Bir Gece Vakti Adlı Üyenin Nedir Yazıları - A ...

  • Bir Gece Vakti

    14.07.2023 - 00:27

    Evindeydi.
    Evi süt kokusu sarmıştı, canı süt istiyordu işte.
    Sütün akışının sesini ezgilemişti. Elinde süt, kiraz ağacına gitti. Gökyüzünü ve yıldızları seyretti.
    Nedense bu an’ı çok özlerdi. Bir de ninesinin sevecen halini, onunla paylaştıkları o tandır başı masal akşamlarını…
    Her şey sükûta erer; kapıların son sürgüleri çekilir, gaz lambası idareye alınır…
    Sözdür o an’da aslolan.
    Battaniyeler dizlere alınmış masal başlamıştır.
    Ahh çocukluğum dedi, o günden bu güne ne çok değişmişti, değişen ben miyim?
    Bilmiyorum.
    Bir an bilincini yitirir gibi oldu.
    Nereye gidiyordu!
    Unutmuştu!
    Yönsüzlüğü bundan mıydı yoksa!
    Son bakışını hiç kimse göremedi, sırrını bilemedi,

    Bu tufana tutuluşunun… BİR GECE VAKTİ

  • Bir Gece Vakti

    13.07.2023 - 17:33

    Üç turunç masalındaki üç şehzade gibiydiler.
    Kafdağı’na giderken su başında uyumuşlardı.
    Elif-Tuna-Umut
    Elif mantar yemek istiyordu, közde, Mantarların dilni en iyi Umut bilirdi. Ateşi siz yakın dedi, uzaklaştı.
    Saatler sonra gecenin karanlığında bu ıssızlıkta ateş başında üç şehzade.
    Mantar şarapla iyi gitmez demişti üçünden biri; yine de aldırmadılar.
    Üçü de.
    Elif Umut’un yazdığı söz dizimini okudu;
    Gecenin sevabını ayın ışığına, güneşin sırrını karanlığın diline ver!
    Bir fısıltı gibi dilinden sözler dökülmüştü.
    Umut söze karıştı;
    Keşke yazımı okumasaydın Elif dedi.
    Gece karanlıktı ateş közdü.
    Üç yolun üç sırrı sizde. Ben en sonuncusuyum, üç güzel turuncun. Hangi yol götürür beni gölgenin dağa vurduğu yere.
    Yalan ile gerçeğin, düş ile uykunun eşiğinde duruyordu sanki!
    Titreme geçti içinden.
    İçindeki sıcaklığa sarındı iyice…
    Soluğunu tuttu, derin derin nefes alınca içinin üşüyeceğini düşündü.

    Şimdi evinin sıcaklığı düşmüştü aklına BİR GECE VAKTİ

  • Bir Gece Vakti

    13.07.2023 - 00:41

    Yeryüzünün sesini dinlercesine o uğultuya kulak kesildi. Arada bir ellerini yüzünde gezdiriyordu.
    Okuduğu kitabı bıraktı.
    Gecenin en koyusuydu şu an;
    Hiç erimese karlar, çözülmese buzlar, öylece kalakalsam;
    Toprağa düşsem, kaldırmasalar, bir tohumun yeşermesi gibi toprağa süzülsem, tenimin ısısı, gözümün yaşı, acımın sesiyle rengim toprağın rengine dönüşse…
    Silmek istedi ölüm düşüncesini.
    Ölmeyi istemiyordu ki, yaşam kazanmalı her koşulda, her evrede…
    Karanlıktan çıkmaktı derdi. Önünü, yanını, yöresini göremiyordu. Nereye el atıp, yolu nasıl, ne yöne adımlaması gerektiğini kestirmeye çalıştı.
    Bahçenin ışığını yaktı, kiraz ağacının altında bu saatte, okurken de yazarken de birlikte geceye bakmak istiyordu. BİR GECE VAKTİ

  • Bir Gece Vakti

    12.07.2023 - 18:35

    Ansızın gelen karanlık ürkütücüydü.
    Sesin patladığı yöne döndü yüzünü.
    Paniklemişti.
    Puslu görüntülerin üzerine düşen gölgelerle bir belirip, bir kaybolması korkusunu iyice depreştirmişti. Şimdi bir başına ortada kalmışlığın şaşkınlığındaydı. Onu tek düşündüren bu karanlığı yırtarak çıkmaktı. Düştüğü derin kuyudan, yittiği koygun sulardan kanatlanarak yeryüzüne çıkmak…
    Soluğu tükenecek gibiydi. Eliyle sağ kolunu yakaladı. Yaşıyorum, çok şükür dedi.
    Ne söz gelen, ne de bilinçte toparlanan söz öbeğiydi…
    Uzak tutmak istiyordu o tür düşünceleri kendisinden.
    Özlemdi içindeki, derin sızı taşıdığı; bir başına kaldıktan sonra daha çok anlıyordu içinde yaşanan, ya da yaşanamayanları…

    BİR GECE VAKTİ.

  • Bir Gece Vakti

    12.07.2023 - 16:45

    Sese dönüyorsun yine.
    Bir ağlayış tufanındasın.
    Kalbin.
    Toz bulutuna gömülüyor yüzün.
    Avuçların ıslak. Katı bir ılıklık, damlıyor gömleğine
    O sesin uğunduğu yüreklere uzanıyorsun.
    Yollara düşüyorsun. Bir ışığın ardına düşercesine renkten renge giriyorsun.
    Bir an yitiriyorsun kimliğini

    BİR GECE VAKTİ

  • Bir Gece Vakti

    12.07.2023 - 15:25

    Unutuşun yüzü bu mu?
    O kimliğinden uzaklaşmıştı günlerdir, hatta aylardır.
    Yazmakta olduğu kitabı, araştırma notlarını bir yana bırakıp buralara değin gelmişti. O sesin yakınında durmuştu o da. Üçlü kavşakta buluşmuşlardı. Yazdıklarının özüyle kucaklaşacağını bilmeden düşmüştü yola.
    Bir renk,
    Bir koku,
    Bir düş izi,
    O rastlaşma an’ı yol ibresini buraya çevirmişti.
    Şimdi durup geldiği yerin anlamını çözmeye çalışıyordu. İçinde avazlanan sese kulak veriyordu ara sıra. Kavuşmanın durağına gelmişti ya da öyle sanmıştı.
    Kavuşmak yitirmekti aslında.
    Öteki sesi dinliyordu.
    ‘’Ben’’ ve ‘’öteki’’nin arasındaki düş tufanıyla alt üst olmuştu. Yitirdiği yer çocukluğuydu;
    Oyun düşleri,
    Yol izleri,
    Bahçe gölgeleri,
    Çiçek renkleriydi…
    Bir de kokulardı.
    Sesler.
    Rüzgar.

    Yüreği ateşe, buza kesen BİR GECE VAKTİ.

  • Bir Gece Vakti

    12.07.2023 - 11:09

    Bakışlarını içe çektiğini düşündü.
    Dokunduğu eller tutmuyordu artık demek ki.
    O iç denizlere baktı. Neydi arayıp da bulamadığı, bunu düşündü.
    Bir renk, bir ışık, hareket miydi yoksa?
    Bir ses uzaklardan ‘’hiç kimse kendi şiirlerini incitmemeli bence…’’ diyordu.
    Oysa bilmiyordu benim yazılarım beni ne çok incitiyordu,
    Ne çok kanatıyordu içini, içindekileri.
    Buna rağmen yazmaktan cayamıyordu.
    Hiç dokunmamıştı, sevememişti hiç…
    Evet, evet; hiçlemişti nice zamandır ellerin sıcaklığını, bakışlarının bekleyişini.
    Onu buraya getiren neydi? Bunu sordu kendine.
    Son halini anımsadı birden. Bu haliyle ne çok benziyordu ona.
    Yaklaşıp ellerini tuttu. İkisini de avuçlarının içine aldı.
    Öpmek istedi
    Duraladı.
    Yüzüne baktı.
    Artık onu tanımadığını, konuşmayı nicedir unuttuğunu bile bile bakışımsız kaldı. Bakışlarını içine çektiğini gördü!
    Elleri gevşedi!
    Soğudu.
    Düştü iki yana onunkiler öylece

    Kaldı! BİR GECE VAKTİ

  • Bir Gece Vakti

    11.07.2023 - 23:22

    Sesimin sesi ol.
    Suda, yelde ve ateşte yol bulanım ol sükûtum, gül seyrim.
    Zamana hükmeden sözün yalınkılıç sırdaşı; bu sese dön yüzünü.
    Özlemi ve ayrılığı aynı gölgede tutmadan tanı.
    Gününün rengini bil, bir de gecenin sesini dinle.
    Yiten gölgede kalan izim. Solan günün akşamına benziyor gözlerin şimdi.
    Benim solgun bakışlı, gönül çerağım. Unutma bu kenti. Ötekini ve yazıcıyı.
    Unutma varoluş ve yok oluş, sürüklenişin öyküsünü. Bir de kavuşmanın, savruluşun

    Uğrak yerlerini. BİR GECE VAKTİ.

  • Bir hikaye yaz ( Nesirleriniz)

    10.07.2023 - 16:15

    ŞİİRİ SOKAĞA TAŞIYAN ŞAİR

    Aramızdan ayrılalı tam 73 yıl olmuş;

    Şöyle bi’bakın…
    73 yılda kimler geldi, kimler geçti Türkiye’nin şiir dünyasından…
    Her kuşağın tanıdığı şair o!
    Kelimelerle dans eden şair o!
    Vatandaşın diliyle yazan o!
    Ve…
    Ölümsüz kalan…
    İki elin parmağı kadar kalan şairlerden biri de o!
    Ve…
    O, Türkiye’nin bildiği adıyla…
    Kısaca…
    “Orhan Veli”…
    ***
    Yedek subay olarak
    Gelibolu’da askerlik görevini yaparken yazdığı bir şiir var ki…36 yaşında aramızdan ayrılan o dev kalemşorun;
    Adeta “kısacık hayat” hikayesi..
    “1914’te doğdum,
    1 yaşında kurbağadan korktum,
    9 yaşında okumaya, 10 yaşında yazmaya merak sardım…
    13’te Oktay Rifat'ı, 16’da Melih Cevdet'i tanıdım… 17 yaşında bara gittim…
    18’de rakıya başladım...
    19’dan sonra avarelik devrim başlar…
    20 yaşından sonra da para kazanmasını ve sefalet çekmesini öğrendim…
    25’te başımdan bir otomobil kazası geçti…
    Çok aşık oldum… Hiç evlenmedim, şimdi askerim…”
    Kaç şair böyle konuşur gibi duygu selini akıtabilir kalbinize?
    ***
    Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın şefiydi babası…
    Soyadı Kanunu çıktığında…
    “Kanık” kelimesini seçti…
    Gelgelelim…
    O büyük usta “Kanık”ı hiç kullanmadı…
    “Orhan Veli” ile başladı ve o ölümsüz imza hep o iki kelime ile yaşadı…
    Hala öyle…
    Sadece, “Orhan Veli”…
    ***
    Öylesine tatlı bir “İstanbul Sevdası” yaşamıştı ki…
    O sevda…
    İşte böyle ölümsüzleşti:
    “İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
    Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
    Alnın sıcak mı değil mi, biliyorum; Dudakların ıslak mı değil mi, biliyorum; Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından, Kalbinin vuruşundan anlıyorum; İstanbul'u dinliyorum…”
    ***
    Orhan Veli…
    Şiirde vezin, kafiye ve söz sanatlarını bırakarak serbest
    şiire yönelen ilk şiir ustası olarak tarihe geçti…
    Daima…
    Sokaktaki insanın şiirini söyledi…
    Dönemine göre, inanılmaz bir “hiciv” ustasıydı…
    Kimselerden çekinmeden…
    Bazı ustalarla dalgasını geçiyordu…
    Mesela…
    Ahmet Haşim’in…
    “Göllerde bu dem bir kamış olsam” mısrasını hicvetmek için…
    “Rakı şişesinde balık olsam” diye yazdı…
    Bi’adım daha ileri gitti…
    Açlık grevi yapan Nazım Hikmet’e…
    “Görmüyor musun, her yanda hürriyet; Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol; Git gidebildiğin yere..." dizeleri ile seslendi…
    ***
    Orhan Veli…
    36 yaşında…
    Hani derler ya…
    “Hayatının baharı”nda bu dünyaya veda etti…
    Hikayesi…
    Kendisine yakıştırdığı gibi…
    “Bir Garip Orhan Veli” öyküsü gibiydi…
    ***
    1940’lı yılların ikinci yarısı…
    Ankara’da bir meyhane açılır…
    Ahırdan bozma köşenin sahibi Şinasi Beray…
    O yerin adını “Üç Nal Meyhanesi” koyar…
    Kapısını da…
    Kovboy filmlerindeki gibi kanatlı yaptırır…
    Mekanın müdavimleri ise…
    Orhan Veli, Cahit Sıtkı Tarancı, Melih Cevdet Anday, Sebahattin Eyüboğlu ve Can Yücel gibi…Türk Edebiyatı’nın dev isimleridir…
    Orhan Veli, bir akşam dayanamaz…
    Veresiye defterine şöyle yazar:
    “Üç Nal’a gelen, dört nalla gider…”
    10 Kasım 1950’ydi, o gecenin tarihi…
    Orhan Veli, arkadaşlarıyla kendi ifadesiyle…
    demlenmek için gittiği “Üç Nal Meyhanesi”nden…
    gece yarısı ayrılır…
    Biraz hava almak için…oteline yürüyerek gitmeye karar verir…
    Birkaç dakika sonra…
    Belediyenin kablo döşetmek için açtığı çukura düşer…
    Başından yaralanmıştır…
    Önem vermez, hastaneden başında bir sargıyla ayrılır…
    Ertesi gün de İstanbul’a döner…
    Gelgelelim…
    Üç gün sonra bir arkadaşının evindeki öğlen sofrasında birdenbire fenalaşır…
    Apar topar Cerrahpaşa Hastanesi’ne kaldırırlar ama…
    Ertesi gün…
    Orhan Veli son nefesini verir...tarih 14 kasım 1950 dir.
    O sırada 36 yaşındadır…
    Edebiyat dünyası allak bullak olur…
    Hemen dedikodu çarkları dönmeye başlar…
    15 Kasım tarihli gazetelerde…
    Ankara ve İstanbul radyolarının yanı sıra…
    BBC, Amerika’nın Sesi, Paris ve Roma radyolarında aynı anda…
    Şair Orhan Veli'nin…
    “Alkol zehirlenmesi”nden öldüğü dünyaya duyurulur…
    Bunun üzerine…
    İstanbul Savcı Yardımcısı Cahit Türesel…
    Bu ölüm nedenini şüpheli bulup otopsi yapılması emrini verir…
    Otopside ise…
    Ölüm nedeninin alkol zehirlenmesi değil…
    “Beyin Kanaması” olduğu saptanır…
    Bu kanamanın nedeni de…
    Dört gün önce Ankara’da belediye çukuruna düştüğünde…
    Başını çarpmasından kaynaklanmıştır.
    ***
    Burası çok acı…
    Vefatından sonra…
    Orhan Veli’den üstünden 30 kuruş parayla birlikte bir şiir çıkar…
    İşte o şiir:
    “İstanbul'dan ayva gelir, nar gelir, Döndüm baktım, bir edalı yar gelir,
    Gelir desen dar gelir,
    Günaşırı alacaklılar gelir…
    Anam anam, dayanamam,
    Bu iş bana zor gelir…”
    ***
    Bitiriyoruz…
    Ünlü şairin cenazesi…
    “Tarifsiz kederler içinde / Rumeli Hisarı’nda oturmuş / Bir fakir Orhan Veli” olarak, Tevfik Fikret’in, Ahmet Hamdi Tanpınar, Tezer Özlü ve Attila İlhan’ın da yattığı Rumeli Hisarı’ndaki Aşiyan Mezarlığına defnedilir…
    Çok az kişi bilir…
    Mezarı için bir de yardım kampanyası açılır…
    Mezar projesini…
    “Hayatımın en acı projesi” diyen ressam Abidin Dino çizer… Mimar Nevzat Kemal uygular… Pembe renkli mezar taşını da Prof. Emin Barın yazar…
    Veda ediyoruz Orhan Veli’ye…
    Kendi dizeleri ile:
    “Bedava yaşıyoruz, bedava;
    Hava bedava, bulut bedava;
    Dere tepe bedava;
    Yağmur çamur bedava..."
    Düşünebiliyor musunuz?
    73 yıl önce bugün sonsuzluğa uğurlanan o şair…
    Hala kalplerde…
    Hala dillerde…
    Hala eserleri başucumuzda…
    Sonsöz:
    Ağlasam sesimi duyar mısınız? Mısralarımda? Dokunabilir misiniz Gözyaşlarıma, ellerinizle?
    Orhan Veli Kanık…”

  • Bir Gece Vakti

    10.07.2023 - 12:35

    Issızdı her yan, benim gibi.
    Adımları iyice yavaşladı. Hemen çekip gitmek istemiyordu.
    Sokaklar kimsesizdi.
    Bu kent öyledir. Hangi sokağına girerseniz, oranın rengini, kokusunu alırsınız.
    Ruhunuz orayla beslenir. Teninizin altındaki renk rengini oradan alır.
    Geceyi sözle, gündüzü sükûtla teslim alırdınız…
    Birden geride bırakılan ilk yazı anımsadı.
    Yemek yapmıştım sana, sen salatayı hazırlarken, etin sosunu sormuştun bana sır demiştim anımsadın mı?
    Bulaşıkları ben yıkamıştım sen şarabını içerken.
    Çok gülmüştük, kırmızı şarap, Air On the G String çalıyordu anımsadın mı?
    Hüzünlenmiştik.
    Bach’ı anlatmıştım sana uzun uzun. Biliyordum sıkılmıştın, ama sözümü kesmemiştin.
    Neden anlattım ben, neden dinledin sen anımsadın mı?
    Neden hep takım elbise giydiğimi sormuştun, cevap vermemiştim.
    Ama çok yakışıyor sana demiştin anımsadın mı?
    Yaranın ancak doğduğun iklimde iyileşebileceği söylenmişti sana.
    Düşülen ateşlerin açtığını örtebilecek iklime yol alıyordun.
    İçinde avazlanan bir ses…
    Düşlerin ötesine geçiyordunuz birlikte.
    Bir başka gökyüzüydü o sesi getiren.

    Gerisini sen tamamlıyordun. BİR GECE VAKTİ

  • Bir hikaye yaz ( Nesirleriniz)

    10.07.2023 - 01:48

    "Oğuz Atay, üniversite yıllarında bir kızdan hoşlanmaktadır. Bu kız keman virütözü Suna Kan' dır. Oğuz Atay, üç gece üst üste rüyasında Suna'nın konserini dinlediğini görünce, pijamalı oluşundan utanıp, dördüncü gece lacivert takım elbisesini giyerek uyur."

  • Kendinizi bir dörtlükle ifade edebilir misiniz?

    10.07.2023 - 01:36

    "Küçük şeylerden keyif alabilmek,
    Lüks şeyler yerine zarafet aramak,
    Saygı istemek yerine değerli olmak,
    Zengin olmak yerine
    muhtaç olmamak,
    Sıkı çalışmak, sessizce düşünmek
    ve dürüst konuşmak,
    Yıldızları, kuşları,
    kelebekleri ve bilgeleri
    açık kalple dinlemek,
    İşte benim senfonim..."
    William Ellery

  • Bir Gece Vakti

    10.07.2023 - 01:14

    Bu adımladığım yollarda ömrüm hep buraya ait, burada kalacakmışım diyerek ne çok düşünmüştüm diye geçirdi içinden.
    Tek yitirmediği duygu buydu. ‘’bir yere ait olmak’’.
    Onu, yıllar sonra döndürüp buraya getiren, geçmişteki izlerin, renklerin, seslerin, kokuların ardına düşürendi de üstelik.
    Gördüğü her yerde bir eskimişlik, yerine konulamamışlık, solgunluk vardı.
    İçindeki görünmemezlik, siliklik, yitirilmişlik duygusunu depreştiren sokaklara düşürdüğünde yolunu, bu solgunluğu daha bir adlandırabiliyordu.
    Görmek istemediği, buradaki hayatların sesini, soluğunu çekip almıştı sanki.

    Şimdi suskundu. BİR GECE VAKTİ

  • Bir Gece Vakti

    09.07.2023 - 18:21

    Bahçeyi gören pencereye yanaştı iyice.
    İçindeki ıssızlığın yansımasını gördü orada
    Evi çepeçevre dolaşıp bahçeden girerek gelmeyi düşünmüş sonra vazgeçmişti.
    Gözlerini alamadı oradan.
    Sesi bir uzaklaşıp, bir yakınlaşıyordu.
    Ey canımın canı, avazlanan sesimi dinle.
    Yolumu yoluna düşürmek isterim.
    Sana kavuşmaya can baş koyduğumu bil,
    Bana ışık tut.
    Canımı canından ayırma, can ışığım.
    Ölümü gözleyen yolların ırağına geçelim.

    Sükûtuna erelim canı tenden ayırışın BİR GECE VAKTİ.

  • Bir Gece Vakti

    08.07.2023 - 15:31

    Hiç tanımadığı, yüzünü hiç görmediği bir ses içini ılıtmıştı.
    Bir an bütün duyguları çözülüvermişti sanki. Hiç bilmediği şeyler değildi söylediği sözler, ilk kez duymuyordu, ilk kez düşünmüyordu onun söylediklerini;
    Acısını hafifletmemişti, neydi o zaman diye düşündü uzun uzun…
    Yalnız kalmak istemediği o an’da arkadaş olmuştu birkaç dakikalığına evet evet hepsi buydu…
    Arkadaşı olmamasına karşın kısa bir dostluk eliydi, insan eliydi…

    Gene de tedirgindi.
    Keşke tutsalardı, karanlığın ucunu görseydim.
    Çay bu saatte gitmez dedi, kahve fincanını sarmaladı elleri.
    Günün gerginliğini üzerinden atmak için, oturup kitap okumak istiyordu. Tolstoy’un Dirilişi’ni yarılamıştı bile tüm gece boyunca. Lenin’in Tolstoy üzerine yazdıklarını tekrar okumak için aramış ama bulamamıştı. Yazılanları yazdıklarını kaybedince içi daralıyordu.
    Geceyi düşündü içemediği çayın sıcaklığı, buğusu almıştı onu içine…
    Yitirilmiş bir zamanın, tutsak olunmuş bir aşkın ardına düşmüştü.
    Bu gecenin hem sesine, hem sözüne, Tolstoy ve sıcak çay fon oluşturuyordu;

    BİR GECE VAKTİ.

  • Bir Gece Vakti

    08.07.2023 - 00:53

    Geçilip gidilen yerlerin izi vardı gözlerinde.
    Anlatılanlar kadar okudukların da seni kavuşmanın sızısıyla buluşturuyordu.
    Baktıklarında gördüğün, hissettiklerinde yaşadığın bu yerin dili değildi.
    Çözülen yaşamın iğreti duruşuna tanıktın artık.
    Belki de otel odaları bundandır senin tek barınağın.
    Sırlı aynalara yansıyan yüzün bütün bir ömrün hüznünü yansıtması da bundandır.
    Her sabah oraya bakmadan, yüzündeki izlerin anlattığını görmeden güne dönmezdin yüzünü. Şimdiyse, kaçıyorsun onun yansımalarından. Dışardaki hayatın yansıttıkları alıyor seni içine.

    Her türlü sızıya karşın, üzerine üzerine yürüyorsun ait olduklarının. BİR GECE VAKTİ

  • Bir Gece Vakti

    07.07.2023 - 23:21

    Burası bu yer, ne çok anlatıyordu dışarısını ve dışarının var ettiği yaşamın dilini; dışın içe, için dışa yansımasıydı yaşam…
    Dede Efendi’nin ferahnaz faslını dinlemek istedi.
    Gramofonu açtı, taş plağı çıkardı, kadife bezle yüzeyini sildi. Ninesinden armağandı ‘’bunun değerini sen anlarsın ancak Umudum’’ sözü dün gibi kulaklarındaydı.
    Geçip camın kenarına oturmaya karar verdi. Ömründe pencereleri neden daha çok sevdiğini; içteki ve dıştakinin asıl sırrının buranın aynasında gizli olduğunu düşündü.
    Bahçedeki kiraz ağacına bakarken Hammamizade İsmail Dede Efendi’nin hüzzam yürüksemaisi dünyanın dilini kiraz ağacıyla birlikte anlatıyordu.

    Biraz da. BİR GECE VAKTİ

  • Bir hikaye yaz ( Nesirleriniz)

    07.07.2023 - 16:56

    Aslı Hanım,
    Nedendir bilmiyorum ama yazdığınız bu üç beş satır bana o kadar iyi geldi ki; belki de sıcak samimi duygularınız olduğu için, belki de acımı anlayıp paylaştığınız için…
    Sebep ne olursa olsun başka bir insanında benimle bir anlık da olsa aynı duyguları paylaşması…
    Size şükranlarımı, minnettarlığımı sunarım…
    Aynı sitede olmaktan gurur duydum.

  • Bir Gece Vakti

    07.07.2023 - 16:29

    Onu araştırmaya, yazmaya iten ayrı kalış düşleri miydi? Hep bunu soruyordu kendine. Araştırdıkça, yazdıkça başka bir dünya ile yüzleşiyordu. Yürüdüğü izler farklılaşıyordu.
    Bir kazıcı gibi yol alıyordu.
    Parmağını camda sabitleyip tuttu öylece. En esnek olanıydı işaret parmağı. Camda şekiller çizmeye çalıştı. Bir tür göz oyununa dönüştürmüştü, görünmez şekiller çizdiği cam da…
    Şimdi camda çizdiği, ya da çizmek istediği bu şekillerle yalnız başına kalmanın dilini çözüyordu. Her bir eşya, nesne biraz da içte ve dıştakilerin yansımasını anlatıyordu ona.
    Gidememenin yolu,
    Yapamamanın sözü,
    Çizememenin resmi,
    Paylaşamamanın sesi,
    Konuşamamanın rengi yansımıştı her bir duvara, köşeye, masaya,
    Ve dahi

    Bahçeye… BİR GECE VAKTİ.

  • Bir hikaye yaz ( Nesirleriniz)

    07.07.2023 - 00:00

    Ata Kızı
    Ata Kızı 06.07.2023 - 21:00
    ‘’Zaman geri aksa, ayrılıklar hiç yaşanmamış olsa, aşk dedikleri şey bıkkınlığa dönüşür müydü acaba hep bunu merak etmişimdir.’’

    Benim yaşadığım olayda benim çektiğim acı aşk acısından öte, sevdiğim birinin çocuk yaşta kendinden oldukça büyük birine bir eşya gibi verilmesi… okumak istediği halde okutulmaması…
    Bir de olayı duymak o kadar ağır gelmemişti. Gözlerimle gördüğüm şey çok ağır geldi… Çaresizliği karşısında çaresiz kalmam…
    Yani demem o ki çok başka şeyler içimi acıttı.

    Zaman geri aksa ayrılıklar yaşanmaz mıydı?
    Yaşanırdı elbet benim aşkımda o an evlenmek yoktu. Platonik bir sevgiydi sadece…adlandıramadığım bir duyguydu bilemiyorum…Belki de aşk değildi. Eğer Nevin mutlu bir evlilik yapsaydı sanırım içim acımazdı…
    Aşk denilen şey bıkkınlık yapar mıydı?
    Bunu ben de bilmiyorum.

  • Bir Gece Vakti

    06.07.2023 - 17:30

    Her zaman ki bakışlarını yitirmişti. Bedeni ölgünceydi, bakışları da öyle.
    Susmuştu…
    O da susuyordu.
    Konuşunca o da konuşuyordu!
    Boşluğa, tıpkı o zifiri karanlığa bakar gibi, söylenmiş sözleri oldu, en son.
    Geçip gittiğim yerlerde ne çok anıya dönüşen iz var demişti kendi kendine. Ukala, her şeyi bilen, anlamadan, dinlemeden ahkam kesenler, hep uzak durmuştu hep. Onlardan kurtulduğu an, yazıda ve sözde, başka bir iklime, coğrafyaya, çıkartma yapmış gibi hissetmişti kendini.
    Pencerenin önünde kaskatı kesilmişti.
    Gecenin o koygun karanlığında bahçeye bakıyordu, Tagora büyülüyordu onu. Gandi’ye Mahatma adını vermiş onu onurlandırmıştı belki de bu yüzden etkilendim dedi içinden.
    Bir bardak çay çok iyi gelmişti; son günlerde kahveden tercihi çay olmuştu.
    Çocukluğunun yurduna salacaktı kendini.
    Şimdi, bütün sabahlarını bir bir anımsayarak yol alacağım sokaklarında içimin…
    O, şenliğin çok uzağındaydı şimdi.
    Kaskatı kesilmiş, pencere ile karanlığın arasına sıkışıp kalmış gibi bakıyordu zifiri boşluğa.
    Şimdi bütün sabahlarında olmak isterdim içimin, diye geçirmişti içinden;

    Yeni bir sürgüne hazırlarken kendini; BİR GECE VAKTİ.

  • Bir Gece Vakti

    05.07.2023 - 14:34

    YASAK ŞEHİR

    Ne zaman bunalsam, ne zaman kalabalıklar beni cendereye alsa, işlerimde birbiri içinde devrilse o şehre kaçardım. Orada kendi ıssızlığımda yarım kalan işlerimi toparlar, sayfalarca aldığım notları, el yazmalarımı bir düzene sokar yaşamı kendi akılganlığına bırakır kendimi hep iyi hissederdim. Yalnız kalmak, yalnızlığı tercih etmek bana akıl duruluğu sağlardı.
    Bu şehre beni çeken bir kişi de Osmanlı konağını butik otele çeviren ama sadece dostlarını ağırlayan bilge Afgan Dede’nin doyumsuz sohbeti…
    Sizi hiç sıkmayan, ihtiyacınız kadar sizinle olurdu. Bu dozu nasıl ayarlar asla bilemezdim.
    Ama dedim ya bilge kişi Afgan dede; bunun sırrı onda gizlİydi.
    Üç yıl önce, yani son gidişimde bana yöresel yemek yapan bir yeri önerdi. Lezzet düşkünü olmam nedeniyle o akşam için kendimi o lokantada buldum. Salaş denilen ufak ama çok temiz, sadece altı yedi masası olan şirin bir yerde burası. Masalarda el işi işlenmiş dantelli örtüler vardı. Duvarlarda sulu boya resimler ayrıca renk katmıştı buraya.
    Yemek siparişini asık suratlı 55-60 yaşlarında biri aldı.
    Yemeğimi yerken kasada oturan hanıma gözüm ilişmesiyle lokmam boğazımda tıkandı adeta. Kasada oturan hanım benim çocukluk aşkım Nevin’di.
    Ayağa kalktım ona doğru yürürken bana gelme işareti yapınca ortada kalakaldım. Başını sağa sola sallıyor lokantanın yemek bölümünü işaret ediyor, gözleri de ağlamaklı.
    NEVİN.
    İlk okulu ve orta okulu birlikte okumuş, ben lise tahsilini Ankara’da yapmak üzere kasabadan ayrılmıştım.
    Çocukça saf temiz platonik bir aşktı bizimkisi, el ele tutuşurduk, kalbim güvercin misali elinde atardı.
    ‘’Şımarık kara gözlü’’ ismini Nevin vermişti bana, çok yakışıyor bu şımarık gözler derdi; ben utanırdım.
    Kasabaya en son geldiğimde evlendi dediler, ‘’kız kısmı okuyup da ne yapacak’’ demişler, ortaokuldan sonra da evlendirmişlerdi. Çok zengin kendinden oldukça büyük birine vermişler dedilerdi bana. Yemek getiren asık surat kocası olmalı diye düşündüm. Masama oturdum. Kendime gelene dek bekledim hesabı ödemek için gittiğimde bir kağıt iliştirdi bana. Ağlıyordu sessizce, yüzüme bakamıyordu. Gözyaşlarına dokunmak istedim;
    Yapamadım
    Bakakaldım.
    Dünya kapkaranlıktı o an…
    İçimde cam kırıkları vardı. Ağzım keçe gibiydi.
    Bağırabilsem ahhh….
    Ben masada otururken yazmıştı mektubu; ‘’Umut diyordu, kocam çok kıskanç, beni dövmek için bahane arar, sakın gelme, konuşma, ailem bana arka çıkmıyor, tahsilimde yok, ben beş çocukla bu adamın kölesiyim. Dört oğlum bir kızım var, dört erkek çocuğumun adını o koydu, kızın ismini sen seç dedi. Ben de onun adını Umut koydum, senin gibi saygılı, güzel olsun, çevresine yardım eden, hayvanları, doğayı seven iyi biri olsun dedim. Kırk yaşında ama hala çok yakışıklısın. Gözümü senden alamadım, bakamadım şımarık kara gözlerine, evlenmemiş dedilerdi en son. Senden tek dileğim var Umudum, beni anla tek dileğim. Bu şehri hemen terk et asla bir daha gelme, Afgan Dede yolladı seni bilirim. Ama çaresizim ben, çare arama, bu şehre tekrar gelme asla gelme, ben dayanamam sana burada uzak uzak bakmaya… dayanamam git bu şehirden Umudum….
    Okutmamışlar, hemen evlendirmişler çocuk gelin olmuştu Nevin, ülkemin çocuk gelinlerinden bir çocuk, daha oyun çağında bir adama köle gibi verilmişti.
    Git demişti bana…
    GİT.
    O gece vakti şehri terk ettim, bir daha gelmedim yasaklanmıştı bana o kent
    BİR GECE VAKTİ…

    ;

  • Bir hikaye yaz ( Nesirleriniz)

    05.07.2023 - 14:29

    YASAK ŞEHİR

    Ne zaman bunalsam, ne zaman kalabalıklar beni cendereye alsa, işlerimde birbiri içinde devrilse o şehre kaçardım. Orada kendi ıssızlığımda yarım kalan işlerimi toparlar, sayfalarca aldığım notları, el yazmalarımı bir düzene sokar yaşamı kendi akılganlığına bırakır kendimi hep iyi hissederdim. Yalnız kalmak, yalnızlığı tercih etmek bana akıl duruluğu sağlardı.
    Bu şehre beni çeken bir kişi de Osmanlı konağını butik otele çeviren ama sadece dostlarını ağırlayan bilge Afgan Dede’nin doyumsuz sohbeti…
    Sizi hiç sıkmayan, ihtiyacınız kadar sizinle olurdu. Bu dozu nasıl ayarlar asla bilemezdim.
    Ama dedim ya bilge kişi Afgan dede; bunun sırrı onda gizlİydi.
    Üç yıl önce, yani son gidişimde bana yöresel yemek yapan bir yeri önerdi. Lezzet düşkünü olmam nedeniyle o akşam için kendimi o lokantada buldum. Salaş denilen ufak ama çok temiz, sadece altı yedi masası olan şirin bir yerde burası. Masalarda el işi işlenmiş dantelli örtüler vardı. Duvarlarda sulu boya resimler ayrıca renk katmıştı buraya.
    Yemek siparişini asık suratlı 55-60 yaşlarında biri aldı.
    Yemeğimi yerken kasada oturan hanıma gözüm ilişmesiyle lokmam boğazımda tıkandı adeta. Kasada oturan hanım benim çocukluk aşkım Nevin’di.
    Ayağa kalktım ona doğru yürürken bana gelme işareti yapınca ortada kalakaldım. Başını sağa sola sallıyor lokantanın yemek bölümünü işaret ediyor, gözleri de ağlamaklı.
    NEVİN.
    İlk okulu ve orta okulu birlikte okumuş, ben lise tahsilini Ankara’da yapmak üzere kasabadan ayrılmıştım.
    Çocukça saf temiz platonik bir aşktı bizimkisi, el ele tutuşurduk, kalbim güvercin misali elinde atardı.
    ‘’Şımarık kara gözlü’’ ismini Nevin vermişti bana, çok yakışıyor bu şımarık gözler derdi; ben utanırdım.
    Kasabaya en son geldiğimde evlendi dediler, ‘’kız kısmı okuyup da ne yapacak’’ demişler, ortaokuldan sonra da evlendirmişlerdi. Çok zengin kendinden oldukça büyük birine vermişler dedilerdi bana. Yemek getiren asık surat kocası olmalı diye düşündüm. Masama oturdum. Kendime gelene dek bekledim hesabı ödemek için gittiğimde bir kağıt iliştirdi bana. Ağlıyordu sessizce, yüzüme bakamıyordu. Gözyaşlarına dokunmak istedim;
    Yapamadım
    Bakakaldım.
    Dünya kapkaranlıktı o an…
    İçimde cam kırıkları vardı. Ağzım keçe gibiydi.
    Bağırabilsem ahhh….
    Ben masada otururken yazmıştı mektubu; ‘’Umut diyordu, kocam çok kıskanç, beni dövmek için bahane arar, sakın gelme, konuşma, ailem bana arka çıkmıyor, tahsilimde yok, ben beş çocukla bu adamın kölesiyim. Dört oğlum bir kızım var, dört erkek çocuğumun adını o koydu, kızın ismini sen seç dedi. Ben de onun adını Umut koydum, senin gibi saygılı, güzel olsun, çevresine yardım eden, hayvanları, doğayı seven iyi biri olsun dedim. Kırk yaşında ama hala çok yakışıklısın. Gözümü senden alamadım, bakamadım şımarık kara gözlerine, evlenmemiş dedilerdi en son. Senden tek dileğim var Umudum, beni anla tek dileğim. Bu şehri hemen terk et asla bir daha gelme, Afgan Dede yolladı seni bilirim. Ama çaresizim ben, çare arama, bu şehre tekrar gelme asla gelme, ben dayanamam sana burada uzak uzak bakmaya… dayanamam git bu şehirden Umudum….
    Okutmamışlar, hemen evlendirmişler çocuk gelin olmuştu Nevin, ülkemin çocuk gelinlerinden bir çocuk, daha oyun çağında bir adama köle gibi verilmişti.
    Git demişti bana…
    GİT.
    O gece vakti şehri terk ettim, bir daha gelmedim yasaklanmıştı bana o kent
    BİR GECE VAKTİ…

    ;

  • Bir Gece Vakti

    04.07.2023 - 00:58

    Ben Yalnızlığı duvarın dibine çekip
    Alnına bir kurşun sıkmak isterdim.
    Ağlar mıydınız ardı sıra tüm yalnızlar..

    BİR GECE VAKTİ

Toplam 220 mesaj bulundu