Bir uluğ ağacım olsa,
Bulutların kaçırdığını,
Yaprakları yakalasa.
Birde hafif rüzgar olsa,
Hani en ferahından,
Gelen uzaklardan.
Vicdan ve üzerindeki evren kadar yük.
Sessiz figan, yürek tırmalayan.
Bebek ağlaması, sallanan beşik,
Aldatma hemen başladı,
Al sana ilki, yalancı emzik.
Avuntu, hayallerden aynaya yansıyan.
Sorgun, sorumdu oysa.
Bunca yıl neden yaşanırki yoksa.
Kilit paslı, işlemez anahtar, saf altın.
Tüm renkleri doğurdu yeşil.
Hani şu mor karanfil, kırmızı lale, dağdaki öksüz nergis.
Dinle beni, sonuna kadar,
Tenha, ışıksız, nemli duvar.
Baş önde, hayaller, akıp gider kaydırakta,
Çocuk ruh, yaşlı bedene mahpus,
Sırtını dayamış duvara mazlum,
Kıvrılmış bir virgül gibi,
Fasılalarla noktayı düşünen beyin,
Ümit iki dağın arasında sıkışık,
Sözde kâhinin lafı, ip cambazına.
Bir kuş gördü bunları, kanatları sessiz,
Beyaz kaftanlı prensti onu bekleyen,
Elinde bir kırmızı gül,
Göz yaşları süzüldü güle,
Öyle büyük olmalı ki yüreğin,
Tüm kâinatı yutmalı.
Karanlık, şimşekli, boranlı gece.
Duvarları set olmalı, kimse korkmamalı.
Çatır, çatır depremlerle, yürek atmalı,
Un ufak olmalı enkaz,
İnsan nefesinden sisler,
Pus basmış tüm alemi,
Yamandır o diller.
Öz cana, siper olmuş gözler.
Boş kuzum, boş canım o sözler.
Rüzgar, fırtına, boran bekler bu murad,
Yolcu,
Büyük fırtına, emsalsiz büküm, siklon.
Zaman doğdu ve çığlık attı, karanlığı deldi ışık.
Ol dediğinde emsal’siz güzellik.
Oldu sonsuz âlemler, gebe sonsuz âlemlerle.
Şaşarım, tesadüfe zikredene.
Mengene, sıkışık iklim,
Derdü gam, yağmur gibi akmakta,
Ah şemsiyesiz,
Bulutlar kızıl, renk kızıl,
Kış güneşine kanmak, anca ahmakça.
Üstün ince, hiç sana anlatılmadımı ninenden zemheri ?



Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!