olur da kanatlanırsa kalbim
gökyüzüne yazacağım gülüşlerini
sen,
büyük denizlerden görkemli
el değmemiş çağlayan,
sen,
ağaç dallarında biriken,
parasız yenilen
her meyvenin tadı,
bir şarkı edasıyla
düşer gönlüme...
büyük hediyelere parası yetmeyen çocukların, kolonyalı sayfalara şiirlerini yazıp sevgiliye armağan etmesidir Nazım...
Gülçehre... Benim minik suratlı, dev yürekli kızım. Sen hiç doğma emi, hiç gelme düşler ülkesinden. Biliyorum üzülüyorsun, bende üzülüyorum, ama sen bu dünyaya göre değilsin. Sana atlı karıncalar ile dönmek yakışır düşlerin en ulaşılmazına. Sana, gülmek yakışır, kirli elbiselerinle. Sana el değmemiş sevdalar yakışır.
Gülçehre... Güzel kızım. Sen hep uzaktan tebessüm et bana. Sen hep şarkılar söyle düşümde. Ama gelme buralara, buralar kirlendi kızım, buralar sana yabancı
1
türkçe konuşuyorum sevgilim
türkçe anlıyorum seni
yazdıklarını türkçe okuyorum
oysa yüreğimden geçen yitik bir serçe
haykırır sevdasını kürtçe
insan sevgisiz yaşar anlarım. insan düşüncesiz, gerçeksiz, umutsuz, ideolojisiz, hiçbir şeysiz de yaşar, buna da eyvallah. hatta aşksız ve inançsız da yaşar. ama insan nasıl vicdansız yaşar, anlayamıyorum. insan -kalbi ve beyni olan insan- Hasan Ferit'in babasının yüzündeki acıyı, acısı gibi bilmeyen insan, bilmem ki nasıl insan...
not: anaların gözyaşlarını bildiğimizden miydi neydi, zor olsa da içimize atıyorduk. lakin babaların gözyaşları bir başka acılı oluyor, bir başka yanık, bir başka sancılı oluyor...
gizlenen herşeyin,
birer umut hanesidir hayalin
soğuk kış akşamlarına demli çay,
zemheriye kıtlama şeker...
yoksul virane evlerde tüten sobadır,
durmadan hikayesini yazıyoruz hayatın.
sahilde ki en küçük taşa, çalılıklar arasında ki küçük fidana, duraklarda ki ilan levhalarına...
aldırman yenilgilere, üzülmeden yalnızlıklara.
koskoca kalabalıkta azınlık olmalara...
biliyoruz ki azınlık olmak, yüreğimizin doluluğuna engel olamaz.
bugün herkes medyanın gerçek yüzünü gördü ya, bence en büyük kazanım bu oldu. körcülük, sağırcılık, dilsizcilik, yalan haberler şimdilerin değil, çok daha eskilere dayanan bir gelenekti medyacılıkta. 68 ve 78 kuşağının, 90 lı yılların en büyük talihsizliği sosyal medya eksikliği oldu, yoksa şimdi çok daha ilerilerde bir ülke olabilirdik. ama şimdi insanların daha fazla şeyin farkına varması gerek, özellikle Güneydoğu'da ki yaşananlara karşı artık çoğu ön yargının kırılması gerektiğini düşünebiliriz. yani bugün eğer Türk ulusalcısı bir vatandaş "Kürt kardeşim artık seni çok daha iyi anlıyorum" diyebiliyorsa o zaman gerçekten Taksim Direnişi, amacına ulaşmak üzeredir
yüreğim...
yangınlarda yanan,
soğuk su kristallerinde üşüyen,
bir yağmurun gölgesinde boğulan yüreğim...
ve yüreğimden giden ki
şair ile düşüncelerım şöyle yazdıgı şiirler hayatın içinde yasadıgımız olayları anlatıyor anlatım sekli ve şiirlerde okuyucuya duyguyu verebiliyo ulvi koçun şiirlerını okudunda siirlerde hayaller degilde gerçekler elen alınmış ve vurgunlanmıs yazdıgı şiirleri çok begendim ellerıne saglık umarım şii ...