Gözlerim nefes alsın gözlerinden
Berhavaya düşmeden, gel gör beni sevgili!
Bir dilek tuttum son ümit gibi, kıyısından kenarından
Canlanmadı hayalin, hem haz almadı dilim!
Renkler birbiri içine, görüntü sabit
Resimler silik, ve her şey bildik
Yineli, nekahete mi girdik?
Dağların dorukları dumanlı olur
Geriye dönmez savaşçılar...
Fırtınayla yıkanmıştır ömürleri
Karla yıkanmıştır yüzleri...
Bu yüzden asla vedalaşmaz
Devamını Oku
Geriye dönmez savaşçılar...
Fırtınayla yıkanmıştır ömürleri
Karla yıkanmıştır yüzleri...
Bu yüzden asla vedalaşmaz
Bizler birer mü'min'iz, ne dinciyiz ne cinci
O iş size yakışır, bilmen gerek ey kinci!
Laiklik'se bir sakız ağzınızda sadece;
Hakikatte siz yalnız; olmuşsunuz la-din'ci!
Üzüm yedirdiğim elden bu dayak
Heyhat ki uslanmaz gönül, aylak mı aylak
Kolay mı, baş koyduğun dizden geri caymak?
Taşını gagalar, meşakkatin külünde çaylak
Hem de ne zor, vuslata gün saymak!
dikkat edlirse bu mısralar çok acemice...sırf kulakta bir ahenk olsun diye söylenmiş.
bana göre vasat bir şiir,şair ayrıca kelime cambazı....
Saygı ile.. Genç şairimiz Mehmet SANİ ÖZEL, güzel bir şiiriyle bizleri karşılıyor: Nekahet.
Şairimizin çalışmalarını kutlarken, antoloji.com'da kayıtlı 'Oy Beni Beni' başlıklı şiirimin birinci kıtasıya kendisine eşlik etmek istiyorum:
' Kirpiğin kaşına değdiği zaman,
' Bekleme sevdiğim vur beni beni.
' Şafağı sevdanın söktüğü zaman,
' Diyardan diyara sür beni beni.
..................
.................
*Nadir ŞENER HATUNOĞLU: matematikçi-bilim uzmanı*
Şiir mi? Şiir, malum'u bir başka açıdan ve bir başka üslupla ilam ve ilan etmiş! Ben sevginin İlahi olanını ve onun namına istimal edilen meşru olanını tercih edenlerden olduğum için, detaylı yorum yapma ihtiyacı hisstemiyorum. Şair bey kardeşimiz alınıp küsmesin!
'EL HUBBU LİLLAH VEL BUĞZU FİLLAH!'-ALLAH (CC) İÇİN SEV VE ALLAH (CC) İÇİN BUĞZET!-
Herkese hayırlı çalışmalar ve hayırlı cumalar dilerim. Ayrıca merhum ve mazlum menderer'le idam edilen öteki mazlum arkadaşlarına Ha Teala'dan gani, gani rahmetler dilerim!
ŞERRİ AT!
Ey huzura susayan;
Hayrı yeğle Şerri at!
Ey imanı zül sayan;
Öyle değil hakikat!
Ey İslama bigane;
Zannetme o tarikat!
O din öyle bir din ki;
Her kemliğe barikat!
İnanmazsan incele;
Gör nicedir mevzuat!
Yetmediyse irdele;
Zahir olsun nurlu hat!
Oku Rabbin emrini;
Cezbeylesin ma'rifet!
Doğru öğren son dini;
Bilmeyene tarif et!
Sor yasakta ne hikmet;
Desin sana; 'o, hayat!'
Sanmayasın o nikmet;
Zira o sav çok bayat!
Gir sünnetin bahrine;
Yaşa mutlu bir hayat!
Bakma nefsin kahrına;
Savaş onla ve dayat!
Uyma dinden cüda'ya;
Küfretmezse o şayet!
Et havale Huda'ya;
Öyle diyor ya Ayet!
Tathir eyle içini;
Zahir, batın kiri at!
Tashih eyle açını;
Malum olsun Şeriat!
Cihat ŞAHİN
Bugün 27 mayısın yıldönümü.Hatırlatmakta fayda görüyorum.Saygılarımı sunarken günün şairinden anlayış bekliyorum.Saygılarımla.
27 Mayıstı 1960 tı.
27 Mayıstı 1960 tı.
Masum bahar gecesi hehüz tan atmamıştı.
En güvediği asker sesiyle uyandılar,
Temiz kalpli milletim elbette inandılar.
Hazineyi soyupta uçağa doldurdular,
Başındaki hainler! .. adeta kudurmuştu.
Uçak dolusu altın,elinde saltanatın,
Kaçarken yakalanmış,ne bilsin ki yalan dı.
Şaşkına döndü halkım,bu ne iştir Allah'ım,
Dili tutulan millet,böyle müthiş sukunet,
Ne yaşadı ne gördü,gece karanlık kördü.
Ne bilecek bu gece başına çorap ördü.
O gece hiç bitmedi,ızdırabı dinmedi,
Doğmadı san ki güneş,olmadı hiç sabahlar.
Kesildi birden bire,kardeş vuran silahlar,
Kurtulmuştu vatanım,dalgalansın bayraklar.
Bu ne korkunç sessizlik,hisler artık silikti,
Rüzgar bile esmiyor bu nasıl aksilikti.
O gece hiç bitmedi,rüzgar küstü bayrağa,
Güneş hala doğmadı,çok mu daha doğmağa.
Ne sızılar gizlenmiş bu karanlık geceye,
Asırlar sığdırılmış, bu muamma geceye.
Bitecek uzun gece,doğacak kesin güneş,
Yazılacak bu hece,çözülecek bilmece.
27.5.09
Feyzi Kanra
Sayfanın üç ahbab çavuşları (!) yine mevzu dışına çıkarak sayfa yöneticisi arkadaşın toleransından da istifadeyle hiç bilmedikleri bir konunun içine başaşağı dalmışlar! Arkadaşlar bilmedikleri hususları irdelemeyi (!) uzmanı olmadıkları sahada ahkam kesmeyi çok iyi bilirler (!) Çünkü bu işler için özel olarak yetiştirilen meşhur provakatörlerdendirler kendileri! Bu gerçeği şu sitede öğrenmeyen kalmadı! Bu gibi cahillerle seviyesiz tartışmalara girip de, mütehayyirlere; 'Ağız dalaşı yapıyorlar' dedirtmeyeceğim! Çünkü onlara ben devamlı surette; ilmi konuları özelimiz de tartışalım çağrısında bulunuyorum. Lakin; vatandaşların niyeti üzüm yemek olmayıp bağcıyı linç etmek olduğundan, devamlı normal diyalogtan kaçıp, kasten başkalarının şiirlerinin altından sataşıyorlar! Ne olsa kavga kızışmadan bazıları müdahil olur bizde ucuz kahraman oluruz mülahazasıyla böyle şeytanlıklara bilerek soyunuyorlar! Bir çok arkadaşımız onların bu su-i niyetlerini bildikleri için tartışmaya girip tuzağa düşmekten imtina ediyorlar! Ben onlara Şeriat-ı Garra-i Ahmediye konusunda uzun, uzun izahlarda bulunmayacağım! Zira onların bu gibi mevzuları anlamaya kapasiteleri ve kabiliyetleri müsait değil! Anlasalar bile kasten anlamazlıktan gelirler! Çünkü kalpleri kılıflı takımından ve zehirlemekten lezzet alan mahlukat cinsindendirler!
Aşk bir kadının yaşamının tüm öyküsü, erkeğin ise yalnızca bir serüvenidir. Madama de Stael
Aşk, bildiğim ve tanıdığım tek kurum!
Demiş şair!
Ağlamak, Doğu milletlerinde bir kültür.
Özellikle Azerî edebiyatı ve müziği acıdan beslenir.(Bkz. Fuzulî)
Bunda coğrafyanın ve yaşam koşullarının etkisi olduğu gibi; gelenek,görenek ve dinî inanışların da etkisi vardır.
Gerçi İslam medeniyeti aydınlık ve güleryüzlüdür; lakin kimi tarikatlarda (Özellikle Şiilik) ağlama,acı çekme inancın ritülleri şeklini almıştır.
Gerek Selçuklu Alperen tipi,gerekse Osmanlı akıncı tipi yiğit,imanlı ve iyimser kimselerdir.Onlarda karanlıktan,korkudan ve ölümün çaresizliğinden eser yoktur.Ölüme düğüne gider gibi cenk türküleri söyleyerek giderlerdi.
Peki ne oldu da günümüzde salya sümük ağlayan şeyhler,müritler ve şairler peydah oldu?
Zamanında yedi iklim dört kıtaya hükmeden ecdadımız Anglo-Sakson sömürü yılanlarıyla karşılaşınca bocaladı.Gücü yetmedikçe içine kapandı,çaresizlik arabesk bir hayata tekabül etmeye başladı.Özellikle yetmişli yıllarda o sonsuz gecekondu seferlerinin bir sonucu olarak,kent kafesinde horlanan,işsiz kalan,yabancılaşan Anadolu insanı çareyi Orhan Abilerde,Ferdi Abilerde,Mülüm Babalarda aramaya başladı.
Böylece Türk müziğinde,şiirinde ve öykücülüğünde; hatta zaman zaman roman ve tiyatroya da sıçrayan (Ör.Keşanlı Ali Destanı) arabesk kültür yaşama alanı buldu.
Bu cümleden olarak yukarıdaki şiirin ruhu açıklanabilir.
Şair,kendine yetmeyen,yaşamı ancak partneriyle anlamlandıran bir ruh hali içindedir.
Şair aşkı yaşatan,kutsayan kendisi olmasına rağmen,celladına aşık kurban psikolojisiyle sevgilinin azarından dahi keyif alan tuhaf bir mazoişt tutum içinde bocalamaktadır.
Sevgiliyle geçen güzel günler en çok da insanî bir benzetmeyle (şairin elleriyle sevgiliye üzüm yedirmesi :) dile getirilmiş.
Lakin şiirde klasik öyküleme (Maupasant tarzı) unsurları 'serim,düğüm,çözüm' yok.Kurgu zayıf,dil Cumhuriyet'in ilk yıllarını andırıyor.Şiirin tek olumlu yanı şairin samimiyeti,duyguları o kadar yoğun yaşıyor ki bunları şiir mimarisinde yapı taşları olarak kullanmaya bile zaman bulamamış.Şiirini hiç demleden,çalakalem sürmüş piyasaya.
Her şeye rağmen şairin emeğine saygı duymalı ve onu kutlamalıyız.Şiirle kalın efendim.
kutgüzel içtenlikle yazılmı.luyorum günün şiirini.
Bu şiir ile ilgili 31 tane yorum bulunmakta