Ecel şerbetini içip kurtulan şehir
üstüne toprağı çekip uyuyan şehir,
dalgalan sen de rüzgâra karşı
içimde sadece hayali kalıp
ağlayan şehir...
Şehrin ortasına kurduğum hayallerden iplik yaptım
Nakış nakış işlenmiş her taşın altına bakıp aradığım oldu
Gümüş süslemelerin yapma güzelliğinden uzak o kum tanesini
Evet, ben ki o şehrin ortasına oturdum, dilendiğim eski bir adaletti
Selam sana Fatih'in İstanbul'u
Yıldırım Bayezid'in şehri Üsküp'ten...
Kubbelerin ve minarelerin üzerine yemin olsun
Çıngıraklı yılan olmuş yollar
Üsünde dikenler sırdaş
Yedi başlı canavara dönüşmüş hayat
İçinde kelebekler doğruyu ayıran
Nazenin seherinde açan güller
Bir bedende çok can taşır insan
Söz olsun tüm canlara, serden geçsinler
Memleket havası puslu yağmurlu
Kadife gecelerin hilâli doğarken şemsten geçsinler
Erken unutulmuş acılara benzer kasırgaların gelişi
Susmalar bilirim Eylül gibiydi hepsi
Yaprak düşmeden, dal kırılmadan
Bir kapının duvara yaslandığı gibi
Ne sonbahar ne yazdı arada kalan
Rüzgâr esmeden güneş kavurmadan
Akmayan Tuna’ya aktı gözlerim
Koşar adımlarla yaklaştım ona
Kaldık mı yine yalnız baş başa
Türküler yalan söylemez bayım
Onların acısı da sevinci de bir
Açar bam telini tam ortadan
Anlatır hikâyesini
Türküler acıyı sever bayım
Yanık olur sazın her teli
Ниту сум хипотетична, ниту далечна
Туку гранка искуната помеѓу печалба и татковина
Измеѓу зеленила, на срцето на Балканот
како еден осамен Ан сум
Tükenmez dertlerden ize büründüm
Açılan kanatlarında yer yok bana
Gizliden gizliye yola düştüm
Nar çatladı toprak yarıldı dağıldık toza dumana...
Köprü ayaklarına sarılır yosunlar
Bağlanır al yazmalar dolanır yaralara
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!