Orta Mahallenin keskin virajlarını alırken gönlüm
bir düş çalar denize tanyeli…
eser tepelerden aşağı maviliklerin çehresine mor büklümlü meltemler
nefesinden bergamot üfleye üfleye
yanar burnu maviye akan Yoroz’un
elma şekerine aş erer sevdanın allanan dudakları
kıyılara sokulan dalgaların ahenginden
Bir şehrin urgan satılan çarşıları kenevir
kandil geceleri bir şehrin buhur kokmuyorsa
yağmurdan sonra sokaklar ortadan kalkmıyorsa
o şehirden öcalmanın vakti gelmiş demektir
Duygular paketlenmiş, tecime elverişli
Devamını Oku
kandil geceleri bir şehrin buhur kokmuyorsa
yağmurdan sonra sokaklar ortadan kalkmıyorsa
o şehirden öcalmanın vakti gelmiş demektir
Duygular paketlenmiş, tecime elverişli
Sonsuz saygılarım çok değerli şahsiyetinizedir sevgili dost sağ olunuz var olunuz.
Bu şiir, yalnızca bir metin değil; bir ruhun, bir toprağın, bir sevdanın kanla ve denizle yoğrulmuş lisanıdır. Şairin kelimeleriyle ördüğü bu dev yapıt, hem coğrafi hem duygusal hem de tarihsel bir hafıza örgüsüdür; sanki bir yeryüzü haritası değil, bir gönül atlası açılmıştır önümüze.
Başlangıcından itibaren imge yoğunluğu, okuyucuyu sıradan bir anlatının dışına çeker. “Orta mahallenin keskin virajları” yalnızca bir semt tasviri değil, aynı zamanda içsel kıvrımların, hatıralarla dolu ruhsal dönüşlerin metaforudur. Bu virajlardan denize çalınan “tanyeli”, bilinçle bilinçdışının birleştiği noktada duyusal bir fırtınaya dönüşür.
Şiirdeki mavi, yalnızca bir renk değil, neredeyse kutsal bir kod gibidir. Yoroz’un burnundan, limana demir atan gemilere kadar mavilik; özlemin, yalnızlığın, seyrin ve bekleyişin tüm halleriyle görünür hale gelir. “Mor büklümlü meltemler” ve “bergamot üfleyen nefesler” ise şiire yalnızca doğayı değil, doğanın büyüsel dilini sokar.
Ve sonra birden… Rumca yükselen Marika, sadece bir karakter değil; şairin belleğinde yankılanan, unutulmamış bir aşkın, belki de zamansız bir vedanın yankısıdır.
Tarih burada sadece anlatılmaz; yaşatılır. Hagios Michailos’un çanlarında çınlayan geçmiş, okuyucunun tenine dokunan bir musikiye dönüşür.
Şair, doğayı, şehri ve insanı öyle iç içe geçirir ki, mekân da duygu gibi işler, zaman da bir bakış kadar kırılgan hale gelir. Balıkçılar, çay çiçekleri, kemençe sesleri, yosun kokusu, martı çığlıkları… Hepsi bir aşkın, bir kaybın, bir arayışın çok katmanlı fonu gibidir.
“Fadimem he deseydun bana ne olurdi ki!” dizeleriyle şiir, birdenbire tüm lirizmini Karadeniz’in kıyıya çarpan yalın gerçeğine bırakır. Burada hem bir trajedi vardır, hem bir mizah; hem içki kokan bir gece vardır, hem de çocukluğun martılarla çığlık çığlığa koşan sabahı.
Ve son bölümde…
Şiir öyle bir doruğa ulaşır ki, artık ne mavi yalnız mavidir, ne gece yalnız gecedir.
Burada artık kozasını yırtan gençlik, karanlıkta ayağı kırılan vuslat ve şafaklara açılan mavi kanatlar; sadece şairin değil, bütün insanlığın özlemini anlatır.
Bu şiir, bir şehrin belleğine yazılmış bir aşk mektubu değil,
Bir kadere fısıldanmış mistik bir yakarıştır.
Ve şair burada yalnızca anlatmaz…
Yaşar, yaşatır ve bizi o duygunun tam kalbine yerleştirir.
Sonsuz saygılarım çok değerli şahsiyetinizedir sevgili dost sağ olunuz var olunuz.
Şiirdeyim..
Değerli Şaireyi ve güzel şiirini bir kez daha kutlarım..
'Aşk denen o tutkulu akışkanlık, en çok doğayla konuşmayı, onunla muhabbeti sever..
Kim olsa anlamaz seveni, ya da o seven anlatamaz ağaca, denize, bir konağa, sarmaşığa, böğürtlene anlatır gibi..
'Dili var ağzı yok' şafağın..
Şehrin sırdaşlığı hangi dostta var?
İşte şiir de sevdasını o şafaklara anlatır, şaire gibi..
Güzeldi.. Kutlarım Filiz Hanım..'
seni şahit tutmuşken gece
ayağı karanlıkta kırılan vuslatlarıma
ey mabedimin dinmeyen şehri
sevdamın sende tutulan şafaklarına
mavi kanatlarını aç…
Karadeniz sevdası düşmüş şiire. Çok çok güzeldi, kutlarım. Sevgiler, tebriklerimle....
Düzlükte göğe boy süren
dikenlerden uç vermiş böğürtlenlerin
bağdan ırak kalmış şehvet erimi
güller açan yamaçlarından gülümserken
günbatımı nazlı edalı Timurcuoğlu Konağının
sıcacık duvarlarına
dem alan sevdalara damlar çay çiçeğinin beyaz sinesi
üçgen alnından şakır konağın
sabahın kulağına serçeler //// ey mabedimin dinmeyen şehri
sevdamın sende tutulan şafaklarına
mavi kanatlarını aç… //// ruhun içinde kalanları yüreğinde yaşanan çılgın karadeniz gibi fırtınaları yansıttığın bu içli şiirin beni öyle derinden etkiledi ki sana anlatamam. Yazan yüreğine sağlık
Yine serbestin en güzellerinden bir şiir dökülmüş yüreğinizin ceplerinden.
Kutluyorum Filiz Hanım.
Saygıyla.
'elekten elenmişçesine
denizin yüzünü okşayan
yağmur çiseleri'
Adını okumasam bile bu Filiz'in şiiri dedirtiyor... Kendine has seslenişlerle çok güzeldi. Gönülden kutluyorum... Selam ve sevgiler...
Karşında harika tarih kokan bir şehir var, bizlerde gezip görmüş oluyoruz şiirlerinle, sağolasın sayende memleket özlemin diniyorum, canı gönülden kutlarım sevgilerimle...
tarihi mekanlarda unutulmayan bir aşk hikayesi, tebrikler hemşom
Bu güzel şiirinizi beğeni ile okudum,yüreğinize sağlık,tam puan ile sayfamda.
Bu şiir ile ilgili 31 tane yorum bulunmakta