Dünyanın en uzun hüznü yağıyor,
Yorgun ve yenilmiş insanlığımızın üstüne.
Kar yağıyor ve sen gidiyorsun,
Ağlar gibi yürüyerek gidiyorsun,
Belki bulmağa gidiyorsun kaybettiğimizi
O insan ve tabiat çağını.
Dön bana ve dinle!
Kuşlar uçuşuyor içimde.
Loş bir keman solosu gibi
Kuşların uçuştuğunu içimde,
Dön bana ve dinle.
Karanlık denizlerin dibinde,
Birtakım incilerin olduğunu
Birtakım incilere ve hatıralara
Neden bağlı olduğumuzu unutma.
Duy beni ve dinle!
Denizler boğuşuyor içimde.
Unutma diyorum ama sen anla,
Anlat bizim de yaşamak istediğimizi onlara
Düşlerimi kanatıyor her gece
Dudaklarında donmuş gülümsemesi
O muhacir evde asılı duruyor hâlâ
Yitirilmiş bir arkadaş sureti
Anılar mı yakın bana acı mıdır en eski
Bir sağnak yıkasa yaralarımı belki
Yumuşayacak gecenin mimikleri ağrılarım dinecek
Ya da korunak olacak karanlığın kendisi
Hava su ve toprak kirlendi artık
Tuz ve ekmeğe karışıyor yüksek gerilim
Yeryüzünün bütün koordinatları
Barınacak bir yer arıyor
Haritadan silindi yüreğimin meskûn yerleri
Her gün kütüklerden aşklar düşüyor hayat
Artık 'ölü sayısı...' belirliyor gündemi
Yalnız ölüm yalan söylemez! Ölümün varlığı bütün vehim ve hayalleri yok eder. Bizler ölümün çocuklarıyız, hayatın aldatmacalarından bizi o kurtarır. Hayatın derinlerinden seslenir, yanına çağırır bizi.Ve biz, henüz insanların dilini bile anlamadığımız yaşlarda, ara sıra oyunlarımızı kesiyorsak, bunun nedeni, ölümün seslenişini duyuyor olmamızdır... Ömrümüz boyunca ölüm bize el eder, çağırır bizi. Her birimiz ansızın sebepsiz düşüncelere dalmıyor muyuz, bu hayaller bizi öylesine sarıyor ki, zamanı, mekanı fark etmez olmuyor muyuz? İnsan bilmez bile ne düşündüğünü; ama sonra kendini ve dış dünyayı hatırlamak, düşünmek için toparlanmak zorundadır. Bu da bir sesidir ölümün.
Sadık Hidayet
…
Serçe omuzuma kondu
Ve ben mahir bir avcı oldum
Ondan sonra asla bir kuşu avlamaya çıkmadım
Ne zaman özlesem şarkı söyledim
Kuş gelir, kuş konar, kuşu koklarım
Kuşu öperim ve özgür bırakırım
Ve bir başka avcıya av olunca
Çocukluğumu görürüm.
…
Mohammad Ebrahim Jafari..
Sen ey sabrın ve üzüncün dervişi
başını zamanın göğsüne koy
ve dinle yalnızlığın iç çekişlerini
Yalnızlıklar ki suskun bir akşam üstüdür
usulca örtülecektir gecenin sessiz tülünü
ve düşecektir ince bir rüzgarla
hüznün harmaniyesi…
Alnını sıyırıp geçen akşamdır
Oynama sakın, kıpırdama
Öyle bir yakıştı ki duruşuna ufuk
İki hazin mısra şimdi gözlerin böyle
Kaşlarının kemendiyle gölgeli
İki uzun, iki derin ırmak
Buğular içinde akıp giden
Bozma sakın aralığını kirpiklerinin
Bir aynada seyretmek istiyor
İnsan kendini
Hangi yaşta olursa olsun
Bırak dökülsün saçlarından zaman
Anıların gurubundan ince süyem duygular
Büyütsün yüzünün yangınını rüzgar
Turuncu ayini içinde göklerin
Öperek nar içi goncasını dudaklarının…
Ey ayrılığı andıran yakınlık
Ey susuş…
İnce ve derin hasret
Bana benziyorsun…
?si=zqP_8IUdlpmttgMX
…
Sen şimdi
Duvarına bir şiirimi asmışsındır
Uyuyorsundur
Belki düşünüyorsundur
Sonuncu kattaki odandan
Yıldızlara bakarak.
Ve yıldızlar her zaman
Eski ve tanıdıktır.
Özellikle bir tren penceresinden bakıldığında.
İçimiz nedensiz bir hüzünle dolduğunda
Sırtüstü uzanıp toprağa
Baktığımız yıldızlar.
Bir harman yerinde ya da.
Düz bir damda.
Uzaktan
Bütün kürtçe türküler gibi
Yanık bir türkü gelirken
Sıcaktan bunalırken
Evler ve yollar;
Ve yaşlı kadınlar
Uyuklar gibi büzülüp minderlerine
Düşünürlerken eskinin
Olağanüstü günlerini
Gece sessizce başlıyor ve ırmağın
Öte yakasına geçiyor atlılar
Çalıların hışırtısını dinliyorum.
Sana seslenmek için
Yeni şiirler tasarlıyorum.
hiç söylenmemiş sözler söylemeliyim,
el değmemiş, duru sözler sevdiğim için
sevdiğim! şehir giysilerini kıskanır
ve bu yüzden bürünür geceyi
güneş gözlerinden beslenir
ve saçlarını kollar görmek için.
sensizken şehrim,
boş meydanlarında yürüdüm
kalın puntolarla iri laflar ettim
öfkemi saldım iri dişli postallar üzerine.
sevdiğim! Vera.. hangi çocuğu okşadın,
ellerinle gülden kokular..
dilinde aşk nameleri,
söylesene Vera hangi çocuğun adını andın.
sahi Vera en son ne zaman görmüştük Sena’yı?
hatırlasana deli kız, sana emanet etmişti o bombaları
sevdiğim bak, umut kan pıhtısı rengine döndü
sen Vera, Filistin’den geçerken
sakın eteklerini toplama
biraz kan bulaşmış halde çık karşıma
ve sakın unutma
o ilk çocuğumuzdur
asırlardır dillerde olan Leyla’dır,
Meryem’in suskunluğunda can bulan
gözleri vardı Züleyha’nın
henüz düşmeden kirli kelimeler diyarına
bilir misin Vera bu kaçıncı çocuk?
bu kaçıncı kertik yüreğe atılan?
eskisi gibi değil… artık daha da sancılı
sevdiğim özgürlük meydanları,
budalalardan geçilmiyorsa
bil ki bu şehirde çocuklar ölüyor
asırlardan uzat ellerini Vera..
ellerini bulur ellerim,
bir Grozni kuşatmasında,
dağları görüyor musun Vera?
her bir dağa bir çocuğumuzun adını koymuşlar
Berat’ım, Emin’im, Murat’ım
hani omuz omuza vermiştik ya bir namaz kıyamında
hani beraber açmıştık orucumuzu
kimi Marmara’da kimi Yıldız’da
koş Vera koş
ülkemin sürgün yerlerine koş
ağlama deli kız ben ağlarım
seni böyle görmemeli
her okul kapısında türkümüzü söyleyen kızlarımız
ve annelere de söyle ağlamasınlar
ve sakın onlara ölüler demesinler
söylesene Vera
çocuklara sıkılan hangi kurşun kahpece değildir?
öfkemiz taş doğursun Vera taş!
yüreğimizi söksün yerinden
bak her tarafta sapanlı ebabiller
Ebrehe’nin tankları kan kusturur
şimdi Firavunu boğan Kızıldeniz’i
ağlama duvarının dibinde görürüm
ki asa değil Musa’nın elindeki
çağın sökülmüş kalbidir
bir şubat gecesi kaybettik esrarımızı Vera
kendimizi odalarımızda bulduk
postallı korkularımızla
söylesene sevdiğim hangi rengini çaldılar
gökyüzünden
bak zulüm Çin Seddi’ni aştı
sevdiğim içimizdeki Musalardan ne haber vardır?
İbrahimler’den, Yusuflar’dan
yoksa Musa’yı Kızıldeniz’de yalnız mı bıraktık?
ellerimizle mi verdik İbrahim’i Nemrutlara
şimdi hangi kuyudan gelmede Yusuf’un sesi?
ki unutma Vera
Filistin’de yeni doğan çocuklar ilkin annelerinin
göğsüne
sonra da yerdeki taşlara uzanırlar
neredesin eyy İsmail’in boğazındaki merhamet?
içimizdeki bu sızıyı kaldır
ya ebabilleri gönder
ya bizi de oraya aldır
ve her taraftan bana yönelir
seni arayan sesim
Vera benim..Vera benim..
bu gece güvercinlerin sesini çizdim
delik deşik duvarlardan senin gölgeni tanıdım
ben şarkı söyledim
ben iki telle şarkı söyledim
sevdiğim kadının mavi renkli el yazısı
benim yorgun şarkımın sözlerini renklendirdi
mehtabın nefesi gri olana kadar şarkı söyledik seninle
çizdiğim resimlerde sesini gördüm
mehtap bütün gece çevremde çocukluğumu çizdi
ahh keşke yağmur yağsa
ahh keşke yağmur yağsa
toprak kokusu kuşların şarkılarını renklendirecektir..."
Mohammad Ebrahim Jafari
Çocukluğumun ok ve yayı ile
Kadim bahçelerin yollarında,
ıslanmış ağaç kümeleri arasında
Bir serçenin göğsünü nişan almıştım ki
Sana aşık oldum
Serçe omuzuma kondu
Ve ben mahir bir avcı oldum
Ondan sonra asla bir kuşu avlamaya çıkmadım
Ne zaman özlesem şarkı söyledim
Kuş gelir, kuş konar, kuşu koklarım
Kuşu öperim ve özgür bırakırım
Ve bir başka avcıya av olunca
Çocukluğumu görürüm
Yağmur yemiş ağaç kümeleri arasında
Saman çiçek kokusu ve kuşun şarkısıyla
Kendine kıvrılır ve ağlar;
Ey şarkı seni nasıl seviyorum!
MOHAMMAD EBRAHİM JAFARİ
2.
Gözyaşımın sahibi
Ne zaman alnımı camlara dayasam
Kanatlarını batıra batıra
Sana uçuyor bütün kuşlar.
3.
Ölümü senden mi öğrenecektim
Soluğu canımdan çekilen kadınım.
5.
Çocuklar geldiler mi hiç?
Geldiler Hatice
İçimize baktık uzun uzun
Sana geldik
Tek tek odaları kokladılar
Bizimle ağladın sen de
Sonra yine ikimiz kaldık.
6.
İster ölüm olsun ister ayrılık
İnsan unutur mu var olduğu bedeni.
Dünya sözüm, can evim
Bir gün ağzından uzak gülerse ağzım
Tanrı gökyüzüyle boğsun beni.
12.
Ömür Hanım
Çıkarıp çerçevesinden o hayal zamanları
Silmezsem eğer hayatın harfleriyle
Her gün biraz daha tozlanacak evimiz.
14.
“Evden uzaklaş biraz
Antalya’dan çık
Mezarlığa gitme her gün
Fotoğraflar dünyayı örter
Acı soğusun
Sen Tanrı değilsin
Ölülerden değil
Dirilerden geçer zaman
Git, bir başka insana dokun…”
Ben de öyle yapıyorum
Harflerden binlerce Hatice yaratıp
Tek tek dokunuyorum hepsine
Büyüyorum, büyüyorum
Nasılsa ölüm var değil mi
Binlerce hayatla gülüyorum zamana
Gülüyor benimle birlikte Hatayi de:
Bir dedim var bin dermana değişmem.
18.
Odalardaki boşluğunu topladım geldim
Neşet’in bütün seslerini topladım geldim
Yalnız uçan kuşların gökyüzünü topladım geldim
Yastığında solan tülbendin kokusunu topladım geldim
Çocuklar aradı, sslerinin aştığı yolları topladım geldim
Bir kadın ilaç soruyordu eczanede, elleri yok
Alın çizgisinde yanan kandilin fitilini topladım geldim
Sen nasıl yok olursun anlamıyorum, topladım geldim
Gül bozuk, kadife soğuk, karanfil gözyaşı kurusu
Limoni bir selvi bütün armağanım, geldim…
Şahgülüm, başucundayım, sevgililer günün kutlu olsun…
20.
Tuhaf bir adam oldum
Kendimle konuşuyorum evin içinde
Biraz da şu koltuğa oturayım, diyorum
Perdeleri ne kadar zamanda yıkardın, diyorum
Bir gün olsun açık bırakmıyorum yatağımızı
El ayak değmeyen yerler nasıl tozlanıyor böyle
Merak etme, mutfağı tertemiz ettim
Terlikler senin istediğin gibi duruyor
Çamaşır ipini silmeden asmıyorum çamaşırı
Bir kahve yapayım diyorum
İki fincan koyuyorum, süt hazırlıyorum sana
Sessizlikten mi nedir
Bütün bunları yüksek sesle söylüyorum.
İnsan başka nasıl katlanır ölüme, bilmiyorum.
21.
Misafirler gitti
Biz kaldık yine.
Eşyaların düzeni bozulmasın diye
Çırpınıp durdum sessizce.
Yeri değişen her şeyin
Sen biraz daha uzaklaştırdığını söyledim
Öylece baktılar yüzüme.
İnsan anıları nasıl korur başka
Bilmiyorum
Duvarda kocaman bir çivi deliği.
Yollarımın sahibi
Ben ölene kadar
İkimiz de bir yere gtmiyoruz.
24.
Ömür Hanım
Seni çok özledim, çok
Ben gelene kadar çürüme ne olur.
Yüzüm kuyular mührü
Ellerim iki turna uyuduğun sonsuzlukta
Odalar toprak döküyor üstüme.
Ölümü de dünyada yaşıyormuş insan
Gövdem kalbimin darağacı
Şahgülüm… uzun sürmeyecek yalnızlığım…
25.
Sarkaç durdu. Kapı yok.
Ayna buğulanmıyor.
Tanrı bitti.
Ölüm değil büyük ceza
Her zerresi yalnızlık
Bir dünyayı sevmek hâlâ.
Ayrılık burcum…
Parmaklarım birer mihrap çırası
Gövdem bitene kadar tüteceğim başında.
27.
…
Ömür hanım, iyi ki ben de seninle yaşadım dünyayı.
29.
Dünyanın bütün seslerini alıp götürdün
Mezarından başka harf kalmadı ağzımda.
Yoruldum kalabalığın hayatından
Yaşamak diye el çırptığım ne varsa
Şimdi bir ölüm türküsü, bir hatıra yangını
Yalnızlık çark dönüyor üstümde.
Yeryüzü şarkım, sürmeli pencerem
Her sabah aynı soğuk
Her akşam aynı keder
Yastığını koklaya koklaya öğrendim
İnsan bir kere ölmüyormuş meğer…
30.
Ölüm evini buldu.
Ağzımızda son bir dünya hecesi
Yüzümüz, suyuyla boğulmuş bir göl
Kirpiklerimizde
kurumuş arzular
Geçip oturdu “ılık minderimize”
Ben şimdi o bağbanım Hatice
Kemiklerin çiçek açsın diye
Çırpınıp duran başında…
36.
Ölüler yaşlanmazmış
Yalan
Sensin canımda çırpınan zaman.
Dünyanın en uzun hüznü yağıyor,
Yorgun ve yenilmiş insanlığımızın üstüne.
Kar yağıyor ve sen gidiyorsun,
Ağlar gibi yürüyerek gidiyorsun,
Belki bulmağa gidiyorsun kaybettiğimizi
O insan ve tabiat çağını.
Dön bana ve dinle!
Kuşlar uçuşuyor içimde.
Loş bir keman solosu gibi
Kuşların uçuştuğunu içimde,
Dön bana ve dinle.
Karanlık denizlerin dibinde,
Birtakım incilerin olduğunu
Birtakım incilere ve hatıralara
Neden bağlı olduğumuzu unutma.
Duy beni ve dinle!
Denizler boğuşuyor içimde.
Unutma diyorum ama sen anla,
Anlat bizim de yaşamak istediğimizi onlara...
bir gün
geleceğim ve bir haber getireceğimdamarlara ışık saçacağım
ve sesleneceğim içerden:
ey sepetleri uykuyla dolu olanlar!
elma getirdim, elma
...kızıl güneş.
sokakta yaralı bir it koşturuyor
iki buluşmadır koluma girmiyorsun. ve birkaç
milyon yıldır tutmadın ellerimi. benimle çıkmıyorsun
bu yolculuğa. ve ben sırf bu yüzden yenilebilirim.
bu resimden çıkıp gidiyorum. seni isteyen yanım
ölümsüz yanımdır. bulutsuz da yağan nedir? şimdi
öğreniyorum ki, gözyaşi! bu resimden çıkıp
gidiyorum. seni isteyen yanım aşk yanımdır.
babam romantik bir aşiret savaşçısıydı. çapraz fişeklik
duyardım yüzümde ona sarıldığım zaman. sonrası
jandarmalardı. ağıt kadınlardı. mezarlardı. o gün
bugündür sayrıyım. çünkü insan öldüğü yaşta kalır.
babam elin eskilerini giyerdi. ben bu yüzden ezik
olurum bayram sabahlarında. yani bir sömürgede
doğan kırılgan olur. çünkü insan öldüğü yaşta..
sokaktan askeri konvoylar geçiyor
iki buluşmadır koluma girmiyorsun. ve birkaç milyon
yıldır tutmadım ellerini. ve ben sırf bu yüzden yenilebilirim.
yaşadığım yitirdiklerim oluyor hep. oysa tuttuğum
elleri bırakmıyorum. sonra korkuyorlar hasletimden. ne
denli sevgiye değer olduğumu söylüyorlar. gidiyorlar
sonra. ve biçimlendiremediklerimiz biçim oluyor bize.
ve sen haftanın deniz ertesi günleri geliyorsun. bir çizgi
diyorsun. bir çizgideyim. sağım nere solum nere bilmiyorum..
seni şiir duraklarına bırakıyorum o zaman. güleç kalıyorsun.
dudakların kırışıyor kenarlarından. ellerin minnacık
ellerin morarıyor. küçük küçük adımlarla gidiyorsun -sanki- içimden. bir şiir durağından biniyorsun. zaten yorgunsun.
ben sancıyla kıvranıyorum geceleri sayrı bir yatakta. terli
terli seni içiyorum. çünkü yüzüme bakınca seni görüyorum.
çünkü yorgunsun.
parçalı bulutlu şiirler okuyorum sana. şiir gibi bir çiselti
başlıyor sonra. kanayan bir yara; yalnızlık. çıkıp kanıyorum.
çıkıp sokakta..
sokaktaki bütün kedileri eziyorlar
iki buluşmadır koluma girmiyorsun. ve birkaç
milyon yıldır tutmadın ellerimi. ve ben sırf
bu yüzden ezilebilirim.
biz emeklerken sevmeyi öğrenmede, kolumuzdakiler
düşüyor. ki ölenler zafere en çok yakışanlardır! ki
ölenler zafere en çok yaklaşanlardır! ..
oturup tekdüze ağıtlar yakıyoruz onlara. ve söz veriyoruz yarını kurtaracağımıza. ama yarına ertelemekle bugünü
yitiriyoruz zaten. ve zaten yenik sayılırız yaşamakla!
en gizli yerimize çağıriyoruz acıyı. ve hep yenik
düşüyoruz, çağırmakla!
sulara benziyorsun bu yüzden. sular ki dinginliğe
gelir ancak. ısınırsa uçar. soğursa kaskatı kesilir
teninden. sulara benziyorsun kapılmaya gelmez.
sulara.. bildik sulara..
sokaktan telsiz sesleri geliyor
iki buluşmadır koluma girmiyorsun. ve birkaç milyon
yıldır tutmadım ellerini. ve ben sırf bu yüzden kaybedilebilirim.
ihmal edilmeyen telefonlar bekliyorsun, dakik ve
ilgi dolu. anne oluyorsun bütün aşıklarına. ve
çocukların oluyorlar bilmeden. ve bu resimde
kalmayı bu denli çok isterken, çekip.. çıkıp
gitmeli diyorum.
insanlar çoğalıyor etrafımda. sen yoksun.
ıssızlığımdan anlıyorum. çook uzakta oluyorum
onlar konuşurken. derken gece başlıyor. çayları
ödüyorlar ve bir parçamı alıyorlar karşılığında.
ve sen haftanın deniz ertesi günleri
geliyorsun. her aşk; yaşayamadıklarımızın
özetidir, diyorum. gülüyorsun.
seni daha önce öpmüş olmalıyım. yoksa nasıl
bulurum yüzünde gülen ağzının yerini.
sokakta ölümsüz bir yanından yaralıyorlar birini.
iki buluşmadır koluma girmiyorsun. ve birkaç
milyon yıldır tutmadın ellerimi...
Her tekrarla savrulur insan Bilmediği uçsuz bucaksız yarınlara Zamana tutunmuştur ayrılık Hayatın kazasında Kılmayı bilenler içindir vuslat Bilmeyenler için ezâ Yan yan hep aynı ateş Atlama boşuna Gövdeyi tetik ...
Alıpbaşını uzaklara gitmek isteyenler kulübü ;)
07.08.2025 - 13:14Dünyanın en uzun hüznü yağıyor,
Yorgun ve yenilmiş insanlığımızın üstüne.
Kar yağıyor ve sen gidiyorsun,
Ağlar gibi yürüyerek gidiyorsun,
Belki bulmağa gidiyorsun kaybettiğimizi
O insan ve tabiat çağını.
Dön bana ve dinle!
Kuşlar uçuşuyor içimde.
Loş bir keman solosu gibi
Kuşların uçuştuğunu içimde,
Dön bana ve dinle.
Karanlık denizlerin dibinde,
Birtakım incilerin olduğunu
Birtakım incilere ve hatıralara
Neden bağlı olduğumuzu unutma.
Duy beni ve dinle!
Denizler boğuşuyor içimde.
Unutma diyorum ama sen anla,
Anlat bizim de yaşamak istediğimizi onlara
E. Bayazıt.
?si=MG8OFLlff-aqmlyU
Alıpbaşını uzaklara gitmek isteyenler kulübü ;)
23.07.2025 - 21:18Ve insan en çok göğe vurgun
sonra zifiriye
şiire
ve hep Allah'a
Cahit Zarifoğlu
?si=S2zvZZpcXDlpdrlA
Alıpbaşını uzaklara gitmek isteyenler kulübü ;)
15.07.2025 - 21:42Taklitler aslını yaşatır :)
?si=dN4PUKlSW-QFTXU1
Alıpbaşını uzaklara gitmek isteyenler kulübü ;)
12.07.2025 - 22:17Eski bir hikaye …
Ruhlardan sürülmüştü umut.
?si=01xsIkGaTij6R_Es
anlatmak
30.04.2025 - 08:02Önce bütün şairlere selam
Sonra şunu söylemek isterim
Ölüm hiçte güzel değil
Ne sabah var ne akşam
Sokakların ellerinden öperim
Bana yaşamasını öğretmişlerdi
Dost olsun düşman olsun
İnsanlara iyi günler dilerim
Söyle sarı saçlı daktiloya
Ben yokum artık
Vefasız dostlara hatırlat
Kimseye kalmaz o dünya
Nasıl unuturum güzeldi yaşamak
Fakat hakkı varmış Oktay’ın
“Hatıralar da dal istiyor
Kuşlar gibi konacak”
Muzaffer Tayyip Uslu
anlatmak
19.04.2025 - 19:34Düşlerimi kanatıyor her gece
Dudaklarında donmuş gülümsemesi
O muhacir evde asılı duruyor hâlâ
Yitirilmiş bir arkadaş sureti
Anılar mı yakın bana acı mıdır en eski
Bir sağnak yıkasa yaralarımı belki
Yumuşayacak gecenin mimikleri ağrılarım dinecek
Ya da korunak olacak karanlığın kendisi
Hava su ve toprak kirlendi artık
Tuz ve ekmeğe karışıyor yüksek gerilim
Yeryüzünün bütün koordinatları
Barınacak bir yer arıyor
Haritadan silindi yüreğimin meskûn yerleri
Her gün kütüklerden aşklar düşüyor hayat
Artık 'ölü sayısı...' belirliyor gündemi
A. Hicri İzgören
anlatmak
19.07.2024 - 23:18Yalnız ölüm yalan söylemez! Ölümün varlığı bütün vehim ve hayalleri yok eder. Bizler ölümün çocuklarıyız, hayatın aldatmacalarından bizi o kurtarır. Hayatın derinlerinden seslenir, yanına çağırır bizi.Ve biz, henüz insanların dilini bile anlamadığımız yaşlarda, ara sıra oyunlarımızı kesiyorsak, bunun nedeni, ölümün seslenişini duyuyor olmamızdır... Ömrümüz boyunca ölüm bize el eder, çağırır bizi. Her birimiz ansızın sebepsiz düşüncelere dalmıyor muyuz, bu hayaller bizi öylesine sarıyor ki, zamanı, mekanı fark etmez olmuyor muyuz? İnsan bilmez bile ne düşündüğünü; ama sonra kendini ve dış dünyayı hatırlamak, düşünmek için toparlanmak zorundadır. Bu da bir sesidir ölümün.
Sadık Hidayet
Alıpbaşını uzaklara gitmek isteyenler kulübü ;)
04.07.2024 - 01:29…
Serçe omuzuma kondu
Ve ben mahir bir avcı oldum
Ondan sonra asla bir kuşu avlamaya çıkmadım
Ne zaman özlesem şarkı söyledim
Kuş gelir, kuş konar, kuşu koklarım
Kuşu öperim ve özgür bırakırım
Ve bir başka avcıya av olunca
Çocukluğumu görürüm.
…
Mohammad Ebrahim Jafari..
?si=8t8SSudDR0UwTxva
şu an ne dinliyorum
18.10.2023 - 01:48?si=bbT2DgnwvEWYWhrk
Yerimde yok
Zamanım da yok
Yurdum da yok
Ellerimle alevler yakıyorum
Kırık kalbimden
Senin için yaralı bir tını çalıyorum
Filistin'de doğdum
Filistin'de doğdum
şu an ne dinliyorum
09.10.2023 - 22:16?si=mweBY9iguTmg5g6n
"gri gri gri...
sabah, sis, yağmur
bulut, bakış, hatıra
ben de bir şarkı yoktu sen okudun
bir ayna yoktu bende sen baktın
bereketli toprakların uykusunda bir köktüm
senin bakışınla yeşerdim yağmurlar yağmadan
gözlerinde bir şimşek çaktı bakışlarım ıslandı
yanakların yağmurdan ıslak, gözlerin güneşli
kurtlar doğuruyor, kuzuları kollayayım
sen gözlerinle beni okşasan
çoban değneğim tesirli bir silah olacak
sen gözlerinle beni okşa
çoban değneğim tesirli bir silah olacak
savaş bitince senin için taze incirler toplayacağım
seninle kalacağım
seninle okuyacağım
ve seni güneşli hayranlığında öpeceğim
eğer bulutlar izin verirse..."
Mohammad Ebrahim Jafari
şu an ne dinliyorum
25.09.2023 - 00:37Sen ey sabrın ve üzüncün dervişi
başını zamanın göğsüne koy
ve dinle yalnızlığın iç çekişlerini
Yalnızlıklar ki suskun bir akşam üstüdür
usulca örtülecektir gecenin sessiz tülünü
ve düşecektir ince bir rüzgarla
hüznün harmaniyesi…
A.Telli
?si=cNS-Nx87Sx0nOMNE
Birine Seslenin
16.09.2023 - 22:54Alnını sıyırıp geçen akşamdır
Oynama sakın, kıpırdama
Öyle bir yakıştı ki duruşuna ufuk
İki hazin mısra şimdi gözlerin böyle
Kaşlarının kemendiyle gölgeli
İki uzun, iki derin ırmak
Buğular içinde akıp giden
Bozma sakın aralığını kirpiklerinin
Bir aynada seyretmek istiyor
İnsan kendini
Hangi yaşta olursa olsun
Bırak dökülsün saçlarından zaman
Anıların gurubundan ince süyem duygular
Büyütsün yüzünün yangınını rüzgar
Turuncu ayini içinde göklerin
Öperek nar içi goncasını dudaklarının…
Ey ayrılığı andıran yakınlık
Ey susuş…
İnce ve derin hasret
Bana benziyorsun…
Ş.Erbaş
?si=Q8B5c6soYaCF761n
şu an ne dinliyorum
11.09.2023 - 21:41?si=zqP_8IUdlpmttgMX
…
Sen şimdi
Duvarına bir şiirimi asmışsındır
Uyuyorsundur
Belki düşünüyorsundur
Sonuncu kattaki odandan
Yıldızlara bakarak.
Ve yıldızlar her zaman
Eski ve tanıdıktır.
Özellikle bir tren penceresinden bakıldığında.
İçimiz nedensiz bir hüzünle dolduğunda
Sırtüstü uzanıp toprağa
Baktığımız yıldızlar.
Bir harman yerinde ya da.
Düz bir damda.
Uzaktan
Bütün kürtçe türküler gibi
Yanık bir türkü gelirken
Sıcaktan bunalırken
Evler ve yollar;
Ve yaşlı kadınlar
Uyuklar gibi büzülüp minderlerine
Düşünürlerken eskinin
Olağanüstü günlerini
Gece sessizce başlıyor ve ırmağın
Öte yakasına geçiyor atlılar
Çalıların hışırtısını dinliyorum.
Sana seslenmek için
Yeni şiirler tasarlıyorum.
A. Behramoğlu
şu an ne dinliyorum
31.08.2023 - 23:33?si=efAANXjIgXVYtwmE
hiç söylenmemiş sözler söylemeliyim,
el değmemiş, duru sözler sevdiğim için
sevdiğim! şehir giysilerini kıskanır
ve bu yüzden bürünür geceyi
güneş gözlerinden beslenir
ve saçlarını kollar görmek için.
sensizken şehrim,
boş meydanlarında yürüdüm
kalın puntolarla iri laflar ettim
öfkemi saldım iri dişli postallar üzerine.
sevdiğim! Vera.. hangi çocuğu okşadın,
ellerinle gülden kokular..
dilinde aşk nameleri,
söylesene Vera hangi çocuğun adını andın.
sahi Vera en son ne zaman görmüştük Sena’yı?
hatırlasana deli kız, sana emanet etmişti o bombaları
sevdiğim bak, umut kan pıhtısı rengine döndü
sen Vera, Filistin’den geçerken
sakın eteklerini toplama
biraz kan bulaşmış halde çık karşıma
ve sakın unutma
o ilk çocuğumuzdur
asırlardır dillerde olan Leyla’dır,
Meryem’in suskunluğunda can bulan
gözleri vardı Züleyha’nın
henüz düşmeden kirli kelimeler diyarına
bilir misin Vera bu kaçıncı çocuk?
bu kaçıncı kertik yüreğe atılan?
eskisi gibi değil… artık daha da sancılı
sevdiğim özgürlük meydanları,
budalalardan geçilmiyorsa
bil ki bu şehirde çocuklar ölüyor
asırlardan uzat ellerini Vera..
ellerini bulur ellerim,
bir Grozni kuşatmasında,
dağları görüyor musun Vera?
her bir dağa bir çocuğumuzun adını koymuşlar
Berat’ım, Emin’im, Murat’ım
hani omuz omuza vermiştik ya bir namaz kıyamında
hani beraber açmıştık orucumuzu
kimi Marmara’da kimi Yıldız’da
koş Vera koş
ülkemin sürgün yerlerine koş
ağlama deli kız ben ağlarım
seni böyle görmemeli
her okul kapısında türkümüzü söyleyen kızlarımız
ve annelere de söyle ağlamasınlar
ve sakın onlara ölüler demesinler
söylesene Vera
çocuklara sıkılan hangi kurşun kahpece değildir?
öfkemiz taş doğursun Vera taş!
yüreğimizi söksün yerinden
bak her tarafta sapanlı ebabiller
Ebrehe’nin tankları kan kusturur
şimdi Firavunu boğan Kızıldeniz’i
ağlama duvarının dibinde görürüm
ki asa değil Musa’nın elindeki
çağın sökülmüş kalbidir
bir şubat gecesi kaybettik esrarımızı Vera
kendimizi odalarımızda bulduk
postallı korkularımızla
söylesene sevdiğim hangi rengini çaldılar
gökyüzünden
bak zulüm Çin Seddi’ni aştı
sevdiğim içimizdeki Musalardan ne haber vardır?
İbrahimler’den, Yusuflar’dan
yoksa Musa’yı Kızıldeniz’de yalnız mı bıraktık?
ellerimizle mi verdik İbrahim’i Nemrutlara
şimdi hangi kuyudan gelmede Yusuf’un sesi?
ki unutma Vera
Filistin’de yeni doğan çocuklar ilkin annelerinin
göğsüne
sonra da yerdeki taşlara uzanırlar
neredesin eyy İsmail’in boğazındaki merhamet?
içimizdeki bu sızıyı kaldır
ya ebabilleri gönder
ya bizi de oraya aldır
ve her taraftan bana yönelir
seni arayan sesim
Vera benim..Vera benim..
Numan ARIMAN
şu an ne dinliyorum
29.08.2023 - 00:50?si=2r1nwd0o4RuJajWR
bu gece güvercinlerin sesini çizdim
delik deşik duvarlardan senin gölgeni tanıdım
ben şarkı söyledim
ben iki telle şarkı söyledim
sevdiğim kadının mavi renkli el yazısı
benim yorgun şarkımın sözlerini renklendirdi
mehtabın nefesi gri olana kadar şarkı söyledik seninle
çizdiğim resimlerde sesini gördüm
mehtap bütün gece çevremde çocukluğumu çizdi
ahh keşke yağmur yağsa
ahh keşke yağmur yağsa
toprak kokusu kuşların şarkılarını renklendirecektir..."
Mohammad Ebrahim Jafari
anlatmak
27.08.2023 - 01:03İnsanlarla konuşasım gelmiyor,
ama sana evdeki perdeleri bile anlatasım vardı.
Milena’ya Mektuplar…
şu an ne dinliyorum
24.08.2023 - 22:44?si=LX3DcJE7xc6VQLzi
Çocukluğumun ok ve yayı ile
Kadim bahçelerin yollarında,
ıslanmış ağaç kümeleri arasında
Bir serçenin göğsünü nişan almıştım ki
Sana aşık oldum
Serçe omuzuma kondu
Ve ben mahir bir avcı oldum
Ondan sonra asla bir kuşu avlamaya çıkmadım
Ne zaman özlesem şarkı söyledim
Kuş gelir, kuş konar, kuşu koklarım
Kuşu öperim ve özgür bırakırım
Ve bir başka avcıya av olunca
Çocukluğumu görürüm
Yağmur yemiş ağaç kümeleri arasında
Saman çiçek kokusu ve kuşun şarkısıyla
Kendine kıvrılır ve ağlar;
Ey şarkı seni nasıl seviyorum!
MOHAMMAD EBRAHİM JAFARİ
şu an ne dinliyorum
21.08.2023 - 00:38…
Yüzüm kuyular mührü
Ellerim iki turna uyuduğun sonsuzlukta
Odalar toprak döküyor üstüme.
Ölümü de dünyada yaşıyormuş insan
Gövdem kalbimin darağacı…
Ş.Erbaş
anlatmak
20.08.2023 - 01:031.
Neden kimse sana benzemiyor Hatice?
2.
Gözyaşımın sahibi
Ne zaman alnımı camlara dayasam
Kanatlarını batıra batıra
Sana uçuyor bütün kuşlar.
3.
Ölümü senden mi öğrenecektim
Soluğu canımdan çekilen kadınım.
5.
Çocuklar geldiler mi hiç?
Geldiler Hatice
İçimize baktık uzun uzun
Sana geldik
Tek tek odaları kokladılar
Bizimle ağladın sen de
Sonra yine ikimiz kaldık.
6.
İster ölüm olsun ister ayrılık
İnsan unutur mu var olduğu bedeni.
Dünya sözüm, can evim
Bir gün ağzından uzak gülerse ağzım
Tanrı gökyüzüyle boğsun beni.
12.
Ömür Hanım
Çıkarıp çerçevesinden o hayal zamanları
Silmezsem eğer hayatın harfleriyle
Her gün biraz daha tozlanacak evimiz.
14.
“Evden uzaklaş biraz
Antalya’dan çık
Mezarlığa gitme her gün
Fotoğraflar dünyayı örter
Acı soğusun
Sen Tanrı değilsin
Ölülerden değil
Dirilerden geçer zaman
Git, bir başka insana dokun…”
Ben de öyle yapıyorum
Harflerden binlerce Hatice yaratıp
Tek tek dokunuyorum hepsine
Büyüyorum, büyüyorum
Nasılsa ölüm var değil mi
Binlerce hayatla gülüyorum zamana
Gülüyor benimle birlikte Hatayi de:
Bir dedim var bin dermana değişmem.
18.
Odalardaki boşluğunu topladım geldim
Neşet’in bütün seslerini topladım geldim
Yalnız uçan kuşların gökyüzünü topladım geldim
Yastığında solan tülbendin kokusunu topladım geldim
Çocuklar aradı, sslerinin aştığı yolları topladım geldim
Bir kadın ilaç soruyordu eczanede, elleri yok
Alın çizgisinde yanan kandilin fitilini topladım geldim
Sen nasıl yok olursun anlamıyorum, topladım geldim
Gül bozuk, kadife soğuk, karanfil gözyaşı kurusu
Limoni bir selvi bütün armağanım, geldim…
Şahgülüm, başucundayım, sevgililer günün kutlu olsun…
20.
Tuhaf bir adam oldum
Kendimle konuşuyorum evin içinde
Biraz da şu koltuğa oturayım, diyorum
Perdeleri ne kadar zamanda yıkardın, diyorum
Bir gün olsun açık bırakmıyorum yatağımızı
El ayak değmeyen yerler nasıl tozlanıyor böyle
Merak etme, mutfağı tertemiz ettim
Terlikler senin istediğin gibi duruyor
Çamaşır ipini silmeden asmıyorum çamaşırı
Bir kahve yapayım diyorum
İki fincan koyuyorum, süt hazırlıyorum sana
Sessizlikten mi nedir
Bütün bunları yüksek sesle söylüyorum.
İnsan başka nasıl katlanır ölüme, bilmiyorum.
21.
Misafirler gitti
Biz kaldık yine.
Eşyaların düzeni bozulmasın diye
Çırpınıp durdum sessizce.
Yeri değişen her şeyin
Sen biraz daha uzaklaştırdığını söyledim
Öylece baktılar yüzüme.
İnsan anıları nasıl korur başka
Bilmiyorum
Duvarda kocaman bir çivi deliği.
Yollarımın sahibi
Ben ölene kadar
İkimiz de bir yere gtmiyoruz.
24.
Ömür Hanım
Seni çok özledim, çok
Ben gelene kadar çürüme ne olur.
Yüzüm kuyular mührü
Ellerim iki turna uyuduğun sonsuzlukta
Odalar toprak döküyor üstüme.
Ölümü de dünyada yaşıyormuş insan
Gövdem kalbimin darağacı
Şahgülüm… uzun sürmeyecek yalnızlığım…
25.
Sarkaç durdu. Kapı yok.
Ayna buğulanmıyor.
Tanrı bitti.
Ölüm değil büyük ceza
Her zerresi yalnızlık
Bir dünyayı sevmek hâlâ.
Ayrılık burcum…
Parmaklarım birer mihrap çırası
Gövdem bitene kadar tüteceğim başında.
27.
…
Ömür hanım, iyi ki ben de seninle yaşadım dünyayı.
29.
Dünyanın bütün seslerini alıp götürdün
Mezarından başka harf kalmadı ağzımda.
Yoruldum kalabalığın hayatından
Yaşamak diye el çırptığım ne varsa
Şimdi bir ölüm türküsü, bir hatıra yangını
Yalnızlık çark dönüyor üstümde.
Yeryüzü şarkım, sürmeli pencerem
Her sabah aynı soğuk
Her akşam aynı keder
Yastığını koklaya koklaya öğrendim
İnsan bir kere ölmüyormuş meğer…
30.
Ölüm evini buldu.
Ağzımızda son bir dünya hecesi
Yüzümüz, suyuyla boğulmuş bir göl
Kirpiklerimizde
kurumuş arzular
Geçip oturdu “ılık minderimize”
Ben şimdi o bağbanım Hatice
Kemiklerin çiçek açsın diye
Çırpınıp duran başında…
36.
Ölüler yaşlanmazmış
Yalan
Sensin canımda çırpınan zaman.
Bir gün ben de
Senin kış bahçende–
Sevmek başka nedir Ömür Hanım…
38.
Ayrılık mı olur seninle benden
Meğer başım düşe meydan içinde.
Harfim, hecem, cümlem
Bütün hatıralarımızı toplayıp geleceğim
Ayrılık o zaman tamam olacak.
39.
– İçme şunu, beni ortada bırakacaksın.
– Biraz toparlanayım da Karadeniz’e gidelim.
– Gittiğin yerde bir gece kal. Bne iyiyim. Yazık sana.
– Gelmiyorlar diye söylenip durma insanlara.
– Kimseye borcumuz kalmadı değil mi?
2014-2016
Şükrü Erbaş
Birine Seslenin
13.08.2023 - 00:39Dünyanın en uzun hüznü yağıyor,
Yorgun ve yenilmiş insanlığımızın üstüne.
Kar yağıyor ve sen gidiyorsun,
Ağlar gibi yürüyerek gidiyorsun,
Belki bulmağa gidiyorsun kaybettiğimizi
O insan ve tabiat çağını.
Dön bana ve dinle!
Kuşlar uçuşuyor içimde.
Loş bir keman solosu gibi
Kuşların uçuştuğunu içimde,
Dön bana ve dinle.
Karanlık denizlerin dibinde,
Birtakım incilerin olduğunu
Birtakım incilere ve hatıralara
Neden bağlı olduğumuzu unutma.
Duy beni ve dinle!
Denizler boğuşuyor içimde.
Unutma diyorum ama sen anla,
Anlat bizim de yaşamak istediğimizi onlara...
Erdem Beyazıt ..
şu an ne dinliyorum
09.08.2023 - 00:45Bir mumun gölgesi düşünce gecenin gözlerine
Beni hatırla .
Çünkü ; sırtımda bir kambur gibi taşıdım seni unutamamayı.
şu an ne dinliyorum
31.07.2023 - 22:25bir gün
geleceğim ve bir haber getireceğimdamarlara ışık saçacağım
ve sesleneceğim içerden:
ey sepetleri uykuyla dolu olanlar!
elma getirdim, elma
...kızıl güneş.
…
Sohrab Sepehri…
anlatmak
30.07.2023 - 21:32-ve nihayet ikimiz
kaçtığımız aşkların toplamıyız-
sokakta yaralı bir it koşturuyor
iki buluşmadır koluma girmiyorsun. ve birkaç
milyon yıldır tutmadın ellerimi. benimle çıkmıyorsun
bu yolculuğa. ve ben sırf bu yüzden yenilebilirim.
bu resimden çıkıp gidiyorum. seni isteyen yanım
ölümsüz yanımdır. bulutsuz da yağan nedir? şimdi
öğreniyorum ki, gözyaşi! bu resimden çıkıp
gidiyorum. seni isteyen yanım aşk yanımdır.
babam romantik bir aşiret savaşçısıydı. çapraz fişeklik
duyardım yüzümde ona sarıldığım zaman. sonrası
jandarmalardı. ağıt kadınlardı. mezarlardı. o gün
bugündür sayrıyım. çünkü insan öldüğü yaşta kalır.
babam elin eskilerini giyerdi. ben bu yüzden ezik
olurum bayram sabahlarında. yani bir sömürgede
doğan kırılgan olur. çünkü insan öldüğü yaşta..
sokaktan askeri konvoylar geçiyor
iki buluşmadır koluma girmiyorsun. ve birkaç milyon
yıldır tutmadım ellerini. ve ben sırf bu yüzden yenilebilirim.
yaşadığım yitirdiklerim oluyor hep. oysa tuttuğum
elleri bırakmıyorum. sonra korkuyorlar hasletimden. ne
denli sevgiye değer olduğumu söylüyorlar. gidiyorlar
sonra. ve biçimlendiremediklerimiz biçim oluyor bize.
ve sen haftanın deniz ertesi günleri geliyorsun. bir çizgi
diyorsun. bir çizgideyim. sağım nere solum nere bilmiyorum..
seni şiir duraklarına bırakıyorum o zaman. güleç kalıyorsun.
dudakların kırışıyor kenarlarından. ellerin minnacık
ellerin morarıyor. küçük küçük adımlarla gidiyorsun -sanki- içimden. bir şiir durağından biniyorsun. zaten yorgunsun.
ben sancıyla kıvranıyorum geceleri sayrı bir yatakta. terli
terli seni içiyorum. çünkü yüzüme bakınca seni görüyorum.
çünkü yorgunsun.
parçalı bulutlu şiirler okuyorum sana. şiir gibi bir çiselti
başlıyor sonra. kanayan bir yara; yalnızlık. çıkıp kanıyorum.
çıkıp sokakta..
sokaktaki bütün kedileri eziyorlar
iki buluşmadır koluma girmiyorsun. ve birkaç
milyon yıldır tutmadın ellerimi. ve ben sırf
bu yüzden ezilebilirim.
biz emeklerken sevmeyi öğrenmede, kolumuzdakiler
düşüyor. ki ölenler zafere en çok yakışanlardır! ki
ölenler zafere en çok yaklaşanlardır! ..
oturup tekdüze ağıtlar yakıyoruz onlara. ve söz veriyoruz yarını kurtaracağımıza. ama yarına ertelemekle bugünü
yitiriyoruz zaten. ve zaten yenik sayılırız yaşamakla!
en gizli yerimize çağıriyoruz acıyı. ve hep yenik
düşüyoruz, çağırmakla!
sulara benziyorsun bu yüzden. sular ki dinginliğe
gelir ancak. ısınırsa uçar. soğursa kaskatı kesilir
teninden. sulara benziyorsun kapılmaya gelmez.
sulara.. bildik sulara..
sokaktan telsiz sesleri geliyor
iki buluşmadır koluma girmiyorsun. ve birkaç milyon
yıldır tutmadım ellerini. ve ben sırf bu yüzden kaybedilebilirim.
ihmal edilmeyen telefonlar bekliyorsun, dakik ve
ilgi dolu. anne oluyorsun bütün aşıklarına. ve
çocukların oluyorlar bilmeden. ve bu resimde
kalmayı bu denli çok isterken, çekip.. çıkıp
gitmeli diyorum.
insanlar çoğalıyor etrafımda. sen yoksun.
ıssızlığımdan anlıyorum. çook uzakta oluyorum
onlar konuşurken. derken gece başlıyor. çayları
ödüyorlar ve bir parçamı alıyorlar karşılığında.
ve sen haftanın deniz ertesi günleri
geliyorsun. her aşk; yaşayamadıklarımızın
özetidir, diyorum. gülüyorsun.
seni daha önce öpmüş olmalıyım. yoksa nasıl
bulurum yüzünde gülen ağzının yerini.
sokakta ölümsüz bir yanından yaralıyorlar birini.
iki buluşmadır koluma girmiyorsun. ve birkaç
milyon yıldır tutmadın ellerimi...
-Selim TEMO
Birine Seslenin
28.07.2023 - 00:06…
Ben yine de hiç unutmadım ismini söylerken
İçime dolan kuş mevsiminin mavisini .
Toplam 207 mesaj bulundu