“Müşteri daima haklıdır.” Bu sözü bilmeyeniniz var mı? Paranın hak üzerindeki yerleşiminin güzel bir örneğidir bu söz. Ve bir gün para artık o kadar güçlenir ki, müşteri onu harcamış olsa dahi, ona satıcı haklılığı kavramını anlatmanın derdine düşülür? 
Bunları neden mi düşündüm? 12 mart tarihinde ilçemde bulunan alışveriş merkezlerinden Real Market’e gittik eşimle birlikte. Alışverişimizi bitirip çıkış kapısına yaklaştığımızda yol ortalanarak yerleştirilmiş kocaman bir tanıtım dikkatimizi çekti. M1 mağazalarının  birlikte düzenlediği  bir hediye kampanyası varmış. Her 50 YTL lik alışveriş için bir kez dönecek olan çarkı felek.
Doğrusu hoş bir sürpriz, giderayak. Baktık, tarih tutuyor, harcama olaraksa 50 YTL yi fazla fazla geçmiş durumdayız zaten. Danışmadan öğrendiğimiz kadarı ile koridorun öbür ucundaymış.
Orada gerçekten de kocaman bir çarkıfelek var da, başında görevli yok, hediye yok. Bizim gibi durumu anlamaya çalışan insanlar arasında  bir konuşma dolaştı dilden dile. Hediyeler bitmiş de, o yüzden kimse yokmuş. Geç kalmışız. Nasıl yani? Tarih, hâlâ tanıtımda belirtilen tarih. Mağazalar ağzına kadar ürün dolu. Görevliler de burada bir yerlerde olmalı. E girişteki tanıtım da hâlâ orada ki, buralara kadar geldik. O halde biten ne?
 
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...



