında duran maviler giyinmiş doktor bey tanımış gözlerle baktı yüzüme…
-Çukurovadan mı doktor hanım…
-Ewet dedim…
-Dönem arkadaşıyız dedi…Ben anestezi bölümünde ihtisas yapıyorum…
-Yaa dedim..ben de pediatrideyim..
Yakınınız mı yoksa? diye sordu.
-Amcam… dedim yaşlı gözlerle…
Tekrar operasyon planlıyorlar komplikasyon gelişmiş dedi…hastanın genel durumunu değerlendirmeye geldim..anestezi alıp alamayacagını bildirmek için
-Ne olmuş peki..diye sordum…
Femoral venden (kasıktan) girmişler…Tam o jelatinöz maddeyi enjekte ederken..yeni bir beyin kanaması yaşanmış…Şu an sol kol ve bacağı hemiplejik durumda dedi..(sol kol ve bacak tamamen hareketsiz ve hissiz-FELÇ)
Şu an SAK(subarachnoid kanama) halinde…dedi…(beyin kanaması tüm beyin boşlukları ve medulla spinalise(omurilik boşluklarına) yayılmış vaziyette)
-Konuşamadım…avazım çıktığı kadar sustum hıçkırıklara boğulmamaya çalışarak…
Metanetimi kaybetmemeliydim..Burada..tam da bu anda olmazdı…
O hissiz ama dünyanın en ulvi elini tuttum…
Dudaklarıma götürdüm…
Bir bebek gibiydi karşımda….savunmasız…gözlerinin feri sönmüştü…
Sağ elini mütemadiyen hareket ettiriyor…
Peltek aksanı ve konuşmasıyla bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu..
Sağ elini getirip sol elini buluyor…
Sonra sol elini tutup on cm kadar yukarıya kaldırıyordu…ve yere bırakıyordu…
Yerçekiminin etkisiyle düşen elini gördüğüm zaman….sanki hançerler saplanıyordu kuş gibi çırpınan minik yüreğime…
Bak Selin… demek istiyordu…yapılan enjeksiyonu beden diliyle annesine şikayet eden minik çocuklar gibi…
^^Bak..görüyor musun..sol elim kendiliğinden düşüyor….^^
^^Sol elim nerde Selin^^… diyordu sonra…daha az önce bana elinin hareketsizliğini gösterdiğini unutarak…
^^Amcam…^^..dedim saçları kazınmış başını okşayarak…
Kulağına fısıldayarak…
Bütün çaresizliğimle…(çünkü ben nöroşirürji uzmanı değildim..dalım pediatriydi..)
Amcam..canım…
İyileşeceksin…
Senin iyileşmen için her şeyi yapacağım..
Ne günler atlattık biz…
Bunu da atlatacağız…^^…
Ona ^^sana gelirken anayola çıkmaya çalıştığımda dalgınlıktan bir arabanın arka kapısını dağıttım..saatlerce uğraştım polis tutanak ve kasko meselesini halledebilmek için…bir bayan olarak yoruldum artık hayatın omzuma yüklediği sınırsız ezgilerden amca…bana yardım et ne olur..^^..diyemedim..
O kadar benim dışımda gelişiyordu ki her şey…müdahale sınırlarımın ötesinde…Operasyon odasında olamazdım ki…
Ona ^^Seni kurtaracağım^^ da diyemedim..dünyanın en büyük acısını taşıyarak sol cenabımda…terzi ne zaman kendi söküğünü dikebilmişti…
Sadece…
Onun iyileşeceğine…bütün şeylerin kötüye gitmesine rağmen….umutsuzca ama….ÖLESİYE…İNANMAK İSTEDİM…………
Eternalflame/24 Kasım 2004
üç nokta
20.10.2005 - 22:49Aynı dili konuşmamıza sebep güldüm yüzüne, gülecek mecalim yokken bıle!
Sen ünlem dedin ben virgül dedim diye, sonuçsuz bır cümle kaldı geriye. Ben ortak noktamız olduğundan üç noktayı tercih ediyorum. Şairlerin yalnızlığını tadıyorum, kalabalıklar içindeki yalnızlık...
Hayat, sonu bilinmeyen cümlelerin sonuna konan üç nokta gibi devam ediyor ama sonunu tam olarak bilemiyoruz..
.
...Satır aralığına sakladığım hayatıma kefaret biçen nergis çiçeği kendine aşıkken, ne de kolay düşüyor insan toprağa. Susamışlığın getirdiği yükü çeken her dudağın hayata karşı söyleyeceği sözü varken, asıl olananın söylenmediği bir hayatı yaşıyoruz... Masal dinleyen bir çocuğun düşlerine inanan ben kahramanı olurken bu hikayenin. Tekrarı olmayan bu hikayede suç işleyen her çocuğa verilen cezaya razı oldum. Bir film...
Filmin başroloyuncusu değilizdir başkalarına göre. Oysa en çok ağlayan olduğumuzdan filmin sonunu çizmek bizim hakkımızdır... Bize göre film; ki başı yok sonu ise sonsuz..............
Benim bildiklerim bu iken, bildiklerim bundan ibaretken ne yazayım?
Karanlığıma rağmen Antigone olup çilede kalmaya ve düşlerini emanet etmek isteyen bir kalp arayan güzel ruhların düşlerini emaneten alıp en kuytularda saklamaya razıyken ne yapmalıyım?
Alıntı
Dirty dancing
20.10.2005 - 22:42Kirli Dans 2
Dirty Dancing II: Havana Nights
Oyuncular: Diego Luna, Romola Garai, Sela Ward, John Slattert, January Jones, Mika Boorem, René Lavan, Mya Harrison
18 yaşındaki Amerikalı Katey Miller, 1958 kasımında ihtilalden hemen önce ailesiyle birlikte Havana’ya taşınır. Genç kızın dans yeteneği, yetenekli dansçı Javier’in gözünden kaçmaz. Arkadaş olan ikili birlikte bir dans yarışmasına katılmaya karar verir ve Havana gece kulübünde gizlice buluşarak yarışmaya hazırlanırlar.
Bu sırada Küba’da siyasi krizler yaşanmakta, Castro’nun adamları ülkedeki Amerikalıları ülke dışına çıkmaya zorlamaktadır. Javier ile arasında romantik bir ilişki başlayan Katey gitmekle kalmak arasında kararsızdır...
Latin dans ve müziklerini sevenler için tam bir şölen...
dumur olmak
01.10.2005 - 22:07hayretten dona kalmak..
şaşkınlık bildirir...
refakatçi
01.10.2005 - 22:06anneler...
gul yabani
01.10.2005 - 22:02aylin aslımın iğrenç şarkısı...
tez canlılık
01.10.2005 - 22:01iş bitirici...
eline çabuk...
başarının sırrıdır...
ödemiş
01.10.2005 - 21:59İzmire çok yakın...
çapkın
01.10.2005 - 21:56sadece erkekler için kullanılabilir..
hatta karizma yaparlar Don Juan de Marco gibi...
kadınlar çapkın olursa öcüdür...
insancıklar
01.10.2005 - 21:54Dostoyevski
aşk
01.10.2005 - 21:14üşüyorum...
nefretim içimde kor bir alev...
yangınlarla külleniyor yağmur ormanları bile...
banyo
23.09.2005 - 23:21Bir Mustafa Altıoklar klasiği daha…
Selçuk Yöntem,Seray Sever, Demet Evgar ve Janset başrollerini paylaşıyor…
Popüler kültürün bir ürünü olsa da verilmek istenen mesajlar ve günümüz metropol şehirlerinin ve kimin eli kimin cebinde yalan rüzgarlarının değinildiği ilginç olabilecek bir film…
Sadece üç adet banyo kullanılarak çekilen film..elimizdekilerle neler yapabileceğimizin de düşündürücü bir kanıtı gibi duruyor…:=))
Janset filmde oyunculuğunun doruğunda…
Eğlenmek..biraz gülmek..en son da..^^ben neredeyim..ne yapıyorum böyle^^..diye şaşırmak isteyenler için vakit geçirten traji-komik bir deneyim…
cennetin müziği
23.09.2005 - 23:20Bir Kay Pollak eseri… ‘’As It Is In Heaven’’…
^^Cennetin Müziği..^^
2004…İsveç yapımı…
En iyi yabancı film dalında oskara aday olan muhteşem bir drama..
Müzik tutkunlarına ve iflah olmaz duygusallara hitap eden ve kanımca en iyi yabancı film oskarını da her karesiyle hak eden tam bir baş yapıt..
Film hakkındaki görüş ve deneyimlerimi izlemiş olan arkadaşlarla paylaşmayı uygun buluyorum..çünkü o kadar güzel ki..filmin konusundan bahsetmek tıpkı okunmamış bir kitabın finalinden bahsetmek gibi bir his içinde olmama neden oluyor…
Huzur ve sükun arayanlara bir saatlik bir müzik şöleni sunuyor…
cinderella man
23.09.2005 - 23:16Tam bir Russell Crowe, Renée Zellweger fanları şöleni…
Ron Howard (2005/ABD) yapımı…
Ekonomik krize maruz kalan yoksul insanların iç burkan dramına ve bir babanın tüm hayatını ortaya koyarak ailesini birarada tutma çabasına bir yandan üzülerek tanık olurken karşınıza çıkan gelişmelerle birdenbire ^’Cinderella(Külkedisi masalını herkes bilir) ^^ masalında gibi hissediveriyorsunuz kendinizi..
İngiliz hastadan beri hiç bu kadar duygusal bir film izlememiştim..
^^Million Dolar Baby^^ nin kafamda getirdiği ^^spor anlamında boks^^ karşıtı noktadan sonra final itibariyle gerçekten doyurucu ve giriş gelişme sonuç babında gerçekten muhteşem bir baş yapıt..
Oscar’da gerçekten çok güzel bir yere geleceğinden eminim…
Dünya ağır sıklet boks şampiyonu James J. Braddock’un gerçek yaşam hikayesinden alıntı olan bu film gerçekten izlenmeye değer…
Tavsiye ederim….
iskelet
23.09.2005 - 00:01Yunanca...^^kurumuş^^..anlamına gelen ^^skeletos^^ kelimesinden gelir..
İnsan vücudunun kemik çatısının adı olan iskelet,çoğu el ve ayakta(ekstremitelerimizde) olmak kaydıyla..(örneğin: İki elimizde 27'şer kemikten 54 kemik...iki ayağımızda da 26'şardan 52 kemik...belkemiğimizde ise 24 omur vardır....)
total ^^206^^ kemikten oluşur...
Toplam 2464 mesaj bulundu