sırtımda yokuşlar zorlanır
saatleri kollayan bir ihtiyar gönül olsam
değişmem kullanılmış tabakları
yırtmaçlı esvaplara
burçlarını koyup yamaçlarına
günlerce kötü adamlar diyorum
içim gece
kar beyazı hüzün
gül kırmızısı aç
halepli kardeşime, yorgun
gülümsüyor gül
ne yerlisi ne köylüsü
ne şehirlisi
ne lut ne isa ne musa
ne eyyub ne yunus ne yahya
kimse kaçamaz yazgısından
dünyanın aynasına yansıyan
1.
kalbimin üstünde bir avuç güneş
kudüs ışığı
cilalı taşlardan kayıp yüzüme vuran şeffaf
silik hatıraların üstüne doğan güneş
çiçek sepeti sanki gelinlik kızların kolunda
bozulan düşler
korkunç tutku ve uykulu yerinde
öyle korkulur ki,dağların rüyasından
yakılmış güneşte ruhum
ve parçalanmış ayda
yeşillenir düşler
sabah koşusunda birden
uçurumun kenarına atıverdi meşaleyi
aya karşı durup
sonbahar ateşini giyindi
düşlerinde susuz fesleğenler
gökyüzüne doğru ikindi rüyasında eylül
kıpır kıpır
içimde kuşların sesi
senin kuşların
bahar bakışlım
yüreğim kuşlarla gezer
eğsem dallarını ruhumun
gelip konsa kuşlar
göğün açılmış bahçelerinden
çiçekleri duysa kuşlar
anneme
sulardan geçtim
çocukluğumun zerdali ağacına tırmanma saydamlığı
her seferinde annemden geri dönen bir istekle körelirdi
ağaçtan düşen meyvelerin sesine toplanır
yaktım bütün resimlerini ayın
dağıttım güneşin mektuplarını
kapalı kapılar önüne bırakıp geçtim bir gül gibi
kendi coğrafyamda geldi buldu
beni hüzün




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!