Beste Negâr Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Anto ...

  • salma hayek

    01.04.2009 - 23:11

    tesadüfi ünü yakalayanlardan.. Lübnan asıllı … roberto rodriguez’in keşfi ile adını sinemada ilk kez ‘desperado’ filmi ile duyuran, oyunculuğunun yanı sıra sade, duru, melek gibi masum yüzü ile dikkatleri çeken güzeller güzeli olur kendileri…

  • aşkın rengi

    01.04.2009 - 23:08

    mâdem aşkın rengi varmış, o hâlde ara tonları unutmayınız; hep alev alev, hep pembe tonlarda yaşanmıyor aşk.. az gerçekçi olun hayalperestler ;)

  • hatıralar

    01.04.2009 - 23:04

    gidenle beraber yitiklere karışır, söner; yitirilen duygular gibi buz gibi olur...

  • nasılsın

    28.03.2009 - 02:06

    Nefsim levvâme’de…

    Kalbim mûtmâin..

    Emmâre’de değiliz çok şükür…

  • bilgi

    28.03.2009 - 02:02

    ben bilgiyi basmağa benzetirim…

    nesne, şey, olay ya da olgu…

    oradadır sen durduğun yer itibari ile… bir görüngüyle karşı karşıyasındır…. ve o görüngünün yorumu bulunduğun yer ile ilgilidir, her basamak çıkışında… görüngü ve buna bağlı yorum değişir… bu basamakların çıkılması gerektiğini falan göstermez…

    ya da hangi basamağın doğru olduğunu falan söylemez insana…. sadece görüntü değişir… ve yorumlar değişir… buna bağlı olarak, zaman gelir bütün bildiklerin, gördüklerin ışığında… ilk basamağa inmek ihtiyacı da hissedebilirsin…. gerçeğin ne olduğu gerçeğinden çok, senin onu nasıl görüp yorumladığın realitesidir söz konusu olan…. bu gerçeği değiştirmese de sende yarattığı şeyin sende yarattığı ivme açısından gayet gerçekçidir…. şöyle derler; gerçeği algılama biçimin bir süre sonra gerçekliğin olur… ama gerçek oradadır işte…

    bu noktada bir kimsenin kendi yorumuna diğer insanlarında kayıtsız şartsız itaat etmesini istemesini cahillik ve küstahlık olarak görüyorum… hele ki bu silah zoru ile yapılıyorsa zorbalıktır ve alçaklıktır, insanlık dışıdır… en nihayetinde bir yorumdur ki ve neden diğer yorumlardan daha tartışılmaz olma durumuna sahiptir bu…

  • Söz Oyunları

    28.03.2009 - 01:55

    genelde zeka oyunları ile söz oyunları karıştırılır… zeka sözler arasındaki ilişkiye anlam yükler… sözleri bütünleşik anlamlarla genişletir… ama söz oyunlarında mesafe dardır… söz oyunu yapabilmek de bir zeka ürünüdür ama amaç dardır; gayesi yoktur; yapanı yüceltir, öne çıkarır…zeka oyunlarında ise irdelenen konu öne çıkar… söz oyunlarına yüklenen göreve göre değişir içerdiği gerçeklik… bazen somut gerçekler söz oyunlarıyla abartılır… bazen de soyut ya da ideolojik şeyler demagojik bir formda gerçekmiş gibi yansıtılır… burada söz oyunları araçtır… zeka oyunlarıyla farkı da burada yatar…

    vesselâm...

  • ecir

    28.03.2009 - 01:51

    mükâfat...

    'Allah ecrini verir' derler ya.. Yâni, yapmak istediğin şey için çabala, Allah onun karşılığını, 'ecrini' verir demektir..

  • kalender

    28.03.2009 - 01:46

    aslında, çok da masum bir mânâsı yoktur.. ilgisiz, genel kural ve alışılmış geleneklere uymayan, gönlüne göre yaşayan ‘aldırışsız’ kimse demektir… hâni, şarkıda geçer: 'ben kalender meşrebim, güzel çirkin aramam'… kişinin umursamaz bir huya sahip olduğunu bu şarkıdaki ifâdeden daha iyi anlaşılıyor sanırım ;)

    dozunu aşmadığımız takdirde, biraz kalender olmakta zarar yoktur herhâlde öyle değil mi ;)

    pek tâbii…

  • ağlatan türküler

    28.03.2009 - 01:38

    selda bağcan - adaletin bu mu dünya

    güvenemem servetime malıma
    ümidim yok bugün ile yarına
    toprak beni de basacak bağrına

    adaletin bu mu dünya
    ne yar verdin ne mal dünya
    kötülerinsin sen dünya
    iyileri öldüren dünya

    ne insanlar gelip geçti kapından
    memnun gelip giden var mı yolundan
    kimi fakir kim ayrılmış yarinden

    adaletin bu mu dünya
    ne yar verdin ne mal dünya
    kötülerinsin sen dünya
    iyileri öldüren dünya

    kimi mecnun gibi dağda dolaşır
    kimisi de ölüm yok gibi çalışır
    kimi meteliksiz kimi milyona karışır

    adaletin bu mu dünya
    ne yar verdin ne mal dünya
    kötülerinsin sen dünya
    iyileri öldüren dünya

  • muhsin yazıcıoğlu

    28.03.2009 - 01:33

    kendisine ve beraberinde hayatlarını kaybeden insanlara Allah'tan rahmet diliyorum...

    'kar', bir yüzü saf, bir yüzü ölümse; o kadar masum değil...

    üşüyorum...

  • katarakt

    28.03.2009 - 01:24

    Ofli Hoca'ya selâmlar, saygılar :)

    efendim, hayır başka bir mânâ taşıdığından dolayı eklemedim... gezinirken olmadığını farkettim; bulunması gereken bir terim ve genelde yazmam sağlık terimlerine önemli bir hatırlatma yapmayacaksam...

    o hâlde bahsedelim biraz ve özellikle genç katarakt hastaları varsa, önemli bir detayın hatırlatılması, en azından doktoru ile konuşurken yönlendirici olur diye düşünüyorum mercek seçimi için...

    efendim katarakt, uzak ve yakını net görmemizi sağlayan göz merceğimizin matlaşıp, yaşlanması olayıdır.. tıpkı saçların beyazlaması olayı gibidir… doğumsal, diyabet ve de kazalara bağlı kataraktları saymazsak, %90 yaşlılıktan kaynaklanmaktadır… elbette, çeşitli sebeplere bağlı olarak nadiren de olsa gençlerde de rastlanıyor…

    efendim tek çâre ameliyattır.. günümüzde fakoemülsifikasyon (fako) tekniği ile oldukça başarılı katarakt ameliyatları gerçekleştirilmektedir… ameliyat öncesi ihtiyacınız olan lens (mercek) gücünüz belirlenir ve matlaşan göz merceğinizin yerine uygun göz içi lensi takılır… ayrıca, göz içi damlaları ile narkozsuz ve iğnesiz yapılmaktadır katarakt ameliyatları…

    genelde yaşlı katarakt hastalarında uzak yakın merceği kullanılır ve sorun olmaz… ancak genç hastalarda uzak yakın merceği, özellikle araba kullanan hastalarca geceleri ‘yansıma’ şikâyetleri yapmıştır… ameliyatta kullanılacak olan göz içi merceğinin uzak-yakın olması kararı hasta ve doktor arasında konuşularak veriliyor ve genç bir katarakt hastasıysanız bu durumu doktorunuz ile konuşmanızı tavsiye ederim... genç hastalarda uzak problemi varsa sadece uzak merceğinin kullanılması ve yakın içinde yakın gözlüğü kullanarak hayatına devam etmesinin daha evlâ olacağını düşünmekteyim.... aksi takdirde gece görüşünde ve özellikle araç kullanırken yansıma sorunu oldukça önemli bir sorun teşkil ediyor… tekraren söyleyeyim, fikrimi belirtmemin sebebi, eğer genç bir katarakt hastasıysanız, en azından bu detayı doktorunuz ile karşılıklı konuşarak mercek seçimi aşamasında en doğrusuna karar verilmesidir...

  • nusret orhan

    28.03.2009 - 01:08

    Nusret Orhan bey amca, fî-yakalı'yı şikayet etmeye geldim size :)

    aslında, açtığınız forum tartışma konusu tam da bunun için uygundu ama ben buraya gelip söylemeyi daha uygun buldum; yazamadım oraya... forum başlığı çok uygun bu şikayet için, 'Toplumda, çevrenizde insanların sizi sinir eden davranışları hangileridir? İnsanların hangi davranışlarına sinir olursunuz? ' diye bir tartışma konusu... lâkin, bizzat şahsınıza şikâyet etmek en doğrusu galiba... çok sinir oluyorum kendisine Nusret Orhan bey amca, çok mızıkçı :)

    ben küstüm artık konuşmam...

  • tedhiş

    28.03.2009 - 00:59

    korkutma, terör [=] dehşet

  • zülüf

    28.03.2009 - 00:53

    zülf-i yā r diyelim mi...

    yâr'in saçı...

  • ab ı hayat

    28.03.2009 - 00:44

    Âb-ı hayât-ı la'lüne ser-çeşme-i cân teşnedür

    Sun cur'a-i câm-ı lebün kim âb-ı hayvân teşnedür

    'Dudağının hayat verici suyuna can pınarı susamıştır. Dudağının kadehinden bir yudum sun, ona Âb-ı hayât bile susamıştır.'...

  • Doğan Canku

    28.03.2009 - 00:30

    'acılar yaşıyorum kavuşmak bedeliyle
    bekliyor biliyorum az ötemde sessizce
    adımlarım yaklaştı görüyorum orda işte
    kayboluverdi yine sokaklar arasında '...

    ...

    melodi ve söz uyumunun duru birlikteliği…
    yorumcunun sesinin dinginliği…
    sesini yükseltmeden öfke ve kırgınlığını yansıtmaması…
    düzlüğün monotonluğuna hiç düşmeden, arabesk yakınmadan uzak…
    kadere isyan etmeyen, hazin bir kabullenişi anlatan başka bir şarkı var mı ki …

    bir doğan canku şarkısı, 'sonuza dek'...

    dinlenilmesini öneririm...

  • Sahibine ulaşmayan emanetler

    28.03.2009 - 00:13

    'Kaybolma gecelerin ötesinde bir yere' demiştim...

    kaybolunmuş gecenin ötesine...

    umutlar karanlıklara gizlenmiş...

    emanet sahibine ulaşmamış...

  • alıntı kitap cümleleri

    20.03.2009 - 00:33

    ... “uzam bizim zindanımızdır “ dedim. Uzamın yalnız gözle görebildiğimiz kadarı bize aittir; biz ise tamamen ona aidiz. O bizi yorar, korkutur, çağırır, kovar. Bizi gördüğünü sanırız. O ise bizimle ilgilenmez bile. Ona hükmettiğimizi söyleriz, oysa yalnız bize gösterdiği hoşgörüden faydalanmışızdır
    Yeryüzünün bize eğilimi yoktur. Şimşekler, dalgalar bizim için değildir, biz onların içindeyiz. Kendi öz yurdu yoktur insanın. O, kör güçlerden aşırır yurdunu. Yeryüzü mutsuzluklardan başka birşey vermeyen acayiplikler konutu olabilir yalnız, kimsenin olmadığı gibi, bizim de değildir.
    Fethettiğimiz dünya değil, ayağımızı koyacak bir parça yer. Dağ değil, gözümüzdeki resim, deniz değil, oynak sertliği ve üzerindeki yansımasıdır. Bize ait olduğunu sanırız. Sıkıca tutunduğumuz şey yanılsamadır.
    başka yapılacak bir şey olmadığı için, gerçek barınağımız dünyadır diye kendi kendimizi aldatıyoruz. Anlayışsız ve obur kimseler için iyi bir yerdir dünya. Belki de geri dönmek, sadece göç etmektir insanın çıkış yolu..

    Derviş ve Ölüm’den (Mehmet Selimoviç, Türkçesi: Mahmut Kıratlı)

  • ooooofffffffff

    19.03.2009 - 23:15

    hakikaten eklenmiş :)

    eklemekle kalınmamış, sayfalarca da oooofffff 'lanılmış :)

    stres atma sayfası herhâlde, iyi yanından bakalım olaya değil mi ama...

    gelelim hep beraber sayfaya, bir offffffffff çekelim, topluca rehabilite olalım ;)

    enteresanız vesselâm...

    offff :)

  • nusret orhan

    19.03.2009 - 22:43

    Sevgili Nusret Orhan bey amca;

    Efendim, sizi sevip saydığımızdan nazımızı, edâmızı hoş karşılayacağınızdan emin olduğumuzdan, zat-ı âlinizi nedir bölümünden rahatsız etme cûretini göstererek gelip şikayetlerde bulunmak suretiyle şımarıklık yapıyoruz…

    Şahsınıza karşı beslediğimiz engin muhabbet ve saygılarımızı nakletmeye lüzûm var mı bilmiyorum… siz, büyüğümüz olarak gönlümüzde zaten bir tahta sahipsiniz... zaman zaman sürûrumuzu, neşvemizi, şikâyetlerimizi, üzüntülerimizi gelir ve şahsınıza naklederek paylaşırız hoşgörünüze sığınarak; mazûr görünüz şımarıklıklarımızı…

    Efendim, antolojiye ayırdığımız zaman içerisinde arzûmuz; yazarken, okurken, eğlenirken bir nebze tebessüm etmek ve tebessüm ettirebilmek…

    Nusret Orhan bey amca, ayrıca şunu belirtmek isterim ki; ezelden Galatasaray’lı oluşumuzdan mütevellit resmen ve bîzatihi duygularınızı sömürerek yine bir şımarıklık yapıyor ve sırf bu sebepten şahsımıza bir iltimas geçmenizi ricâ ediyorum :)

    Sayılarımla…

    Bâki selâmlar…

  • ben gidiyorum

    19.03.2009 - 22:39

    Daha dokunmadan kurudu irem
    çöllere bir türlü yağamıyorum
    yeni bir koşunun başlangıcında
    biraz deprem sonrası
    biraz şehir hülyası
    bir kalp yangınından geriye kalan
    siyah gözlerine beni de götür
    artık bu yerlere sığamıyorum.

    ...

    Usul usul intizarı çürüten
    bu hercai diken,bu çılgın arzu
    sürüklüyor imkansız muştuların
    eşiğine gönül vadilerini
    bir ağaçtan düşen yapraklar gibi
    düşüyorum tanyerine
    ya topla yaralı kırlangıçları
    ya da bu vefasız şarkıyı bitir
    özgürlüğe giden tutsaklar gibi
    siyah gözlerine beni de götür.

    Nurullah Genç

  • nasılsın

    19.03.2009 - 01:35

    bugün iyiyim, ama yarını bilmiyorum…

    bu ‘’amma’ ların arkasında hep bir gizem vardır…

    ‘’amma’’lar sırdır…

    bugün iyiyim, yarın kalbime hüzün değer mi? ...

    ‘’muamma’’…

  • dut yemiş bülbül

    19.03.2009 - 00:47

    ‘‘dut yemiş bülbüle dönmek’’

    Sürekli kullanılır.. kullanılırda, taşıdığı mânâ, içerdiği mesaj itibâriyle de çıkış noktası muallâktır… sorun olmazken aniden karşılaşılan bir durum veyahût bir söz karşısında kişinin suskunlaşması durumunda söylenen bir deyimdir… lâkin dutun bülbül ile olan ilişkisi ne ola ki? … hem, bülbül dut yer mi ki? ... yiyorsa neden sebep susar bülbülümüz? ..

    Beste araştırır :)

    muhtelif rivâyetlere göre; dut yiyen bülbülün ishal olması ve ötmemeyi tercih etmesi söylenegelmiştir.. beste pek ilmî bulmaz bu açıklamayı; bu olamaz ;)

    diğer bir açıklama ise; dutun ses kısıklığına yol açtığından, dut yiyen bülbülün ötme yeteneğini kaybetmesi… efendim beste yine ikna olmaz, zirâ bu açıklamada hiç ilmî değil ;)

    çocukluğumdan bilirim, ikâmet ettiğimiz lojmanın civârında dutluk vardı… oldukça büyük bir dutluktu… haziran ayında talan ederdik o dutluğu ;) lezzet yönünü küçüklüğümden bilirim… vitamin ve enerji kaynağı olan bu meyvenin faydası ise herkesçe malûmdur… ak dutun ve özellikle kara dutun gerek meyvesinin, gerekse yaprakları, kök ve kabukları modern tıpta çeşitli şekilde kullanılmaktadır… bu denli faydalı bir meyve olan dutun bu deyime malzeme oluşuna gönlümüzde, mantığımızda râzı olmadı velhâsılı :)

    efendim, ‘dut’ kısmı ile biz ilgilendik… ‘bülbül’ kısmıyla ise bir üniversitenin zooloji anabilim dalı başkanı olan pek değerli profesörümüz ilgilendi :) efendim araştırdık, sorduk, soruşturduk, öğrendik; her şey halka hizmet için; bilelim, öğrenelim; bilgilerinize, ilgilerinize arz ederim, buyurunuz:

    'Erkek bülbül mayıs ayında çiftleşmek için eş bulana kadar öter... Bir süre sonra kendine eş bulur ve ötmeyi keser... Tam o sırada da dut ağaçları meyve verir... Halk bülbülün susmasını, duta bağlar ama yanlıştır… İkisi arasında bir neden-sonuç ilişkisi yoktur… Bülbülün ötmesi ve susması çiftleşmeyle ilgilidir.'

    efendim fazla söze ne hacet, beste bu noktada susar ;)

  • leb

    19.03.2009 - 00:26

    efendim, yok böyle muhayyile, yok böyle bir anlatım ustalığı...

    Leblerin tek la’l ü lafzın tek dür-i şeh-vâr yoh

    La’l ü gevher çok lebin tek la’l-i gevher-bâr yoh

    Fuzûlî

    “Dudakların gibi yakut, sözün gibi değerli inci yok; gerçi yakut ve mücevher çok ama dudakların gibi mücevher yağdıran yakut yok.”

Toplam 667 mesaj bulundu