İzmir’i gördün mü?
Saat Kulesini, Asansörü,
Fuarı demiyorum
gördün mü izmir’i?
yapışmaz nemi
yol kenarı
çınar altı
tahta iskemle
tavşan kanı, acımamış
kokulu burcu burcu
demli bir çay
duvardan duvara
boydan boya
uzar gider günler
doldurulur zaman
kocaman kepçelerle
ömür denen kazandan
/insan uzakken göle çok değil yakın zamanda
otların rengi suya yeşili verirmiş, sazlıklar kuşa balığa yuva olurmuş/
adım adım yaklaşır suya karanlık
atılılır sırıtan suratlarla beton temeller
her kazma bir kuşun yuvasını yıkar
uzak diyar
denizleri kıyısında
hindistan cevizi kokulu
ağaç gölgesinde
öyle derin
öyle derin
Sakız çarşaflar
Yastığın yorganın
Deniz kokmalı
Gözlerin derin mavi
Dalga dalga saçların
Deniz kokmalı
Dört adam
Şoför, muavin, ihtiyar ve de genç adam
Hava keskin camlar buz, bu şehir gibi buz
Şoförün gözü asfaltı süzen far ışıklarında
Muavin ağzında isli sözleri ile şoförde
İhtiyar uzaklarda samanların uçuştuğu köyünde
öyle insanlar tanıdım
yüzleri yoktu,
öyle insanlar
mekan içinde
ölü alanlar gibi,
insanlar
yok akıl alacak gibi değil,
küssem de zaman zaman
çıktığım sokağa, çalıştığım mekana
ve de içindeki maskeli kalabalıklara
düşün “metre kareye 6 bin mermi çekirdeğini”
Gökten yıldızları tek tek topladım
Usulca suya saldım
Çocuk gözlerimle geçmişe daldım
Bu kaya senin bu mağara benim
Balıklarla saklambaç oynadım
Baloncuklardan kaleler
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!