seni sevmekle başladı hayat
seni görmekle kapıda
durdu zaman
bır ankara kasımında
bır ılıklık akarken içimde usul usul
o gün anladım
kuyuya attığım taşsın sen
yankısını bekleyegeldiğim
gökyüzüne saldığım güvercin
mahmuzladığım kısrak
ufukta yolunu gözlediğimsin
şehir hatları vapurunda irfan bey
kalın çerçeveli gözlüğü
ve fötr şapkasıyla
rüzgara karşı
gazetesini okurken bir yandan
buruşuk pardesüsünü düzeltip
titreyen kandil alevi gibi yüreğim
ha söndü ha sönecek
sensiz ölmek korkusu var ya sevdiğim
ölmeden beni öldürecek
başımı koymuşum yastığa
kimbilir belki bir gun
aglayacaksin ardımdan
belki de gozyasların yerine
yagmur yikayacak bedenimi
ellerin degmeyecek avuclarıma
bir kimsesiz gibi
hani çobanıydım
simsiyah saçlarının
hani umursamazdık ya
ellerimizden kayarken hayat
banamısın demezdik
papatya tarlalarını yalayan rüzgara inat
insan güçsüzlüğüne yol alır
güçlenirim sanarak her adımda
her geçen an bir şeyler alır da bizden
dar vakitler bırakırız yaşanacak
ertelenmiş aşklar
sarımtrak yapraklarda
içimde bir adam
konuşur durmadan
koş, oyna, zıpla, neşelen
al zevkini dünyadan
dur der ötekisi
ölüm sana ne kadar yakın
ölüm bana ne kadar yakın
ölüm bize ne kadar da yakın
hadi sen saçına kınalar yakın
beni de çörekotuyla defneye yatır
izin ver vasiyetim iki satır
göz görmeyince gönül katlanır derler
görmeyenler için söylenmemiş elbet
göremeyenlerdir sanırım muhatabı
ışıksızım gün boyu
ne daha aydınlık bir zaman
ne de daha karanlık olduğundan
Merhaba,
İnternette dolaşırken rahmetli Hikmet ağabeyim ile ilgili yazdığınız şiiri okuyup duygulandım. Sizinle mesajlaşmak isterim.
Fahrettin Kurşunoğlu