Hadi çıkalım dışarıya,
Yağmurdan insanlar yapalım.
Tıpkı eskiden kar yağdığında olduğu gibi.
Yağmurdan insanlar yapalım.
Elleri, gözleri, ardına vuran gölgesi,
Silinmesin kardan insanlarda olduğu gibi.
Yarım yamalak mısralar gibi;
Bir türlü tamamına ermiyor hayat
Hiç bitmiyor eksiği gediği
Hani kral gibi yaşamak olsa maksat
Anlayacağım derdini
Ama altı üstü insanca yaşamak
Mecnun Leylasına kavuştu,
Sen bende değil.
Azrailin bile katili bulundu,
Gözlerimi dağlayan meçhul bir fail.
Kıyamet günü vardı özlemine,
Bulutsuz bir gece; yıldızlar,
Dilimdeki son bilmece; cevaplar,
Ellerime vurulmuş kelepçe; anahtar,
Yok yok yok
Uzaklarda…
Çok uzaklarda bir yerlerde.
Bir hayalin bile ötesinde.
Uzatmış kıvır kıvır saçlarını,
Masmavi suların üzerine.
Bir ressamın eli deymiş sanki.
Önceden gözlerin aydınlatırdı odamın duvarlarını,
Şimdiyse bakkaldan aldığım alelade bir mum.
Her zaman isli yanıyor ne derdi var bilmem.
Bir derdi daha var ki
Titriyor ona ne zaman yüzümü çevirsem.
Yalnızlığımdan mı korkar?
Yanılmıyorsam adı Onur’du.
Telaşlı bir şekilde kaldırdı elini
Ve bana öyle bir soru sordu ki
Cevaplamak pek mümkün olmadı sorduğu soruyu
Öğretmenim nedir bu nefret denen duygu?
Kim saldı aramıza düşmanlık denen korkuyu?
Ne zaman sırtımı dönmek istesem hayata.
Hayata dedimse;
Soluğumu kesmek değil ha…
Kin, nefret, riya
Çirkinliğin arsız yüzü,
Tadı tuzu olmayan bir sürü rüya,
Elbet beni de ezberinde tutar bu sıralar.
Karşımda duran yazı tahtası,
Gıcırtısı hiç kesilmeyen sınıfımın kapısı
Ve yerinde yeller esen çığlıklar
Hani bir çocuk vardı ya
Önlüğü siyah, işlemesiz beyaz yakalı,
Yorgun Notalar dizildi defterime,
Do re mi fa sol la si.
Hep aynı şarkı var dilimde,
Bana seni besteliyor hepsi.
Gitarım aynı şeyi çalıyor,
Sen varsın dinlediğim müziğin ritminde
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!