Adamın 'All ayez on me' parçasını tek geçerim,parçalarından sadece onu severim onu dinlerim;
-BİRGÜN YÜKSELSEM BİLE HEP BİR SERSERİ KALACAĞIM ALL AYE'S ON ME!
Yıkılan bir imparatorluğun küllerinden bir vatan toprağı kurtarabilmek için çabalayan bir avuç idealist genç..Gün geldi delik ayakkabıları ile yağmurda dolaştılar gün geldi idealleri uğrunda kellelerini verdiler ve gün geldi gene aynı idealler için kaybetmeyi gururlarına yediremeyip ölümü seçen bir avuç savaşçı samuraydılar...
Askerde en büyük zevkimiz; gemi denizi yararak ilerlerken köprü üstüne çıkıp sigara içmekti, özellikle gece siğirlerinde bu bana anlatılmaz bir zevk verirdi.. Ama, gene böyle bir seğirde gece vakti sigaramı tüttürürken makine dairesinden bir patlama sesi geldi :) aksilik dairede nöbetçi bendim, aşağıya inip baktığımda yardımcı makinenin üzerinden dumanlar çıkıyordu, sigarama öyle bir dalmışımki jeneratörün yağını kontrol etmeyi unutmuştum. Gene bana goncanın yolları gözüktü..İşte sigara böyle bi şey, anlatılmaz yaşanır...
insan oğlu her duyduğuna yeni şeyler katarak anlatmasını çok sever.Bu yüzden anlatılanlardan ziyade gerçekler önem taşır.Gerçekte araştırma ile ve düşünce ile elde edilir. Soner Yalçın'da bir araştırma ve düşünce adamıdır.
Biz rüzgarların meçhul bir ülkeye, saadete sürüklediği birer gemiydik. Hakketmemişdik bu saadeti. Bir mucizeyi yaşıyorduk. Ve yaşıyoruz. Aşk, dehadan çok daha nadir. Bunun için binbir ihtimal bir araya gelecek. Arzda hayatın başlaması gibi bir şey. İnsanın maymundan üremesi gibi bir şey. Ben görmeyeceğim, sen yaşamamış olacaksın. Ve bütün muhitimiz bakar kör olacak. Ne seni farkedecekler, ne beni. Ben kimseye benzemeyenim. Sen kimseye benzemeyensin.
cemil meriç
'Her büyük adam kucağında yaşadığı cemiyetin üvey evladıdır.
Zira o, yarın ki veya dünkü veya ötelerdeki bir cemiyetin çocuğu, kendi cemiyetinin değil...
Kaderimizi çizen cemiyet; fakat ona ırzımızı teslim ettiğimiz anda erimişizdir,
denizdeki herhangi bir dalgayız.'
***
'Ne garip bir oyuncak şu insan! Yürür, konuşur ve acı çeker. 70 kilodur.
Kendisine ve çevresine ait hiçbir şeyi bilmez. Bir nevi ıstırap makinesi.
İplerini başkaları çeker. Hantal ve şapşal bir robot. Neye sevinir bilinmez.
Sınırsız olan yalnız hayalleri ve acı kabiliyeti. Etten bir kafes ve aciz içinde çırpınan bir ruh.
Vücut araba akıl arabacı. Ama gözleri bağlı arabacının, arabaya hükmeden atlar..
Buda haklı: Varolmak için yokolmak lazım, parça bütüne kavuşacak ki hasret dinsin.
Bütün musiki, bütün şiir, bütün aşk, bu bir çuval kemik, bu asi ten, bu aptalca endişeler ne olacak? Ne olacağını bilen var mı?
Kader hep oynayacağı roller yükler insana ve ıslıklar. Alkış sahtekarların..
***
'Daima başka, daima yabancı. Ve yıllar, sonbahar yaprakları gibi yolmuş sayfalarını takvimin.
Hasta bir gurur, pencerelerini dış dünyaya kapayan bir ruh. Ve sükut.'
cemil meriç
“Ve insanlar Homeros’un cennetindekiler gibi kucakladın mı kayboluyorlar. Hepsi birer gölge. Teneke bile değiller. Sevgi garip bir yangın. Yaşaması için büyümesi gerek. O yangına herşeyini atacaksın; zamanını, gururunu, dehanı.
Ve kül olacaksın. İnsanlar ondan korkuyor, ondan yaşamıyorlar. Sonsuz karşısında cücenin korkusu..”
Sizin alınız al inandım
Morunuz mor inandım
Tanrınız büyük amenna
Şiiriniz adamakıllı şiir
Dumanı da caba
Dumanı da caba
Bütün ağaçlarla uyuşmuşum
Kalabalık ha olmuş ha olmamış
Sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum
Ama sokaklar şöyleymiş
Sokaklar şöyleymiş
Ağaçlar böyleymiş
Sokaklar şöyleymiş
Ağaçlar böyleymiş
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız
Sokaklar şöyleymiş
Ağaçlar böyleymiş
Aşkım da değişebilir gerçeklerim de
Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı
Yan gelmişim diz boyu sulara
Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum
Hiçbirinizle döğüşemem
Siz ne derseniz deyiniz
Benim bir gizli bildiğim var
Sizin alınız al inandım
Morunuz mor inandım
Ben tam kendime göre
Ben tam dünyaya göre
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız
İngiliz Başbakanı Tony, Iraklıları Saddam’dan kurtarıpözgürleştirmekten söz ederken gülüyorum içimden...ABD’nin Irak’ı silahsızlandırması gibi bir şey bu...Kendi yarattığı canavarla boğuşan Frankenstein misali...
Cem Sultan'a Hıristiyan olma karşılığında ona osmanlı saltanatını vaad eden papaya karşılık Cem Sultan ona şöyle cevap verdi:
-Değil Osmanlı Saltanatı, hatta bütün dünyanın padişahlığını verseniz dinimi değiştirmem.
Cem Sultan, abisi Sultan İkinci Bayezid'e yazdığı bir şiirinde ona şöyle seslenir:
Sen bister-i gülde yatasın şevk ile handan,
Ben kül döşenem külhan-ı mihnette sebeb ne'
(Sen gül döşenmiş yatakta neşeyle gülerek yatarken,
ben zahmet ve eziyet içinde küle batayım, neden)
Sultan İkinci Bayezid ise ona şöyle cevap verir:
Çün rüz-i ezel kısmet olunmuş bize devlet,
Takdire rıza vermeyesin böyle sebeb ne,
Haccacü'l-Haremeynüm deyüben da'va kılarsun,
Ya saltanat-i dünyeviye bunca taleb ne'
(Bize ezelden saltanat kısmet imiş,
sen ise kadere rıza göstermedin buna sebep ne,
Hacca gittin kendini temizlemek davasına düştün,
peki dünya saltanatı için bunca hırs niye'
Cem Sultan vakası Osmanlı tarihinde Yıldırm Bayezid'in Timur'un elinde esir düşüp, demir kafese hapsedilmesinden sonra ikinci büyük trajik hadisedir. Rumeli'den tekrar Osmanlı topraklarına gelmek isteyen Cem Sultan, uzun yıllar esir hayatı yaşadı. En son Papa'nın elinden Fransız Kralı tarafından kurtarılmış, ancak büyük bir ihtimalle zehirlendiği için bir hafta içinde yolda vefat etmiştir.
Papa'nın bir haçlı seferine kumanda ederek Osmanlı devleti ile savaşma teklifini reddettiğinde Papa'nın dilini anlamadı zannettiği Cem Sultan'a:
Öyleyse burada it gibi sürün demesine karşılık olarak Cem Sultan, Papaya şöyle demiştir:
Sizin elinize düşen itten beter olmayacağıdı da ya nice olacağıdı' ve Papa'yı utandırmıştır.
Cem Sultan, onca mahphusluktan ve iktidar hırsından sonra 1495'de vefat etti. Sultan İkinci Bayezid bu olaya çok üzüldü ve üç gün yas ilan etti ve Cem Sultan'ın gıyabında cenaze namazı kıldırdı. Sultan İkinci Bayezid Cem Sultan'ın naaşını alabilmek için çok uğraştı.
Vefatından sonra Cem Sultan'ın cenazesi Osmanlı topraklarına getirilerek Bursa'da kardeşinın yanına gömüldü. Böylece yıllar süren macerası sona erdi ve en azından cenazesi kendi topraklarına defnedildi.
Kimi basinda taçla dogar, kimi elinde kiliçla.. Ben kalemle dogmusum. Insanlar kiyiciydilar, kitaplara kaçtim. Kelimelerle munislestirmek istedim düsman bir dünyayi. Siirle basladim edebiyata, civildiyan bir kus kadar rahattim yazarken, kulaklarimda bir ses ugulduyordu, etrafimdakilerin duymadigi bir ses. Ve defterler kendiliginden doluyordu. Sonra ilmin, ilhami dizginleyen sert disiplini.. histen ve hissiden utanis. Nazimdan nesre, öznelden nesnele adayis. 940'lardaki yazilarimin ayirici vasfi, ukalalik. Bati irfanini ülke ülke, devir devir kesfe çikan genç bir tecessüs. Ilk kitabim 1942'de dogdu. Yetmis bes sayfalik bir arastirma: Balzac. Ve yüz sayfalik bir tercüme: Altin Gözlü Kiz. Sonra Ferragus, Duchesse de Langeais (kitapçida kayboldu) . Otuzundaki Kadin. Balikçi Kiz (kitapçida kayboldu) . Kibar Fahiselerin Ihtisam ve Sefaleti.
Fransiz ve Ingiliz edebiyatini Balzac'la beraber dolastim. Balzac'i tanimasam romanci olmak isterdim. Yillarca Insanligin Komedyasi'yla ugrastiktan sonra roman yazmaga kalkismak küstahlik olurdu. Düsünce hayatima yön veren öteki ustalar: Rousseau ile Ibn Haldun. Rousseau'dan Nietzsche'ye, Nietzsche'den Hegel'e ve sakirderine geçis. Ibn Haldun, Islam dünyasindaki kilavuzum.
Yirmi dört yil önce mahkemede Marksist oldugumu haykirmistim. Ümitsizlikten dogan bir isyandi bu, bir nevi meydan okuyus, yalnizlik içinde bir sey olmak ihtiyaci. Yillari zilletler içinde geçen, kah Türk, kah sehirli oldugu için horlanan göçmen çocugu bir yere tutunmak, bir camiaya baglanmak istiyordu. Sinifi yoktu. Dünyada baska milletler oldugunu dahi bilmiyordu. Ama kucaginda yasadigi topluma yabanciydi. O, sehirden gelmisti. Konusmasi da, giyinmesi de farkliydi. Yalniz yasadi, bir cüzzamli gibi. Oynamadi, çocuk olmadi, içine ve kitaplara kapandi. Sonra lise yillari.. yine yalniz, yine yabanci. Açlik; midenin, etin ve ruhun açligi. Hayalindeki dünyalar birer birer yikildi. Önce, öbür dünya. Bu haksizliklar gayyasi suurlu bir Tanri'nin
eseri olamazdi. lmandan süpheye, süpheden inkara, inkardan maddecilige geçis: Büchner, Ebul ala, Hayyam. Ama suurundaki bu devrim onu çevresinden bir kat daha kopariyordu. Küstah, tedirgin ve yalniz. Sonra yeni bir arayis, yeni bir bütünlesme ümidi: Türkçülük. Yutar gibi okudugu kitaplar: Yusuf Akçora, Türk Yurdu Koleksiyonlari, Türk Yilligi, Riza Nur'un Tarih'i. Mektep idaresi ile anlasmazlik. Mubassirdan yedigi tokat. Bu defa sehirli oldugu için degil, Türk oldugu için, sömürgecilige karsi oldugu için hirpalanis. Tarik Mümtaz'in gazetesinde 'Firsat Yoksulu' takma adiyla siirler. Beyrut'ta çikan Yildiz ve Türk düsmanlarina savas ilani. Binbir ümitle kosulan lstanbul. Gerçegin soguk çehresi. Ve kabusa dönen sovenizm rüyasi. Nazim'la tanisma, Kerim Sadi. SefaIet. Ve kahkari bir hezimete benzeyen dönüs. Iskenderun sancagi. Ve alisilmamis bir hürriyet havasi. Putlari kirilan göçmen çocugu yeni bir put bulmustur: sosyalizm. Tercüme kaleminde reis muavinligi. Ve istemeyerek kabul edilen nahiye müdürlügü. Sonra degisen dünya. Telefonla isine son verilis. Köy ögretmenligi. Ve bir nisan sabahi evinin aranisi. Nezaret, hapishane.
Necip Fazıl kendi yeterliliğine inanmış bir insandı. Bazıları bunu psikiyatrik bir mevzu olarak değerlendirmek istese ve bir boşluk olarak görse de o kendi yeterliliğine inanmıştı. Bazı insanlar vardır ki, çok şey keşfetmenin, çok şeyin farkında olmanın yanıbaşında kendilerini de keşfetmişlerdir. Necip Fazıl bunlardan biriydi. Evet o, kendinin şuurunda ve idrakindeydi,kendisiydi.
Aylık milliyetçi bir dergidir.İçerik olarak idare eder içinde bilim teknik konuları sinema haberleri ve türklerin hangi ırkatan geldiği ile ilgili her ay değişen yeni haberler vardır :)
İnsanların birbirini tanıması için en iyi zaman, ayrılmalarına en yakın zamandır' der Dostoyevski... Veda acısı, kabuğunu soyar insanın; yaldızını kazıyıp çırılçıplak ortaya serer.Birlikteliğin örttüğü tüm kusurları, ayrılık sergiler.Bir ayrılık arifesinde helallalleşenler ve o an hakiki tabiatlarıyla yüzleşirler. O mağrur 'Birimiz hepimiz için' kan kardeşliğinin çatlaklarından, mahrem yaralar, saklı kuşkular, gemlenmez hırslar köpürdür Ölene kadar diye söz verilmiştir, ama ölüm yolunda başka tercihler belirmiştir.Kararsız prensesin vicdanı azap çekerken 7 cücelerin somurtkanı Aklını başına al diye fısıldar kulağına; haytası ise 'Kalbinin sesini dinle' diye çekiştirir eteğinden... Hep hayran bakan gözlere, hatalar takılmaya başlar.Amayla biter alelade iltifat cümleleri:Sen iyi bir insansın, ama arkadaşların kötü, 'Seni seviyorum, ama bu ilişkide mutlu değilim, Ben başka türlü bir beraberlik düşlemiştim' vs.. vs...Sonra gelsin uykusuz geceler...bir türlü karar verememeler... ruhen gidip gelmeler...Hele biraz daha zaman geçsin diye nikah ertelemeler...Birlikteymiş gibi yaparken, sevecek başka yüzler, yüzecek başka denizler kollamalar...Aslında bütün bunlar bizim iyiliğimiz içine kendini inandırmalar...Sonrası hep aynı: Bekleyenin Hani sonbaharda buluşacaktık. Hazan geldi geçti, sen gelmez oldun sızlanmaları... Bekletenin Geliyorum az kaldı oyalamaları...Bittiğini bile bile işi uzatmalar; söyleyemedikçe hepten batağa saplanmalar...Terke makul bir gerekçe ararken hepten çarşafa dolanmalar... Veda konuşmasında süslü iltifat cümlelerinin arasına, o cümleleri hiçleştiren mayınlar serpiştirmeler...Üzgün görünmeler... bağış dilenmeler......ama kaçınılmazdı demeler...Sözünden caydın yakınmalarını Sen de eski sen değilsin. Değişmişsin diye göğüslemeler... asıl kendinin değiştiğini bilmezden gelmeler... Ve son sahne:Terk edenin o mahcup Gönlüm başkasında itirafına karşılık terk edilenin kırık çalımı:Uğurlar olsun! Ben yoluma devam ediyorum İhanetler böyledir: ilki, bir yenisine gebedir; ikincisi daha az acı verir. Ondan sonra dur durak yoktur:Güvenilmez aşık, sevdikçe kıran, gezdikçe ardında bir kırık kalpler mezarlığı bırakan biçare dervişe döner.Artık acılara hapsolmuştur:Buluşmak istedikçe ayrılacak, birleşmeye çalıştıkça parçalanacak, sonunda terk ettiklerinin ahı tutup terk edildiğinde mukadder yalnızlığına kapanacaktır.
film replikleri
12.12.2004 - 23:09Abi ne vuruyosunuz ya, ben size vuruyomuyum?
Her şey çok güzel olacak
ALTAN
2pac
12.12.2004 - 23:01Adamın 'All ayez on me' parçasını tek geçerim,parçalarından sadece onu severim onu dinlerim;
-BİRGÜN YÜKSELSEM BİLE HEP BİR SERSERİ KALACAĞIM ALL AYE'S ON ME!
jön türkler
12.12.2004 - 22:39Yıkılan bir imparatorluğun küllerinden bir vatan toprağı kurtarabilmek için çabalayan bir avuç idealist genç..Gün geldi delik ayakkabıları ile yağmurda dolaştılar gün geldi idealleri uğrunda kellelerini verdiler ve gün geldi gene aynı idealler için kaybetmeyi gururlarına yediremeyip ölümü seçen bir avuç savaşçı samuraydılar...
sigara
12.12.2004 - 21:45Askerde en büyük zevkimiz; gemi denizi yararak ilerlerken köprü üstüne çıkıp sigara içmekti, özellikle gece siğirlerinde bu bana anlatılmaz bir zevk verirdi.. Ama, gene böyle bir seğirde gece vakti sigaramı tüttürürken makine dairesinden bir patlama sesi geldi :) aksilik dairede nöbetçi bendim, aşağıya inip baktığımda yardımcı makinenin üzerinden dumanlar çıkıyordu, sigarama öyle bir dalmışımki jeneratörün yağını kontrol etmeyi unutmuştum. Gene bana goncanın yolları gözüktü..İşte sigara böyle bi şey, anlatılmaz yaşanır...
soner yalçın
11.12.2004 - 11:25insan oğlu her duyduğuna yeni şeyler katarak anlatmasını çok sever.Bu yüzden anlatılanlardan ziyade gerçekler önem taşır.Gerçekte araştırma ile ve düşünce ile elde edilir. Soner Yalçın'da bir araştırma ve düşünce adamıdır.
cemil meriç
10.12.2004 - 15:30Biz rüzgarların meçhul bir ülkeye, saadete sürüklediği birer gemiydik. Hakketmemişdik bu saadeti. Bir mucizeyi yaşıyorduk. Ve yaşıyoruz. Aşk, dehadan çok daha nadir. Bunun için binbir ihtimal bir araya gelecek. Arzda hayatın başlaması gibi bir şey. İnsanın maymundan üremesi gibi bir şey. Ben görmeyeceğim, sen yaşamamış olacaksın. Ve bütün muhitimiz bakar kör olacak. Ne seni farkedecekler, ne beni. Ben kimseye benzemeyenim. Sen kimseye benzemeyensin.
cemil meriç
cemil meriç
10.12.2004 - 15:29'Her büyük adam kucağında yaşadığı cemiyetin üvey evladıdır.
Zira o, yarın ki veya dünkü veya ötelerdeki bir cemiyetin çocuğu, kendi cemiyetinin değil...
Kaderimizi çizen cemiyet; fakat ona ırzımızı teslim ettiğimiz anda erimişizdir,
denizdeki herhangi bir dalgayız.'
***
'Ne garip bir oyuncak şu insan! Yürür, konuşur ve acı çeker. 70 kilodur.
Kendisine ve çevresine ait hiçbir şeyi bilmez. Bir nevi ıstırap makinesi.
İplerini başkaları çeker. Hantal ve şapşal bir robot. Neye sevinir bilinmez.
Sınırsız olan yalnız hayalleri ve acı kabiliyeti. Etten bir kafes ve aciz içinde çırpınan bir ruh.
Vücut araba akıl arabacı. Ama gözleri bağlı arabacının, arabaya hükmeden atlar..
Buda haklı: Varolmak için yokolmak lazım, parça bütüne kavuşacak ki hasret dinsin.
Bütün musiki, bütün şiir, bütün aşk, bu bir çuval kemik, bu asi ten, bu aptalca endişeler ne olacak? Ne olacağını bilen var mı?
Kader hep oynayacağı roller yükler insana ve ıslıklar. Alkış sahtekarların..
***
'Daima başka, daima yabancı. Ve yıllar, sonbahar yaprakları gibi yolmuş sayfalarını takvimin.
Hasta bir gurur, pencerelerini dış dünyaya kapayan bir ruh. Ve sükut.'
cemil meriç
cemil meriç
10.12.2004 - 15:27“Ve insanlar Homeros’un cennetindekiler gibi kucakladın mı kayboluyorlar. Hepsi birer gölge. Teneke bile değiller. Sevgi garip bir yangın. Yaşaması için büyümesi gerek. O yangına herşeyini atacaksın; zamanını, gururunu, dehanı.
Ve kül olacaksın. İnsanlar ondan korkuyor, ondan yaşamıyorlar. Sonsuz karşısında cücenin korkusu..”
cemil meriç
10.12.2004 - 15:27Onlar sürü yavrum. Zincirlerinden başka kaybedecek neleri var? Karanlıktan geldiler, karanlığa gidiyorlar. Ummandaki dalgalar gibi sayısız. Tarihi yok bu sürünün. Macerası yok. Yıldızlara tırmanan merdivenden habersiz. Yürüyen, esneyen, tepinen ve öğrendiği şeyleri tekrarlayan uzviyet. Kafanın vecdinden habersiz. Bu sarhoş karnaval alayını yıldızlar, yüzbinlerce yıldız, kayıtsız bakışlarıyla seyrediyor.
cemil meriç
cemil meriç
10.12.2004 - 15:23İnsan Meriç'in hep yaşamasını ve yalnızca titreyen -eğilmeyen- düşüncelerindeki ışığı görmek istiyor.
sokak çocukları
10.12.2004 - 11:19Eğer İzmir'in arka sokaklarında gece yürürken bir sokak çocuğuna rastlar ve çocuğa bulaşırsanız ve çocuk size kafayı takarsa mahvoldunuz demektir. :)
barış
07.12.2004 - 19:48Denge
Sizin alınız al inandım
Morunuz mor inandım
Tanrınız büyük amenna
Şiiriniz adamakıllı şiir
Dumanı da caba
Dumanı da caba
Bütün ağaçlarla uyuşmuşum
Kalabalık ha olmuş ha olmamış
Sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum
Ama sokaklar şöyleymiş
Sokaklar şöyleymiş
Ağaçlar böyleymiş
Sokaklar şöyleymiş
Ağaçlar böyleymiş
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız
Sokaklar şöyleymiş
Ağaçlar böyleymiş
Aşkım da değişebilir gerçeklerim de
Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı
Yan gelmişim diz boyu sulara
Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum
Hiçbirinizle döğüşemem
Siz ne derseniz deyiniz
Benim bir gizli bildiğim var
Sizin alınız al inandım
Morunuz mor inandım
Ben tam kendime göre
Ben tam dünyaya göre
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız
Sokaklar şöyleymiş
Ağaçlar böyleymiş...
ırak
07.12.2004 - 19:36İngiliz Başbakanı Tony, Iraklıları Saddam’dan kurtarıpözgürleştirmekten söz ederken gülüyorum içimden...ABD’nin Irak’ı silahsızlandırması gibi bir şey bu...Kendi yarattığı canavarla boğuşan Frankenstein misali...
cem sultan
07.12.2004 - 19:24Cem Sultan'a Hıristiyan olma karşılığında ona osmanlı saltanatını vaad eden papaya karşılık Cem Sultan ona şöyle cevap verdi:
-Değil Osmanlı Saltanatı, hatta bütün dünyanın padişahlığını verseniz dinimi değiştirmem.
Cem Sultan, abisi Sultan İkinci Bayezid'e yazdığı bir şiirinde ona şöyle seslenir:
Sen bister-i gülde yatasın şevk ile handan,
Ben kül döşenem külhan-ı mihnette sebeb ne'
(Sen gül döşenmiş yatakta neşeyle gülerek yatarken,
ben zahmet ve eziyet içinde küle batayım, neden)
Sultan İkinci Bayezid ise ona şöyle cevap verir:
Çün rüz-i ezel kısmet olunmuş bize devlet,
Takdire rıza vermeyesin böyle sebeb ne,
Haccacü'l-Haremeynüm deyüben da'va kılarsun,
Ya saltanat-i dünyeviye bunca taleb ne'
(Bize ezelden saltanat kısmet imiş,
sen ise kadere rıza göstermedin buna sebep ne,
Hacca gittin kendini temizlemek davasına düştün,
peki dünya saltanatı için bunca hırs niye'
Cem Sultan vakası Osmanlı tarihinde Yıldırm Bayezid'in Timur'un elinde esir düşüp, demir kafese hapsedilmesinden sonra ikinci büyük trajik hadisedir. Rumeli'den tekrar Osmanlı topraklarına gelmek isteyen Cem Sultan, uzun yıllar esir hayatı yaşadı. En son Papa'nın elinden Fransız Kralı tarafından kurtarılmış, ancak büyük bir ihtimalle zehirlendiği için bir hafta içinde yolda vefat etmiştir.
Papa'nın bir haçlı seferine kumanda ederek Osmanlı devleti ile savaşma teklifini reddettiğinde Papa'nın dilini anlamadı zannettiği Cem Sultan'a:
Öyleyse burada it gibi sürün demesine karşılık olarak Cem Sultan, Papaya şöyle demiştir:
Sizin elinize düşen itten beter olmayacağıdı da ya nice olacağıdı' ve Papa'yı utandırmıştır.
Cem Sultan, onca mahphusluktan ve iktidar hırsından sonra 1495'de vefat etti. Sultan İkinci Bayezid bu olaya çok üzüldü ve üç gün yas ilan etti ve Cem Sultan'ın gıyabında cenaze namazı kıldırdı. Sultan İkinci Bayezid Cem Sultan'ın naaşını alabilmek için çok uğraştı.
Vefatından sonra Cem Sultan'ın cenazesi Osmanlı topraklarına getirilerek Bursa'da kardeşinın yanına gömüldü. Böylece yıllar süren macerası sona erdi ve en azından cenazesi kendi topraklarına defnedildi.
cemil meriç
06.12.2004 - 18:49Son Yaprak
Kimi basinda taçla dogar, kimi elinde kiliçla.. Ben kalemle dogmusum. Insanlar kiyiciydilar, kitaplara kaçtim. Kelimelerle munislestirmek istedim düsman bir dünyayi. Siirle basladim edebiyata, civildiyan bir kus kadar rahattim yazarken, kulaklarimda bir ses ugulduyordu, etrafimdakilerin duymadigi bir ses. Ve defterler kendiliginden doluyordu. Sonra ilmin, ilhami dizginleyen sert disiplini.. histen ve hissiden utanis. Nazimdan nesre, öznelden nesnele adayis. 940'lardaki yazilarimin ayirici vasfi, ukalalik. Bati irfanini ülke ülke, devir devir kesfe çikan genç bir tecessüs. Ilk kitabim 1942'de dogdu. Yetmis bes sayfalik bir arastirma: Balzac. Ve yüz sayfalik bir tercüme: Altin Gözlü Kiz. Sonra Ferragus, Duchesse de Langeais (kitapçida kayboldu) . Otuzundaki Kadin. Balikçi Kiz (kitapçida kayboldu) . Kibar Fahiselerin Ihtisam ve Sefaleti.
Fransiz ve Ingiliz edebiyatini Balzac'la beraber dolastim. Balzac'i tanimasam romanci olmak isterdim. Yillarca Insanligin Komedyasi'yla ugrastiktan sonra roman yazmaga kalkismak küstahlik olurdu. Düsünce hayatima yön veren öteki ustalar: Rousseau ile Ibn Haldun. Rousseau'dan Nietzsche'ye, Nietzsche'den Hegel'e ve sakirderine geçis. Ibn Haldun, Islam dünyasindaki kilavuzum.
cemil meriç
cemil meriç
06.12.2004 - 18:46Bir
Yirmi dört yil önce mahkemede Marksist oldugumu haykirmistim. Ümitsizlikten dogan bir isyandi bu, bir nevi meydan okuyus, yalnizlik içinde bir sey olmak ihtiyaci. Yillari zilletler içinde geçen, kah Türk, kah sehirli oldugu için horlanan göçmen çocugu bir yere tutunmak, bir camiaya baglanmak istiyordu. Sinifi yoktu. Dünyada baska milletler oldugunu dahi bilmiyordu. Ama kucaginda yasadigi topluma yabanciydi. O, sehirden gelmisti. Konusmasi da, giyinmesi de farkliydi. Yalniz yasadi, bir cüzzamli gibi. Oynamadi, çocuk olmadi, içine ve kitaplara kapandi. Sonra lise yillari.. yine yalniz, yine yabanci. Açlik; midenin, etin ve ruhun açligi. Hayalindeki dünyalar birer birer yikildi. Önce, öbür dünya. Bu haksizliklar gayyasi suurlu bir Tanri'nin
eseri olamazdi. lmandan süpheye, süpheden inkara, inkardan maddecilige geçis: Büchner, Ebul ala, Hayyam. Ama suurundaki bu devrim onu çevresinden bir kat daha kopariyordu. Küstah, tedirgin ve yalniz. Sonra yeni bir arayis, yeni bir bütünlesme ümidi: Türkçülük. Yutar gibi okudugu kitaplar: Yusuf Akçora, Türk Yurdu Koleksiyonlari, Türk Yilligi, Riza Nur'un Tarih'i. Mektep idaresi ile anlasmazlik. Mubassirdan yedigi tokat. Bu defa sehirli oldugu için degil, Türk oldugu için, sömürgecilige karsi oldugu için hirpalanis. Tarik Mümtaz'in gazetesinde 'Firsat Yoksulu' takma adiyla siirler. Beyrut'ta çikan Yildiz ve Türk düsmanlarina savas ilani. Binbir ümitle kosulan lstanbul. Gerçegin soguk çehresi. Ve kabusa dönen sovenizm rüyasi. Nazim'la tanisma, Kerim Sadi. SefaIet. Ve kahkari bir hezimete benzeyen dönüs. Iskenderun sancagi. Ve alisilmamis bir hürriyet havasi. Putlari kirilan göçmen çocugu yeni bir put bulmustur: sosyalizm. Tercüme kaleminde reis muavinligi. Ve istemeyerek kabul edilen nahiye müdürlügü. Sonra degisen dünya. Telefonla isine son verilis. Köy ögretmenligi. Ve bir nisan sabahi evinin aranisi. Nezaret, hapishane.
cemil meriç
06.12.2004 - 18:45Bu zavallı satırların hiçbir okuyucusu olmasa bile.
Denize atılan bir şişe onlar.
Belki dalgalar asırlarca sonra
aşina bir ele götürecek onları...'
Cemil Meriç
kendin olabilmek
06.12.2004 - 12:58Necip Fazıl kendi yeterliliğine inanmış bir insandı. Bazıları bunu psikiyatrik bir mevzu olarak değerlendirmek istese ve bir boşluk olarak görse de o kendi yeterliliğine inanmıştı. Bazı insanlar vardır ki, çok şey keşfetmenin, çok şeyin farkında olmanın yanıbaşında kendilerini de keşfetmişlerdir. Necip Fazıl bunlardan biriydi. Evet o, kendinin şuurunda ve idrakindeydi,kendisiydi.
insan
06.12.2004 - 12:11Duvar...
2023
03.12.2004 - 19:24Aylık milliyetçi bir dergidir.İçerik olarak idare eder içinde bilim teknik konuları sinema haberleri ve türklerin hangi ırkatan geldiği ile ilgili her ay değişen yeni haberler vardır :)
ayrılık
01.12.2004 - 21:12İnsanların birbirini tanıması için en iyi zaman, ayrılmalarına en yakın zamandır' der Dostoyevski... Veda acısı, kabuğunu soyar insanın; yaldızını kazıyıp çırılçıplak ortaya serer.Birlikteliğin örttüğü tüm kusurları, ayrılık sergiler.Bir ayrılık arifesinde helallalleşenler ve o an hakiki tabiatlarıyla yüzleşirler. O mağrur 'Birimiz hepimiz için' kan kardeşliğinin çatlaklarından, mahrem yaralar, saklı kuşkular, gemlenmez hırslar köpürdür Ölene kadar diye söz verilmiştir, ama ölüm yolunda başka tercihler belirmiştir.Kararsız prensesin vicdanı azap çekerken 7 cücelerin somurtkanı Aklını başına al diye fısıldar kulağına; haytası ise 'Kalbinin sesini dinle' diye çekiştirir eteğinden... Hep hayran bakan gözlere, hatalar takılmaya başlar.Amayla biter alelade iltifat cümleleri:Sen iyi bir insansın, ama arkadaşların kötü, 'Seni seviyorum, ama bu ilişkide mutlu değilim, Ben başka türlü bir beraberlik düşlemiştim' vs.. vs...Sonra gelsin uykusuz geceler...bir türlü karar verememeler... ruhen gidip gelmeler...Hele biraz daha zaman geçsin diye nikah ertelemeler...Birlikteymiş gibi yaparken, sevecek başka yüzler, yüzecek başka denizler kollamalar...Aslında bütün bunlar bizim iyiliğimiz içine kendini inandırmalar...Sonrası hep aynı: Bekleyenin Hani sonbaharda buluşacaktık. Hazan geldi geçti, sen gelmez oldun sızlanmaları... Bekletenin Geliyorum az kaldı oyalamaları...Bittiğini bile bile işi uzatmalar; söyleyemedikçe hepten batağa saplanmalar...Terke makul bir gerekçe ararken hepten çarşafa dolanmalar... Veda konuşmasında süslü iltifat cümlelerinin arasına, o cümleleri hiçleştiren mayınlar serpiştirmeler...Üzgün görünmeler... bağış dilenmeler......ama kaçınılmazdı demeler...Sözünden caydın yakınmalarını Sen de eski sen değilsin. Değişmişsin diye göğüslemeler... asıl kendinin değiştiğini bilmezden gelmeler... Ve son sahne:Terk edenin o mahcup Gönlüm başkasında itirafına karşılık terk edilenin kırık çalımı:Uğurlar olsun! Ben yoluma devam ediyorum İhanetler böyledir: ilki, bir yenisine gebedir; ikincisi daha az acı verir. Ondan sonra dur durak yoktur:Güvenilmez aşık, sevdikçe kıran, gezdikçe ardında bir kırık kalpler mezarlığı bırakan biçare dervişe döner.Artık acılara hapsolmuştur:Buluşmak istedikçe ayrılacak, birleşmeye çalıştıkça parçalanacak, sonunda terk ettiklerinin ahı tutup terk edildiğinde mukadder yalnızlığına kapanacaktır.
fransız ihtilali
29.11.2004 - 22:18Fıransız ihtilalini Hugo'nun sefillerinden okumak bir başkadır..
İnek
29.11.2004 - 22:16Sütünden etinden derisinden ve inekliğinden faydalanılan çok gerekli bir hayvan.
Kül Tigin
29.11.2004 - 22:14Kaygısızlarda oynayan bir tip ve askerde benzetildiğim gene aynı tip kişi :)
Toplam 147 mesaj bulundu