Edebiyat sanat kurallarına göre yazılıp, halk için olandır…
..
Kültürün sözlük anlamı; bir topluluğun manevi özelliği oluşturan gelenek, fikir, yaşayış, sanat... varlıklarının bütünü olmasıdır. Eşanlamı 'Ekin'dir. Ama alışılmış sözcükler makaleme başlıyorum.
Kültürü insanın bir toplum üyesi olarak edindiği bilgi, inanç, sanat, ahlak. Hukuk ve törelerle her türlü beceri ve alışkanlıklarını içeren karmaşık bir bütün olduğunu sosyolog Taylor 1800'lerde yerinde ve bu şekilde tanımlamıştır.
Bir toplumu yaşatabilmek için eğitim yoluyla edinilen tüm bilgiler kompleksi olarak gördüğümüz
kültür kavramı, ulusun birlik, beraberliği ile bütünlüğü pekiştirme açısında önemi çok büyüktür. Bugün dünyanın hiçbir yerinde milli birlik ve beraberliği sağlayan milli kültürden asla özverilik mümkün değildir. Evrensel ulusal ve alt kültür olmak üzere üç ana başlıkta ele alınması gerekir kültürü. Uluslararası hayat ürünü olduğuna göre, bazen kültür dinamik bir özellik gösterir.
Geçen yüzyıllara oranla dünya kat kat küçülmüştür. Kıtalar arası ekonomik, turizm, siyasal, hukuksal, sanat, folklor alanlarında iletişim telefon, televizyon, uluslar arası yarışmalar, müsabakalar benzerleri ile bir toplumdan başka bir topluma sıçrayan kültür, şayet beğeni kazanırsa sıçrayan toplumda kalıcılığını korur. Gelen konuk kültür, konuk olduğu ülke insanını da katkıları ile biçimlendirilir.
..
İKİ GÖZ
Aslında okurla buluşmaya can atan ve şairinin, ‘bir başka göz’le kendisini olgunlaştırmasını bekleyen ‘aceleci şiirler’; besleyici gıdasını paylaşıldığı ortamlardan alır. Bu şekilde şairinden kalan boşluğu, doğal olarak ‘bir başka göz’e sahip olan ‘okur’ doldurur. Bu anlamda zaten ‘okur’; aslında şiirler için algılayıcı bir ‘görür’ öğedir, bileşendir.
Şiirlerin gelişiminde bu açıdan bakıldığında çoğu kere gözlenen ‘prematüre kurgular’; tamamlayıcı organlarını, okurun, belki de eleştirmenin ek imgeleri / dizgeleri ve hattâ geri bildirimi içeren bir iletisi yoluyla görebilirler. Çünkü şiirin müsebibi olan şair, ‘bir başka göz’ün kendi içinde oluşası için gerekli zamanı kullanmamış; anlık bir sunum, anlık bir kitleye erişerek evrimini de bir hilkat gâribesi olarak tamamlamıştır.
Oysa şairlik; aynen liderlik, önderlik veya yönetmenlik gibi güçlü birikimlere dayalı olan ‘bir başka göz’e (yani ikinci bir göze) sahip olan kişilerin gerçekleştirdiği bir sanat işidir. Yani şiir, mecliste oluşturulmaz; tartışılarak olgunlaştırılmaz, yasalaşmaz! Her bir mebus, şiiri kendine çekemez; diğerlerinin beğenmesinden taviz verilemez; çok yönlü / kimlikli olması yadsınamaz; yani kimliği yok edilemez! Kimliksiz olup, ünlü ozanların tarzına yönelenler bile bunu karalayan şairine değil, bilinen şiir önderlerine atfedilirken; öznel yazılan şiirlerin, ağızdan ağza değişken olup, dilden dile aktarılırken anonim olması beklenemez mâniler gibi.
..
Antoloji (şiir, edebiyat, sanat) sitesinde tartışma konusu olmuş yine şiir…
Bu tartışmayı başlatan arkadaş “Yağdı yağmur, çaktı şimşek; sen de mi şair oldun be eşek oğlu eşek! ..” tekerlemesi ile şairin ve şiirin küçümsendiğini, hatta şaire hakaret edildiğini söyleyerek söze girmiş. Bana göre bu değerlendirme yanlış. Aslında tam tersi bir anlam yatıyor, bu kaba ve çirkin görünen söyleyişin altında; ince bir alay ve iğneleme… Yani bu deyiş her uyaklı söyleyişin, her mısra düzeniyle yazılan eserin şiir olamayacağını, şairliğin o kadar da ucuz olmadığını tariz sanatından yaralanarak anlatıyor. Başka bir deyişle şiiri ve şairi küçümsemiyor; bilakis bunları önemli ve değerli bulduğunu söylüyor.
Pek çok şiir sevdalısı arkadaşımız belki de çok erken şiirle tanıştıkları için ve bizim yazdıklarımız gibi ham şiirlerle sıkça karşılaşıp - ki bunların çoğuna manzume demeliyiz- yüz göz oldukları için şiirde yeni arayışlara gitmeye çalışıyorlar. Farklılık yaratmak adına,anlaşılması çok zor, hatta kendilerinin bile ne anlattıklarını pek iyi bilemedikleri bir takım ağır ve ağdalı sözleri, bol tamlamalı, zarf ve sıfatlardan örülü, anlaşılmaz mecazları, veya birbiriyle ahenk içinde dans eden kelimelerin toplandığı mısra kümelerini şiir diye addediyorlar. Kanaatimce bu, çıkmaz sokaktır. Neden? Edebiyat verimlerinin ortak özelliği dil ile nakış nakış işlenmesidir.Bundan dolayıdır ki edebiyat eserinin değerini anlamak için önce eser sahibinin dili kullanma gücüne bakarız.Ve şu sorulara cevap ararız:
1) Dil, doğru ve anlaşılır kullanılmış mı?
2) Etkili kullanılmış mı?
3) Bir ûslup oluşmuş mu?
..
Sözde şiir adına yapılan toplantıda
Çoğu ayva yese de kimi de yer inciri
Biri ayrı havada biri bir saplantıda
Eşe dosta verilen plaketler zinciri
Bence sanat adına felaketler zinciri
İki şiir okunur tepinmeye başlanır
..
Asırlardır farklı dinlerden, kavimlerden, kültürlerden, dillerden süzülen masalların, efsanelerin dağların eteklerinde çınladığı bir coğrafyanın orta yerinde sessizce duruyorum. Durmak iyi geliyor. Hayatta kalmak için ihtiyacımız olan hızlı ve çevik hareketlerin pek bana göre olmadığını düşünüyorum o an nedense. Boğucu sıcağın da etkisiyle zihnim uyuşmuş, sadece unutmak istiyorum. Hatırlamanın değil, hafızayı büsbütün silmenin sağalttığına inandığım karanlık bir kuyuya düşmüşüm sanki. Ne geleceğin peşinden koşma isteği, ne insanlığın kendini tekrar eden makûs kaderine öfkelenme, ne de bulanık hayallerde kaybolma arzum, hepsi kayıtsız ruhla yitip gitmiş... Birbirini tamamlamayan, karmaşık manalara batmış sözcükler hayaletler gibi etrafımda dolaşıyor. Huzursuz bir kum fırtınası, çıplak ovaların, taş evlerin, onların eprimiş duvarlarından dökülen kızıl tozlarla kaplı kızgın kaldırımların üzerinde dönüp duruyor...
Başım dönünce minareleri kucaklayan bir bahçeye girip ortasındaki şadırvanlı havuzun kenarında oturuyorum. Şırıltılı serinlik biraz ferahlatıyor. Dayandığım cılız ağaca, genizden çıkardıkları hırıltılı seslerle konuşan yaşlı adamlara müzede heykelleri inceler gibi bakıyorum. Buğulu ovaların dinginliği, tarihî yapıların güven veren sağlam duruşu beni pek etkilemiyor. Duygulanmıyorum. İnsan olmanın aynı zamanda dünyanın uğultusuyla sağır olmak, zulmü reddeden tavrıyla kör olmak anlamına geldiğini yorularak öğrenmişim. Bilmek fazla geliyor. Bütün hayatımı, insanlardan uzakta bir dağın, bir ovanın, bir ağacın ıssızlığında geçirebilirim gibi hissediyorum. Arzulamayan, acı çekmeyen, kötülüğe isyan etmeyen, mutluluğu tanımamış, sabretmesini bilmeyen, okuyamayan, yazamayan, beklemeyen kimsenin daha önce görmediği türden tuhaf bir varlık olmak istiyorum. Bu acayip isteklerle kıvranırken onu görüyorum. Uzun, cilveli kuyruğuyla bütün kederleri peşi sıra sürükleyip yeryüzünün günahlarını siler gibi geniş ovanın koynunda süzülen neşeli bir uçurtma beni ansızın hayata davet ediyor.
Modern bir masal...
Kendime bir çay söylüyorum. Bir gün önce kahvede, “ne çayı bu, çok acı” diye sorduğumda garsonun verdiği hınzır cevabı hatırlayıp gülümsüyorum: “Çayımız sıcaktır dostluk gibi, çayımız kaçaktır sevdamız gibi.” Keyfim yerine gelince seyahat için yanıma aldığım romanını açıp okumaya başlıyorum: “Ben ölümlüler arasında yaşayan bir ölümsüzüm... Tanrıların bu dünyada unuttuğu yaşlı bir adamım. Her efsanede, kutsal kitapta ve anlatıda yeni bir adla anılsam da gerçek adım Utanapişti’dir.”
Daha önce hikâyelerini de severek okuduğum Ekinci’nin modern bir masal anlatır gibi yazdığı sarsıcı romanının sayfalarını heyecanla çevirirken ölümsüzlük cezasına çarptırılmanın bedelini ve ‘ölümlü’ olmanın kıymetini de hatırlıyorum. Yazar, Utanapişti’nin sesiyle on binlerce yıldır defalarca anlatılan hikâyeleri, bugünün korkunç gerçekleriyle buluşturarak tekrar yorumluyor. Mitolojiyle, kutsal kitaplardan alıntılarla, menkıbelerle, bu yüzyılın yazarlarıyla desteklediği çok katmanlı yolculuk, okuru insanlık tarihinin acımasızlığına tanık olmaya çağırıyor.
Modern edebiyatın imkânlarını pırıltılı bir zekâyla kullanan kitabı okurken dudaklarım alaycı bir tebessümle kıvrılıyor arada. “Edebiyatın incelikli dokusundan, dil sezgisinden, manevi derinlikten yoksun ‘akıl oyunlarıyla’ kurgulanan yavan romanlara verilecek en iyi cevap yine doğudan çıkmış” deyip kıkırdıyorum. Kahramanı Asvas’ın alter egosu olan yazarın, romanı hayatın sonsuz kuralları olan bir oyuna benzetmesi boşuna değil ama bu tesbitin altını doldurabilmek de öyle sanıldığı kolay değil çünkü.
Huzurum ‘doğunun kanayan bir yara’ olduğunu hatırlatan keskin cümlelerle bozuluveriyor. Romanın diğer kahramanı gazeteci, yazar Berzah, kitapları ve düşünceleri yüzünden devlet tarafından öldürülen Asvas’ın hayatı hakkında bir roman yazmak için Güneydoğu’da araştırma yapıyor. Hizbullah’ın ölüm hücrelerinden, işkencelerden, oğlunun ölümüyle deliren annenin ıstırabından, faili meçhul cinayetlerin vahşetinden bahseden satırları okuyunca ürperiyorum. Binlerce yıldır ‘ölümsüzlüğü’ delice arzulayan insanlığın öldürmeyi neden bu kadar çok sevdiğini düşünüyorum.
..
Hayat; ölüme durak
Ölüm; hayata yorum
Akıl; sonu infilak
Semeresi; uçurum
Varlık; ince bir sanat
Sanat; Var'ın bir gizi
..
Anadolu çimde kıvranan özlem damarımda geznir kalbimde titreşirsin.sen sevgiliden sevgili aşktan daha ötesin.bir güzel ifade etmez güzeller mozoiğisin.sende tarih sende sanat,sende doğa sende cennet.bilmem varmıdır cihanda sana eş bir memleket.ben yangınım vurgunum sana.sende doğdum sende öleceğim.sende sevdim sende doydum,sende benim çiçeğim.geçmişten emanetim geleceğe mirasımsın.en kutsal değerim olmazsa olmazımsın.seni yazdı çizdiler ülkemin şairleri.güzelliğin süsledi bütün şirleri.seni tasvir edemem dünyanın göz bebeği.sen vermem ellere.sana güzel kıyılmaz. senin sevgin yerine başka sevgi koyulmaz.
..
Sanat ve Bilim Büyüklerimizin İzi; Bize! .
Her bir sanat büyüğümüzün takipçisi var! .
Her bir bilim büyüğümüzün takipçisi var! .
Örnek alınan, örnek alan; duyarlılıklar! .
Paylaşımla; ayağı yere sağlam basan aşk! .
..
İnce bir sanattır seni sevmek bir tek benim maharetim olan bir sanat,sen başlı başında bir doğasın ayak basmaya kıyamadığım...
..
Doğuş Günü Partisi DGP = 000.057 =
Doğan CÜCELOĞLU Öğretmenimiz ile SANAT! .
Doğan CÜCELOĞLU Öğretmenimizden TAKDİR! .
Takdirini kazanabileceğim; bir KİTABIM! .
Doğan Hocamızla ROCK DERNEĞİ SANATLARI! .
..
SANAT KİMİN TEKELİNDE! . SANAT; NEYİ ANACAĞINI ve NEYİ ÖVECEĞİNİ BİLİYOR: AŞKLA! .
“YILLAR DA GEÇSE DEMİNCEK; ” Yine 1453! . BİNLERCE YIL GEÇSE YİNE; BİR DAHA 1453! .
ADIN OKUNUR; EY SEVGİLİ DOST: 1453 YILININ VERİMLİLİĞİNDE YİNE BUGÜNDE AŞK ile! .
BEN; SENİN ADINI OKUDUM! . BAŞIMIN VURULMASI PAHASINA! . VUR; CAN SANA KURBANDIR! .
ANLAYACAĞI DİL MESELEMİZ OLUNCA; ATATÜRKÇE KONUŞMAK ve ATATÜRKÇE YAŞAMAK GEREK! .
..
Kitaplara Konu Edilmiş Düş ve Düşünce; Gerçek Hayata Aktarılamaz Mı? ...
“SANAT NEDİR? ” Adlı Kitaptan Cümle Derlemem:
Hasan Ali YÜCEL Efendimizin Giriş Anlatısından:
/ Bir milletin, diğer milletler edebiyatını kendi dilinde, daha doğrusu kendi idrakinde tekrar etmesi; zeka ve anlama kudretini o eserler nispetinde artırması, canlandırması ve yeniden yaratmasıdır! . İşte tercüme faaliyetini, biz, bu bakımdan ehemmiyetli ve medeniyet davamız için müessir bellemekteyiz! . /
..
Kitaplara Konu Edilmiş Düş ve Düşünce; Gerçek Hayata Aktarılamaz Mı? ...
“SANAT NEDİR? ” Adlı Kitaptan Cümle Derlemem:
Hasan Ali YÜCEL Efendimizin Giriş Anlatısından:
/ Zekasının her cephesini bu türlü eserlerin her türlüsüne tevcih edebilmiş milletlerde düşüncenin en silinmez vasıtası olan yazı ve onun mimarisi demek olan edebiyat, bütün kütlenin ruhuna kadar işleyen ve sinen bir tesire sahiptir! . Bu tesirdeki fert ve cemiyet ittisali, zamanda ve mekanda bütün hudutları delip aşacak bir sağlamlık ve yaygınlığı gösterir! . /
..
Kitaplara Konu Edilmiş Düş ve Düşünce; Gerçek Hayata Aktarılamaz Mı? ...
“SANAT NEDİR? ” Adlı Kitaptan Cümle Derlemem:
Hasan Ali YÜCEL Efendimizin Giriş Anlatısından:
/ Hangi milletin kütüphanesi bu yönden zenginse o millet, medeniyet aleminde daha yüksek bir idrak seviyesinde demektir! . Bu itibarla tercüme hareketini sistemli ve dikkatli bir surette idare etmek, Türk irfanının en önemli bir cephesini kuvvetlendirmek, onun genişlemesine, ilerlemesine hizmet etmektir! . Bu yolda bilgi ve emeklerini esirgemeyen Türk münevverlerine şükranla duyguluyum! . / Bilhassa Türk dilinin, bu emeklerden elde edeceği büyük faydayı düşünüp de şimdiden tercüme faaliyetine yakın ilgi ve sevgi duymamak, hiçbir Türk okuru için mümkün olmayacaktır! . /
..
Onlar her türlü değere saldırarak ve bu değerlere sahip çıkan insanları huzursuz ederek köpeği oldukları emperyalizmin rahatını sağlamak için ellerinden gelen ve bizce onursuzluğu tescillenmiş yapıp etmeler içinde çağın çamurlu ve iğrenç yanlarını içimize taşımak isteyenlerdir.Yaşamın her alanında provakasyon içeren tavırlarıyla belirip kaybolurlar.Sahtekar,korkak ve onursuzdurlar.Halkın umuduna sahip çıkan ve ses olan sanatçının düşmanıdırlar.Vatan kavramı taşımazlar,satılmıştırlar,sevda kavramı taşımazlar,haindirler,duruşları yoktur,iki yüzlüdürler.Onlar gelişen sevda söylemlerinin, sahiplerini rahatsız ettiğini bilen sadık uşaklarıdır emperyalizmin.Yüzleri olmadığından,tükürülmeğe değmezler.Saygılar sunuyorum onlarsız bir yaşamı savunan anti-emperyalist duruşlu sanat insanlarına.Emperyalist uşaklığa karşı,şair yazacak kale düşecek.
..
senle başladım bu yazıya.senle bitiriyorum.Artık kelimelerinde anlamı yok.Birşey diyemiyorum artık.cümlelerim tükeniyor.ıslıklısız bir ağız oluyorum.bir yakarıs bin ağıt oluyorum.boğazıma takılıyor cümleler.kimi sevsem ben hep bir ağızdan turkuler soyluyoruz.Vivaldiden kaçıncı sarki ki hayatımızda.ben seni sanat içerisinde yaşamak istiyorum.hangi akım bizi yakınlaştırır.Gittiğin yerler güzel mi? soyutlaşmı gözlerin bana.yakınlarımda bir yerlerdemisin yoksa uzakta mı? adım sakacıya cıktı en son caldıgım sarkıda.adım sevdaya cıktı sana en son yazdıgım yazıda...bu yazıyı seninle bitiriyorum.Bitti...
..
Deneme yazım biraz uzun olacak ama umarım ilgi duyarak okusrsunuz.
________________________________________
Kentimizin yerel radyolarının birinde şiir ve şair üzerine yaptığım konuşma metnini form sayfamıza taşıyarak sizlerle paylaşmak istedim. Anlatılar arasında eksikler ve yanlışlar elbette olacaktır. Bunları tesbit ederek yorumlarınızla tamamlamanızı diliyorum.
Konumuzu (Şairini bilemediğim) bir şiirle başalamak istiyorum. Bakınız bu şairimiz, şairi nası anlatıyor dizelerinde:
..
Belkide Istanbuldaki mımarların beynide dört köşeli
Onların basitligini ve kopyaciligi gosterir istanbuldakı hali
Unutmayinki, Osmanlı mımarları yapmıştı taç mahalı
İstanbuldaki camiler minareli ve yuvarlak kübelli
Ve Istanbul un cografiyası, medenıyet tarıhı belli
Fakat dort köşeli mımarlar çok basıt ve hileli
..
SERİNYOL ŞİİR DİNLETİSİ
Hatay- Serinyol’da “Bir Tutam Mola” adıyla bölge şairlerine yönelik bir şiir dinletisi düzenlendi. Serinyol Şiir Dinletisine Yozgat Şairler Yazarlar Derneği Başkanı Gazeteci- şair yazar hemşehrimiz Ahmet Sargın ve Sarıkaya Şairler Yazarlar Derneği Başkanı Kelami Akdemir ile Eğitimci şair Kaşif Kani Ertürk de katılarak Yozgat’ı temsil ettiler.
Antakya bölgesi şairlerinin yoğunlukta ilgi gösterdiği bu programı Eğitimci hikâye ve roman yazarı Fatma Çetin Kabadayı hazırlayıp sundu. Eğitimci- şair yazar Mahmut Çetin Zorba’nın da yardımcı olduğu “ Bir Tutam Mola” şiir dinletisine çok sayıda şair ve yazar katıldı.
Ahmet Gök Sosyal Dinlenme Tesislerinde yapılan Serinyol 2. Şiir Dinletisine Serinyol Belediye Başkan yardımcıları Nevfel Çelik, Adil Erta, eşi İrem Erta ve Antakya İl Kültür Turizm Müdür Yardımcısı Ali Türetken’in yanı sıra eğitim camiasından çok sayıda konuk ve davetli şairler katılarak programın renkli geçmesini sağladılar.
Antakya Kültür ve Turizm Müdür Vekili Ali Türetken Kültür- Sanat çalışmalarını önemsediklerini ifade ederek böylesine güzel etkinlikler düzenleyen arkadaşlarımızın her zaman yanındayız dedi ve emeği geçenlere teşekkür etti.
Açılış konuşmasını yapan yazar Mustafa Atım da kültür – sanat faaliyetlerinin önemini vurguladı.
..