Ağacın kıymeti meyvasındandır,
Hamurun kıymeti mayasındandır,
Dağların kıymeti havasındandır,
Beni ben yapansa dilimdir dilim.
İnsanı huyudur değerli kılan,
Torbasını sarmış belden yukarı,
Dağların başında bu garip çoban.
Ağır ağır yürür yorgun belli ki;
Altmış beş yaşında bu garip çoban.
Sabahın köründe, önde sürüsü,
Şafak söker, aydınlanır ocağım.
Ben yanarım, kül olurum dünüme.
Pişmanlığım, keşkelerim depreşir,
Günahlarım dizilince önüme.
Bir yarımı sarmalarım belerim,
Burun büker yergiye, bayılırlar övgüye, dev aynası az gelir.
Sırtlayıp da dağları, götürürler soluksuz, engebeler düz gelir.
Dalkavukluk asillik, engel değil onlara, üstelik de haz gelir.
Ana baba tanımaz, saygı sevgi nedir ki, bunlar ona vız gelir.
El eteğin öperken, sanki ona taparak; rehavete girdiler.
Bir zamanlar benim de yaşım yirmiydi, “su çıkarırdım, sıkınca taştan”.
Durun! Hele anlatayım en baştan:
Çok geriye gitmeye gerek yok, başlayayım yavaştan
O tarihlerde; zaten çocuklar; zor çıkarlardı bahara, kara kıştan.
Beterdi yoksulluk savaştan.
Yağ, süttozu filan gelirdi dıştan
Parayla ölçülmez değeri onun,
Bilene Cennet’in yoludur zaman
Tanımı, tarifi olmaz ki bunun
Ak saçlı ninemin halıdır zaman.
Görmeye gücünü verendir göze,
Düşlerim hazandı kışa yaklaştı,
Gördüm ki; borandı, kardı baharım.
Ağrılarım dinmez, sancım sıklaştı.
Bu sene de kısa sürdü baharım.
Boncuk boncuk damlar, sular üstüme,
Ahlak öksüz kalmış gözyaşı döker,
Bir kutuda âlâ mücevher gibi.
Keramet kendinde sanır cahiller,
Bel bağlarlar pula bir cevher gibi.
Kimi kıskanırken çakıl taşını,
Dağların ardından vurur şavkını,
Buluşur toprakla güneş ışığı.
Geceye nazire, hem de arkadaş,
Oluşur toprakla güneş ışığı.
Herkes uykusunda, odur yol alan,
Poyraz esti, deli gönlüm
Ha savruldu, savrulacak.
Kızgın güneş yaktı teni,
Ha kavruldu, kavrulacak.
“Gitme” dedim sana, “gitme! ”'
Şunu da söylemeden geçmeyelim Baba olmadan Ana olmuyor:D
Şunu da söylemeden geçmeyelim Baba olmadan Ana olmuyor:D
Şunu da söylemeden geçmeyelim Baba olmadan Ana olmuyor:D