Halk arasında mutluluk hormonu veyahut doğal ağrı kesici, doğal uyuşturucu olarak bilinir.. lâkin, endorfin hormonu sadece ağrı hissini azaltması ve bir darbe, yaralanma sonucu acıyı ileten sinyalleri nötralize etmesi neticesinde hissedilen acıyı en aza indirgemesi dışında; uykusuzluk durumunda, depresyonlarda, stres, heyecan, sevinç ve dahi aşırı mutluluk hallerinde de salgılanan bir hormondur…
aşık olunduğunda bol miktarda salgılanan hormondur, zirâ kalbi pek bir rahatlatan hormondur diye ezber edilmiştir.. vücut için gerekli ve dahi yararlıdır diye bilinir; periferik vasküler direnci düşürdüğünden kalbe iyi geldiği düşünülür lâkin bu yönü henüz ıspatlanmamıştır efendim.. tamam, endorfin hormonu sinir hücrelerini uyuşturarak ağrıyı, acıyı kamufle eder, sızıyı bertaraf eder lâkin kalbe iyi gelir denildiyse, bakmayınız efendim öyle de kalleş bir hormondur ki; yürek sızınızı dindirmek konusunda hiçbir işe yaramaz ;)
yani efendim, sık sık aşık olmak yerine; siz, düzenli spor ve de her gün egzersiz yaparak, olumlu düşünerek, gülümseyerek endorfin üretiminizi fazlalaştırabilirsiniz…
bir kara kaşa, bir kara göze
sad pâre oldu yüreğum
bülbül-ü şeydâm yanar canum
kan döker çeşm-i giryânum
desem bî-vefâ bülbül
ol güle canefşân aşık
acep olur mu olmaz mu
oy ölem ben
kemik erimesi diye bilinir.. osteoporoz, kemiğin gözeneklerinin artması sonucu kemiğin süngerleşmesi ve kırılganlığının artmasıdır.... bir başka ifade ile; gerekli kalsiyumun depolanmamasıdır..
efendim, tıbbi çayı en doğru şekilde hazırlanarak içilir ise soğuk algınlığına karşı oldukça etkilidir.. ve fakat halk arasında yanlış bilinen bir şey vardır.. şöyle ki; ıhlamur yeşil yaprakları ile beraber kaynatılarak içilir herkesçe.. oysa ıhlamur kaynatılmaz ve yeşil yaprakları değil sadece çiçeği kullanılmalıdır.. ıhlamur ağacı üzerindeki çiçekler alınıp kurutulur ve dövülmek sureti ile üzerine sıcak su eklenir ve biraz demlendikten sonra içilir.. yeşil yaprakları ile kaynatılan ıhlamur etkili değildir; ıhlamurdan beklenen fayda ve etken madde sadece çiçeğindedir..
efendim, ıhlamur çiçeğinin ihtivâ ettiği yumuşatıcı etkisindeki madde sindirim sistemindeki bozukluklarında işe yarar ve ayrıca soğuk algınlığındaki tahrişi azaltır.. kokusundaki etken madde ise sakinleştiricidir.. terletici niteliğindeki etken madde ise vücudu ısıtmak sureti ile soğuk algınlığına iyi geldiğinden, şu soğuk geçen kış günlerinde vazgeçilmez nitelikte bir bitkidir..
şimdi, beste derhal bir fincan hazırlar ve içer...
çok güçlü antiseptik özelliği olmasından dolayı soğuk algınlığına iyi gelir, sindirimi kolaylaştırır ve ayrıca sakinleştirici özelliği vardır.. efendim kaynatmayınız, üzerine sıcak su ekleyip biraz demlendikten sonra süzüp içiniz..
Ey fânî, ne istediğini bil.. karamsar ve dalgın olma! .. unutma ki, karamsarlığın ve kararsızlığın verdiği dalgınlığa mülâkî olan kişi yaşayan müteharrik ölüden farksızdır... ey fânî, unutma ki; ne istediğini bilmeyen karamsarlar ve dahi kararsızlar hiçbir düşünceye mâlik olamayanlardır; fikirleri yoktur.. ey fânî, fikirler ateştir, fikrini içine hapseyleme; fikrini içinde örtüleyip söndürme! ! .. kararsızlık içte yaşanan bir muhalefet oyunudur, fikrini söylememek sanma ki gururdandır; bu ancak kalbin müdafaasıdır.. saklama fikrini ey fânî; kalbinin sana ceza vermesine engel ol! ! ..
efendim, nahvetfürûşlardan sakınıla der beste… zirâ, kibir kompleksli hâllerin tezâhürü neticesinde oluşan bir çeşit ruh hastalığı olup, tevazûdan bîhaber olan bu kişilerin tedaviyi reddetmekle beraber ve zaten tedavileri de mümkün olmaz..
efendim, terimi ‘yanlış bir hata yapmaktır’ şeklinde tanımlamak mantık hatası olup, aynı zamanda da terim ile müsemma bir anlatım bozukluğu ve yanlışlık içermektedir.. kısaca mantık ilkesine aykırı bir tanımlama olmasından mütevellit, tanımlayanın tehditine rağmen resmen ikâz ediyorum..
ricâ ediyorum bir bknz: dayak yersem ağlarım, küser giderim:’(
pek zarif arz-ı endâm eden bir terim ve en güzel kullanıldığı yer işte burası, buyurunuz efendim;
Çözülme zülfüne ey dil-rübâ dil bağlayanlardan
Kaçınma âteş-i aşkınla bağrın dağlayanlardan
Düşer mi ictinâb etmek seninçün ağlayanlardan
Sirişk-i çeşmimin bak farkı var mı çağlayanlardan
Gelüb vakt-i bahâr âlem safâ-yı gül-şen etdikde
Nevâ-yı bülbülü gûş-i gül-i ra’nâ işitdikde
Uyub ahbâba sen de seyr-i Sa’d-âbâd’a gitdikde
Sirişk-i çeşmimin bak farkı var mı çağlayanlardan
Senin bir reng-i zîbân var ki gül-berg-i izârında
Bulunmaz gül-sitân-ı âlemin bâğ-ı bahârında
Otur ihrâma ârâm et bir az havzın kenârında
Sirişk-i çeşmimin bak farkı var mı çağlayanlardan
Hevâ-yı perçeminle başka bir hâlet olur serde
Yeni başdan misâl-i Vâsıf uğratdın beni derde
Gamınla gerçi çokdan ağlarım ammâ bugünlerde
Sirişk-i çeşmimin bak farkı var mı çağlayanlardan
kelime anlamı olarak kullar, köleler mânâsındadır ve fakat padişâhın şâhsi, özel hizmetlerini gören imtiyâzlı hizmetkârlarda (bendegânlar) böyle tabir edilirmiş..
Ne bir ses ne de haber
Gelmiyor artık senden
Öylece kalakaldım da deli hasretinle ben
Bir yabancı selamı ile hüzünlere daldım
Kendi ellerimle ben beni kederlere saldım
Sonunda bir oyuncak kara sevda aldım senden
Yani değişmedim hala öyle biraz çocuk kaldım
Yok öyle el gibi durma gül biraz
Sana gülmeler yaraşır
Yok öyle güz gibi soğuk olma
Güz ayrılık taşır
bir rafta iki eski kitap gibi durduk
bezden ciltleri dokunmaya çağıran
ama zaman geçmiş
geçen zamana değer biçen terazi
aynı kefeye koymuş bizi
bu yepyeni, adresi bilinmez bir başlangıç, yol şimdi.
aman efendim ‘nedirin sultanı’ olmakla mükâfatlandırılmışız pek muhterem fî-yakalı hazretleri tarafından.. zat-ı şahanelerine arz-ı şükraniyyet eylerim… lâkin kendi hâlimizde arz-ı endâm etmekteyiz nâçizâne nedir, ne değildir antoloji âleminde; arzû etmedik, beklemedikdi saçlarımıza ışıl ışıl taçlar takılmasını..
efendim, zat-ı âlileri tarafından bilinçaltıma gizlice ve fakat bir o kadar da alenîyetle gönderilen mesajın bana verdiği yetkiye dayanarak ve kendi özgür ve hür irâdemle pek muhterem ‘fî-yakalı’ hazretlerini ‘nedir antoloji âleminin padişahı’ ilân ediyorum izniniz ilen..
zat-ı âlilelerini nedir-i idâreyi muhâkeme etmeye, emelleri hâşıl eylemeye, idâre-i nedir antoloji milletine nüfûz kesbettirmeğe, haksızlıkları ortadan kaldırmaya, yaralara merhem sürmeye hukûku müsâvî tutmaya, her türlü imtiyazı lağv etmeye, nedir antoloji milletini hâkim etmeye, nedir antoloji âlemine itibar kazandırmaya, terk ve harabiyyetlerin önünü almaya, terimleri cümle içinde kullananları ihtara, üzerimize ve dahi yüzümüze çemkiren düşmanı hudutlarmızdan püskürtmeye, edilen hataları tashîhe lâzım olan ıslâhâtı icrâya davet ediyorum…
;)
efendim bir tatlı huzur maksadı ilen, tatlı mukâlemelerde görüşmek dileği ilen…
öperim bülbülümün, pardon padişahımın gözlerinden sevgi ilen...
cumhuriyet dönemi aydın tipolojisinin bütün sorunlarını sağlam irdeleyen önemli bir yapıttır..
ve sürekli tartışılır hem yapıtın değeri hakkında, hem de yazarı hakkında... kimi için anlaşılası değildir, diğer taraftan hiç okumayanlar vardır, ama gene de yapıt hakkında da yazarı hakkında da kesin önyargılarla eleştiriler sunmaktan geri kalınmaz..
mesela, james joyce bir çoklarına göre dünyanın bir numaralı edebiyatçısıdır.. 20. yüzyılın tartışma götürmeyecek biçimde en iyisi olarak tanımlanır..ulysess diye bir başyapıtı var, on kişiden biri bitirebilir ve kitabın tüm hazlarını hissedebilir denir...
dolayısıyla ‘tutunamayanlar’ baz alınarak oğuz atay’a edebiyat tarihi ve kültürel eleştiri alanında biçilen payeyi tartışmak bana akıllıca gelmez.. kitabı anlaşılır bulmayan, anlamayan ve hatta tek bir satırını okumadan bu ülkede bir yazara küfretmeyi marifet sayan insanlar var... oğuz atay, bir kitabını okuduğum ve fakat tanımaya- anlamaya çalıştığım bir yazar.. tutunamayanlar ise kaç kez elime aldımsa bitiremediğim bir kitaptır... hiç olmazsa az çok yazarı tanımaya çalışmalı ve derdini anlamalı, saygı gösterilmeli diye düşünüyorum...
cumhuriyet devrimi osmanlıyı yok sayarak piç bir toplumun oluşmasının temelini attı; bu bağlamda ahmet hamdi tanpınar ve oğuz atay bu toplumu kökleriyle yeniden birleştirmek adına önemli isimlerdir.. belki otuz yıl sonra bu listeye orhan pamuk da eklenecek ve bence eklensin, bu karanlık faşist ortam biraz dağılsın sakince değerlendirilsin bazı şeyler..
döneme göre eleştirecek olursak siyasi komplolar, darbeler, hırsız siyasetçiler, birbirini yiyen aydınlar ve sürekli kompleks; batı kompleksi, arap kompleksi..
hâl böyleyken, tanpınar saldırmadan suçlamadan arayışın simgesidir.. geçmişteki güzelliklerle yüzünü döndüğümüz batıdaki estetiği özümsem çabasının vücuda gelmiş halidir.. cumhuriyet her şeyi 1920 de başlatırken, o, osmanlıyı bir yaşama biçimi, bir kültürel zenginlik olarak önemser.. debussy ile ıtrî’yi birbirinin alternatifi olarak görmez..
oğuz atay da silahların konuştuğu bir dönemde asıl sorunumuz bu değil arkadaşlar diyebilmiş bir adamdır.. yani, kavganın tarafı olmak yerine bu toplumun temel sorunlarını çözümleme çabasına girmiştir..
sanat, hem fena hâlde bireysel, hem fena hâlde toplumsal bir şeydir..
çünkü insanı kendini anlatmaya iten temel güdü kişisel bir şeydir..
beğeni ve bu beğenin etrafından şekillenen etmenlerse toplumsaldır..
ama eğer sanata propaganda işlevi yükleyeceksen o başka bir şey olur..
evet, belki iyi örnekleri de vardır.. ama şahsen tasvip etmediğim bir durum bu... ideoloji sanattan ayrılmaz, ama sanat ideolojinin esiri olmamalıdır..
şairlerden örnek verecek olursak, galiba nazım hikmet bu işin dengesini sağlayanlara iyi bir örnek olabilir..
bir taraftan kavgasını sürmüş, ama öte yandan insan olduğunu hiç unutmamış..
ideolojinin esiri olsa: ' ve sana söylemek istediğim en güzel söz, henüz söylememiş olduğum sözdür'
diye bir dize çıkar mı? ..
‘‘her gerçek sanat eserinde insan gerçekliğinin bireyselliğe ve toplumsallığa, özgüllüğe ve evrenselliğe bölünmesi sorunu ortaya çıkar, ama bu sorun yeniden yaratılmış olan bir birliğin sorunudur.. sanat insanı parçalanmış bir durumdan birleşmiş bir bütüne dönüştürebilir.. insanların gerçekleri anlamasını sağlar, onları dayanılır bir biçime sokmasında insana yardımcı olmakla kalmaz, gerçekleri daha insanca, insanlığa daha lâyık kılma kararlılığını da arttırır..’’ *
sanatın kendisi bir toplum gerçeğidir.. sanatçı denen o üstün büyücü gereklidir topluma.. çürüyen bir toplumda, sanat doğru sözüyse, çürümeyi de yansıtmak zorundadır.. ve toplumsal görevinden kaçmadığı sürece, sanat dünyanın değişebileceğini göstermeli, değişmesine yardım etmelidir...
* tırnak içi, ‘sanatın gerekliliği’ isimli kitaptan..
‘sanat insanın dünyayı tanıyıp değiştirebilmesi için gereklidir.. ama salt özünde taşıdığı büyü yüzünden de gereklidir sanat’...
başkalarının bakışlarını, ruhlarını, yaşantılarını anlayamazsak kendi ruh halimizi anlatacak, anlamlandıracak derinliğe ulaşamayız.. sanat dediğin başkalarının damıttıklarının tadına varabilmek değil midir? ..
bazan bir şey bizi iter, ama sonra oraya geri dönemeyiz; aslında dönüp doğru zamanda doğru tatlar alabilsek, kendimizi kocaman bir evrenin içinde buluruz.. kaçırdığımız şeylere hayıflanarak...
kötü zan…zaten adı üstünde ‘zan’ vardır efendim… sanma, yani tahminlere ve ihtimallere dayanan menfî düşünme sanatıdır… efendim bu durumu yaşam felsefesi hâline getirenler olduğunu düşünecek olursak; bencesi-sencesi yok, bu, düpedüz psikolojik bir rahatsızlıktır, kişinin kalbine yerleşmiş bir virüstür.. ilacı ise antivirüs olarak gerek kalbe gerekse beyne hüsn-ü zan enjekte etmek, güzel ve iyi düşünmek adına iradeyi de zorlayarak dili buna alıştırmak…
endorfin
19.02.2009 - 15:46Halk arasında mutluluk hormonu veyahut doğal ağrı kesici, doğal uyuşturucu olarak bilinir.. lâkin, endorfin hormonu sadece ağrı hissini azaltması ve bir darbe, yaralanma sonucu acıyı ileten sinyalleri nötralize etmesi neticesinde hissedilen acıyı en aza indirgemesi dışında; uykusuzluk durumunda, depresyonlarda, stres, heyecan, sevinç ve dahi aşırı mutluluk hallerinde de salgılanan bir hormondur…
aşık olunduğunda bol miktarda salgılanan hormondur, zirâ kalbi pek bir rahatlatan hormondur diye ezber edilmiştir.. vücut için gerekli ve dahi yararlıdır diye bilinir; periferik vasküler direnci düşürdüğünden kalbe iyi geldiği düşünülür lâkin bu yönü henüz ıspatlanmamıştır efendim.. tamam, endorfin hormonu sinir hücrelerini uyuşturarak ağrıyı, acıyı kamufle eder, sızıyı bertaraf eder lâkin kalbe iyi gelir denildiyse, bakmayınız efendim öyle de kalleş bir hormondur ki; yürek sızınızı dindirmek konusunda hiçbir işe yaramaz ;)
yani efendim, sık sık aşık olmak yerine; siz, düzenli spor ve de her gün egzersiz yaparak, olumlu düşünerek, gülümseyerek endorfin üretiminizi fazlalaştırabilirsiniz…
başarı
19.02.2009 - 15:42teferruatlarda gizlidir..
şu an ne dinliyorum
19.02.2009 - 15:36bir kara kaşa, bir kara göze
sad pâre oldu yüreğum
bülbül-ü şeydâm yanar canum
kan döker çeşm-i giryânum
desem bî-vefâ bülbül
ol güle canefşân aşık
acep olur mu olmaz mu
oy ölem ben
efendim, âh-ü vâveylâ ilen
osteoporoz
19.02.2009 - 15:35osteo: kemik
poroz:delikli
kemik erimesi diye bilinir.. osteoporoz, kemiğin gözeneklerinin artması sonucu kemiğin süngerleşmesi ve kırılganlığının artmasıdır.... bir başka ifade ile; gerekli kalsiyumun depolanmamasıdır..
ıhlamur
19.02.2009 - 15:32efendim, tıbbi çayı en doğru şekilde hazırlanarak içilir ise soğuk algınlığına karşı oldukça etkilidir.. ve fakat halk arasında yanlış bilinen bir şey vardır.. şöyle ki; ıhlamur yeşil yaprakları ile beraber kaynatılarak içilir herkesçe.. oysa ıhlamur kaynatılmaz ve yeşil yaprakları değil sadece çiçeği kullanılmalıdır.. ıhlamur ağacı üzerindeki çiçekler alınıp kurutulur ve dövülmek sureti ile üzerine sıcak su eklenir ve biraz demlendikten sonra içilir.. yeşil yaprakları ile kaynatılan ıhlamur etkili değildir; ıhlamurdan beklenen fayda ve etken madde sadece çiçeğindedir..
efendim, ıhlamur çiçeğinin ihtivâ ettiği yumuşatıcı etkisindeki madde sindirim sistemindeki bozukluklarında işe yarar ve ayrıca soğuk algınlığındaki tahrişi azaltır.. kokusundaki etken madde ise sakinleştiricidir.. terletici niteliğindeki etken madde ise vücudu ısıtmak sureti ile soğuk algınlığına iyi geldiğinden, şu soğuk geçen kış günlerinde vazgeçilmez nitelikte bir bitkidir..
şimdi, beste derhal bir fincan hazırlar ve içer...
şifâ ilen..
adaçayı
19.02.2009 - 15:28çok güçlü antiseptik özelliği olmasından dolayı soğuk algınlığına iyi gelir, sindirimi kolaylaştırır ve ayrıca sakinleştirici özelliği vardır.. efendim kaynatmayınız, üzerine sıcak su ekleyip biraz demlendikten sonra süzüp içiniz..
çay ve sigara
19.02.2009 - 15:25şuan biraz dinleniyorken fena olmazdı.. lâkin soğuk almışız.. hem, her çay içilmez efendim; ben çaya çay demem içinde bergamot ve kaçak çay yok ise...
kalsın efendim kalsın, bitki çaylarına başvurmalı..
şu an ne dinliyorum
16.02.2009 - 00:40hepsi tercihimdir, buyurunuz efendim;
niye çattın kaşlarını - tülay özer
niye çattın kaşlarını - sibel pamuk
niye çattın kaşlarını - selda bağcan
Niye çattın kaşlarını
Bilmiyom yar suçlarımı
Ölürsem ben saçlarını
Yolma gayri yolma leyli leyli
Ben yandım aşkın narına
Meyletmem dünya malına
Ölürsem ben mezarıma
Gelme gayri gelme leyli leyli
Bir garibim düştüm dile
Gerçeklerde olmaz hile
Zalımlar elinden bile
Alma beni alma leyli leyli
.....
âh ilen..
aforizmalar
16.02.2009 - 00:14Ey fânî, ne istediğini bil.. karamsar ve dalgın olma! .. unutma ki, karamsarlığın ve kararsızlığın verdiği dalgınlığa mülâkî olan kişi yaşayan müteharrik ölüden farksızdır... ey fânî, unutma ki; ne istediğini bilmeyen karamsarlar ve dahi kararsızlar hiçbir düşünceye mâlik olamayanlardır; fikirleri yoktur.. ey fânî, fikirler ateştir, fikrini içine hapseyleme; fikrini içinde örtüleyip söndürme! ! .. kararsızlık içte yaşanan bir muhalefet oyunudur, fikrini söylememek sanma ki gururdandır; bu ancak kalbin müdafaasıdır.. saklama fikrini ey fânî; kalbinin sana ceza vermesine engel ol! ! ..
Bestenegâr-i azîmü’ş-şân
nahvet
16.02.2009 - 00:11kibir, böbürlenme..
efendim, nahvetfürûşlardan sakınıla der beste… zirâ, kibir kompleksli hâllerin tezâhürü neticesinde oluşan bir çeşit ruh hastalığı olup, tevazûdan bîhaber olan bu kişilerin tedaviyi reddetmekle beraber ve zaten tedavileri de mümkün olmaz..
Mütevâziliği kendine şiâr edinenlere selâm ola…
anlatım bozukluğu
16.02.2009 - 00:09efendim, terimi ‘yanlış bir hata yapmaktır’ şeklinde tanımlamak mantık hatası olup, aynı zamanda da terim ile müsemma bir anlatım bozukluğu ve yanlışlık içermektedir.. kısaca mantık ilkesine aykırı bir tanımlama olmasından mütevellit, tanımlayanın tehditine rağmen resmen ikâz ediyorum..
ricâ ediyorum bir bknz: dayak yersem ağlarım, küser giderim:’(
sirişk i çeşm
16.02.2009 - 00:02gözyaşı..
pek zarif arz-ı endâm eden bir terim ve en güzel kullanıldığı yer işte burası, buyurunuz efendim;
Çözülme zülfüne ey dil-rübâ dil bağlayanlardan
Kaçınma âteş-i aşkınla bağrın dağlayanlardan
Düşer mi ictinâb etmek seninçün ağlayanlardan
Sirişk-i çeşmimin bak farkı var mı çağlayanlardan
Gelüb vakt-i bahâr âlem safâ-yı gül-şen etdikde
Nevâ-yı bülbülü gûş-i gül-i ra’nâ işitdikde
Uyub ahbâba sen de seyr-i Sa’d-âbâd’a gitdikde
Sirişk-i çeşmimin bak farkı var mı çağlayanlardan
Senin bir reng-i zîbân var ki gül-berg-i izârında
Bulunmaz gül-sitân-ı âlemin bâğ-ı bahârında
Otur ihrâma ârâm et bir az havzın kenârında
Sirişk-i çeşmimin bak farkı var mı çağlayanlardan
Hevâ-yı perçeminle başka bir hâlet olur serde
Yeni başdan misâl-i Vâsıf uğratdın beni derde
Gamınla gerçi çokdan ağlarım ammâ bugünlerde
Sirişk-i çeşmimin bak farkı var mı çağlayanlardan
ENDERÛNÎ VÂSIF
bendegân
15.02.2009 - 23:58kelime anlamı olarak kullar, köleler mânâsındadır ve fakat padişâhın şâhsi, özel hizmetlerini gören imtiyâzlı hizmetkârlarda (bendegânlar) böyle tabir edilirmiş..
hâmûşâne
15.02.2009 - 23:55sessizce..
fecâyi
15.02.2009 - 23:54belâlar, acıklı hâller, felâketler..
bîkeslik
15.02.2009 - 23:53bîkes olma durumu.. kimsesizlik…
aforizmalar
13.02.2009 - 02:29İnsan, mutsuzluğunu başka mutsuzluklarla beslemekten kaçar; gerçeğin acıtan yüzünü yok sayma eğilimindedir…
nedir antoloji
13.02.2009 - 02:27Ne bir ses ne de haber
Gelmiyor artık senden
Öylece kalakaldım da deli hasretinle ben
Bir yabancı selamı ile hüzünlere daldım
Kendi ellerimle ben beni kederlere saldım
Sonunda bir oyuncak kara sevda aldım senden
Yani değişmedim hala öyle biraz çocuk kaldım
Yok öyle el gibi durma gül biraz
Sana gülmeler yaraşır
Yok öyle güz gibi soğuk olma
Güz ayrılık taşır
zuhal olcay'dan dinlenmesini salık veririm..
âh ü zâr ilen..
yol
13.02.2009 - 02:10bir rafta iki eski kitap gibi durduk
bezden ciltleri dokunmaya çağıran
ama zaman geçmiş
geçen zamana değer biçen terazi
aynı kefeye koymuş bizi
bu yepyeni, adresi bilinmez bir başlangıç, yol şimdi.
nedir antoloji
09.02.2009 - 02:14aman efendim ‘nedirin sultanı’ olmakla mükâfatlandırılmışız pek muhterem fî-yakalı hazretleri tarafından.. zat-ı şahanelerine arz-ı şükraniyyet eylerim… lâkin kendi hâlimizde arz-ı endâm etmekteyiz nâçizâne nedir, ne değildir antoloji âleminde; arzû etmedik, beklemedikdi saçlarımıza ışıl ışıl taçlar takılmasını..
efendim, zat-ı âlileri tarafından bilinçaltıma gizlice ve fakat bir o kadar da alenîyetle gönderilen mesajın bana verdiği yetkiye dayanarak ve kendi özgür ve hür irâdemle pek muhterem ‘fî-yakalı’ hazretlerini ‘nedir antoloji âleminin padişahı’ ilân ediyorum izniniz ilen..
zat-ı âlilelerini nedir-i idâreyi muhâkeme etmeye, emelleri hâşıl eylemeye, idâre-i nedir antoloji milletine nüfûz kesbettirmeğe, haksızlıkları ortadan kaldırmaya, yaralara merhem sürmeye hukûku müsâvî tutmaya, her türlü imtiyazı lağv etmeye, nedir antoloji milletini hâkim etmeye, nedir antoloji âlemine itibar kazandırmaya, terk ve harabiyyetlerin önünü almaya, terimleri cümle içinde kullananları ihtara, üzerimize ve dahi yüzümüze çemkiren düşmanı hudutlarmızdan püskürtmeye, edilen hataları tashîhe lâzım olan ıslâhâtı icrâya davet ediyorum…
;)
efendim bir tatlı huzur maksadı ilen, tatlı mukâlemelerde görüşmek dileği ilen…
öperim bülbülümün, pardon padişahımın gözlerinden sevgi ilen...
mütebessim yüzüm ilen ;)
tutunamayanlar
07.02.2009 - 17:34cumhuriyet dönemi aydın tipolojisinin bütün sorunlarını sağlam irdeleyen önemli bir yapıttır..
ve sürekli tartışılır hem yapıtın değeri hakkında, hem de yazarı hakkında... kimi için anlaşılası değildir, diğer taraftan hiç okumayanlar vardır, ama gene de yapıt hakkında da yazarı hakkında da kesin önyargılarla eleştiriler sunmaktan geri kalınmaz..
mesela, james joyce bir çoklarına göre dünyanın bir numaralı edebiyatçısıdır.. 20. yüzyılın tartışma götürmeyecek biçimde en iyisi olarak tanımlanır..ulysess diye bir başyapıtı var, on kişiden biri bitirebilir ve kitabın tüm hazlarını hissedebilir denir...
dolayısıyla ‘tutunamayanlar’ baz alınarak oğuz atay’a edebiyat tarihi ve kültürel eleştiri alanında biçilen payeyi tartışmak bana akıllıca gelmez.. kitabı anlaşılır bulmayan, anlamayan ve hatta tek bir satırını okumadan bu ülkede bir yazara küfretmeyi marifet sayan insanlar var... oğuz atay, bir kitabını okuduğum ve fakat tanımaya- anlamaya çalıştığım bir yazar.. tutunamayanlar ise kaç kez elime aldımsa bitiremediğim bir kitaptır... hiç olmazsa az çok yazarı tanımaya çalışmalı ve derdini anlamalı, saygı gösterilmeli diye düşünüyorum...
cumhuriyet devrimi osmanlıyı yok sayarak piç bir toplumun oluşmasının temelini attı; bu bağlamda ahmet hamdi tanpınar ve oğuz atay bu toplumu kökleriyle yeniden birleştirmek adına önemli isimlerdir.. belki otuz yıl sonra bu listeye orhan pamuk da eklenecek ve bence eklensin, bu karanlık faşist ortam biraz dağılsın sakince değerlendirilsin bazı şeyler..
döneme göre eleştirecek olursak siyasi komplolar, darbeler, hırsız siyasetçiler, birbirini yiyen aydınlar ve sürekli kompleks; batı kompleksi, arap kompleksi..
hâl böyleyken, tanpınar saldırmadan suçlamadan arayışın simgesidir.. geçmişteki güzelliklerle yüzünü döndüğümüz batıdaki estetiği özümsem çabasının vücuda gelmiş halidir.. cumhuriyet her şeyi 1920 de başlatırken, o, osmanlıyı bir yaşama biçimi, bir kültürel zenginlik olarak önemser.. debussy ile ıtrî’yi birbirinin alternatifi olarak görmez..
oğuz atay da silahların konuştuğu bir dönemde asıl sorunumuz bu değil arkadaşlar diyebilmiş bir adamdır.. yani, kavganın tarafı olmak yerine bu toplumun temel sorunlarını çözümleme çabasına girmiştir..
vesselâm
sanat toplum icin midir sanat sanat icin midir
07.02.2009 - 17:27toplum-sanat tartışması beyhûde bir tartışmadır..
sanat, hem fena hâlde bireysel, hem fena hâlde toplumsal bir şeydir..
çünkü insanı kendini anlatmaya iten temel güdü kişisel bir şeydir..
beğeni ve bu beğenin etrafından şekillenen etmenlerse toplumsaldır..
ama eğer sanata propaganda işlevi yükleyeceksen o başka bir şey olur..
evet, belki iyi örnekleri de vardır.. ama şahsen tasvip etmediğim bir durum bu... ideoloji sanattan ayrılmaz, ama sanat ideolojinin esiri olmamalıdır..
şairlerden örnek verecek olursak, galiba nazım hikmet bu işin dengesini sağlayanlara iyi bir örnek olabilir..
bir taraftan kavgasını sürmüş, ama öte yandan insan olduğunu hiç unutmamış..
ideolojinin esiri olsa: ' ve sana söylemek istediğim en güzel söz, henüz söylememiş olduğum sözdür'
diye bir dize çıkar mı? ..
‘‘her gerçek sanat eserinde insan gerçekliğinin bireyselliğe ve toplumsallığa, özgüllüğe ve evrenselliğe bölünmesi sorunu ortaya çıkar, ama bu sorun yeniden yaratılmış olan bir birliğin sorunudur.. sanat insanı parçalanmış bir durumdan birleşmiş bir bütüne dönüştürebilir.. insanların gerçekleri anlamasını sağlar, onları dayanılır bir biçime sokmasında insana yardımcı olmakla kalmaz, gerçekleri daha insanca, insanlığa daha lâyık kılma kararlılığını da arttırır..’’ *
sanatın kendisi bir toplum gerçeğidir.. sanatçı denen o üstün büyücü gereklidir topluma.. çürüyen bir toplumda, sanat doğru sözüyse, çürümeyi de yansıtmak zorundadır.. ve toplumsal görevinden kaçmadığı sürece, sanat dünyanın değişebileceğini göstermeli, değişmesine yardım etmelidir...
* tırnak içi, ‘sanatın gerekliliği’ isimli kitaptan..
sanat
07.02.2009 - 17:25‘sanat insanın dünyayı tanıyıp değiştirebilmesi için gereklidir.. ama salt özünde taşıdığı büyü yüzünden de gereklidir sanat’...
başkalarının bakışlarını, ruhlarını, yaşantılarını anlayamazsak kendi ruh halimizi anlatacak, anlamlandıracak derinliğe ulaşamayız.. sanat dediğin başkalarının damıttıklarının tadına varabilmek değil midir? ..
bazan bir şey bizi iter, ama sonra oraya geri dönemeyiz; aslında dönüp doğru zamanda doğru tatlar alabilsek, kendimizi kocaman bir evrenin içinde buluruz.. kaçırdığımız şeylere hayıflanarak...
sû i zan
07.02.2009 - 17:23kötü zan…zaten adı üstünde ‘zan’ vardır efendim… sanma, yani tahminlere ve ihtimallere dayanan menfî düşünme sanatıdır… efendim bu durumu yaşam felsefesi hâline getirenler olduğunu düşünecek olursak; bencesi-sencesi yok, bu, düpedüz psikolojik bir rahatsızlıktır, kişinin kalbine yerleşmiş bir virüstür.. ilacı ise antivirüs olarak gerek kalbe gerekse beyne hüsn-ü zan enjekte etmek, güzel ve iyi düşünmek adına iradeyi de zorlayarak dili buna alıştırmak…
Toplam 667 mesaj bulundu