KIVI 164 – Fikret’in Kuyudan Çıkan Kıvısı
Kırk kuyunun başında doğdu Fikret, Ama su değil, hayal çekti helkeyle. Boz eşeğe binmedi o sabah, Çünkü onun eşeği kitap sırtlıydı.
Kekik kokusu değil, Mürekkep kokusu sinmişti ellerine. Ama matbaaya girmedi henüz — Çünkü çocukluğunu büyütüyordu hâlâ, Bük deresinde çimlenen bir düş gibi.
Köyde herkes onu “sessiz” bilirdi, Ama o sessizlikte harfler kıvranırdı. Bir gün o harfler, Kırk kuyunun taşına kazınacaktı
KIVI 165 – Bük Deresinde Fikret’in Ayak Sesi
Bük deresinin suyu serin değildi o sabah, Çünkü Fikret’in ayağı değmişti. Ayakkabısı yoktu, Ama her adımı bir harf gibi iz bırakıyordu çamura.
Çocuklar çimleniyordu, Ama Fikret çimlenmiyordu — O öğreniyordu. Suyun akışını değil, Zamanın kıvrımını okuyordu.
Alıp başımı gitmeyi yollar boyunca
Seyretmek bir bozkır akşamını camından bir otobüsün
Masal şehirlerini geçerken hızla
Çok sevdim bir zamanlar, seviyorum yine de
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta