bknz: cümle içinde kullandım.... cümlenin başı sonu nerede demeyin, kızarım... çok şey anlattım oysa boşluklara uzanan noktalar arasında... hem, kime ne? ... ben de bir kaç kelimelik cümleler kurmak istiyorum, ben de tüm cazibemle saçma salak yazılar yazmak istiyorum, ben de 10 parantez boyundaki smileylerle süslediğim içi boş satırlarımla arz-ı endâm etmek istiyorum...
sevgili Dans eden wu' ya göz kırptım burdan ;) çok yakında, 'nedirde birisine kafa atmamak için kendini tutmak' teriminde de belirttiğiniz üzere aynı dertten muzdarip katılımcılar olarak bu konuya el atacağımı bildiririm... smileyy smileyy smileyyy leyyy ;)
Sodom ve Gomora kentlerinde ikâmet eden, tarihe harikulâde kızları bile pas geçip güzel oğlanlar meraklısı bir kavme verilen ad... Lut denmesinin sebebi de bu kavmin iyi niyetli, salih bir peygamber olan Hz. Lut’un irşadla görevlendirildiği kavim…
Hud süresinde anlatılanlara göre melekler genç delikanlılar şeklinde Lut’a gelip bir konu istişare edecekler, fakat kavminin erkekleri bu olayı duyar duymaz Sodom kentinin ilgili yerlerini ve bu delikanlı melekleri Lut’tan almak istediler… Lut, delikanlılar yerine kendi kızlarını bu kıllı hanzolara buyurmasına rağmen, bu canavar güruh, oğlancılıkta ısrar edince Tanrı bu kavmi bir daha yeryüzüne gelememek üzere yerin altına gömdü… Ama görünen o ki bugün hâlâ o soydan oldukça yaygın bir soy var; gayler, lezbiyenler, travestiler, trannyler vs.... bu da Tanrının yanılgısı…
Sınırlarını kim çizer hayatın? ... Nerde başlar, nerde biter özgürlük? ... Kendi kendimize çizdiğimiz ve bizim dışımızda çizilen sınırlara mahkûm yaşanır bir hayat… Bunun bir ötesi var mıydı diye sorduğumuzda başlar macera… Hüzün ve sevinç, itaat ve isyan iç içe geçer yol boyunca….
Memleketi yönetenlerin birbirilerinden korkularıyla ve halklarından korkularıyla beslenen ve giderek büyüyen bir soruna yönelik kimi kesimlerin ortaya attığı çözüm yöntemi… Bu devlet 80 yıldır belki uygarlaşma anlamında çok şey yaptı, modernleşmeyi şu veya bu biçimde geliştirdi ama ne yazık ki iktidar olanlar, sorun tespit etme, sorun analiz etme ve nihayetinde sorun çözme yeteneklerini geliştirmedikleri gibi yeni sorunlarla yurdum insanının hayatını cehenneme çevirdiler… Kürtler, Cumhuriyet’in kurucularınca aldatıldılar, isyan ettiler; o zaman memleketi idare etmekle sorumlu olanlar bir avuç isyancı yobaz ve ağa deyip devleti kom u kulfet saldılar Kürtlerin üzerine…. (kom u kulfet: topyekün…. efendim, özellikle Kürtçesini yazdım… pek saygıdeğer kürt bir arkadaştan öğrendim… anlı şanlı, müslüman bir türk olarak buradan pek sevgili Kürt arkadaşıma selâm ola)
İşte şimdiki sorun da bu tarihsel arka plânıyla ve onun ortaya çıkardığı sonuçlarla hem Kürtler hem de Türkler açısından ciddi bir sorun olmuştur... Birileri boşuna yırtınmıyor ya pkk bu sorunun kendisi değil, bu sorunun bir sonucudur diye... Sorunu çözerseniz o sorunun tüm sonuçlarını ortadan kaldırırsınız; ama gelin görün ki hâlâ millet vatan diye öğürüp böğüren kesimler yeni rant kapıları için olmadık numaralarla yeni edebiyatlar yapmaktadırlar… Allah akıl fikir versin...
***
yayınlancak mı? hayırsa neden? ... yayınlanmayan yazılara açıklamalı mesaj atılmasını istiyorum... zirâ, bizârız toplasanız kitap oluşturacak olan yazılarımızın yayınlanmamasından dolayı... bu bir dip nottur... asla ihtar niteliği taşımamaktadır... bu son cümle açıklamaydı ;)
SEZAR - Gel, Kleopatra, beni bağışla, hayırlı yolculuklar dile.. Sana bir adam yollayacağım, tepeden tırnağa Romalı, en soylu Romalılardan... Bir bıçak darbesiyle koparılacak kadar olgun değil; kolları cılız, yüreği soluk değil; kel başını bir fatihin meşe yapraklarıyla örtmüyor; omuzlarında bütün dünyanın yükünü taşımaktan sırtı kamburlaşmamış; canlı, hareketli, taze, güçlü, genç; sabaha umutla başlar, günü savaşla, geceyi eğlenceyle geçirir… Sezar'a karşılık böyle birini ister misin?
KLEOPATRA - Adı, adı?
SEZAR - Marcus Antonius olsun mu? (Kleopatra kendini Sezar'ın kollarına atar.)
SEZAR - Unutmam… Hoşça kal… Bir daha buluşacağımızı sanmıyorum… Elveda... (Onu alnından öper… Kleopatra çok etkilenmiştir… Burnunu çekmeye başlar… Sezar gemiye biner.) (antonuis dedikleri klpeopatranın öz erkek kardeşidir…
Amitay’ın oğlu olan Yunus, Tanrı tarafından Ninova’yı (bugünkü Musul) irşad için peygamber olarak görevlendirmiştir… Tevrat ve Kur’an’a göre 950 sene kavmini hakka davet etmiştir… (Burada düşünülmesi gereken, insan Yunus’un 950 sene yaşayıp yaşamadığıdır, eğer sahiden o kadar sene yaşamışsa muhtemelen ölümsüzler kervanından bir tanrı olurdu… Hadi eski masalları çeviriyorsunuz, iyi güzel, aklınıza günümüze uyarlamak gelmiyor mu kardeşim? ... 95 sene yapalım bunu, bir gerçeği olsun) … Yunus’un kavmi sürekli Hak daveti karşısında isyanlar çıkarıyor, buna dayanamayan Yunus Efendi, Tarsus’a kaçmak istemiş, çıkan fırtına sonucu gemi sallanmağa başlayınca, gemiciler, geminin yükünü hafifletmek için Yunus’u denize atmışlar… Bir balık onu yutmuş sonra karaya kusmuş, tekrar dirilen Yunus Efendi Ninova’ya dönünce kavmi onu kabul etmiş ve helak olmaktan kurtulmuş…
İşte bunca ayrıntısından sonra Yunus da anlaşılmıştır…
Meraklısı için bakınız; En’am süresi 87-88. ayetler; Safaat süresi 139-148. ayetler…
Sabahattin Ali’nin kendi düşüncelerini, dünyaya bakışını yansıttığı adeta manifesto niteliğindeki romanının baş karakteri ve adı… Yalan dolan bilmeyen ne köylü ne şehirli bir karakterdir… Gerçi, toplumsal koşulların ürettiği bir karakterden ziyade Sabahattin Ali, yoktan bir tip yaratma eğilimine girişmiş ancak bunda başarılı olduğu söylenemez... Yarattığı tip fazla karikatür kalmış sanki…
ilgilisi için Berna Moran’ın “Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış” adlı eseri öneririm… (Romanın kendisini de okumak kaydıyla) Ufak bir tüyo; ilkel doğa ilkel saflık felsefesinin de emârelerini göreceksiniz… J.J. Rousseau’nun kulakları çınlasın…
Her kıvrımıyla bugüne dek sayısız romana, şiire, resme ve filme konu olan Boğaziçi kuşkusuz İstanbul'un en karakteristik simgelerinden biridir… Hemen kıyısında yer alan yalıları, köşkleri, saraylarıyla uygarlık ve zenginliğin kanıtı… En büyük aşkların, buluşmaların, ayrılıkların mekânı, İstanbul'un güzelliklerini yansıtan bir aynadır Boğaziçi…
Güneş Ülkelilere göre, önce toplumun, sonra da tek tek insanların hayatını gözetmek gerekir… Bu insanlar, et, peynir, tereyağı, bal, hurma ve çeşitli sebzelerle beslenirler… İlk zamanlar et yemezlermiş… Çünkü hayvan öldürmeyi barbarlık sayarlarmış… Ama sonradan, kesip yedikleri sebzelerin de bir bakıma canları, duyguları olduğunu düşünmüşler ve böylece haksızlık etmeyelim derken, açlıktan ölmek gibi bir duruma düşeceklerini, aşağı yaratıkların üstün yaratıkları beslemek için yaratılmış olduklarım anlamışlar ve o gün bugün, toprak ürünleriyle birlikte et yemeye de karar vermişler…
Ne var ki, bugün de at ve öküz gibi faydalı hayvanları kesip yemeye pek yanaşmıyorlar… Faydalı besinleri zararlılarından ayırt etmesini biliyor ve bu bakımdan tabiat bilimlerinden yararlanıyorlar…
kızgın demirin tene değmesi gibi bir şey, ilk anda ne olduğunu anlamadan hızlı bir refleksle tehlikeden uzaklaşma… hasar tespit çalışmaları bir süre sonra başlar… ve acının dayanılmazlığı... bazan baharın yazı çağırması gibidir, haberci çiçekler, huzur veren rüzgâr… insan ruhunun haritasında haz çağırılarının bambaşka karşılıkları vardır, bazan kuş gibi hafif, bazan demir gibi ağır…
bahar aşkları kadar bahar yorgunlukları da tanıdıktır… ama her çağrı bahar kadar gerçek midir? aşkın gerçeküstü yanılsamalarına karşı ne kadar korunaklıdır insan ruhu? ...
Arap atı gibi tahakküm kurmuştu doğanın üzerine... Çimenler kükremiş; güller tomurcuklanmış... Serçeler yuvalarından dışarı uçup, yemyeşil ağaçların başında şakıyarak gülüşmekte… Bir badem ağacı, kahverengiliğini bozmuş, gelin başı gibi açmış… Baharı kucaklamış... Sessizlik senfonisi… Zihnimde uzun yürüyüşlere çıkmıştım, başımı alıp da…
Mini mini kasabanın balkonlu, kuleli, gazinoyu andıran bir konağı vardı... Ama yenileme yapılmamıştı… Sıvanamayan kerpiç duvarlar yer yer açılmış, kumrulara yuva olmuştu… Üst kat penceresiz, sıvasızdı… Kenarda battal bir kireç ocağı biraz ötesinde amelenin çalıştığı zamandan kalma bir sundurma öyle duruyordu… Etrafında ise köpeklerin uğultusu yankılanıyordu…
antoloji gezgini, eklediğin terimleri, il, ilçe, köy, kasaba, belde, cadde ve sokaklarını da al git... kaza nüfus memurluğuna atadım seni, ağzını büzme boşuna hem de birinci sınıf mevkiden...
Efendim, uzunca bir aradan sonra galatasaray’a sevgilerimi, sevgili galatasaray’lılara selamlarımı, ofli hoca’ya da centilmenliğe sığmayan bu sevimsiz ziyaretinden dolayı da teessüflerimi bizzat iletir çıkarım ;)
Efendim, bir de şöyle bir şey ekleyelim… büyükannem yoksula, düşmüşe, itilene, kakılana sahip çıkan türk atalarından söz ederdi… ben onları geri istiyorum…
selçuklu diye bir grup atam varmış… onlar, gittikleri yerlerde kimsenin kültürüne, müziğine, diline dokunmamışlar; savaş yapmışlar ama gereği gibi yapmışlar…barışta da öyle… gittikleri yerlere hanlar, saraylar, kervanlar, çeşmeler yapmışlar….
Nizam-ı mülk türk olmamasına rağmen türk hükümdarına duyduğu saygıyı biz bugün kendimize duyulmuş sayıyoruz…
Heyy hat! layık mıyız şimdi biz melikşâh’ın torunu olarak buna ;)
her ermeni veya kürt lâfını duyduğumuzda yüzlercesini bir çırpıda öldürmek isteyen biri melikşâh’ın mı torunu, hassan sabbah’ın mı? ...
hüzün, deli dalgalarla gelir
08.11.2009 - 21:25Barış Manço – Sahilde
‘’Şimdi bilmem kim bilir hangi sahilde nerdesin
Ben yalnız, acaba sen kiminlesin…’’
Hüzün bu şarkının neresinde derseniz;
Sözlerinde
Ve kıyıya vuran dalga seslerinde…
harikulade
31.10.2009 - 11:44..Hârikulâdeyim...
bknz: cümle içinde kullandım.... cümlenin başı sonu nerede demeyin, kızarım... çok şey anlattım oysa boşluklara uzanan noktalar arasında... hem, kime ne? ... ben de bir kaç kelimelik cümleler kurmak istiyorum, ben de tüm cazibemle saçma salak yazılar yazmak istiyorum, ben de 10 parantez boyundaki smileylerle süslediğim içi boş satırlarımla arz-ı endâm etmek istiyorum...
sevgili Dans eden wu' ya göz kırptım burdan ;) çok yakında, 'nedirde birisine kafa atmamak için kendini tutmak' teriminde de belirttiğiniz üzere aynı dertten muzdarip katılımcılar olarak bu konuya el atacağımı bildiririm... smileyy smileyy smileyyy leyyy ;)
Lut Kavmi
31.10.2009 - 11:19Sodom ve Gomora kentlerinde ikâmet eden, tarihe harikulâde kızları bile pas geçip güzel oğlanlar meraklısı bir kavme verilen ad... Lut denmesinin sebebi de bu kavmin iyi niyetli, salih bir peygamber olan Hz. Lut’un irşadla görevlendirildiği kavim…
Hud süresinde anlatılanlara göre melekler genç delikanlılar şeklinde Lut’a gelip bir konu istişare edecekler, fakat kavminin erkekleri bu olayı duyar duymaz Sodom kentinin ilgili yerlerini ve bu delikanlı melekleri Lut’tan almak istediler… Lut, delikanlılar yerine kendi kızlarını bu kıllı hanzolara buyurmasına rağmen, bu canavar güruh, oğlancılıkta ısrar edince Tanrı bu kavmi bir daha yeryüzüne gelememek üzere yerin altına gömdü… Ama görünen o ki bugün hâlâ o soydan oldukça yaygın bir soy var; gayler, lezbiyenler, travestiler, trannyler vs.... bu da Tanrının yanılgısı…
sayıklamalar
31.10.2009 - 11:08Ümitler dal-budak, ümitler sıcak
Ellerinki karanlığı kovacak
Bir rahmet bekliyorum yağdı yağacak
Bu kısır toprağı sürecek misin
Ellerini bana verecek misin..
Dilâver Cebeci
galatasaray
31.10.2009 - 00:59Bazı tutkuların mantıkla açıklaması yoktur, buna itirazım yok ama bir futbol takımı için ‘’her şeyim’’ demenin mantığını da hiç anlamam…
Hey hatt! ! Tövbe estağfirullah…
şu an ne dinliyorum
31.10.2009 - 00:33Sibel Sezal - Kaderimde bu da varmış....
nasılsın
31.10.2009 - 00:30uzak bir yıldızım içimden kopup gelen iki çift göz gibi karşıdan kendimi seyrediyorum…
bazan yabani, bazan korunmasız, ne yapacağını bilmez ait olduğu yerden koparılmış mecalsiz bir hayvan gibi…
bazen konuşkan; denizlerde kıpırtılı bir balık gibi..
ve bazan savaştaki sevgilisinden hiç gelmeyecek haberleri bekleyen duru ve yalansız genç kız gülüsemesi gibi…
uzak bir yıldızım içimden kopup gelen iki çift göz gibi karşıdan kendimi seyrediyorum…
kapasam gözlerimi bir yıldız kaysa, lirik bir sarhoşlukta kaybolsam…
***
adressizim...
kabiliyet
28.10.2009 - 16:53elbette herkese nasip olmaz... aksi olsaydı; develer de bale yapardı bale papucu giyip.... trajikomik bir şey olurdu sanırım...
aforizmalar
28.10.2009 - 16:37Sınırlarını kim çizer hayatın? ... Nerde başlar, nerde biter özgürlük? ... Kendi kendimize çizdiğimiz ve bizim dışımızda çizilen sınırlara mahkûm yaşanır bir hayat… Bunun bir ötesi var mıydı diye sorduğumuzda başlar macera… Hüzün ve sevinç, itaat ve isyan iç içe geçer yol boyunca….
kürt açılımı
21.10.2009 - 00:46Memleketi yönetenlerin birbirilerinden korkularıyla ve halklarından korkularıyla beslenen ve giderek büyüyen bir soruna yönelik kimi kesimlerin ortaya attığı çözüm yöntemi… Bu devlet 80 yıldır belki uygarlaşma anlamında çok şey yaptı, modernleşmeyi şu veya bu biçimde geliştirdi ama ne yazık ki iktidar olanlar, sorun tespit etme, sorun analiz etme ve nihayetinde sorun çözme yeteneklerini geliştirmedikleri gibi yeni sorunlarla yurdum insanının hayatını cehenneme çevirdiler… Kürtler, Cumhuriyet’in kurucularınca aldatıldılar, isyan ettiler; o zaman memleketi idare etmekle sorumlu olanlar bir avuç isyancı yobaz ve ağa deyip devleti kom u kulfet saldılar Kürtlerin üzerine…. (kom u kulfet: topyekün…. efendim, özellikle Kürtçesini yazdım… pek saygıdeğer kürt bir arkadaştan öğrendim… anlı şanlı, müslüman bir türk olarak buradan pek sevgili Kürt arkadaşıma selâm ola)
İşte şimdiki sorun da bu tarihsel arka plânıyla ve onun ortaya çıkardığı sonuçlarla hem Kürtler hem de Türkler açısından ciddi bir sorun olmuştur... Birileri boşuna yırtınmıyor ya pkk bu sorunun kendisi değil, bu sorunun bir sonucudur diye... Sorunu çözerseniz o sorunun tüm sonuçlarını ortadan kaldırırsınız; ama gelin görün ki hâlâ millet vatan diye öğürüp böğüren kesimler yeni rant kapıları için olmadık numaralarla yeni edebiyatlar yapmaktadırlar… Allah akıl fikir versin...
***
yayınlancak mı? hayırsa neden? ... yayınlanmayan yazılara açıklamalı mesaj atılmasını istiyorum... zirâ, bizârız toplasanız kitap oluşturacak olan yazılarımızın yayınlanmamasından dolayı... bu bir dip nottur... asla ihtar niteliği taşımamaktadır... bu son cümle açıklamaydı ;)
ilginç diyaloglar
21.10.2009 - 00:38SEZAR - Gel, Kleopatra, beni bağışla, hayırlı yolculuklar dile.. Sana bir adam yollayacağım, tepeden tırnağa Romalı, en soylu Romalılardan... Bir bıçak darbesiyle koparılacak kadar olgun değil; kolları cılız, yüreği soluk değil; kel başını bir fatihin meşe yapraklarıyla örtmüyor; omuzlarında bütün dünyanın yükünü taşımaktan sırtı kamburlaşmamış; canlı, hareketli, taze, güçlü, genç; sabaha umutla başlar, günü savaşla, geceyi eğlenceyle geçirir… Sezar'a karşılık böyle birini ister misin?
KLEOPATRA - Adı, adı?
SEZAR - Marcus Antonius olsun mu? (Kleopatra kendini Sezar'ın kollarına atar.)
RUFIO - Sezar'ı Antonius'la değişirseniz pazarlıkta aldanırsınız, bayan…
SEZAR - Şimdi hoşnutsun demek…
KLEOPATRA - Unutmazsınız, değil mi?
SEZAR - Unutmam… Hoşça kal… Bir daha buluşacağımızı sanmıyorum… Elveda... (Onu alnından öper… Kleopatra çok etkilenmiştir… Burnunu çekmeye başlar… Sezar gemiye biner.) (antonuis dedikleri klpeopatranın öz erkek kardeşidir…
yunus
21.10.2009 - 00:36Amitay’ın oğlu olan Yunus, Tanrı tarafından Ninova’yı (bugünkü Musul) irşad için peygamber olarak görevlendirmiştir… Tevrat ve Kur’an’a göre 950 sene kavmini hakka davet etmiştir… (Burada düşünülmesi gereken, insan Yunus’un 950 sene yaşayıp yaşamadığıdır, eğer sahiden o kadar sene yaşamışsa muhtemelen ölümsüzler kervanından bir tanrı olurdu… Hadi eski masalları çeviriyorsunuz, iyi güzel, aklınıza günümüze uyarlamak gelmiyor mu kardeşim? ... 95 sene yapalım bunu, bir gerçeği olsun) … Yunus’un kavmi sürekli Hak daveti karşısında isyanlar çıkarıyor, buna dayanamayan Yunus Efendi, Tarsus’a kaçmak istemiş, çıkan fırtına sonucu gemi sallanmağa başlayınca, gemiciler, geminin yükünü hafifletmek için Yunus’u denize atmışlar… Bir balık onu yutmuş sonra karaya kusmuş, tekrar dirilen Yunus Efendi Ninova’ya dönünce kavmi onu kabul etmiş ve helak olmaktan kurtulmuş…
İşte bunca ayrıntısından sonra Yunus da anlaşılmıştır…
Meraklısı için bakınız; En’am süresi 87-88. ayetler; Safaat süresi 139-148. ayetler…
kuyucaklı yusuf
21.10.2009 - 00:32Sabahattin Ali’nin kendi düşüncelerini, dünyaya bakışını yansıttığı adeta manifesto niteliğindeki romanının baş karakteri ve adı… Yalan dolan bilmeyen ne köylü ne şehirli bir karakterdir… Gerçi, toplumsal koşulların ürettiği bir karakterden ziyade Sabahattin Ali, yoktan bir tip yaratma eğilimine girişmiş ancak bunda başarılı olduğu söylenemez... Yarattığı tip fazla karikatür kalmış sanki…
ilgilisi için Berna Moran’ın “Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış” adlı eseri öneririm… (Romanın kendisini de okumak kaydıyla) Ufak bir tüyo; ilkel doğa ilkel saflık felsefesinin de emârelerini göreceksiniz… J.J. Rousseau’nun kulakları çınlasın…
boğaziçi
21.10.2009 - 00:28Her kıvrımıyla bugüne dek sayısız romana, şiire, resme ve filme konu olan Boğaziçi kuşkusuz İstanbul'un en karakteristik simgelerinden biridir… Hemen kıyısında yer alan yalıları, köşkleri, saraylarıyla uygarlık ve zenginliğin kanıtı… En büyük aşkların, buluşmaların, ayrılıkların mekânı, İstanbul'un güzelliklerini yansıtan bir aynadır Boğaziçi…
tommaso campanella
21.10.2009 - 00:23Güneş Ülkelilere göre, önce toplumun, sonra da tek tek insanların hayatını gözetmek gerekir… Bu insanlar, et, peynir, tereyağı, bal, hurma ve çeşitli sebzelerle beslenirler… İlk zamanlar et yemezlermiş… Çünkü hayvan öldürmeyi barbarlık sayarlarmış… Ama sonradan, kesip yedikleri sebzelerin de bir bakıma canları, duyguları olduğunu düşünmüşler ve böylece haksızlık etmeyelim derken, açlıktan ölmek gibi bir duruma düşeceklerini, aşağı yaratıkların üstün yaratıkları beslemek için yaratılmış olduklarım anlamışlar ve o gün bugün, toprak ürünleriyle birlikte et yemeye de karar vermişler…
Ne var ki, bugün de at ve öküz gibi faydalı hayvanları kesip yemeye pek yanaşmıyorlar… Faydalı besinleri zararlılarından ayırt etmesini biliyor ve bu bakımdan tabiat bilimlerinden yararlanıyorlar…
Teoloji
21.10.2009 - 00:19Tüm insan eylemlerinin, tarih ve doğa olaylarının tek tek belli açmalar doğrultusunda belirlenmiş ve yöneltilmiş olduğuna inanılan görüş, düşünce…
baharda aşk
21.10.2009 - 00:08kızgın demirin tene değmesi gibi bir şey, ilk anda ne olduğunu anlamadan hızlı bir refleksle tehlikeden uzaklaşma… hasar tespit çalışmaları bir süre sonra başlar… ve acının dayanılmazlığı... bazan baharın yazı çağırması gibidir, haberci çiçekler, huzur veren rüzgâr… insan ruhunun haritasında haz çağırılarının bambaşka karşılıkları vardır, bazan kuş gibi hafif, bazan demir gibi ağır…
bahar aşkları kadar bahar yorgunlukları da tanıdıktır… ama her çağrı bahar kadar gerçek midir? aşkın gerçeküstü yanılsamalarına karşı ne kadar korunaklıdır insan ruhu? ...
bahar
21.10.2009 - 00:05Arap atı gibi tahakküm kurmuştu doğanın üzerine... Çimenler kükremiş; güller tomurcuklanmış... Serçeler yuvalarından dışarı uçup, yemyeşil ağaçların başında şakıyarak gülüşmekte… Bir badem ağacı, kahverengiliğini bozmuş, gelin başı gibi açmış… Baharı kucaklamış... Sessizlik senfonisi… Zihnimde uzun yürüyüşlere çıkmıştım, başımı alıp da…
Cengiz Aytmatov – Toprak Ana’dan…
barış
21.10.2009 - 00:03Ben tüfek olsaydım eğer
Patlamazdım kimsenin üstüne
Bir tetiğimden utanırdım
Bir de eğri parmağından
İnsan amcaların
ALİ YÜCE
betimleme
20.10.2009 - 23:59Mini mini kasabanın balkonlu, kuleli, gazinoyu andıran bir konağı vardı... Ama yenileme yapılmamıştı… Sıvanamayan kerpiç duvarlar yer yer açılmış, kumrulara yuva olmuştu… Üst kat penceresiz, sıvasızdı… Kenarda battal bir kireç ocağı biraz ötesinde amelenin çalıştığı zamandan kalma bir sundurma öyle duruyordu… Etrafında ise köpeklerin uğultusu yankılanıyordu…
ikaz
20.10.2009 - 23:53antoloji gezgini, eklediğin terimleri, il, ilçe, köy, kasaba, belde, cadde ve sokaklarını da al git... kaza nüfus memurluğuna atadım seni, ağzını büzme boşuna hem de birinci sınıf mevkiden...
Umut Akyürek
20.10.2009 - 23:44'Seninle tattım ben her mutluluğu
Bırakıp gidersen bil ki yaşamam
Ömrümden canımdan ne istersen al
Gülü susuz seni aşksız bırakmam'...
galatasaray
20.10.2009 - 23:37Efendim, uzunca bir aradan sonra galatasaray’a sevgilerimi, sevgili galatasaray’lılara selamlarımı, ofli hoca’ya da centilmenliğe sığmayan bu sevimsiz ziyaretinden dolayı da teessüflerimi bizzat iletir çıkarım ;)
Nusret Orhan bey amca, selâmlar efendim :)
kürt açılımı
01.09.2009 - 23:17Efendim, bir de şöyle bir şey ekleyelim… büyükannem yoksula, düşmüşe, itilene, kakılana sahip çıkan türk atalarından söz ederdi… ben onları geri istiyorum…
selçuklu diye bir grup atam varmış… onlar, gittikleri yerlerde kimsenin kültürüne, müziğine, diline dokunmamışlar; savaş yapmışlar ama gereği gibi yapmışlar…barışta da öyle… gittikleri yerlere hanlar, saraylar, kervanlar, çeşmeler yapmışlar….
Nizam-ı mülk türk olmamasına rağmen türk hükümdarına duyduğu saygıyı biz bugün kendimize duyulmuş sayıyoruz…
Heyy hat! layık mıyız şimdi biz melikşâh’ın torunu olarak buna ;)
her ermeni veya kürt lâfını duyduğumuzda yüzlercesini bir çırpıda öldürmek isteyen biri melikşâh’ın mı torunu, hassan sabbah’ın mı? ...
Toplam 667 mesaj bulundu