Filiz Kalkışım Çolak Şiirleri - Şair Fil ...

K.T.Ü. İ.İ.B.F. İşletme Bölümü Mezunu / Yüksek Lisans
A.Ü. Sosyal Hizmetler Bölümü Mezunu
A.Ü. Sosyoloji Bölümü Sosyolog Unvanıyla Mezun.
K.T.Ü. Fatih Eğitim Fakültesi Felsefe Öğretmenliği / PFE.
Sosyolog / Felsefe Öğretmeni.
Atatürk İlkeleri ve İnkılaplarına kayıtsız şartsız bağlı, Atatürk Milliyetçisi, Bağımsız Türkiye'den yana, Antiemperyalist, terörün her türlüsüne karşı, yolsuzların soyguncuların vurguncuların vatan hainlerinin korkusuz düşmanı, mazlumun kimsesizin sahibi, demokratik Laik Hukuk Devleti anlayışını benims ...

Filiz Kalkışım Çolak

Türk’ün Ölümsüz Neferleri

ey! Benim ölümle kucak kucağa Mehmetlerim
bir avuç toprak uğrunda Dağlıca'da Hakkari’de Tunceli’de …
dört bir yanında yurdun yıldızlara yükselen yiğitlerim

Devamını Oku
Filiz Kalkışım Çolak




saçlarımda sarıyı
gözlerimde sevdiğimi arama anne
saçlarımın sarısını buğday başaklarında

Devamını Oku
Filiz Kalkışım Çolak


yeşil kubbenin çığlıklarından dökülüyor üzerime
bebeklerin ölüm suskunluğu

kanlı boğazından vuruyor kıyılarıma
denizin hıçkırıkları

Devamını Oku
Filiz Kalkışım Çolak

eğer Sen beni,
bir usturanın üzerine dikmeseydin felek!
benim de başımda kavak yelleri uçuşur
yüreğim heyecanla oynaşırdı

belki sökerdim iflahını ihanetlerin

Devamını Oku
Filiz Kalkışım Çolak

karanlığın koynundayım
saatler hasretin vuslatına yarım
yine zifiri karanlık
yine karanlığa tan olup damlayan gözlerin
karanlıkta demleniyor bulanık ruhum
ah! Gözlerin gecenin bir yarısı

Devamını Oku
Filiz Kalkışım Çolak


puslu bir kasım sabahı
ayazı yılgın bir gün daha doğuyor sancıyla…

çıplaklık utanmış caddelerin koynunda titriyor
kaldırım taşları efkarından ciğerinden sökülüyor

Devamını Oku
Filiz Kalkışım Çolak


halime çavuşlar tayyar rahimeler
şerife bacılar haydi!
menderes'i bükelim tuna'yı ceyhan'ı yaralım boydan boya

şehadete susamış imanımızla rumları

Devamını Oku
Filiz Kalkışım Çolak



Ayazlarımda titreyen kirpiklerinin valsinden
şavkını belinden dolayan hasretlere
lâl olup damlayan aysın kuzeysin mavisin …

Devamını Oku
Filiz Kalkışım Çolak


Aşk, sürmelerinde bahara diplenmiş sızısıdır şafağın. Kucağına sancıdığı kumsalların göğsünden öptüğü ıslaklığıdır. Büluğ bir ışıyıştır, ahh ince bel tütüşünde salınan nefesin şulesidir. Buz mavisi derinliklerin gözesinden içer yalnızlığı. Masmavi şafakların kızaran uçlarından gelinciğin ürpertisine taşar. Ardında acıyı gördüğün rengin şeffaflığı hep kızıla çağlar. Cayır cayır kökleri yanarken o kırmızının en nadide rengini sunar yüreğinize. Kokusu derinlerden gelen bir tadımlık sarhoşluğudur yüreğin. Ah aşk…
Aşk, derinlerden duyulan kokusunda saklıdır gelinciğin. Bir tadımlık doyumsuzluğu ömre bağışlanmış sonsuz hakikatidir sevdanın. El değmemiş sabah güneşlerinin denizlere doğan sancısından alan o kokuyu bir kez almaya tatmaya görsün insan. Ömrünce o sızının gözesinde kaynar, uçsuz bucaksız denizlere kavuşma arzusuyla taşar, kendini aşar. Her kendini aşan hiçliğinde yeniden en başa, yeniden sevmelere döner. Kaç kez sever ki insan. Kaç sonsuza akar ki! Ah aşk… Aşk, insan eli değmeyen o canım ürpertinin renginde yakamozlara kanayan çırpınışıdır zerrenin, avuçlarınızda kalan gidişidir. Son bir iz bırakırcasına, yatışmış denizlerin dingin dalgalarına içini yakan güneşten damlayan fizahıdır. Ah el değmeye görsün, bir daha hiç titremez derinlere, susar sancısını. Çekirdeği sütlenen sabahların zarından kalkar çığlık çığlığa; kuşların göğsünden yağar, yağar da bir daha hiç titremez yüreğe. Güneş görür bir daha alır sevdayı renginden; çırılçıplak kalır diye bir daha titremez. Her göz kırpışınıza saklar yüreğinize dayanamadığı o anları, her göz kırpışınızda yeni yavrulayan serçelerin aşka sevdaya yeniden kanatlanışıyla titrer, için için yanan yüreğin kıpırtılarına. Sonra susar, ara ara gelir değer o canım kokusu ruhunuza. Bir şeyler çırpınır içinizde o an anlayamazsınız, dile getiremezsiniz ama bilirsiniz titrediğini, geldiğini aşkın eşiğinizden içeri baktığını. Bir an bakacak gibi olursunuz; göz göze gelmenin ürkekliğiyle kaçar değgilerinizden, delinir kirpiklerinizin şuranızda yumuşayan simsiyah dokunuşlarıyla. Kanar kan kırmızısı, kanar aşk. Ah aşk…
Aşk, gelinciğin çekirdeğinde filizlenen simsiyah epifitlerin titrekliğinde göğe filizlenen hayalidir sevdanın. Düştüğü yerden şafağın gerisin geri yana yakıla dönen çığlığıdır. Kan kırmızısı dudaklarında bir güzelin yanan ince belli nehirlerin sarhoşluğudur. Ahh aşk…
Aşk, lohusa güvercinlerin sabahında sütlenen ağzıdır yakamozların. Ay ışığında koşturan deli tayların rüzgara kavuşma arzusuyla coşarak köpük köpük çağlayanların derin denizlere boşaldığı yanılgısıdır, düşüğüdür ana rahminde hasretlerin… Ah aşk…
Aşk, titreyişlerini çoktan kokusunu bildiğin; açılışlarına, bir sana kapanışlarına kaptırdığın yalancı baharın çiçeğidir. Hep o çiçeği ararsın konduğun, tattığın, bütün polenlerin balında; o minicik tadı bir nefeslik ölümsüzlüğü ararsın. Bulamazsın bir daha o nefesi bulamazsın hiç. Artık o tat bulaşarak akar gider yeni başlangıçlara. Ve hiçbir başlangıç ilk günlü gibi o ilk nefesin titreyişi gibi başlamaz. Her çiçeğe bir parça bulaşmış eşsiz kokuyu tam anlamıyla hiç birinde alamaz ve ölümsüz suyuna kavuşamazsın. Yaşanan ve biten bir sürü başlangıç yanı başında solarken sen yalnızlığına çekilirsin. Güneş başından aşağı, akşam ağlarken o haline gölgede karnına çekilen iki büklüm o halinde susarsın.

Devamını Oku
Filiz Kalkışım Çolak



Gecenin şavkı düşerdi saçlarının karasına. Parmaklarının arasından gölgemsi ırmaklar akardı ,Çoruh’un kucağına. Gamzeleri gülüşlerinde saklıydı. İnci dişlerinin beyazında yıldız yağmurlarının pırıltısı, ak siluetli, gencecik bir gelindi Denef, Kaçkarların alnından Karadeniz’e yansıyan. Ortahisar’ın dar sokaklarını tırmanırken gördüğüm de onu kucağında bir kundak, saçları yüzüne dökülmüş, soğuktan morarmış elleri alelacele koşar adımlarla yanımdan geçiyordu. Dikkatimi çeken bu genç kadına dönüp bakma gereği duydum. Ayaklarında lastik potinleri, sırtında eski örme bir hırka öylece yokuş aşağı gidiyordu. Üşümüş olacaktı üstelik kucağında eski bir battaniyeye sarılmış bir bebek, ıslık bileyen lodosun yüzüme çarpıp tekrar bana geri dönen çığlıklarının içime sızım sızım yayılan uğultusuyla adeta ruhumdan geçercesine benden gidiyordu. Öylesi bir acıydı ki iliklerimde karıncalanan öylesi bir kasılma.

Kimdi bu garip kadın diye düşünürken içimde yayılan o derin sızı ona yardım etmem gerektiğini söylüyordu. Hiç vakit geçirmeden ardı sıra koştum: “Hey hanımefendiii! Hanımefendi! Durun durun lütfen!” diye seslendim ardından. Bir an duracak gibi oldu, başını hafif yana doğru çevirdi ben “Durun lütfen!” diye tekrar seslenince önüne döner dönmez daha da hızlanarak ara sokağa daldı. Ardından koştumsa da yetişemedim. Çok üzülmüştüm. Sefalet içerisinde bu kadının mutlaka yardıma ihtiyacı vardı. Gözlerimden akan sıcacık yaşlar yanaklarımda ılık yaralar açıyordu. Hava kararmaya yüz tutmuş dükkanlar kapatılmaya hazırlanıyordu. Hemen ara sokağın başındaki dükkancıya:
“Affedersiniz amca, az önce buradan geçen kadını gördünüz mü?” dedim.

Devamını Oku