Meryem Şahin Şiirleri - Şair Meryem Şahin

Meryem Şahin

sabah mı oldu ne
geceler uyumak için değil miydi
uzanıp enine/ boyuna
çarşaflar börek açmak için miydi yoksa
karanlık geceler nerde/ ayışığı saklı
yalvarış yakarışlarla süslü

Devamını Oku
Meryem Şahin

Bakın nasıl ağlıyor bulutlar
İncecik...sessizce...üzgün gibiler
Bildiniz mi size ihtiyacım var?
Dertlerim dün gece benimleydiler.

Diller konuştu ağladı gönüller

Devamını Oku
Meryem Şahin

Nedendir gözlerime dolan yaş?
Sesinde bir tılsım
Yağmur yüklü bulutlar mı var?
“Anneciğim” deyince birden bire
İçimde tatlı bir telaş
İyi de; nedir bu gözlerimde yaş?

Devamını Oku
Meryem Şahin

uzun boyu fidan gibiydi. koyu kahve yıpranmış hırkası, yıkanmaktan rengi kaçmış kurşuni yünlü jarseden eteği, başındaki kara güllü eşarbı ile asil bir görüntü sergiliyordu. varlığındaki asalet, bulunduğu yer ile tezat teşkil etse de onurunu kaybetmemişliği hemen göze çarpıyordu.
arkası dönüktü yoldan geçenlere oysa..
görmesinler kendisini diye mi, yoksa geçenleri, hala yeryüzünde yaşıyor olanları, ya da yaşarmış gibi yapanları görmemek için mi?
ayakta durmaya çalışıyor, hayata bir ucundan tutunmak için rüzgara göğüs geriyordu. ince uzun parmakları kemikten ibaretti. önünde bulunduğu kocaman teneke kutunun içine doğru eğildi, titizlikle seçerek birşeyi silkeledi, başını iki yana çevirerek gören olup olmadığına bakındı. elinde tuttuğu yeşil bir taze fasulye idi.gençliğinde az mı pişirmişti bunlardan? o zamanlar pazardan alınırdı taze fasulyeler. elinde tuttuğu yeşil renkli bitkiye dalgın dalgın baktı. bakışlarındaki yol onu tam kırk yıl öncesine götürdü. çocukları olmamıştı nedense. kaderdi herhalde. on yıl boyunca çocuk sevgisini de eş sevgisini de birbirlerinde bulmuşlardı. koskoca bir on yıl nasıl da anlamadan geçip gidivermişti. bir su gibi akıp gitmişti. hayatta ondan başka kimsesi yoktu zaten. ne severdi taze fasulye yemeğini de. hele bir de pişirirken kılçıklarını bıçakla kesip çıkarınca nasıl da iştahla yerdi.
duygularından kurtulmak ister gibi başını salladı.düşünceleri dağıttı kafasından silkeleyerek. sonra tekrar koca kutunun içine doğru eğildi. burnunu bir elinin kurumuş parmakları ile tutarak. fakat hafızası onu geçmişe götürmekte direniyordu.
ne olurdu yaşıyor olsaydı? küçücük iki odalı evlerinde akşam işten dönüşünü bekliyor olsaydı yine. elindeki fileden taze fasulyelerin parlak renkleri görünseydi gelirken.

Devamını Oku
Meryem Şahin

Baharın gelişiyle birlikte canlanan tabiat biz canlılara binbir çeşit nimetiyle ikramda bulunmak ister. Önce çiçekler açar kırlarda rengarenk, otlar çimenler yeşil tonlarının en canlısıyla halılar serer ayaklarımıza. Rüzgar şefkat dolu busesiyle yanağımıza dokunup, saçlarımızı okşar hafiften… dereler şarkılar söyleyerek gözünü açmaya çalışan bitkilere su yetiştirir durmadan. Bahçelerde, tarlalarda toprak ananın koynunda besleyip büyüttüğü küçücük tohumdan nasıl da harikalar meydana geldiğini görürüz bizler de. Çoğu nebatat gözümüze hoş göründüğü gibi tatlı, baharlı, limoni ve daha çeşitli kokularıyla içimize dolarak beynimizde belli bölgelere ulaşıp, bizi bambaşka dünyalara götürürler. Güller başlıbaşına bir yazı konusudur zaten. Çeşitleri, mor, kırmızı, sarı, beyaz, pembenin her tonundan oluşan renkleri ile çiçekler dünyasında en önemli mevkiye yerleşmiş gibidirler. Hanımelleri adı üstünde kibar bir bayanın satın alınmakla elde edilemeyecek parfümle kokulanmış, öpülmesi için uzatılmış narin elidir sanki. Rüzgar topraktan yetişenlere şöyle bir dokununca çiçekler hep birden nazlı nazlı sallanır, kokuları etrafa dalga dalga yayılıverir.
Sebzeler de ayrı bir dünyadır tabii. Kıpkırmızı domatesler, kocaman kabak çiçekleri, acı biberler..
Kokusu güzel olanları severiz doğal olarak. Tadı güzel olanları da. Fakat acı biberleri neden yeriz? Dilimiz yana yana, canımız acıyarak, sanki kendimize eziyet etmek istermiş gibi kilo kilo tüketiriz?
Ya soğanla sarımsak? Sağlık açısından faydalı oldukları biliniyor elbet ama canımızın çekmesine ne demeli? Baharda toplanmış tazecik yeşil soğanlar, çiçek demeti gibi bağlanmış iri dişli sarımsaklar, yahut kuru fasulyenin yanına bir baş kuru soğan… bu ikisini yemiş olan birisi yanımıza gelse kaçacak yer aramaz mıyız? Annem sarımsağın kokusuna dayanamazdı, aşırı hassastı buna karşı. Komşulardan bir hanım da onun bu özelliğini bildiğinden şaka yapmak istemiş,sokak kapısının aralıklarına sarımsak sürmüştü. Annem dışarıdan gelip kapıyı açmaya çalışırken kokudan neredeyse bayılacak hale gelmiş te temizlemek için günlerce çamaşır sularıyla silmişti. Komşu kadınlar da katıla katıla gülmüşlerdi onun bu haline.
Sarımsak ve soğan, bazı insanlar katlanamasa da birçoğumuz için canımızın çektiği yiyeceklerdendir.
Soğan bitkisinin kokusu ile görüntüsü arasındaki zıtlık ilginiz çekti mi hiç?

Devamını Oku
Meryem Şahin

Her birimiz yitirdiklerimizden yakınıp durmaktayız. Ne çok şey vardır yitirdiğimiz. Bizden bir kuşak önce dünyaya merhaba diyenleri dinleyelim bir. “Ah evladım ah! .. bizim zamanımızda böyle miydi? Biz büyüğümüzün yanında ayağımızı uzatamazdık. Bırak ayak uzatmayı, çocuklarımızı bile kucaklayamaz, öpüp okşayamazdık. Ne edep kaldı ne haya! Ah ki ah! ”
Demek ki edep, haya, saygı kavramlarının uygulaması sosyal hayatımızda artık görülmediğine göre bu güzel değerlerimizi yitirmişiz. Başka? ?
Modern çağ anlayışının yıldırım hızıyla yükselişi birçok getirisi yanında, bizim olan, bize ait olan çok fazla şeyimizi de götürmüş gibi görünüyor. Saygı, edep, haya… Bunlar belki basit birer sözcük sadece. Ama içerdiği kavram, bir hayatı üstüne kurabilecek nitelikte ve önemde. Gençlerimiz bu tür değerlerimizden yoksun. Manevi değerlerimizin yanında örfi adetlerimizin, bize ait olan her şeyin olabildiğince uzağındalar. Ve biz üzülüyoruz. Vah vah çekiyoruz. Başka? ?
Başka ne olsun ki? Başka ne yapabiliriz ki? Elimizden gelmiyor “eyvah” demekten, dövünüp hayıflanmaktan farklı bir şey. Çocuklarımızı kaybettik (hadi daha iyimser olalım) kaybetmek üzereyiz diyelim. Kurtarılabilir mi? Neden olmasın? Ben ümitvarım doğrusu.
Bir şartla yalnız! Nedir o?
Önce kaybettiğimiz kendimizi bulmak mümkün olduktan sonra. Dediğim anlaşılıyor mu? Sanmam! Peki açalım o zaman.

Devamını Oku
Meryem Şahin


Yedi renkti gökkuşağı
Akşamın kızıl libası giyişinde
Serçeler, gümüş kanatlı bülbüller
Gün indi, dağlar siyahı giydi baştan aşağı
Bir ses… derinden.

Devamını Oku
Meryem Şahin

sen hiç değişmemişsin oysa
değişen nedir hayatımızda
güneş doğmaya devam ediyor
yakamozlar denizi yaldızlamaya
hava aynı, sular aynı, yollar? ?
yollar açılmaz bir/ neden se

Devamını Oku
Meryem Şahin

17 EYLÜLpazar yapılacak olan filistin konulu etkinliğimizin adresi ve saati elimizde olmayan nedenle değişmiştir.
M. Akif Ersoy kültür merkezinde saat 14-17 arası yerine

Yaşam Kalitesini Yükseltme Merkezi Hürriyet mah. Abdi İpekçi cad. No: 31 Kartal/ist adresinde 17 eylül 2006 pazar saat: 10 - 14 arasında yapılacaktır. ilgilenenlere duyurulur. tel: 0216 671 09 00 -452 30 55

MAZLUMLARIN ÇIĞLIĞINA ŞİİRLERLE KATILIM Filistin ve Lübnan´daki kardeşlerimizin ellerinden tutmaya var mısınız?

Devamını Oku
Meryem Şahin

Ağlıyor gökyüzü çisil çisil
Gözyaşları düşüyor caddelere
Yokuşlar dik, sarp kayalıklar
Sessizce seslenip çağırıyor uzaklar
Kızıl bir bulut iniyor
Kırmızı kiremitlerin üstüne

Devamını Oku