Ömür gün gibi kısa
Yüzyıl kadar uzun
Yaşanan dolu bir gün
Bin yıldan daha uzun
Say ki,
Geceye eşti, gündüze hasım
Renklerden tutkunuydu siyahın
Huzura sayıp karanlığı
Ebediyet yurdunda yaşamaktı hülyası
Tırmanıp bir akşamüstü, asıldı saçlarından
Gömdü kızıl ateşi, indirip yüreğine
Durum:
Ne bir kitap okur ne de bir dergi
Ne bir fuar gezer ne de bir sergi
Yorum:
Bilgi, sezgi ona tanrısal vergi
Hak etmiyor ne bir övgü ne yergi
Atatürk Bulvarı; en işlek caddesi Ankara’nın
İki yakasında ünlü mağazalar, göz alıcı vitrinler
Ve nasılsa ayakta kalabilmiş üç beş eylemci ağaç
Ve insanlar, koşuşturan; kimi avare, kimi aheste gezen
Ve ıslak kaldırımlarda yürüyen
Tek başına
Görür görmez can evimden vuruldum
O ne endam, o ne gerdan kırışlar...
Bezm-i meyde baş köşeye kuruldum
O ne gözler, o ne ahu bakışlar...
Sarar efkâr, gün geceye erdi mi
Sevsem kime ne
Sevmesem kime
Sevdanın namlusunu dayamışım kendime
Kanadında bir vefalı turnanın
Uçurmuşum yüreğimi meçhule
Uç allı turnam uç
Belleğimde hayalin, dolaşır dolu dizgin
Bedenime can verir, sarılıp bana cismin
Olsam da ak sakallı, kör bir divane gezgin
Unutamam maziyi, dilimden düşmez ismin
Varsıl yoksul, fark etmez, hepsinde aynı ağız
Alem hırsız, harami, kendi namus timsali
Dünkü sıska, aç adam, şimdi güçlü ve yağız
Köşe olmuş bir anda, yok dünyada emsali
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!