Şair Aşkları - (3) Yahya Kemal Beyatlı -

İlhami Bulut
418

ŞİİR


20

TAKİPÇİ

Şair Aşkları - (3) Yahya Kemal Beyatlı -




“Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik”
Bizim çağlarda olup; ortaokul mezunu olan hemen herkes (1956-,,,,) ‘Akıncılar’ şiirinden şöyle böyle bir iki mısra anımsar. Ders kitaplarında da yer almış, çoğu zaman da ezberlenmesi ödev olarak verilmiş, maarif müfredatıyla çok tanışık bir şairdir YAHYA KEMAL BEYATLI,
/
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol.
Diyen ve şarkılaşan “Sessiz gemi” şiiri ve diğerleri ile de şimdi, yine hemen her kuşaktan herkesin aşina olduğu güçlü bir şairimizdir BEYATLI.
Şair aşklarının konu olarak seçilmesi, şiirle aşkın ilintisini irdelemeye yönelik bulunduğunu önceki paylaşımlarımızda belirtmiştik. Şair ve/veya değil herkesin aşkı özel ve değerlidir, alenileşmemiş hiçbir aşka ne bir harf ekler ne de çıkarırız.
Topluma mal olmuş, sanatsal nüanslar taşıyan yönleri ile şair aşklarını bu çalışma konusuna taşımaya çalıştığımızı belirtmiş idik.
Sen miydin o âfet ki dedim, bezm-i ezelde
Bir kanlı gül ağzında ve mey kâsesi elde,
Bir sofrada içtik, ikimiz aynı emelde,
Karşımda uyanmış gibi bir baktı sarardı…
Şiirlerin istiap edemediği Yahya Kemal’in büyük aşkı Celile’ hanımla ilk tanışıklığına ithaf bir şiire aittir yukarıdaki dizeler.
Şair 9 yıl Paris’te kalır burada hayatına herhangi bir kadının girip girmediğini bilmiyoruz, ancak İstanbul’a döndükten dört yıl kadar sonra, Nazım Hikmet’in annesi Ayşe Celile Hanım’a aşık olduğu edebiyat tarihine mal olmuş bir va’kadır.
İşte bu aşkın, şairin sanat hayatındaki yeri çok farklıdır, şairle Celile hanım ilk kez; Yakup Kadri tarafından tanıştırılarak; Çamlıca’da görüştüklerini, ilk görüşmeye armağan olarak ta yukarıdaki dörtlüğün yer aldığı şiiri kaleme aldığını biliyoruz.
Bu aşkın kıskançlık boyutu şairin yüreğini kasıp kavurduğunu şu anekdotlardan anlaşılması çok kolay olmaktadır. Celile hanım’ın da uzaktan akrabası olan Hakkı Paşa çok çapkın birisidir, İstanbul’a her gelişinde suareler düzenleyerek İstanbul’un en güzel kadınlarını bir araya topladığı bilinmektedir.
Paşa’nın yine İstanbul’a geldiğini haberini alan Yahya Kemal beyninden vurulmuşa döner ve sevgilisine alelacele telefon açarak, Hakkı Paşa bir toplantı düzenlerse katılmayacağına dair söz alır.
Bir akşam Ada’da otelin önünde otururken yanındaki iki kişinin Hakkı Paşa’nın akşam vereceği suareden bahsettiklerini duyunca; bir nevi kan beynine sıçrar ve çok müthiş bir ıstırapla yerinden fırlar, son vapur çoktan kalkmıştır lakin.
O akşam çok sert bir lodos esmektedir. Her ne pahasına olursa olsun, Maltepe’ye geçmeye karar veren şair; sandalcılardan birine bol para vererek (ki şair çok cimridir) ‘hastam var’ diyerek güç bela kandırır. Bir süre sonra denize açılırlar, bir süre sonra lodos artar ve deniz şiddetle çalkalanmaya başlar.
Kürek çekemez hale gelen sandalcı, öfkesini yenemeyip şairin yüzüne karşı küfrederken, Yahya Kemal dehşet içinde Hakkı Paşa’nın suaresini ve sevgilisinin orada olup olmadığını düşünmektedir.
Şair bu olayı şöyle anlatır “Güç bela Maltepe’ye gelebildik. Dalgalar öyle çarpıyordu ki, sahile çıkmak buraya kadar gelmekten daha tehlikeli idi. Zar zor bir hayli uğraştıktan sonra kendimi sahile attım. Sırılsıklam olmuştum. Hemen Maltepe’deki kahvelere uğradım. Bir araba istedim. Yok …yok …Bostancı’ya kadar yaya gitmeye karar verdim. Tren yoluna çıkarak koşmaya başladım. Maltepe ile Bostancı arasındaki mesafenin bu kadar uzun olduğunu o zaman fark etmişimdir. Kan ter içinde Bostancı’ya geldim. Vakit hayli geçti. Karakola gittim ‘Bana bir araba bulunuz, hastam var’ dedim. Aradılar aradılar, birini buldular. Yine bir sürü para verdim, Arabayla yola koyuldum. Kadıköy, oradan Üsküdar..Karşıya geçtim doğru Nişantaşı!
Sevgilimin oturduğu apartmanın kapıcısı ahbabımdı. Penceresini vurarak onu uyandırdım. ‘Benim ki evde mi? Diye sordum. Adam halime bakıp şaşırdı, ‘Evde bu akşam çıkmadı’ dedi. ‘Ne diyorsun?’ diye bağırdım. Bütün o kat ettiğim mesafe sanki başıma yıkılmıştı. Eve kaçta geldiğini tahkik ettim. Sözüne inanamıyordum. ‘Çık bir bak! Evde mi? Diye adamı zorladım. Adam çarnaçar çıktı. Bir münasebetle hizmetçisine sormuş; ‘Uyuyor’ demiş. Geldi haber verdi sanki dünyalar benim oldu.
Apartmanın karşısında bir arabacının meyhanesi vardı. Orada sabaha kadar içtim. Sabahleyin doğru eve çıktım. Benim halim berbat. Toz toprak içinde olduğumu görünce şaşırdı ve hemen anladı. Sarmaş dolaş olduk”
Buraya kadar belge ve beyanlara dayalı gelişmeler; şimdi bu detaya niye müracaat ediyoruz yönündeki muhtemel bir soruya benim bir yorumum olmalı.
Bu serüven edebiyat tarihimizin bir sayfasıdır, niye? Çünkü anlatılanlar Türk Şiirine yansımış öğeler taşımaktadır. Celile hanım kendi döneminde İstanbul’un en güzellerinden, yüksek eğitimli, kültürlü ve ünlü bir ressamdır. Bakın şairin şu dizeleri çok manidardır.
,,,,,
Son zevkin eğer aşk ise ummâna karış, tat!
Boynundan o canan dediğin laşeyi silk, at!
Kirpikleri süzgün, o ihanet dolu gözler,
Rikkatle bakarken bile bir fırsatı özler.
İnsan çok komplike bir varlık, buradan bir nebze Türk şiirinin karakterini de tahlil olanağı buluyoruz, aşkın şiire nasıl taşındığını ve bu taşınmada ruhu, çakıllı düven gibi ezen kıskançlık duygusunun önlenmesinin olanaksız oluşunu maalesef gözlemliyoruz.
Hakkı Paşa’nın İstanbul’a geldi haberinin yerine Yahya Kemal’e deselerdi babanız rahmetli oldu, o kıyamet kopan bir günde yola çıkar mıydı? Yoksa sabah olsun da gider miyim mi derdi, acaba?
Belki de en önemlisi, meşhur Fransız şair Charles Baudelair Yahya Kemal’in konumunda olsaydı aynı reaksiyonu gösterir miydi? Hayır.
Bizdeki ayrılık kavramı, ölüm dışında aslında kıskançlık temeline oturmuştur, bu Türk Edebiyatında çok yaygındır, çünkü edebiyat; karakteri ile birlikte bir toplum yapısını yansıtan bir ayna işlevini görür.
Batı edebiyatına baktığımızda kıskançlık temelinin yok denecek kadar zayıf olduğunu görüyoruz. Bazı duygular dogmatiktir, mesela; bir Japon da, bir Türk’te, bir Alman’da annesini sever birbirlerine çok yakın duygulardır bunlar, çünkü doğuşla birlikte kurgulu olarak insan hazır olarak bulur ve yaşar.
Ama aynı insanlar aşk konusunda aynı değildir, çok farklılık arz ederler. İşte bize özgün bu yapı kıvrım kıvrım bizim şiirlerimize taşınır.
/
Körfezdeki dalgın suya bir bak, göreceksin
Geçmiş gecelerden biri durmakta derinde
Mehtap, iri güller ve senin en güzel aksin
Velhâsıl o rüya duruyor yerli yerinde
Celile hanımla mektuplaşma ve telefon aracılığı ile fırsat oldukça da şahsen görüşmelerini sürdüren Yahya Kemal; bir gün şu dizelerin de yer aldığı mektubu alır.
“Bu gün Pazar belki gelirsin diye üç vapurunu pencerede bekledim,. Gelmedin mahsun oldum. Verdiğin konferansa gelmedim, kalabalıktır memnun olmazsın diye, fakat hep aklım sende idi.
Odamız sıcak soğuklar oldukça hep seni düşünüyorum. Sana arzu ettiğim gibi ne zaman bir yuva yapacağım. Canımın içi pek göreceğim geldi hemen gel. Binlerce güzel gözlerinden öperim.
Karıcığın
Celile
Bu sevda ilamını alan Yahya Kemal, Celile Hanım’la imzalarını bir türlü nikâh masasında bir araya getiremezler.
Ayrılık sürecine girerler, çok yıllar sonra Celile Hanım’la karşılaştığını bir arkadaşına anlatan şair; tam anlamıyla şiir boyutlu spesifik bir hüznü yaşadığını beyan ve belli eder. O karşılaşma elbet şiirlerine sinmiştir ama şimdi biz de çam sakızı çoban armağanı ‘Aşk Veraseti’ isimli şiirimizden iki mısra o karşılaşmayı tahayyül ederek armağan edelim.
/
İlk nazarda sarsıldım; alt üst oldu muvazenem…
Kurşun sıksan aldırmam, gözlerin çok tesir eyledi..ilhami
‘Endülüste Raks’ şiirini görev yaptığı İspanya’da kendisine verilen bir resitalde sahne alan rakkaselerden mülhem olarak kaleme aldığını tevil ediyor şair.

Raks ortasında bir durup oynar, yürür gibi;
Bir baş çevirmesiyle bakar öldürür gibi...

Gül tenli, kor dudaklı, kömür gözlü, sürmeli...
Şeytan diyor ki, sarmalı, yüz kerre öpmeli...

Gözler kamaştıran şala, meftun eden güle,
Her kalbi dolduran zile, her sineden: "Ole!"
Ayrıca; “Süleymaniye’de Bayram sabahı” şairin gücünü kanıta yeter artar bile.
1880-1956 tarihleri arasında yaşayan Celile hanım’ın bu yazıya konu aşk kesiti, 1905 yılında eşinden ayrıldıktan sonraki boyutunu içermektedir.
Celile Hanım ve Yahya Kemal bu aşktan sonra başka bir evlilik yapmamışlardır.
1884-1958 yılları arasında yaşamış olan Yahya kemal Beyatlı’nın şiir kitabı, ölümünden sonra basılmıştır. ‘Sessiz Gemi’ şiirini de Celile Hanım’a atfen yazdığı söylenir ama beyanı mevcut değildir. Şairin bu şiiri sekiz yılda yazdığı söylenir yine de biraz aceleye getirdim diye de yorum yaptığı ilave edilir.
Fransız edebiyatından etkilenmesi söz konusu olmuştur, ‘Ok’ şiiri hariç diğer şiirlerinin tümü aruz vezniyle örülmüştür.
Üsküplü olan Şair Yahya Kemal Beyatlı; ATATÜRK’ün sofrasında bulunmuş, devlet görevleri de deruhte etmiş çok müstesna bir şairimizdir.
Rahmetli babam derdi ki ‘ bir işi iyi yapan, her işi de iyi yapar’ buradan hareketle; bu beşeri aşk; konu vatan olunca da yine tavan yaparak, emsallerinden fersah fersah ayrılır.
Ne şiirsiz aşk olur, ne de aşksız bir şiir..Demişiz bir yerde, belki de şiir, aşk ile şair arasındaki irtibat yoludur.
‘Ölüler dirileri yönetir’ özdeyişten hareketle, duygu yapımıza yön veren, şiir yoluyla genlerimizi besleyen mühim şahsiyetlerden bahsettik bu yazımızda.
Başta Celile annemiz olmak üzere; sandalcı da dahil, ismi geçen geçmeyen tüm merhume ve merhumları rahmetle anıyoruz.
Biz millet olarak, hüznü de zevki de dibine kadar yaşarız.

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.

Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.

___________________________/_____________________________________

….) “Şair Aşkları” başlığı altındaki çalışmalarımızı, bu satırları da okuyacağına inandığım bir dergimizin sahibi beni arayarak, bu çalışmaların dergilerinde yayımlanma iznini istedi, biz de; seve seve bundan memnuniyet duyacağımızı, bir kişinin bir kelime bile olsa okumasına sebep olursak bunun bizim için değerli bir rant olduğunu belirttik. Bu çalışmayı antolojideki sayfamıza temelli kalmak üzere asacağız, istifadeye açık olacaktır.
….) Bir önceki yazımızda Şair Cemal Süreya’yı işleyeceğimizi belirtmiştik ancak bu şairimizin için 5-6 fasikül açma gereği ortaya çıkanca yeni sıralamada biraz gerilere düştü.
….) ‘Büyük dağın büyük dumanı olur’ ekonomik davranma tarzımızı zorladı, bu şairimizin aşk ebadını daha fazla daraltamadık, dergi boyutunu zorlayacak boyutta gelişti.


İlhami Bulut
Kayıt Tarihi : 18.11.2018 21:07:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

İlhami Bulut