Türkler tarih boyunca kadına erkekle aynı değeri vermiş; mirasta, hukukta ve sosyal alanlarda hatta devlet yönetiminde kadınla erkeği bir tutmuştur. Börte Hatun, Tomris Kağan, Suyun Bike, Begüm Sultan gibi kadın hakanlar, destanlarda ve masallarda Umay Ana gibi mitolojik kişilikler vardır.
Kadınlara karşı şiddet, tecavüz ve her türlü saldırı en ağır şekilde cezalandırılırdı. Kadınlara şiddet kullanmak Türk töresinde asla yer almamış; Dede Korkut hikayelerinde, Türk destanlarında ve masallarında bu konu işlenerek belirtilmiştir. Kadınlar da savaş zamanlarında erkekle birlikte yerini alır; ok atmayı, kılıç kullanmayı ve ata binmeyi bilirlerdi. Mülk edinme ve ticaret yapma hakları vardı, her türlü sanatla uğraşır, erkeklerin yaptıkları her işi yaparlardı.
Hakanın eşi Hatun veya Katun ünvanı ile Kurultaylarda ve önemli resmi toplantılarda Hakanın yanında yer alırdı. Hakan savaşa katıldığında ülkeyi yönetir, tüm yetkilerini kullanırdı.
Cengiz Han bir Kurultay’da halka ve diğer üst düzey yöneticilere hitaben: “Ben sizin Hanınızım, bu da benim Hanım’dır” diyerek eşi Börte Hatun’u işaret etmiş, kendisine gösterilen saygı ve itibardan daha fazlasının eşine gösterilmesini istemiştir. “Hanım” sözcüğünün bu nedenle dilimize girdiği söylenir.
Kadın sözcüğünün kökeni: [Orhun yazıtlarında, kelime 'khatun' olarak geçer. Gırtlaktan 'kh' sessizleri birlikte çıkarılırmış o dönemde. Daha sonra, 'katun' ve 'hatun' biçiminde iki şekilde kullanılmaya başlanmıştır. 'Katun'-'Kadun' (t/d değişimi) -'Kadın' (u/ı değişimi) olmuştur kelime. Bugün o şeklini kullanmaktayız. 'Hatun' şekli de aynen kullanılmaya devam edilmektedir. - Nermin Seyratlı]
[Gelelim 'eş' kelimesine. Uygurca 'İyi ve kötü Prens Öyküsü' adlı bir eserde rastlıyoruz ilk kullanılışına. 1000 yılından önce yani. 'oğlum téginke éş boluŋ lar [oğlum prense arkadaş olsunlar]' şeklinde geçiyor. Arkadaş, dost, yar anlamında kullanılıyor. - Nermin Seyratlı]
13. yüzyılda Türk beldelerini dolaşan Marko Polo, Türk hükümdarlarının kızlarından şöyle söz eder: “Prenses öylesine güçlü ki tüm ülkede onunla başa çıkacak erkek bulmak güç. Çünkü kim çıkarsa hepsini alt etmektedir. Babası kendisini evlendirmek istediği halde o buna razı olmamakta ve kendi beğendiği birini bulana kadar hiç kimse ile evlenmek niyetinde olmadığını açığa vurmaktadır. Bundan dolayıdır ki babası ona yazılı olarak, dilediği erkekle evlenebileceğine dair söz vermiştir. Prenses, ülkenin dört bir yanına haber salarak genç delikanlıları, kendisiyle güç denemesine çağırmış ve kendisiyle başa çıkacak birini bulduğu zaman onunla evleneceğini açıklamıştır.”
[Bahsedilen prenses Banu Çiçek, hakan kızıydı ve Bamsı Beyrek ile güreş tutan ve yenilince onunla evlenen, Dede Korkut'a da ilham olan kadındı. - Mustafa Bay ]
Orhun Yazıtlarında ise: “Türk Milleti yok olmasın diye babam İlteriş Kağan’ı, annem İlbilge Hatun’u göğün tepesinden tutup yukarı kaldırmış....
Türk Milletinin adı sanı yok olmasın diye Atam Kağan’ı, anam Hatun’u yüceltmiş olan Tanrı...” denilmektedir.
Uzakdoğu’da Budizm’de kadınlar dine bile kabul edilmez. Yine eski uygarlıklardan Roma İmparatorluğu’nda kadınların mülk edinme hakkı yoktur. Birçok Asya kültürlerinde kadınlar ve kızlar yemeği erkeklerle bile yiyemez, ayrı sofra kurulur veya erkeklerden artan yiyecekleri yerlerdi. Eski Yunanda kız çocukları fayda sağlamayacağı düşüncesi ile terk ediliyor, kadınlar evde sadece kendilerine ayrılmış özel odalarda yaşayabiliyordu. İngilizlerde yıkanmak için su dolu fıçıya önce erkekler, sonra kadınlar, en son çocuklar girip çıkıyorlardı. İslâm öncesi Araplarda ise develer kadınlardan daha değerli idi. Kadınlar mal gibi alınıp satılıyor, namusunu koruyamayacakları endişesiyle kız çocukları ya çocukken evlendiriliyor, ya da diri diri toprağa gömülüyorlardı. Balta girmemiş ormanlarda yaşayan Afrika kabilelerinde bile kadınlar bu “geriletilmiş” toplumlardan çok daha değerli idi.
Türklerde ise kadınlar Şaman olabiliyor, bilgi ve deneyimleriyle halka yön veriyorlardı. Kız çocuklarının eğitimine de en az erkekler kadar önem veriliyor; yemeklerde, düğünlerde ve aile yaşantısında fark gözetilmiyordu. Bazı Türk toplumlarında ise kadınların erkeklerden daha öne çıktığı ana-erkil yaşam tarzı olduğu da bilinmektedir.
Saygılarımla.
Ankara, 09.03.2017
Yılmaz ÖrmeciKayıt Tarihi : 10.3.2017 01:14:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Çok güzel bir konuya değinmişsiniz Yılmaz Bey..... Dünyada kadın varlığının birey' olarak kabul edilmesi 19. yy. gibi gerçekleşirken, Türk kültürü Doğu kültürünün egemenliğine girmeden ve öz kimliğini kaybetmeden önce 'kadın' sizin de değindiğiniz yerlerdeydi.... En önemlisi de 'şaman' seçilebilmesidir... Çünkü birçok beceriyi ve kimliği üzerinde taşıyan şaman aynı zamanda liderlik de içerir....
Üstelik Türk boylarında önemli kararlar alınacağı zaman, kabilenin en yaşlı kadınını 'bilge hatun' yerine koyarak mutlaka fikrini alırlardı.... Benzer bir uygulama Öz kültürlerini götürebildikleri sürece Kızılderililerde de uygulanmaktaydı.....
Konuya yaklaşımınız ve konuyu gündeme taşıdığınız için çok teşekkür ederim..... Daha nicelerine Yılmaz Bey..... Saygılarımla........
emek verilerek hazırlanmış çalışmanızı gönülden kutluyorum...
Saygılarımla..
Dışarıda olmamın koşulları nedeniyle zorlanıyor, istediğim gibi yazamıyorum...
Şu kadarını eklemeliyim...
Türk Kadını, Türk Erkeği ile her zaman eşit koşullarda yaşamıştır.. Bunu oyunlarımızda görmek mümkündür... 'Kol kola', yan yana... Halayda, barda, zeybekte...
Zaten Türk Töresi müsaade etmezdi kadının aşağılanmasına.. Namus cinayeti asla işlenmezdi, evli bir erkeğe kadın, evli kadına da erkek yan gözle bakamazdı...
Makalenize konu olan Banu Çiçek, hakan kızıydı ve Bamsı Beyrek ile güreş tutan ve yenilince onunla evlenen, Dede Korkut'a da ilham olan kadındı..
Begüm Sultan da hükümdarlık yapan, devlet yöneten Türk Katunu idi...
Başarılı makalenizi içtenlikle kutlarım Yılmaz Bey..
Anlamlı, değerli bir paylaşım için verdiğiniz emeği, çalışmanızı Kutlarım Yılmaz Bey,
Özgür ve güçlü kadınlarımızla aydınlık güzel günler dilerim..Selam ve saygıyla..
Yine çok değerli bir çalışmaya imza atmışsınız. Bir hanım olarak beğeniyle okudum makalenizi.
Türk Tarihini kaynaklarıyla inceleyenler görecektir ki, gerçekten Türklerde kadının yeri başka hiç bir millette olmadığı kadar çok özeldir. Bunu daha iyi anlamak için o dönemde çevresindeki diğer milletlerin yaşantısını ve kadına bakış açısını incelemek yeterli olacaktır kıyaslama yapmak için.
Örneğin, İslam dininin indiği Arap kültüründe, kız çocukları diri diri gömülüyordu. Eski Yunanda kız çocukları fayda sağlamayacağı düşüncesi ile terk ediliyor, kadınlar evde sadece kendilerine ayrılmış özel odalarda yaşayabiliyordu.
Ne oldu da bugün durum değişti? Bunun üzerine uzun uzun yazılar yazılabilir. Şu an bu konuya hiç girmeyeceğim.
Gelelim tekrar kadın konusuna... Bu kelimenin etimolojik yapısına vurgu yapmak istiyorum biraz.
Orhun yazıtlarında, kelime 'khatun' olarak geçer. Gırtlaktan 'kh' sessizleri birlikte çıkarılırmış o dönemde.
Daha sonra, 'katun' ve 'hatun' biçiminde iki şekilde kullanılmaya başlanmıştır.
'Katun'-'Kadun' (t/d değişimi) -'Kadın' (u/ı değişimi) olmuştur kelime. Bugün o şeklini kullanmaktayız.
'Hatun' şekli de aynen kullanılmaya devam edilmektedir. Rahmetli babam anneme hep hatun diye seslenirdi mesela.
Kadına hak ettiği yeri ve değeri tekrar verme konusunda en büyük adımları Atatürk atmıştır. Çünkü o gerçek bir tarih bilinci olan, hem eskiyi hem çağını yakından gören ve gözlemleyen, aydın bir liderdi.
Dilerim, yüzlerce yıl önce kadına verilen değeri, bir gün kadınlarımız yine kazanırlar.
Bu anlamlı çalışmanızı yürekten kutluyorum Yılmaz Örmeci Bey. Selam ve saygılarımla.
TÜM YORUMLAR (12)