Orhan Tiryakioğlu Şiirleri - Şair Orhan ...

Orhan Tiryakioğlu

hey, anadolu kaplanı!
-ey pardus!
uyansın artık içinde hırs!
hangi deyyus sana küs?
-deyiver!

Devamını Oku
Orhan Tiryakioğlu

Hece/serbest ayrımı elbette ki yoktur. Ancak diğer taraftan kişisel olarak ben, hece biçeminin, çok yerleşik kalıplar hariç, yapay kurgulara gebe olduğunu düşündüğümden, çoğu şiirin serbestteki kadar etki bırakmadığını, yani şair sayısınca iyi hece şiiri bulunmadığını algılarım hep.

Hece/serbest kavgası, çoğu kez biçem tartışması olarak gözükse de, bazen sanki eskici/yenici gibi algılanır olsa gerek ki; birinin sürekli olarak üvey evlât davranışı görmesini toplumsal nedenlere bağlamak, daima kolay bir yol olmuştur. 'Hece'nin, geleneklere bağlıların / politik olmayan anlamda muhafazakârların tarzına yamandığını, ‘serbest’inse neredeyse imparatorluğun geleneklerine karşı çıkan biçemleri savunan evrilgen / devingen / daha doğrusu sanatsal devrime inananların cephesine dönüştürülmesini gözlerim hep.
Ya ‘hece’, sadece ‘serbest’in neredeyse geometrik simetriği dâhil manzum biçimi ise?

Gerçekte durum nedir? aslen sanatın ifade şekilleri olan biçemler; hangi yöntemi denediklerinde daha çok etkin olurlar toplumun gelişmesinde, hangisi daha çok ışık saçar? Tam tersine sanatta değil de, toplumda bir evrilgen/ devingen / daha doğrusu bilinç devrimine yarayan biçem ne olmalıdır? Toplum, sanatta dalaşanların kendi üretkenliklerini sıfıra indirenlerin ceremesini çekmeye zorunlu mudur? Yoksa sanatçılar, kendi aralarındaki savaşı bırakıp, toplum için savaşmaya ne zaman başlayacaklar? Hedefi şaşıranlarınsa, toplumu aydınlatmayı bırakın; toplumun gerisinden gelmeye alışmaları, sanat kürsülerini işgâl etmeden daha yararlı etkinliklere girişmeleri, yahut fikir arenasından uzaklaşmaları elzemdir.

Devamını Oku
Orhan Tiryakioğlu

Kentlerin bir şiiri olur mu? Kentlere, şiir yazılır mı? Kent dediğin, iki kuru bina, toza dumana boğulmuş petrolün bin bir türünün diğerine karıştığı, ömür tüketen yanıcı bileşenleri değil mi? Bu kadar robota bulanmış köşegen maddelerin içinde, bir şiire renk verecek öğeleri nereden bulabilirsiniz? Hangi imge sizi, yüreğinizi kısırlaştıran döngüden kurtaracaktır?

Kent, ne yaparsanız yapın, sizin ayrılmaz bir bileşeniniz olur; günle başlayan, geceyle sonlanan döngüsünün içine dalarak, çarkının dişlerinde canlı kalmaya çabaladığınız zamanların özeti gibidir. İster tarihî, isterse güncelin öğeleri; durduk yerde kimseye “beni yaz! ” demez, hele geçim derdine düşenlerinse, eline kalem değmez.

Yine de bir şeyler olmalı demek ki; kenti yazacak, yaşadığını birilerine duyumsatacak olan sözler. Bir çoğu, gündelik yaşamın sıkıntılarını, diğerleri de kısa günün kârı olan mutlu anları, saatin iki tiktakı arası yaşanabilecek her ne varsa.. Örneğin, seyyâr satıcının kendine özgü pazarlama sesi, her gün aynı dakikada gelmesi beklenen servis minibüsü; aynı saatte gezdirilen bir fino; kır saçlı, yaşlı terzinin aynı şıklığı; anaokuluna bırakılan şen şakrak çocuk, anasından zor ayrılan bebe.. Bunların tümü de olgulardır; olup bitmektedirler, gözlenmektedir ve deneylenmektedir. Öte yandan, çoğu olayın bir döngüye girmesi ve yinelenmesi de, bizim için fasit daire oluşturan ve yaşamın anlamını zorlayan kalıcı bir tarza, babadan kalan kalıtıma dönüşebilir de.

Devamını Oku
Orhan Tiryakioğlu

Divan Şiiri; başlangıcı o zamanki “batı” olan Acem İlleri ve Mezopotamya kavimleri ile olan savaş/ticaret ilişkilerinin dinî ve kültürel ürünleri olarak ortaya çıkan, Cumhuriyetin İlânı ve Dil Devrimi ile yaşanan dilden uzaklaşan bir tür olarak değerlendirilebilir.

Divan Şiiri; öncelikle zamâne şiiri olmak durumunda kalmıştır. Çünkü özellikle, Cumhuriyetin İlânı ve Dil Devrimi; Divan Edebiyatı'nın dilini, yaşayan dil olmaktan çıkarmıştır. Sadece “saray edebiyatı” olarak kalmış olan ve zaten halka inememiş bir türün, yine o eğitimi alabilen elit kesimlerin edebiyatı olarak kalması da çok doğal görünmelidir.

Divan Şiirin, yaşatmak mı? Belki de tek şartla bu mümkün olabilir; aynen yitip gitmesi istenmeyen el zanaatları gibi, körelmemesi istenen bir kültür mozaiği gibi. Ancak, halkın sorunlarına inemeyen bir dilin, halen körelmekle meşgûl bir karma dilin; hangi amaçla yaşatılmaya çalışıldığının mantığına inmek bir yana, güncelin toplumunu aydınlatacak o kadar çok malzeme ve sözcüğümüz var ki, ulus dilinin zenginliği yerine, sadece ses ahengine dayanan soyutlanmış yahut köhnemiş bir türün halka sevdirilmesi de, mümkün değildir.

Devamını Oku
Orhan Tiryakioğlu

Sanatsal paylaşımlarda geçerli olan ilişkilerin temelinde, illâ ki önemli bir bağ kurmak isteriz; böylesi bağların varlığı yoluyla da önceliklerimizi belirler, zaman ayırma şansına sahip olabiliriz. Oysa bu paylaşımların dosdoğru yapılmasını önleyen de aynı gerekçedir; dostluk. Çünkü dost, paylaşım yaptığı kişinin sanatı yerine; yaşamdaki diğer çıkarlarını, benliğini korumayı şiar edinmiştir. Aslında bu hedef şaşması olmasaydı; dostluğun temelinde bulunan karşılıklılık ilkesi; iletişim gücünü rezonansa getiren, pekiştiren bir tetikleyiciye dönebilirdi.

İlk olarak incelenmesi gereken, kavramlar dostluk, sanatsal paylaşım, karşılıklılık ilkesi olabilirdi konuyu irdelemek için.

‘Dost’ Kimdir?
“Sevincimi paylaştığımda onu çoğaltan,sıkıntılarımı anlattığımda onların ağırlığını benimle birlikte yüklenendir dost. Ağlamak istediğimde yaslandığım omuz, eliyle gözyaşımı silendir. Gözlerinin içine sımsıcak bakıp aldırma bunlar hayatın cilvesi diyerek duyduğu acıyı kendi içine atıp seni avutma telaşına düşendir dost. Tüm zamanının dolu olmasına rağmen seninle bir bardak çaya zaman ayıran bundan zevk alandır. Belki defalarca anlatmışsındır aynı fıkrayı yada hikayeyi, yine de seni kırmayıp dinleyen seninle gülendir dost. Seni kırmayan ancak yeri geldiğinde seni incitmeden gerçekleri ortaya koyup senin canının yanmasına engel olmaya çalışandır. Çıkarsızdır, yanında olmaktan menfaat sağlamayı düşünmez. Karşılıksızdır, ne verdiklerinin hesabını tutar ne de bir gün bunları yaptım diyerek yüzüne vurmayandır. Günler konuşmadan görüşmeden geçsede, uzaklığını hissetmediğin yanında bulacağına inandığındır dost. Dostluk yeri geldiğinde gül uğruna dikeni tutmaktır.” (http://www.anakonu. com/dostluk-nedir/)

Devamını Oku
Orhan Tiryakioğlu

Merhaba şiir dostlarım,

Efendim, artık sürekli olarak bir usulü uygulamak gerekiyor galiba;

Sanki bir alışkanlık olmalı bu iş, artık ben de beğendiklerimi Antolojim Listeme eklemeyi bir alışkanlık ediniyorum.

Devamını Oku
Orhan Tiryakioğlu

şiirlerin kullandığı imgelerin ortak bir yanını bulmak ister bazı analizci okurlar.. bazen şiirleri çözmenin bir yolu da olabilir bu.

şiirlerdeki imgeler; yaşamın ikili / diurnal / müteşabih doğasını vurgular biçimde; dahası birinin diğerinin içine girmişliğinin / giriftliğinin / sarmallığının yapışık ikizliğine dem vurur gibi durur bazen, bir yönü vurgularken, diğerini örseler, onu sorgular..

örneğin, ruh + beden; hangi âdem, böylesi bir yapıyı çözebilmiş ki? birini mekanda, diğerini de zamanda ancak görebildiğimiz karşıt yapılardır; bir araya getirilmiş, biri de diğerinden hiç ayrılamazmış; ayrılırsa da ne olacağını zaten bildiğimiz:(

Devamını Oku
Orhan Tiryakioğlu

Merhaba dostlar,

Bir tartışma ortamına bir geri bildirim yaptığınız zaman, bu ‘zamanı’ nasıl arayıp da bulduğunuzu sorgulayınız lütfen; o ‘zaman’ı, siz mi ayırdınız; yoksa kendi kendisini mi oraya sürükledi bu ‘zaman’?

Bir tartışmaya başlatıcı olup, onu orada öylece bırakmak yerine, paylaşımın devamını getirmek, daha ileriye götürmek çok önemlidir. Sanat adına görüşlerimizin tartışılmasını daha genişçe sağlamak adına, böylesi bir yazıyı, ‘zaman’ sorununu biraz daha deşmek için kaleme aldım elbette. Aslında böylesi konuların, henüz kendi paylaşımlarımıza rast gelmezden önce tartışılması zorunlu olmasına karşın, ancak bir geri bildirimde zor durumlara düşenlerin sorunu olarak izole edilmektedir.

Devamını Oku
Orhan Tiryakioğlu

Merhaba şiir dostlarım,

bu konuda görüşleri paylaşıp, ortak zeminlere yol almak çok yararlı olacaktı, bu nedenle, kişisel sayfa forumuna dönüştürüp, dostlarla daha sık paylaşmak mümkün olabilirdi.

gerçekten de, yarışmalara katılmak her birimizin içinde bulunan yaptıklarımızın bir başka gözle (daha çok toplum gözüyle) değerlendirilmesidir. Ancak bu değerlendirme, sadece şiir tekniğimizin okurlar üzerinde bıraktığı farklı bir etki ile ölçülebilmektedir. Bilinir ki; şiir tekniği de, duyguları ahenk ile okura aktarmaktır. Bu açıdan bakıldığında, aslında duygularımızı değil, aktarım gücümüzü yarıştırmaktayız.

Devamını Oku
Orhan Tiryakioğlu

Merhaba Sayın Şiir Dostlarım,

efendim, gerçekten de kendinizi anlatmanız zor, biz de bizimkini galiba..

çünkü hayattaki tüm işlerimizi, kişiliğimizi nasıl anlatabiliriz ki, eğer onları henüz küçümsüyorsak, ve daha büyük işler yapacak zamanlara bile ulaşmadıysak..

Devamını Oku