Anlatılmamış hikayelerle doluyuz. Anlatılmış olanlar da okuyan ve dinleyen bir toplum olmadığımız için bilinmediği için anlatılmamış gibi doğal bir enerji kaynağı olarak dopdolu duruyor.
Çünkü hikayemizi anlatmak istediğimiz
İnsanlarda bizim gibi dolu, onlarda anlatacak birini arıyorlar. Yaşam belkide bir arayış sürecidir. Bulduklarımızı bizden sonra birileri bulacak. Belki de bu sebeple arkeolojij bir derinlik geçmiş oluyoruz.
Sürekli kendine odaklı yaşadığımız için dinlemeyi ve sırayı ötekilere vermeyi bir türlü başaramıyoruz.
Kimsenin kimseyi anlayabilecek bir boşluğu kalmamış sanki, herkesin guncu daralmış.
Kalmadı kendimizi kendimize hikayelerimizi anlatmaktan başka kimsemiz. Kendimizle baş başayız.
Aynı sorunlar içinde sürekli aynı şekilde bu sebeple debelenip duruyoruz. Sonuç vermeyen yöntemlerden yarar beklemeyi inanç gibi gelenek haline getirmişliğimiz en büyük açmazımız.
Bir dolap gıcırdıyor uzaklarda durmadan
Eşya fışkırmış gibi tılsımlı bir uykudan,
Sarmaşıklar ve böcek sesleri sarmış evi.
Her şey yerli yerinde; masa, sürahi, bardak,