Madam Beki ve Hilal caddenin karşısına geçip,deniz kıyısındaki parka gitmişlerdi.Aslında kapalı bir mekanda oturmak istemişti Madam Beki ama Hilal konuşacaklarını diğer insanların duymasından korkmuş olacaktıki açık havada oturalım diye diretmişti.Çocuk parkında banklardan birine oturdular,Hilal az ötedeki kefeteryadan çay alıp gelmişti.Madam Beki söze başladı
---Bak Hilalcim sana şimdi söyleyeceklerimi iyi dinle,Çünki senin için çok önemli şeyler söyleyeceğim.
--Buyrun
---Sen bu Muratla evlenmeyi düşünüyormusun,tabii nişanlı olduğuna göre evet
---Henüz nişanlı değiliz
Hilal bunu neden söylediğini bilmiyordu.Sanki kadın birşeyler biliyormuş gibi gelmişti,aklınca yada bilinçaltına yerleşmiş korkular sonucu Muratla ilişkim resmi değil demeye getirmişti.
Bir sevgilim var,saçlar süpürge
Kaçacak delik ararım onu görünce
Ayakkabı fırçası gibi kaşları vardır
Bacakları eğik bir dalı andırır
O ne biçim göz kızım
Eertesi sabah dükkana geldiğinde saat onikiyi geçiyordu.Gece amcasının kıraathanesinde çalışmıştı.Ramazanda insanlar oruç tutmaktan çok,sabaha kadar kahve köşelerinde oyun oynamayı seçiyorlardı,bçyle oluncada amcasının kahvesi gece geç vakitlere kadar açık kalıyordu,Orhanda ister istemez geceleri kahvede müşterilerle ilgileniyordu.Böyle oluncada bazen uykusuzluğa yenik düşüyor kendi dükkanına geç kalıyordu.
Hasan dükkanı erkenden açmış,dağınıklığı toplamıştı.Orhan dükkana girdiğinde hasanı üst katta buldu.Genelde çıkmazdı Hasan üst kata,.Orhanın dün akşam masanın üzerinde öylece bıraktığı yazıları okuyordu,kendisini seyre dalan Orhanı farketmemişti,Orhan geldiğini belli etmek için hafifçe öksürdü.Hasan hemen toparlanmıştı,Sanki çok yasak birşey yapmış gibi telaşlanmış,korkmuştu.
---Afedersin Orhan abi,geldiğini farketmedim,vallahi sadece okuyodum.
--Dur Hasan dur,oku abicim bişey diyenmi oldu.
---Yok hani sen yazdıklarımı benden iznsiz okumayın diyosunya bazen,valahi birkaç satır okuyunca bırakamadım.
---Nasıl,olmuşmu,
Giyinmiş,çıkmak üzereyken çalan zil,biraz olsun hüznünü almıştı.Saat dokuzu biraz geçiyordu,bu saatte akrabalardan birinin gelmesi zordu.Çünkü en yakın akrabaları,bursanın merkezindeydi.Ya abileriydi gelenler,yada............
Tahmin edeceğine kapıyı açta öğren diye geçirdi içinden.Açtığı kapının önünde bir grup çocuk gülüşüyordu.
İçlerinden yaşı biraz daha konuşmaya müsait olan tombul suratlı bir kız çocuğu
---iyi bayramlar amca,
Çok sevinmişti Orhan.
---Vaaay cünyırlar,hoş geldiniz
Orhan kapının göbeğini değiştirmeye Hasanı göndermek istedi,ama Hasan nedense bin dereden su getirip dükkanda işleri olduğunu bahane ederek,kapıyı tamir etmeye Orhanın gitmesini istedi.
Nebiye ve Orhan,Nebiyenin evine doğru yola çıktılar.Yolda giderken,Nebiye,Orhana pek yakın yürümüyor,bir metre önden ve hafif yana doğru kayarak,sanki kendisini seyrettirmeye çalışıyordu.Çok güzeldi nebiye,vucudu öylesine zarif ve yerli yerindeydiki bir erkeğin böyle bir mükemmelliğe çok fazla ilgisiz kalma şansı yoktu.Orhanda bütün uğraşlarına ve rahat tavırlarına rağmen gizliden gizliye Nebiyenin,asfalt üzerinde bir martının,denize doğru süzülmesine benzeyen süzülüşünü izliyor,bunu ona farkettirmemeye çalışsada,kendisine kaçamak bakışlar atan Nebiye her seferinde Orhanın gözlerini yakalıyordu.Yol boyunca sadece birkaç kelime konuşmuşlardı,Nebiye öğrenci olduğunu,üçüncü senesini okuduğunu,fransızca ve ingilizceyi iyi konuştuğunu,okul bitince tercümanlık yapmak istediğini söylemişti.
Orhanda daha önce birkaç okul bıraktığını,artık tahsil hayatından gerçek hayata geçtiğini söylemişti.
Apartmanın içine girdiklerinde,Orhan merdivenlere yönelmiştiki,Nebiye müdahale etti
--Asansöre binelim,dördüncü kat
--Oluuur
Arzu dediğini yapmış,Hilalle konuştuğu geceden iki, gece sonra Salimle yaşayacağı eve gitmişti.Hilal Gürçeşme'de,Arzu Buca'dadaydı artık.Araları yakındı ama belki ilk günlerin yoğunluğundan,belki yıllardır birlikte olduktan sonra ayrılmanın verdiği ince gururdan birbirlerini aramıyorlardı.Hilal bu durumun fazla uzun sürmeyeceğini düşünüyordu.Yani Arzu çok çok bir ay sonra,eşyalarını toplayıp geri dönecek,Salimle ayrıldığını söyleyecekti ona.
Hilal işsiz geçen günlerinde,artık arzuda olmadığından para sıkıntısı çekmeye başlamıştı.Bakkala,manava borçlanmaya başlamıştı.Ev kirasını Arzu ödeyip çıkmıştı ama eğer iş bulamazsa bir sonraki kirayı ödemesi imkansızdı.Kaldıki iş bulsa bile,tek başına kiralık bir evde oturması,elektrik su,parasını yetiştirmesi zordu.Odun sobası yakmakla uğraşamamışlardı,ve elektrikli sobayla ısınmışlardı,bahara yaklaşmalarına rağmen,hala kuru soğuk oluyordu ve sürekli ısıtıcı yanıyordu.oldukça yüklü bir fatura gelecekti ve bunu Hilalin ödemesi imkansızdı.
Bu şehirde tekbaşına,hemde işi olmadan daha fazla kalmanın anlamsız olduğunu düşünmeye başlamıştı Hilal,Tayini çıkana kadar,yada yeni bir iş bulana kadar ya Halasına gidecekti,yada İstanbula ailesinin yanına geri dönecekti.
Birinci seçenek biraz canını sıksada,ikincisine göre daha cazipti,Çünkü eğer eve geri dönerse babası ''bak gördünmü,ben dedim yapamazsın kız başına oralarda'' diyecek ve haklı çıkmış olacaktı.Bu zoruna gidiyordu,pes etmek istemiyordu.Hem şimdi giderse bir daha çıkamazdı bunu biliyordu.
Sıkıntılarını biraz olsun hafifletmek için paraya ihtiyacı vardı.Tek çare annesinin kendisine evden ayrılırken verdiği bileziklerden birini bozdurmaktı.Annesi Hacer hanım,evden ayrılırken kendisine üç bilezik vermiş,eğerçok zorda kalırsan kimseye el açma,sat,benim kolumda duracağına işe yarasın demişti.Defalarca sıkıntıya düşmesine rağmen satmamıştı,çünkü her seferinde Arzu kendisine borç vermiş,ama bir çoğunu geri istememişti.Şimdi kendisine borç verecek Arzuda yoktu,evlerini ayırdıktan sonra ondan borç isteyemezdi,hem borç almak bir tarafa Hilal en yakın zamanda borçlarını ödeyip,Arzuya olan ezikliğini gidermek istiyordu.
Azize hanım o gün ders aralarında ve ders çıkışı öğleden sonra gittikleri çay bahçesinde bütün hayatını,daha doğrusu hayatına damga vuran son altı yılı anlattı Hilâle.Hemde eksiksiz,en ufak bir ayrıntıyı bile atlamadan.Hilâl onunla birlikte dolaşmaktan bile korkuyordu artık.Ya benide öldürürlerse,ya benide rahatsız ederlerse diye tereddüte düşüyordu kendi içinde.Ama Azize hanımıda kaderiyle başbaşa bırakmaya gönlü razı olmuyordu.Savcılığa gitmeye razı edememişti.Azize hanım dersaneden ayrılacağını söylemişti.Sabah Hilâlden saklamaya çalıştığı kağıdın istifa dilekçesi olduğunu söylüyordu.Kendisi yüzünden bütün dersanenin,öğretmenlerin,öğrencilerin huzurunu kaçırmak istemiyordu.Hilâl bir ara Azize hanıma kızgın bir ses tonuyla sordu
--Peki Azize hanım devlet sizi niçin yalnız bıraktı.Korumaya almadı,çalışmak zorunda bırakıldınız?
---Hayır Hilâlcim,devletimize allah zeval vermesin onlar beni korumak istediler,hatta iki yıl sürekli evimi gözetim altında tuttular.Attığım her adımdan haberdar oldular.Ama takdir edersinki tek asker kocam değildi,her askerin ailesine devlet koruma verse ne olur düşünsene.Hem bunu birazda ben istemedim,Serkan büyüdükçe biraz daha bu olayı unutsun istedim.Parasal sıkıntım yok benim.Bu köhne dersanede çalışmamın sebebi biraz izimi kaybettirmek içindi.Üç yıldır bu dersanedeyim,dersaneden çıkınca doğru oğlumun yanına giderim,ordan anneme gideriz.Annemde burda oturuyor.
---İyi ama ömrünüzü saklanarakmı geçireceksiniz.
---Ben oğlum büyüsün,işini eline alsın ondan sonra köye yerleşirim diye düşünmüştüm.Emekliliğime urda iki üç sene kaldı
--Neden devlet okullarında görev yapmadınız
Hilalin evde aylak aylak geçirdiği günlere yenileri ekleniyor,Murat halâ aramıyordu.Artık sabrı taşmaya başlamıştı,simitevine gidip Muratın orda olup olmadığına bakmak için erkenden evden çıkmıştı.Öyle ya eğer coşan dersaneyi bırakmadıysa Murat onu bırakmak için yine orda olabilirdi.
Arzu son iki gündür yine eski günlerdeki gibi bunalım takılıyordu.Çünki Hilal yanılmamış,sadece birkaçgün ders verdiği lise talebesi bir çocukla yakınlaşan Arzu ona bile hakim olmamaıştı.Hilalin evden çıktığını gören Arzu,hemen telefonuna davranmış,salimi eve çağırmıştı.Ogün okulda dersi yoktu.Salimle dışarda değil evde görüşmeliydi.Kendisini görmek istemeyen,dersleri bırakan Salime bunun sebebini sormalıydı.
Salim Arzu çağırdıktan bir saat kadar sonra eve gelmişti.Arzu üzerinde sabahlığı olduğu halde açtı kapıyı,yine aynı kozunu oynuyordu.Salimi bırakmak istemeyen Arzu ona karşı dişiliğini kullanmaya kararlıydı.Salim salona girdiğinde birkaç saniye sessiz kalmış sonra sıkıntılı bir ses tonuyla
---Beni neden çağrdınız Arzu hanım
--Şimdi yine Arzu hanımmı olduk,iki üç gün önce Arzundum hani
---Bak ben aslında böyle osun istemiyordum
Arzu ve Murat karakola varmak üzereyken,Muratın telefonu çalmıştı.Dayısı olduğunu söyleyen bir ses Annesinin kalp krizi geçirdiğini ve hemen hastahaneye gitmesi gerektiğini söylüyordu.Murat,önce yarım ağızla Hilali görmeden gitmeyeceğini söylemiş fakat daha sonra Arzunun ısrarlı tutumunuda fırsat bierek Arzuyu karakolun önünde bırakıp,hastaneye doğru yolalmıştı.Yolda telefonu tekrar çalıyordu,ama Murat zaten hastaney gitmiyordu
---Nevar be ne!
---Bağırma şef hemen eve gelsin diyor
---İyi ama ya Hilal
---Birşey olmaz,merak etme.Hem başlatma hilaline ne deniyorsa yap
Bir hançer,bir kalbe bukadarmı yakışır
Saplayan sensin diye,olmasın gülüm
Senin mezar dediğin bana cennettir
Sensiz yaşamak diyet,hürriyet ölüm.
Yüreğim,yüreğini seviyor dedin
ben evli bir bayan olarak bu söylediklerinizi(allaha şükür) yaşamıyor olsam da yaşayan birçok kadın adına %100 doğru bulduğumu belirtmek istiyorum ve samimi yazınız için tesk ediyorum.kaleminize sağlık...