Mustafa Kemal'in yaşadığı bir baskıcı zulüm ile bu konuyu geniş bir açıdan değerlendirmeye gayret edeceğim.
Mustafa Kemal 24 yaşında kurmay yüzbaşı iken 1905 yılında bazı özgürlükçü düşünce ve eylemleri hükümetçe duyularak Yıldız Sarayında sorguya çekilir ve hapsedilir.
Sorgu sonrasında yumruklarını sıkarak diyor ki;
Saraylarını, azametlerini, taç ve tahtlarını başlarına yıkacağım demiştir.
1923 tarihinde Cumhuriyet ilan etti. Kurtuluş savaşını yönetti ve devrimi tamamladı. Saray ve sultan zulmü son buldu.
1938 sonrası başlayan emperyal parmaklı ihanet süreci 1950-2025 yılları yeniden ortaçağ baskıcı sultan rejimini Türk ulusunun yok edilmesi projesi ile sahneye kondu. Tufan yaşama sebebi oldu.
12 Eylül 1980 tarihinde Ardahan ili Çıldır ilçesi Suhara köyünde on yaşlarında bir çocuk asker sevgisi ile darbe sabahı evin önünde bulunan askerlere koştum yaklaşma vururum dedi Türk askeri.
İçimden aynen bu silahın arkasında kimler varsa bulup hepsinden bizim silahımızı bizim askerimizin ile bize karşı kullananlara bunun hesabını soracağım diye içimden kendime söz verdim.
Detayları daha önce ki yazılarda yazdım.
Sonuçta 12 Eylül 2012 tarihinde aynı tarihte o silahın arkasında ki sermaye bu sefer kendi ayaklarına kurşunu sıktı ve tufan töz evren düşünce frekans gücü ile devrim başladı ve bugün tamamlanıyor.
Saraylar, sultanlar ve kraldan çok kralcılar denen soytarı veya dalkavukluk konusunu da bu vesile ile detaylı yazmak istiyorum.
Öteki alem nebbaşlar (ölü soyucu) 12 Eylül kanlı soygun zulmü ile diri diri insan yemeye başladılar!
En büyük sorunlarımızdan bir tanesi politik soytarılık veya dalkavukluk.
Her toplumu dalkavukluk anlayışı çürütür.
Devri sabık üretmeyen toplumlar dalkavuk çoğaltır.
Padişahım sen çok yaşa kulla kulluk sömürüsü biat ve itaat et kültürüdür. Türk kültüründe böyle bir kültür yoktur.
Muaviye halkın parasıyla saray yapar o devrin eleştirisini yapanlar aynen şöyle derler
Kendi paran ile yaptıysan helaldir. Toplumun kamu parasıyla yaptıysan ve tüm giderlerini gücüne rağmen topluma ödetiyor iseniz haramdır diye eleştiri yaparlar.
Yavuz Sultan Selim ile başlayan halifelik Anadolu ve Türk ulusunun başına muaviye zulmünü bela etmiştir.
O gün bugündür ne soygun ne de kan durmuyor.
Bunun sebebi ahlak yoksunu gizli ve üstü örtülü bir toplumdan gizli anlaşmalardan kaynaklanır.
Kol kırılır yen içinde kalır ahlaksızlığının ürettiği bir kültürdür.
Kendi hırsızlığı üzerini kapatan başkalarını hırsız göstererek adres şaşırtıcı tutumlar sergiler.
Başkalarının suçu kendinden de olduğu halde onun üzerine örtü çekerek ondan nema çıkartmaya kalkar.
Halka iktidar olursam hesap soracağım sözü verilir.
İktidar olduktan sonra önceki iktidarın hesap sorulması gereken dosyaları rafa kaldırılır.
Sebebi ise toplum yararına olmayan kendi hukuksuzluklarını pazarlık konusu yapabilecek tehdit gücünü artırmak amaçlıdır.
Toplumun kime güvenelim, kime oy verelim türünde ki yakınma sebebi tüm seçeneklerin hepsinin aynı zihniyet olduğu endişesidir.
Din düzeyinde cehalete kurban edilmiş toplumlarda çok partili ideolojik sözde demokrasi kan, gözyaşı ve soygun üretir. Zorba ve tehdit üretir.
Sermayenin özelleştirme ile elde ettiği gücü devleti ele geçirme projesi tarafımca suç üstü yakalandı ve tufan ibret ile devrim sürecine girerek süreç bertaraf edildi.
Bu endişeyi besleyen çelişki ile yan yana yaşama mecburiyeti herkesi bu konuda çaresiz bırakır.
Bu toplum artık kendi içinde kendi çabası ile çıkardığı dalkavukluğu yemiyor. İçinden Mustafa Kemal Atatürk ve onun askerini çıkartan bir toplum hiçbir dayatma zorbalığı yemez.
Bir zihniyet gelecek önceki iktidara toplumun genel yararı adına devri sabık yaratarak hesap soracak ve bu devrimi yapan iktidar aynı yanlışları yapmayacak.
İktidar ve tüm muhalefet devri sabık olmuştur.
Yeni bir pazarlığın sahne aldığı bu günlerde bu tür bir uyarıya ihtiyaç vardı.
✓ Etik Liyakat Nedir?
Ecel ne kadar yaşlandığını hatırlamış olmalı,
Bir anda yeter artık bu kadar dayandı zulmün kapısına
Uzun istirahat münasip görüldü demek ki;
Cömert yüreğimize
Minnettarlıkla bağlılığın bedeli,
Hazinemizi özgürlüğümüze bağışladık,
Çocuklarımıza sunmak için.
Karşılık beklemeden,
Maddi zenginlik gibi
Bir kusur işlemedik hayatta,
En çok buna seviniyorum,
İhtiyacım kadarını aldım,
İhtiyacım olmayanı verdim
İstemeyerek bulaştım kasvetli işlere,
Dönek iyiliklere parlaklık katmak gibi
Bir cila yapmadım kendime,
Yine de bahtı mı çok sevdim.
Kimseyi teslim almak için bir çabaya gitmedim,
Yalnız teslim almak isteyenlere hep direndim.
Hayat bir gözlemdi bana,
Yeryüzü tanıklığı yaptım,
İnsanın iki yüzlü resimlerini çektim,
Dünyanın ve insanlığın öteki yüzüne göstereceğim dedim ve gösterdim. Sözümü tutmuş olmanın huzuru içindeyim.
Hiçbir tehdidi umursamadım,
Dalkavukluk etmedim,
Dalkavukluk edenlerden çok çektim.
Yaratan düşüncem çok iyi bilir
Boğazıma düğümlenen duygularımı,
Örgütlü insafsızlığa
Tek başıma çoğu zaman güç yetiremedim gibi izlenim vermiş olmak asla yolumdan döndürmedi
En azından yenilmedim, dik durabildim.
Gırtlağımın zayıf sesleridir şimdi çıkan,
Kendini mühim sayıp başkalarının alnının terini,
Boğazına zırh geçirerek içenler gibi olmadım.
Akarken çok doldurmak isteyen
Adamlardan nefret ettim,
Dürüst sular çamura yatan adamlar için akıyordu,
Birinin diğerine üstünlüğünü
Koruma altına alanlar bön bön bakıyordu.
Ölümsüz sandıkları putları tanrılaştırdılar,
Hakları olmadıkları servetleri
Ceplerine ve midelerine indiren,
Kaldırabiliyordu mideleri başkalarının tabağından çalmayı
Ne işbirlikçi soytarı kevaşelerin gözyaşlarına,
Ne de bir köpeğin uykusuna asla güvenmem.
Dostların kötü gün sözlerine karnım tok,
Çünkü dostum kalmadı denecek kadar çok az. Onlar bir ordudan daha büyük bir güç.
Aklım bir savaş meydanı,
Kafamda işaretlediğim kırmızı çarpıları,
Birbirine değdirmemeye çabalıyorum,
Bu savaşı ben çıkarmadım.
İnsanın ihtiyacı olduğunda
Yanında bir dost bulamıyorsa,
Geniş zamanların dostuna ne gerek var?
İyilik için gelmiştik dünyaya,
İyilik yapmamıza izin verilmediği gibi,
Bize yapılan kötülüklerle ömrümüzü törpüledik
Gözlerim su sızdırıyor artık,
İçime ağlamaktan sıkıldım,
Bu kusurumu örtmek için
Kirpiklerim yeterli gelmiyor.
Kim dostum dediği birinden aldığı darbeleri,
Mezarına taşımadan ölüyor ki!
Batan güneşe her kapı kapanır.
İnsanın yücelmiş hali,
Yıkılmış halini asla düşünmez,
Düşünse bile tahammül edemez.
Cömertliğin gözleri olsaydı,
Meteliğe kurşunu en başında atardı,
Asaleti yüzünden sefalete düşünce insan,
Ayıkla pirincin taşını şimdi.
Başımız yerinde,
Başımızın üstünde yeri olanlar,
Bizim başımıza bela olma seferinde
Ömrümün heykeli Mustafa Kemal Atatürk gibi etik bir liyakattı.
♾️▪️Önder Karaçay ▪️♾️
Önder KaraçayKayıt Tarihi : 7.7.2025 20:13:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
▪️♾️▪️▪️ TÜRK ▪️▪️♾️▪️
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!