Başını yastığa her koyuşunda,
Rüyanda gördüğün ben olmalıyım.
Sevdaya çağrıyı ilk duyuşunda,
Hayaller kurduğun ben olmalıyım.
Gezsen de cihanı bir baştan başa,
Adını yazınca önce tabela,
Hizmet-i âlâsın sandım tahkimat.
Halbuki getirdin öyle bir bela,
Gerçeği görünce yandım tahkimat.
Denizin bağrına taşı doldurdun;
Bayrak selam durdu minare şahit,
Şerefli bir yola çıkmışsın oğul.
Cennet mekânınmış rütbense şehit,
Nişanı göğsüne takmışsın oğul.
Alınca haberi geldik yanına,
Eylülde sararan yapraklarla beraber,
Öğretmenler vurulur, boş tarlaların ıssızlığında.
Ve düşünür öğretmen, ölümle yaşam arasında:
Kim, neden sıkmıştır kahpe kurşunları, kahpece?
Yarar kurşunların sesi, karanlığı bir gece.
Soyu sopu meçhul piçin birisi,
Vatan sevdamıza söz edip gitmiş.
Belli ki kaşınmış önce gerisi,
İlikli düğmeyi çöz edip gitmiş.
Biti kanlanınca çıkıyor ünü,
Geceler yas tutarken firari yıldızlara,
Sabahın renklerinde ıslanmakta bedenler.
Yarasa yürekliler kaçarken ıssızlara,
Güler bıyık altından sonsuzluğa gidenler.
Taze çınar yaprağı tutunacak dal arar,
Beterin beteri vardır dediler;
Yamuğu görünce döndük kareye.
Beyazlar giyinmek zordur dediler;
Çaresiz büründük yine karaya.
Tatile gidersek nakit erirmiş.
Yırtarken gökdelenler son kalan bekâreti,
Seyredemez birçoğu, yoktur ki cesareti.
Ne akar bir damla kan, ne de safça gözyaşı.
Güya sarmış ülkeyi, çağdaşlığın telaşı.
Şeyda bülbül gibi güle döneriz;
Güllerin aşkıyla küle döneriz.
Savruldukça her dem ordan oraya,
Bahar mevsiminde yele döneriz.
Yansan bile yıkılmayan saraysın,
Boş duramaz payitahtın hiç gönül.
Her hedefe ok attıran bir yaysın,
Sayamadım bu kaçıncı maç gönül.
Söz dinlemez bildiğini okursun,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!