Osman Aslan Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Anto ...

  • Uzaylı Zekiye

    01.12.2017 - 00:26

    Şayet kızdırmak istediğiniz bir kız arkadaşınız varsa, ona “Uzaylı Zekiye” demeniz yeterdi. Zira kızlar bu tabirden nefret eder, sinirden adeta kudururlardı.
    “Uzaylı Zekiye” pek kaliteli bir yapım olmamasına rağmen, ilginç konusundan ötürü kaçırılmadan izlenen dizilerdendi. Başrollerinde Seden Kızıltunç, Münir Özkul, Betül Arım, Nuri Alço, Yunus Bülbül gibi oyuncular vardı. Seden Kızıltunç’un canlandırdığı Zekiye karakteri, öyle böyle değil süper salak bir kızdı. Hiçbir lafı doğru anlamaz, insana her an saç-baş yoldururdu. Zaten yaptığı şapşallıklar yüzünden evde kalmıştı. Bir gün güneşteki bir patlamadan etkilenmiş ve son derece akıllı, özel yetenekleri olan bir kız haline gelmişti. Aynı “Tatlı Cadı” dizisindeki gibi insanları donduruyor, tencereleri filan uçuruyordu. Lakin bu durum kalıcı olmuyor, belli bir süre sonra Zekiye tekrar eski haline dönüyordu. Sonradan anladık ki patlamalar oldukça Zekiye belirli bir süreye kadar akıllanacak akabinde ise salaklaşacaktı.
    Bir komedi dizisi olsa da, dönüşüm sırasında gözlerinin şeytan gibi kırmızılaşması bir çok çocuğu tırstırmıştır.

  • break dance

    30.11.2017 - 22:12

    Diğer adı “sokak dansı” olan breakdance; 70’lerin sonlarında çıksa da altın çağını 80’lerde yaşamıştı. Yazlık mekanlarda daha yaygındı. Erkek break dansçılara "B-boy" ya da “Break boy”, kızlara "B-girl" ya da “Break girl” denilirdi. Yaz günlerini geçirdiğimiz Büyükçekmece’de neredeyse her akşam, sitedeki ağabeyler-ablalar ve komşu sitelerdeki arkadaşları, dönemin popüler şarkıları eşliğinde hünerlerini gösterirlerdi. Biz de gözümüzü kırpmadan büyük hayranlıkla onları izlerdik.
    İlk önce dans edecekler bir daire oluştururlar akabinde dans edecek kişi dairenin içine girer ve ritme ayak uydurmak için çeşitli ayak hareketleri yapardı. Ardından yer hareketleri başlar: yumruk üstü, sırt üstü, kafa üstü dönme, eller yerdeyken ayak ve bacakları havada tutma gibi performanslar sergilenirdi. Yer hareketlerinden sonra dansçı anlık bir fotoğraf vererek tekrar daireye katılırdı. Fotoğraf dansçının bir nevi imzasıydı ve genellikle rakibi kızdırmak, alay etmek ya da gözdağı vermek için kullanılırdı. Robot yürüyüşü ve elektrik verme olayı da unutulmaz hareketlerdir.

  • uzaylı kardeşlerimiz

    30.11.2017 - 21:28

    Gelin! Valla bi şey yapmıycaz! :))

  • müzik ve ruh

    30.10.2017 - 23:23

    Psikologlara göre en sevdiğimiz müzikleri, hayatımızdaki belirli bir anıyla özdeşleştirdiğimiz için seviyoruz.

  • naftalin kokulu şarkılar

    30.10.2017 - 23:19

  • insan olmak

    30.10.2017 - 23:12

    "Ben kadınım, ben erkeğim " değil, " Ben insanım " diyebilmeliyiz. İnsan diyebildiğimiz zaman güzel oluyoruz. Güzelleşiyoruz." -Ayşen Gruda

  • mihail gorbaçov

    30.10.2017 - 15:30

    80'lerde dünyanın iki süper gücünden biri olan Sovyetler Birliği'nin son lideriydi. Ağzından glasnost (siyasette açıklık) ve perestroika (ekonomide yeniden yapılanma) kelimeleri hiç düşmezdi. Bu çalışmaları neticesinde soğuk savaş sona ermiş ve 1991'de Sovyetler Birliği (SSCB) dünya sahnesinden çekilivermişti.
    Bir çocuk olarak; "Çıplak Silah" (The Naked Gun) filmine bile konu olan alnındaki lekenin nasıl olduğunu hep merak etmiş, o lekenin doğuştan olan "Porto Şarabı lekesi" (Nevus Flammeus) olduğunu ancak 2000'lerde öğrenebilmiştim. :)

  • cumhuriyet bayramı

    29.10.2017 - 23:37

    Kimi çevreler tarafından kutlanması son yıllarda angarya olarak görülen en önemli milli bayramımızdır..

  • Jupp Derwall

    29.10.2017 - 21:48

    Galatasaray'ın unutulmaz teknik adamıdır. Beyaz saçlı, kocaman gözlüklü sempatik bu Alman; Federal Almanya'ya 1980'de Avrupa şampiyonluğu, 1982'de ise Dünya Kupası finali yaşatsa da, Euro 84'de başarısız olunca görevinden istifa etmiş ve bir süre sonra da Türkiye'nin yolunu tutmuştu. 14 senedir ligde şampiyonluk yüzü görmeyen Galatasaray'ın başına geçen Derwall; ilk senesinde takımına Türkiye kupası (Federasyon kupası)'nı kazandırmış, 2.sezonunda ise Beşiktaş'ın hemen ardından averajla ve nağmalup olarak 2.liği elde etmişti. Galatasaray’ın başında geçirdiği 3. sezonunda ise takımını nihayet şampiyon yaparak, 14 senelik hasrete son verip 7'den 77'ye tüm Galatasaraylılar'ın adeta sevgilisi olmuştu. 1987-88 sezonunda görevini, yardımcısı Mustafa Denizli'ye devir ederek kulüpte teknik danışman olarak 1 sene daha görev almış; Derwall- Denizli ikilisi sayesinde Galatasaray bir kez daha şampiyon olmuştu.

    Türkiye'ye çağdaş futbolu getiren ve tesisleşmede yeni ufuklar açan Jupp Derwall için Türk futbolunun seyrini değiştiren adam desek abartmış olmayız. Derwall; sıfırdan başlamanın ve zirveye çıkmanın nasıl başarılacağını bunu uygulamalı olarak tüm Türkiye'ye gösterdi. Yokluktan ve imkansızlıktan hiç mi hiç şikayetçi de olmadı. İş yapmanın ve başarılı olmanın mazeret üretmekten daha önemli olduğunu yaptığı kalıcı işlerle hepimize ispat etti. İnsan olarak da mütevazı kişiliği kadar herkesle kaynaşabilen duruşuyla da önemli mesajlar verdi.

    İşte bu yüzdendir ki, onu çok sevdik. Sadece teknik direktörümüz olduğu için değil, hep bizden biriymiş gibi davrandığı için de sevdik. Yabancı biri diye de bakamadık ona bu yüzden. İçimizden biri gibi gördük onu her zaman. Öldüğünü duyunca da eski bir teknik direktörü kaybetmenin ötesinde bir yakınımızı yitirmişçesine üzüldük. Toprağı bol olsun..

  • Commodore 64

    29.10.2017 - 21:23

    Onu kullananlar tarafından bir yaşam biçimi olarak lanse edilirdi ki, ben de bu görüşe sonuna kadar katılıyorum. Başlarda "Ekmek kutusu" diye dalga geçilip, sonradan bir neslin vazgeçilmezi olan Commodore 64, sadece 80'lerin değil tüm zamanların en çok satan bilgisayarı olmuştur.
    Kendim bir Commodore 64'e sahip olamasam da, arkadaşımdan ödünç alarak bu mutluluğa eren şanslı çocuklardandım. Bu sayede sabahlara kadar River Raid, Maniac Manson, Bubble Bobble, Bruce Lee, Last Ninja, Aztec Challenge gibi unutulmaz oyunlarla keyifli dakikalar çıkarırdık.
    Commodore’un rakibi “Amstrad”, halefi ise ilk multimedya bilgisayar olarak adlandırılan "Amiga" idi..

  • ahu tuğba

    29.10.2017 - 18:55

    Nasıl ki 70'lerde Yeşilçam'da; Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Fatma Girik ve Filiz Akın'dan oluşan "Dört yapraklı Yonca" efsanesi var ise; 80'lerde de onların seksapel ve B versiyonu olan Banu Alkan, Oya Aydoğan, Serpil Çakmaklı ve Ahu Tuğba dörtlüsü vardı. Bu kare as sadece Yeşilçam'ın değil; şov dünyasının, erkek dergilerinin, magazin basının vazgeçilmeziydi. Fakat kanımca Ahu Tuğba diğer üç meslektaşına göre daima bir adım önde olmuştur. (Ona biraz 'Afrodit' yaklaşabilmiştir.) Belki iyi rol kesemiyordu ama Allah vergisi Avrupai bir güzelliği vardı. Sarışın saçları, ceylan gözleri, hafiften dişlekliği ve peltek konuşması onu alabildiğine seksi yapıyordu. Bu yüzden de sinemanın yanında; gazinolardan tutun dergi ve gazetelere kadar her yerde boy göstermişti.
    Yeşilçam’ın dört yapraklı yoncasının ne kadar katı kuralı varsa Ahu hepsini yıkmış, filmlerde soyunmuş, dökünmüş ve öpüşmüştü. Sanırım rol yapmayı iyi beceremediğinden olsa gerek, filmlerinde genellikle kötü yola düşmüş kadın ya da kızı canlandırırdı. Rivayet odur ki "Tele kız" teriminin TDK'ya girmesi onun sayesinde olmuştur. :)

    Velhasıl kelam; aslan yelesi röfleli saçlarıyla bile tüm seksenlerin özeti olabilecek bir ikondur Ahu Tuğba...

  • küt diye

    29.10.2017 - 16:04

    Bilinenin aksine; Kürt diye bir börek yoktur, küt diye bir börek vardır.. :)

  • Toplumsal Yaşam ve Hukuk

    29.10.2017 - 16:02

    Hukuk olmayan yerde sadece Zombisel yaşam olur..

  • işi gırgıra vurmak

    29.10.2017 - 15:59

    Çoğu zaman içinde derin bir hüzün barındırır..

  • çağdaş bir hukuk devleti

    29.10.2017 - 15:58

    Bireyin en temel hakları olarak hayat, emek ve mülkiyet haklarını kabul etmekte ve bunların güvence altına alınmasını mümkün kılan bir sistemdir.

  • toplumsal hafıza

    29.10.2017 - 15:52

    Sayısız sosyal ağlar ve TV kanalları sayesinde geçmişe göre çok daha fazla kuvvetlidir..

  • tımarhane duvarı

    29.10.2017 - 15:49

    Galatasaray'ın Fenerbahçe maçında yaptığı muhteşem koreografiye başka anlamlar yüklenmesinden sonra maalesef ülkem sınırları geliyor aklıma..

  • 13.cuma

    29.10.2017 - 15:43

    Çocukluğumuza dair en önemli nostalji kaynaklarından biri olan kült korku filmidir. 13. Cuma serisinin başlangıcı olan bu filmin (1980) büyük başarısından sonra 9 devam filmi daha çekilmiştir. Konusu kısaca; Crystal Lake yıllar önce esrarengiz vahşi cinayetlerin yaşandığı terk edilmiş bir gençlik kampıdır. Bir girişimci her şeye rağmen kampı tekrar hizmete açmaya karar verir ve hayat dolu gençleri işe alır. Bir yağmur fırtınası kampı dünyanın geri kalanından soyutlandığında korkunç cinayetler başlar ve gençler sırayla, korkunç yöntemlerle cinayete kurban giderler. Bu seriyle özdeşleşen karakter ise; çocukken gölde boğulup bir daha bulunamayan, korku filmlerinin en karizmatik katili Jason Vorhees'tir. Jason'ın göründüğü sahnelerde duyulan "Kih kih kih kih kih!!." (Mrs. V Watches) efekti o yıllardan bu yıllara kadar sayısız kez arkadaş ortamlarında makara konusu olmuştur.

  • Mehmet Yurdadön

    29.10.2017 - 15:10

    Atletizmi bıraktıktan sonra "Türkiye Atletizm Federasyonu Başkanlığı" da yapmıştır..

  • Mehmet Yurdadön

    29.10.2017 - 15:09

    Balkan şampiyonu olmasından ziyade, ilginç soyadından ötürü çocukluğumda zihnimde yer eden bir atletimizdi. Öyle ki halk arasında: "Maratonlarda hızını alamayıp tüm Avrupa'yı koştuğun yeter Mehmet! Artık Yurdadön!'' tarzında esprilere bile konu olmuştu

    TRT'de katıldığı çoğu yarış naklen ya da banttan illa ki yayınlanırdı. Ülkemizi başarılı şekilde temsil eden bu abimiz çoğu müsabakayı önde götürürken sonradan geri kalması ya da yarışı bırakmasıyla da meşhurdu. Aynı dönemlerde onun kadar, belki de daha başarılı bir atletimiz olan Mehmet Terzi vardı ama nedense benim aklımda 80'lerde Türk Atletizmi denince aklıma gelen ilk isim Mehmet Yurdadön'dür..

  • Muzaffer İzgü

    30.08.2017 - 22:14

    Çocukluğumuzda merakla ve heyecanla okuduğumuz; Ökkeş maçta, Ökkeş dolmuşçu, Ökkeş otoparkta, Ökkeş denizde, Ökkeş kapıcı, Ökkeş kurt avında, Ökkeş lunaparkta vs. diye devam eden o seriyi bizlere armağan etmişti. Hepsi de yalın, duru, akıcı, sürükleyici idi. Bu serinin haricinde, çocuklar için verdiği tüm eserlerinde hayal güçlerinin gelişmesinde büyük etkisi olmuştur. Ölümüyle kurduğu hayalleri bıraktı tüm çocuklara. Ne yazık ki sanat dünyamız her kayıpla gittikçe daha da yoksullaşıyor. Ruhun şad olsun büyük usta..

  • loreena mckenitt

    30.08.2017 - 22:00

    Lorraine McKane'in ne zaman "Let The Night Take The Blame" parçasını paylaşsam arkadaşlarımın kendisiyle karıştırdığı saygıdeğer müzisyen..

  • Gökyüzü Edebiyatı

    30.08.2017 - 21:55

    "Bekledim yağmuru, bahar zamanı
    Cimri imiş gökyüzü damla vermedi"

  • şu an ne dinliyorum

    30.08.2017 - 21:53

Toplam 5294 mesaj bulundu