Bahar bir servinin serin gölgesidir
Geliver yeşile dönsün sarı
Kış yer yüzünün sensiz bölgesidir
Gel ve getir beklediğim baharı
..
-kış güneşim-
Sen aldatmazsın haşa,bir emirle doğarsın!
Aldatmayı senden mi öğrendi
düştüğün yüzler...
Açacağız diye sevindi tomurcuklar
Zamansız doğan sen mi?
..
Kış gününde kar’a düştüm
Yaz gününde nar’a düştüm
Sevdim, sevmedi beni oy
Bir hayırsız yâr’a düştüm
..
Uzun kış geceleri, ararız nazlı yâr-ı
Visale erenlerin, bu geceler Nehar’ı
Âşıklar için gıda ve yahut hayat suyu
Şeker saçan bir dudak, can katan cennet nar’ı
Ortalık gayet soğuk, her yer ıssız bir kuyu
..
Dost dediğin sıcaklarda buz gibi
Dost dediğin kış ayında yaz gibi
Dost dediğin çekilecek naz gibi
Değil ise neye yarar dostlarım
..
Beyazın üstünden silerim beyazı,
Çekerim umursamam kış günü ayazı,
Zorum alın yazıma.
Yeter ki sen çekme acı...
..
Bu kış
Gözlerinde dondum
Üşüdüm üşüyeceğim
Hayalin bile yetmeyecek çözmeye beni
İçine düştüğüm fırtınalar
Uğuldayacak beynimde
Yokluğunda beslenecek her yanım
..
Soğuk bir kış gecesiydi.
Apar topar geldiler,
Demir kapılar bam güm çarparken
Gecenin sessizliği yırtılıyordu
Ve kan emiciler,
Tanrılarına sanki kurban arıyorlardı.
..
/HAYAT/
Çatlak bir çift el gibi
Çamur,kar-kış görmüş
Bir çift el
Kimi zaman tutulmadık bir dal
Kimi zaman umulmadık bir gerçek
..
Açmadan toprağa düşmüş yatanlar
Nurani çehreler, aydınlatanlar
Her bahar yıkanır bedeni dağın
Yitik düşlerimi canlı tutanlar
Oy Sarıkamış!
Oy Sarıkamış!
Yüreğimde bitip tükenmeyen kış
..
ne yaz ne de kış
umut mevsimindeyiz hayatın
içimizde küfür yüzümüz alkış
..
Kış çıkarken bahar arkasındanda yaz gelir diye sevinmiştik
Yazın böyle kısa olacağını düşünmemiştik
Eylülün girişi ile sonbahara ayak bastık
Ölüme mahkûm gibi çevreye hüzünle baktık
Her mevsimin ayrı güzelliği var diye kendimizi aldattık
Sanki bir yolcu uğurlar gibi yazın ardından baktık
Rüzgârın arasına birçok jilet taktık
..
Gercek yasananlari anlatiyor
Eskilerden gençlerin kış oyunun dan bir hikaye anlatıyım
Gözel anılardan beş arkadaş bir gurup olurlar aralarında birinin
Elini yüzünü siyah boyayla boyarlar köse kılığına girerdi
Sırası gelince oyununu oynar birinede kız elbisesi giydirirler
Diyer iki kişiyide deve kılığında oynar üzerlerine bez örtülürdü
..
Beş kasımda yaktım sobayı
“Nasıl geçer bu kış” diye çektim tasayı
Kim icat etmiş, söylen bu yasayı
Verdiği kömürün, alır yarısın kaymakam
..
Yaz gecelerinde Akdeniz’in, insanın tenini okşar gibi estirdiği bir rüzgar gibidir sevmek. Senden çok uzakta da olsa sevdiğinin ellerini hissedersin rüzgarın okşadığı yüzünde. Bir iskeleden şehrin ışıklarını seyredersin. Kumsaldan taş toplarsın ve her birini ayrı bir dilekle atarsın denize. Kışın yerini kuru ayaza, zemheri yellerine bırakır Akdeniz’in rüzgarları. Yüzünü kırbaçlar gibi gelir, kör bir bıçak kesmiş gibi yüzünü acı verir. Aynıdır aslında her iki rüzgar da. Tek farkı güneşini kaybetmiştir kış ayında. Hissettirdiği acı soğuk kendi acısındandır kim bilir? Ama şu bir gerçektir, kışla birlikte güneşini yitirmiştir.
Biliyor musun tanımazken bile seni, hep seni dileyerek atmışım kumsaldan tek tek topladığım taşlarımı. Ellerini hissetmiştim yüzümde. Ben, seni tanıdığım ilk gün anlamıştım onun sen olduğunu. Sen ise yüreğime yerleştikten sonra anladın onun ben olmadığımı. Doğmadı o günden sonra güneş dünyama. Ve ben seni yitirdiğimi anladım. Güneşimi yitirdiğimi...
..
Yüzün gülüyor koca çınarım
Nasıl da gençleştin bahar gelince,
Boşuna gücendik ona yanarım
Yaz da bir kış da bir insan sevince.
..
Uzak şehirlerin bir birine hasret kaldığı,yollarında kar,boran ve fırtınaların eksik olmadığı,tehlikeli ve yasak bir aşkın ilkbaharıydı mevsim kış olsada...Düşler sokağının bu güne kadar kurulmuş en güzel düşüydü belkide,beyninde kurduğun aşk ve sevgi kelimelerinin peş peşe sıralandığı arnavut kaldırımlarıyla süslenmiş Cezayir sokağı kadar renkli ve temiz,belki de İstiklal Caddesi kadar kalabalık ve içinden çıkılmaz ara sokaklara bağlanan,farklı dillerin konuşulduğu bir aşkın kahramanı olu veriyordun ansızın...Şımarık bir çocuğun elinden oyuncağının alınması kadar tehlikeli kimi zamanda sus pus hayata küsmüş şarap şişesinin dibinde aydınlığı görmeye çalışan gariban biri olu veriyordun...Senle yaşanması gerekenleri,buluşma noktasına elinde kırmızı bir gülle gelip saatlerce bekleyen genç ve saf bir aşığın umuduyla siliyordum hayatımdan...Saat gece yarısını çoktan geçmiş ve ben tüm içtenliğimle yazarken bu satırları,uzak şehirlerde ışıklar çoktan sönmüş,rüyalarda buluşur olmuş yasaklanan sevgiler.....
27.05.2005
03:10
..
Kış bazen yüreğinizde martıları çarpıştırır.
Kristal beyazı bir müjde gibi kalbinizi aydınlatır.
Tatlı gülüşleri perçinler haşin yağan yağmur
Göğün karanlık yüzünde dolunay
Sanki bekçisidir geçip giden ilk anın
Bir dolmuştan inerken yüzünüze çarpan damlalar
..
bu gün düşümde sen vardın bir de ben saçı sakalına karışmış.... yağlı paltosu yırtık yamalı yüreği ile ben... soğuk kar ve kış gözlerimi kapadığimda o soğuk sesinle seni sevmiyorum diyorsun... git artık... puhu kuşları ötüyor damsız gökyüzünün mavinin koyu laciverte döndüğü ovalarında....biraz daha sarılıyorum yorganım kirli kokmuş paltom... yağmur kara dönmüş...sesizlikte puhu kuşları gök kubenin sesizliğini git git dercesine yırtıyor...sesizlik boğuyor beni soğuk, aldırmıyorum... arada karlar savruluyor bir deli rüzgar var içimde...gözlerim kapandığında sen yine karşımda o buz gibi sesinle git diyorsun...alıntılar bırakmıştım sana her yağmurlu kelimede karşına çıkacaktı mesajlarım...belki erken belki geç mutlaka benden bir dağ esintisi gibi yüreğini sızlatacak mesajlarım...işte kaderin kaderim oldu... ben istedim ben seçtim hatta yalvardım yakardım, tehtit etim... sen yaşamayasın diye... git deyeceğin günü bildiğim halde... işte aşkın aşkımın büyüklüğünü bir gün anlarsın diye...ciğerlerim hırıl, hırıl, soluk almam daha da zorlaştı.. şimdi ciğerlerimde bir çocuk büyütüyorum... ismini sen koydun o soğuk sesinle üç kez fısıldadın kulağına ben ezanlarını okudum sen ismini koydun Git çocuğu... senin saf yağmur damlalarınla...bir nehir oluyor... ciğerlerime akıyor...git çocuğu besleniyor, büyüyor içimde sen her düşüme geldiğinde... sen hala buğulu camda papatyalar çiziyorsun...ben yağmuru kara dönüştürdüm...üşümüyorum inan artık... hep derdinya sakalı çok karizmatik oluyorsun diye... işte bin defa şimdi öyleyim sacımı hiç kesmedim sakalıma hiç bıçak deymedi... ama hala gözlerim mavi...bir kurtun nefesindeki hırıltı gibi aldığım her nefes içimdeki git çocuğunu biraz daha büyütüyor... ciğerlerimin yüreğimin acısı işte orda o çocuğun şekilsiz kara lekesinin bedeninde... bir gün kendi kendime okuduğum belaların bedelini ödetecek bana... çektiğim acıların bin katını umarsızca ciyerlerimde patladığı zaman, Git çocuğu... tüm bedenimi saracak acılar içinde gideceğim bu dünyadan.. sana yağmurla ilgili alıntılar bırakacağım...arkamı dönmeden gideceğim...biliyorum arkamdan hiç ağlamyacaksın...çünkü bilmeyeceksin son nefesimde ne ne söyleyeceğimi... işte o günü bekliyorum... belki kışta kar sularıyla, belkide bahar yağmurlarında yıkayacaklar piss bedenimi....içimde git çocuğu beni bitirdiği gün....200506..
07/12/2008 05:55
..