SANAT ŞİİRLERİ

SANAT ŞİİRLERİ

Erdal Ceyhan

11.Esin Perisi

Sorarlar şaire, “Dün gece şiir yazdın mı? İlham Perisi gelmedi yazamadım…” Var mıdır öyle bir ilham perisi. Belki birilerinin vardır. Biz şimdiye kadar görmedik; Ha, bir sürü güzel kız gördük de,içlerinden hiçbirisinin adı “Esin “ değildi…Esin,esin,esin..Bazılarını sık sık ziyaret ediyor da bazılarının semtine niye uğramıyor.

Esinin uğrayıp uğramaması herhalde daha çok kişinin şiir yazabilme (genelde yazabilme..) yeteneğiyle çok yakından ilgili..Bazıları yazabilir, o yeteneğe sahiptir, bazıları yazamaz. Bazıları şiir yazabilir, bazıları öldür Allah yazamaz.! Çok zorlasanız, alt alta bir şeyler yazarlar ama o da hiçbir zaman şiir olmaz, komik bir şeyler olur çıkar.

Bu soru her zaman sorulur yaratıcılık ne kadar doğuştandır, ne kadar sonradan “öğrenmeyle” kaim olur. Buna bir çok uzman %50-%50 (fifty-fifty) diyor. İnsan doğuştan bir şeyler getirecek ki, sonradan onun üzerine bir şeyler koysun. Bazıları başka türlü düşünüyor, “Kişide yetenek olmazsa,hiçbir şey olamaz..” diyorlar ve buna Mozart’ı örnek gösteriyorlar. Mozart, üstat, 6-7 yaşlarında keman çalmaya başlıyor, 10 yaşında da beste yapıyor..Buna ne buyurulur, diyor Doğuştan Yetenekçiler. “Eğer doğuştan yetenekli olmasaydı, Mozart bu kadar eseri, besteyi ortaya koyamazdı..” diyorlar. Diğer yanda, “Öğrenmeye” önem verenler ise: Mozart’ın anne,babası da zamanının en iyi keman virtüözleriydi, keman hocalarıydı. Mozart, doğumundan sonra keman sesi işitti, başında keman dersi verildi, kemanla yetişti..Başka ne türlü bir insan yetiştirilmesi bekleniyordu ki..” diyorlar. Hadi bakalım, “Yetenek Doğuştan mı, Sonradan mı..? ” sorunsalını bu örnek üzerine çözün bakalım. Kolay değil.
..

Devamını Oku
Tuba Gürdere

Bir tablonun içinde bakışımızın dışında ışık vardır.
İşte o ışığın özüne ulaşabilmesidir akış ve yaşam katmasıdır sanat.
Gerçek sanat daima aydınlatır içinden.
Öyle kaldık ki karanlığında yaşamın.
Ruhumuzun aydınlığında bildik sanatı öyle yansıdık.
Karanlıksa yol, umut yoksa yaşam.
Düşüncenin aydınlığıdır dünyayı aydınlatan.
..

Devamını Oku
Tarık Torun

“Ziya Paşa’ya hürmetlerimle”

Ayağa düşmüşse şiir gibi ulvi sanat,
Ödül alır, sen de saçma sapan palavra at.

Değeri yüksek olur, içine koy bidat,
Alkış alır, biraz da etik değerlere çat.
..

Devamını Oku
Ali Osman Yılmaz

Ne gariptir,şairlerimizin şiir yargılaması,yorumlamasını bilenlerimizden çok daha fazla.Şiiri yapmak,şiirden anlamaktan daha kolay.Şiirin orta hallicesi beylik ölçülerle,sanat bilgisiyle yargılanabilir; ama şiirin iyisi,olağanı aşanı,evrensel olan kuralların ve aklın üstündedir.
Onun güzelliğini sağlam ve olgun bir görüşle fark eden,bir şimşeğin parıltısı kadar görebilir ancak onu.O güzellik aklımızı işletmez,
başımızı alır,allak bullak eder.Ona varmasını bileni saran coşkunluk,şiiri okutup dinlettiği bir başkasını da etkiler.
Nasıl ki mıknatıs bir iğneyi kendine çekmekle kalmaz,onu da mıknatıslayıp başka iğneleri çekmek gücünü aktarır ona.Tiyatrolarda daha da açıkça görülür ki,şairi öfkeye,hüzne,kine kaptıran,dilediği yerde kendinden geçiren o kutsal esin gücü,şairin aracılığı ile oyuncuya,oyuncudan da bütün tiyatrodaki halka geçer,birbirine asılan mıknatıslı iğneler dizisi gibi.
Şiiri yapan şaiirin,o şiiri yaptığı andaki duygu seviyesine varamadıkça,şiirin hazzına varmak olası değildir.Şiiri okurken bulunduğumuz ruh hali,şiirin hazzına erişmemizi engelleyebilir.O yüzden şiiri tekrar tekrar okumak ve şiirdeki şimşeğin çaktığı andaki ışığı yakalayabilmek anıdır,şiiri anlamak.
Ünlü düşünür (Montaigne) ve felsefecinin biri; ’’Yorumlar her yanda karınca gibi dolanmakta, ama,gerçek şair ve gerçek yazarsa binde bir çıkıyor’’ demektedir.
..

Devamını Oku
Orhan Tiryakioğlu

Merhaba şiir dostlarım,

Birçok yarışma katılımcısının da değindiği üzere, yarışmalarda şiir seçim kıstasları belirtilmelidir. Bu, sadece yenilgiyi sindiremeyenlere karşı değil, ayrıca kendini geliştirmek ve güncel şairliğin tanımı ve anlaşılmak kaygısını taşıyan tüm başlayıcılara karşı da zorunludur.

Ayrıca, birinci olmanın koşulunun belirtilmesi halinde, birinciliğin kıstasının ne olması gerektiği hakkında bir yorum da yapılabilir.

Birçok güzel şiir varken bunların beğenilmemesi, jürinin elit bir beğenisinin olduğu, teşvik etme amacını aştığı, sanat için sanat anlamına doğru yol aldığı yargısına varılmasına yol açabilir. Bu da yarışmacıyı veya hevezli arkadaşları soğutabilir şiirden, veya denemelerinden.
..

Devamını Oku
Hilal Erboyacı

Tanzimat Edebiyatı'ndan Bugüne Türk Şiiri (3)

Fecr-i Âti Edebiyatı’nda Şiir ve Ahmet Haşim


Şiirimizde 1908’lerden sonra başladığını söylediğimiz sosyal realitenin dışında kalan; ancak sanatıyla şiirimizde etki alanı çok derin olan şairlerimizden biri de Ahmet Haşim’dir.Özellikle ilk şiirlerini Servet-i Fünûn’cuların etkisinde:’Sanat sanat içindir.’anlayışına bağlı olarak verir.

..

Devamını Oku
Ahmet Ergin

Dilerim Allahtan versin belanı
Sen şiirden ne anlarsın yavuşak
Ebu Cehil gibi kalbin kara mı?
Sen şiirden ne anlarsın yavuşak

Gizlenmişsin daldalara çıkmazsın
Ana avrat sayıp sövsem bıkmazsın
..

Devamını Oku
Şiir Perisi Grubu

Geçmişten günümüze, şairler değişik politik ve ideolojilik düşüncelere bölünmüşlerdir.
Bu bağlamda; sizce şiirin dini, mezhebi, politik görüşü olur mu?

_________________________

_________________________

..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Şimdi, sivri akıllı biri çıkıp, efendim terörle bu, bir mi der! Bu da tartışılır. Ama diyelim ki değil. Bahse konu olan ikisinin eşdeğer olup olmaması değil. Yanlış olan halkın finanse ettiği oluşumlara; toplumsal meşruiyetlikle mazeret ve olumlama verilir olmasıdır. Toplumda finansmanı toplumun bütçesi yapar. Onu da toplumsal olanın finansmanına yönlendirir. İnançlar (halksal kültürdür) toplumsal kültür olmadığından, toplumsal finansmanı da olmaz. İş bu kadar basittir. Toplumsal fikir olmayacak denli fikirsizlikler fikir olmaktadır. Halk bir ibadet hanesini yapar gibi, kendi alanı içinde bunu sürdürür.

Bunu toplumsal olanın neresine koyacaksınız. Halkın finansı, ya da özlemi, kişisel grupsal etnik egoizmlidir. Toplumsal değildir. Halk, toplumun üretim tabanı değildir. Toplumlar, yasalarla ve toplumsal olanın, yasallaşması ile işlerler.

Toplumsal olanda toplumsal nesnel ilişkilikte güncel girişmeli, üreten değişkenlikli, aidiyet ilişkisidir. Bunun içinde halkın istemi ya da halkın inançsal özlemleri yoktur. Çünkü inançlar toplumsal üretimle ilişkilenemezler. Toplumsal sistemler, kapitalizm skalasını ne kadar serbestlikle en doruğa çıkardılarsa kar için toplumsal olandan çok, halksal olanı üretir oldu.

Yine konu iddialarım bazında bakarak, toplum unsurlarının dillerine ilişkin, etnik ve toplumsal aidiyetli oluşlarına bakalım. Denir ki; “”Nasıl, bir yabancı dil öğretimini, eğitim programlarına alıyor isek, halk içindeki etnik dilleri de, böylesi eğitim programlarına alıp, araştırma enstitüleri açalım! Hatta herkes kendi dilinde eğitim öğretim yapsın! ””
..

Devamını Oku
Mürsel Adıgüzel

Değerli Grup Arkadaşlarım,
Bir kaç şair arkadaş bir araya gelerek “Anadolu Kültür Sanat ve Mozaik Derneği Şairleri Grubu” nu oluşturduk. Akabinde de: “Anadolu Kültür Sanat ve Mozaik Derneği” ni kurduk. Derneğimizin sitesini hayata geçirdik. İstiyoruz ki, değerli kalemlerin ürettiklerini bütün insanlarımızla paylaşalım. Bu nedenle, bizlerle birlikte Olmak isteyen bütün arkadaşlarımızı grubumuza davet ediyor ve bekliyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bizler, kültürümüze, sanatımıza ve edebiyatımıza gönül verenleriz. Her zaman geniş açıdan bakmak zorundayız. O nedenle içinde yaşadığımız toplumun genel eğitimini, sağlığını ve insanı yaşam verilerini günün şartlarına bakarak ne ölçüde olduğunu, hep birlikte bilmek zorundayız.
Bu Amaçla Düşündüklerimiz Şunlardır:
1-Yayınlayacağımız antoloji “Anadolu Şairleri Antolojisi” adında olacaktır. Bu antoloji içinde yer içinde olmak isteyen arkadaşlar, öncelikle 15 şiiriyle mü[email protected] [email protected] mailine ve ya “www.Anadolukultursanatvemozaikdernegi.bz.tc” ye göndermeleri gerekir. Süremiz başlamıştır.
2-Amacımız antolojide ebedi değeri yüksek eserleri okuyucularımızın hizmetine sunmak ve eserleri ebedi kılmaktır.
3-Böyle bir çalışmanın içinde olmak isteyen bütün arkadaşların katılması arzumuzdur. Ancak katılmak istemeyenlere de bir diyeceğimiz yoktur. Onlara da başarılarının devamını dileriz.
..

Devamını Oku
Meryem Şahin

Çanakkale Şehitleri anısına çıkardığımız antolojimizin tanıtımı ve Zeytin Dalı Kültür sanat Grubumuzun 1. Kuruluş Yıldönümü münasebetiyle düzenleyeceğimiz programımız 17 Kasım 2007 Cumartesi günü yapılacaktır.
gündemi sıcak bir atmosfer olarak saran şehit kanlarının kokusu bu programımızın çok yerinde ve gerekli olduğu kanaatini uyandırmıştır. bu nedenle Çanakkale Şehitleri ile birlikte birebir yaşadığımız şu acı günlerin gencecik fidanlarını da anmak için duyarlı bütün arkadaşlarımızı programımızda görebilmeyi umuyor ve özellikle antolojide şiirleri bulunan şairlerimizle, grup arkadaşlarımızın katılımlarını önemle bekliyorum.
şiir okumak isteyen arkadaşların özelime bildirmelerini rica ederim. program harici söz verme imkanı olmayacağını belirtir saygılar sunarım. bütün şehitlerimizin ruhu şadolsun.

Yer: Beyazıt Devlet Kütüphanesi
Tarih: 17 Kasım 2007 Cumartesi saat: 13.00 - 17.00 arası
KATILIM ÜCRETSİZDİR
..

Devamını Oku
Sadık Softa

Buram buram bahar kokar,
Yeşillenir göğe bakar,
Kah boynunu sağa büker,
Yeşil bakan dal merhaba.

Ruhlara dolar kanaat,
Çiçek açar tüm kainat
..

Devamını Oku
Yurdagül Özay

Bugüne kadar şiir hakkında pek çok şey söylenmiştir. Bunlardan hiçbiri, ne şiiri, herkesin birleşebileceği değişmez bir tanım kalıbına sokabilmiş, ne de şiir gerçeğini gün ışığına çıkarabilmiştir. Yalnız ortak bir nokta vardır ki; şiir duyguları harekete geçiren sanat sözüdür. İnsanların dış dünyasından ziyade, iç dünyalarını yansıtır. Çoğu zaman gizemlidir, duygular kelimelerin arasına gizlenir, insanların sırlarını barındırır. Her biri, ayrı ayrı yönde, gönül teline tatlı bir ürperti verir. Şairler, şiirlerinde kendi derinliklerini yakalayabilme kabiliyetini bulurlar, onlar akıldan ziyade gönle hitap edenlerdir. Şiir; anlamsız ve tutarsız değildir. Düz yazı ile ayrılışı bundandır. “Düz yazı” da anlatımın oluşması için zorunlu olan öğelerin hiçbiri “şiir” için söz konusu değildir. İkisi apayrı boyut ve biçimler üzerine kurulur, şiir musikiye daha yakın bir dille yazılır. Burada önemli olan sözcüğün anlamı değil, cümledeki söyleniş değeridir.
Ahmet Haşim:
“Şiirde, mânâ aramak, yaz geceleri şakıyarak yıldızları ürperten bir kuşu (bülbülü) eti için öldürmektir” der.
Bir sanat olarak şiiri meydana getiren diğer bir özellik de, şiirin ritmidir. Şairi zorlayan da zaten bu ritimdir. Ritim, her şiirde mutlaka olması gereken bir özelliktir, sözün etkisi ve kalıcılığı buna bağlıdır, kulakta hoş bir etki bırakabilmesi için şiirde has bir melodinin oluşması kesinlikle şarttır. Anlatılmak istenen olaylar sembollerle ifade edilir ve her mısra değişik yorumlara açıktır. Genelde şairler şiirlerinde kendi ruh hallerini anlatırlar, iç dünyalarını yansıtmaya çalışırlar.
Şiirde anlatım ne kadar farklı olursa olsun, kendine özgü estetik bir anlayışı sergiler. Sözcükler alışılmış yerlerinde değildir. Şairin işi de bu dur zaten. Alışılmışın dışında sözcükleri yan yana getirmek. Bunu yaparken tabiî ki şiirden uzaklaşmamak gerekir.
Şiirlerde malzeme genellikle sevgidir. Şiirdeki pek çok kelime, sözcüklerdeki tanımların dışında, farklı mecazlarla zenginleştirilir. Onlar insanların karmaşık duygu ve hayal dünyasından çıkar, zaman zaman da hayatımızdan kesitler alır. Dilimizde kilitlenen kelimeleri o açar, kalbi o okur, onun sayesinde gözler doyar sevdaya, onun sayesinde ruh tene doyar, buz kesmiş gönülleri ısıtan da o dur. Bu yüzden bütün güzellikler şairlere ilham kaynağı olmuştur. Kısacası şair hayran olan kişidir.
Yunus Emre:
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

6Her mekanik savaşın sonucu zorunlu bir mimari yapılaşmaya gider, Yani az az da olsa bir inşa söz konusu olacaktır. En azından savaşın izi olan harabe yıkıntıları, sarılmış görünecektir. Oysa Anadolu hareketinin sürekliliği, devrimsel yapılaşma ile devamlı sürdü. Sadece beşeri dış düşmanın işgalini def etmekle görevi bitmiş saymayan, süreçler içindeki devamlılıktır. Halkın büyük bir kısmı, devrimlerin bilincinde olmayabiliyordu. Hele halkın ulül emir dediği halifeliğin iradesini, kendi iradesi bildiği yapıdan geliyor olması, demokratik atılımların kabulü bağlamında, tam bir handikaptı. Seçme seçilme gibi bir demokratik hak halifeliğin nezdinde, şeran aykırı bir uygulama gibi olabilen durumdu. Yeni süreç içinde halkın seçmen olma gibi bir demokratik görevi de vardı. Seçmenlik gibi demokratik görevi, halkımız kullanır oldu. Halkın seçme seçilme uygulamasını sahiplenir olması, yine halkımızın, yeni süreci kısmilikle de olsa, benimsemesi, bir mucizedir.

Bu, var olan bir tomurcuğun, şartlarında açılması idi. Anadolu çiçekleniyordu. Eskisinden kopuşla, bir üretimin paylaşım yapılaşması, ilişkisine dönüşüyordu. Eski süre gelen yapıya göre yeni yapının algılanışı içinde verilenler gasp ve şiddet gibi gelecekti. Bu ikili dinamik, uyum ve uyumsuzluk; yeni çiçeklenme durumu için, kazanılacak hak ve yükümlülükler de, bir devrim süreci oluyordu.

Yani, yeni haklar edinme ve hak gaspı var kuruntusuna kapılma, kendi zaman zeminindeki sosyal koşulların yine kendi izafi çelişmelerinin, somut oluşmasını yaşıyordu. Olayların hızı, halkın olup biteni kabullenmesine göre çok hızlıydı. Olayların hızlı olması nedeniyle oluşan, halkın kimi uyumsuzlukları olmuştu. Ki hiçbir dönem için adeta olmasa olmaz türü kaçınılmazlıklardır bunlar. 2008’de bakılışla, bazı kerameti kendisinden menkul aydınlar için de bu olumsuzluklar, savunulacak akıl ve fikir özgürlüğü olacaktan bir, akıllılığın nazar boncuğunu temsil edecektiler!
Dünün köhne yanıyla savaşan toplumların yarınları; verimlilik harcı ile oluşurdu. Bu başarılamadı mı, aklın iç sinmesine, aklın verimliliğine, sığdırılamayan sürüş ve uzanımlar, naklin kolaycılık ve menfaat ilişkilenmesine bürünürdü. Bu gibi bürünmeler de, kişiler ve zümrelerin, oligarşik olan ikbal süreçleşmesine dönüşürdü. Atatürk’ten sonraki süreçlerde, Anadolu’nun doğumu, rahimde boğulacak bir harekete dönüşecekti. Artık bu dinamikçi rahim hareketi, başı bağlı doğmaya başlayacaktı.

..

Devamını Oku
Müzeyyen Keskin

Ak gönle Esençay, gizemlice sar..
Gül yüzüne sevda, yandığım ey yar…
Kültür sanat gözde her şey var,
Şimal yıldızı ol gül şen Amasya

Diyar-ı aşk için söylenen sözler,
Amasya Sevdası volkanik özler..
..

Devamını Oku
Aynur Avcı

Bir beyaz güvercin Bodrum
Çizebilirsen sanat olur
Yazabilirsen,şiir olur
Yaşayabilirsen aşk olur
Bodrum'da,beyaz güvercini
Tutabilirsen,ben,sen,o
Kenetlenmiş el olur..
..

Devamını Oku
Ufuk Güney

Fasıl deryasından çimen gibi türedi
Eli maşalı sanatçıyım deyip gezenler
Üç beş kuruş para kazanayım derken
... Kana kan,dişe diş,savaşıyor her biri
Sanki yapmış oldukları sanat değilde
Sanatçılık,cılıkta cılık,yumurta misali.

..

Devamını Oku
Durdu Şahin

Durdu ŞAHİN: Kimlere iyi şair diyoruz?

Celalettin KURT: Şair; şiir coğrafyasının ikliminde sıhhatli bir şekilde beslenebiliyor; beslendiği kaynakları şiirin ipek mısralarına dökebiliyorsa o şair iyi bir şairdir. Özellikle de şair; mensubu olduğu medeniyetin bütün değer yargılarıyla barışıksa, o şaire iyi şair demek gerekir.

Günümüzde, özellikle mensubu bulunduğumuz ülkenin her kilometrekaresine birkaç şairin düştüğü söylenmektedir. İşte işin vahameti burada başlamaktadır. Edebî sanatlarda kemiyetin azaldığı, keyfiyetin arttığı bir perspektifte, iyi şair olmanın zorluğu bu noktada ortaya çıkmaktadır. Kemiyetin azaldığı, keyfiyetin arttığı bir atmosferde, hâliyle nitelikli şair bulmanın zorluğu görülecektir.

Şiir türlerimiz içinde, bugün gerek serbest, gerekse hece vezniyle şiir yazan günümüz şairlerinin büyük bir çoğunluğu şekil ve taklitten öteye gidememekte; serbest nazımcılar “Garip, birinci yeni, ikinci yeni” ekollerini aşamazlarken, hece vezniyle yazanlarımızın büyük bir çoğunluğu da, “Dadaloğlu, Köroğlu, Karacaoğlan, Emrah” gibi şairlerimizi, sadece beşinci kuşak olarak taklit etmektedirler. İş bu noktada seyrederken, bırakın güçlü ve soluklu şairlerin sayılarının artmasını, piyasanın nabzı müteşairlerin ellerine kalmaktadır.
..

Devamını Oku
Ahmet Sargın

Yozgat'ta kültür sanat edebiyat adına ciddi bir birliktelik kuruldu. Yozgat kültürünün tanıtımı ve gelişimi adına sevindirici çalışmalardır bunlar. Umut ediyorum ki, kültür ve edebiyat emin ellere kavuşacak ve zengin bir birliktelik doğuracaktır. Çabamız ve gayretimiz bu yöndedir.
Gençlik Merkez Müdürü Ali Sapmaz, 'Şairlerle Gençleri Buluşturmak istiyoruz" diye bir teklif sundu bizlere. Biz de neden olmasın dedik.
Son dönemde Sorgun Yazarlar Şairler ve Ozanlar Derneği, Yerköy Halk Aşıkları Derneği, Sarıkaya Şairler Yazarlar Derneği ve Yozgat Şairler Yazarlar Derneği olarak birlikte çalışıyoruz.
Bu manada 'Gençlerle buluşmayı planlarken şiiri- edebiyatı sevdirmek ve Aşıklık-Ozanlık geleneğini gençlere tanıtmayı da düşündük. Bu bir anlamda kuşakların buluşması olacaktı...
Gençlik Merkezinin ve Gençlik Spor İl Müdürlüğümüzün teklifi doğrultusunda bizde şair-ozan arkadaşlarımızı buyur ettik. Davetimizle, Yozgat, Sorgun ve Yerköy'den gelen arkadaşlarımız gençlerle buluşup şiir ve edebiyat dostluğunda birleştiler.
Gördük ki, "Gençlik Merkezi" bir okul gibi çalışıyor. Kültür, sanat, edebiyat ne isterseniz var. Saz, bağlama, gitar, keman, ney türünde bir çok müzik aleti ile çalışmalar devam ediyor. Müzik hocaları müziğin her dalında çalışma yaptırıyorlar.
Ayrıca spor ve genel yetenek dallarında da kurslar açılmış, gençler spora-sanata yönlendiriliyor. Gençleri kahve köşelerinden kurtaran sokakta boş gezmekten alıkoyan bu tür çalışmalar bizi de sevindirdi doğrusu. Gençlik Merkezini sıradan bir devlet kurumu olarak düşünürken, bir okul, bir fabrika gibi çalışan kurumla karşılaşmıştık.
..

Devamını Oku
Neşe Yaşın

Bazı sözcükler tarih içinde kendi anlamlarının ötesinde yüklemelere tabi olurlar. Sanatın ve edebiyatın temel temalarından biri olan 'aşk' bunların en tipik örneklerinden biri, Aşk nedir? Kadın ve erkek ve erkek, kadın ve kadın arasında bir cinsel etkileşim, patetik bir yoğunluk mu, yoksa daha ötesi mi? Bulvar gazetelerinden, aktüel magazinlerden en seçkin sanat ürünlerine kadar her zamanda ve her yerde hazır nazır, baş tacı edilmiş bir konu olan aşk, aslında nedir? Size bunun tanımlanamaz, tanımlanırsa, kodlanırsa kendisi olamaz bir şey olduğu söylenebilir. Eğer tanımlansaydı, çözümlenseydi, sözlüklere ya da kitaplara, sahnelere ve tuvallere, ritimlere ve şarkılara ve şiirlere sağsaydı yüzyıllardır onunla uğraşıp durulur muydu? Birileri size aşkın bir tutsaklık olduğunu söylerken, bir başkası onun bir başkaldırı olduğunu söyleyecektir. Nazım Hikmet Ferhat'ın aşkını Şirin’i aşmış bir özgürleşme tutkusu olarak anlatabilecek; taşkın ve yıkıcı tanılarıyla birlikte bir yapıcılığa, yaratıcılığa dönüşen aşk öpücüklerden insan yaratabilecektir. Yüzyılların ölümsüz, zamansız, mekansız Shakspeare’in Romeo ve Juliet'i Orta Doğu'nun kanamalı hastası Filistin'de bölünmelere karşı bir Yahudi ile Filistinlinin aşkı olarak sahneye çıkabilecek ve Barış'ın adı olabilecektir. Farklı etnik ve ulusal kökenlerden, çatışmalı ülkelerin aşıklarının tutkulu başkaldırıları 'vatan haini' aşkları, özgürleşmenin ve hazin ölümlerin adı olabilecektir.
Kalabalıkları bireyselleştiren, bireyleri kalabalıklaştıran bu tutku ele avuca, yere göğe sağmazlığıyla sınırsızlığın adı; kendi içinde taşıdığı şiddeti yumuşacık bir dokunuşa dönüştürmesiyle yakıcı ateşlerin ısıtan sıcaklığını ve yanar döner, katman katman çoğalan anlamlarıyla şiirin adı olan bir aşkın kavram; aşkınlığın adı…
Aşk nedir? Aragon'un Elsa iken ülke olan, ülke iken Elsa olan tutkusu mudur? Komşu kızlarının fotoromanlardan pembe dizilerden öğrendiği, yoksa pembe dizilerin komşu kızlardan öğrendiği bir şey midir? Maddi ilişkilerin bir alttürünü mü yoksa aşkın ve bağımsız mıdır?
Aşkın politikayla ilişkisi nedir? Özel hayat politiktir e aşk politiktir. Yabancılaşmanın, domine etmenin, iktidarın ve baskı kurmanın adı olan politika, insan için var olacakken, insana karşı insanın çıkarı için var olmaya başlayan, insanı insanın cehennemi yapan ilişkileri yeniden üretmek için, yabancılaşmanın adı olana politika, aşksızlık olan politika, kirli ve çirkin politika aslında insanın geleceği için düş ve proje üretmekten başka nedir?
Aşk, irkilten, ürperten ayıp ve günah olan, yasak ve aykırı olan, yaramaz ve isyankar olan, kendi ve öteki olan, başkaldırı ve uyum olan anlamlarıyla yaşamın en gerçek ve insan damarından akan özelliğiyle, politikanın adı neden olmasın?
..

Devamını Oku