Kurşunları
Uçmak hevesiyle kandırıp
Ölüme katık ettiler
Gencecik insanları...
Şeytan, evine döndü
Tanımadığı bir evin kapısında
Kedi bekledi ve gelmedi mama
Usulca yol aldı yuvasına
Üzmedi kendini asla
Hiç tok karnına uyumamıştı nasıl olsa…
Sesin, kuşlara ırmak
Suya gelincik
Toprağa tohum
Yaraya merhem
Yağmura şarkı
Tanrı bütün gözleri bana verse
Sana bakan her gözde seni ben görsem
Bütün elleri bana bağışlasa
Sana yalnızca ben dokunsam
Bütün kulaklarda seni ben duysam
Tanrı ağlamaz
Nehirler yaratır dünyada
Yağmurlar yağdırır
Karlar uçurur
Kaç meleğe geciktim belirsiz
Kaç periye, yolunu kaybeden ormanda
sanki oturmuşum telaşlı bir ırmak kıyısına
dünya, sürüklenen bir çakıl taşı kadar anlamsız
bitmemiş hırslar, nefretler, mücadeleler
tükenmemiş ölme ve öldürme arzusu da
sanki kurşunlar yorulmuş...
Kalbi inci tanesi, denizden utanıyor
Gözleri ay hâlesi, gündüzden utanıyor
Çölde açan gül gibi biliyor kıymetini
Güzelliğini öven her sözden utanıyor.
Yanağındaki benler sevdadan alacaklı
Onlar ki savaşa yalnız gülle giderler
Kadın, erkek, tamamı gül benizli erler
Düşmanda silahın keskin mermisi
Onlarda güllerin en dikensizi
Savaşa gidiyor atlar
Gözleri çakıltaşı, solukları volkan
Yüz mü desem beş yüz mü?
Sayısı yıldızlar kadar
Yavrusu kaybolmuş kuşlar biliyor
Güneşte kavrulmuş taşlar biliyor
Gözlerde hapsolmuş yaşlar biliyor
Güller ayrılık diyor biz ne söylesek.
Gecenin altında her insan umut
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!