Kendinle Bağ Kur - Garib Çoban
Bu ölüm meselesi kafamı çok kurcalıyor.
Ölen nedir bir bilsem?..
Hakikat mevzuları ancak misal yollu işaretlerle, birer tohum olarak bırakılabilir.
Meğer meraklısının gönlünde çiçek açar.
Ölümü, bir metafor aracılığı ile zevk edebiliriz.
Koca bir okyanus ve üzerinde kabarcıklar olur ya.
Hani bir su baloncuğu, köpük var.
İşte siz-biz-hepimiz aslında bu baloncuğu içinde taşıyan okyanusuz.
İçindeki hava dışına çıkan her balon elbet patlar ama okyanus bâki, her zaman mevcuttur değil mi?..
Düşmanınızın bile, insan olduğunu unutma, kimsenin ayıbını arama, kendi ayıbını görür ol.
Peki şimdi durum farklı mı?..
Şu anda kendinizi bu uçsuz bucaksız evrendeki, bir formla özdeşleştiriyorsunuz.
Bu bedene ben, bu bedenden açığa çıktığı görülen bir işe ben-im iş-im diyorsunuz ya.
Bak sen şu Allah'ın işine.
Ne var ki daha derinlere indikçe evrenin bizim içimizde olduğunu ve dışımız olmadığını fark ediyoruz.
Ki orda keyif elli altı.
Düşmanınızın bile, insan olduğunu unutma, kimsenin ayıbını arama, kendi ayıbını görür ol.
Öyle ya her gece rüya tezgahında, dışarda hiç bir yere ayrılmadan içeride bir dünya dokuyabiliyoruz değil mi hayal ipliklerinden.
Özdeşleştiğiniz formu yani bedeninizi taşıyor.
Saf farkındalık diğer formların varoluşuna da böylece izin veriyor işte.
Yani bir beden, bir form olarak varlığınızı
Saf farkındalıktan ödünç aldınız.
Kitapta emaneti insana yükledik işareti!.. insanın neresinde?..
Düşmanınızın bile, insan olduğunu unutma, kimsenin ayıbını arama, kendi ayıbını görür ol.
Hayalde böyle böyle bir dolu hikaye iken.
Mutlak gerçekte yalnızca saf farkındalık vardır.
Bizim misalimize göre sadece büsbütün okyanus var.
Su baloncuğu her zaman okyanustu, onun ayrılmaz bir parçasıydı.
Hem zaten bütünden ayrı parça mı olurmuş.
Hak ve Hakikat ne değişir ne de ölür.
Sen o hakikatsin.
Düşmanınızın bile, insan olduğunu unutma, kimsenin ayıbını arama, kendi ayıbını görür ol.
Saf farkındalığın farklı kültürlerde farklı çağlarda başka.
B/aşka isimleri varsa n'olmuş.
Ne de olsa isimlerin varlığı yok.
Varlığın isimleri var; hem çok ve çeşitli.
Buna Tanrı, hakikat, aşk, varlık, benlik, ikili olmayan seçimsiz farkındalık, daha neler neler deyip durmuşuz.
Düşmanınızın bile, insan olduğunu unutma, kimsenin ayıbını arama, kendi ayıbını görür ol.
Bütün cümle, özünde bir nokta iken, muhabbet olsun diye çoğaltan cahillerden olmuşuz vesselâm.
Sizlere karşılıksız sevgiyle bakış açımı biraz daha iyi anlatmak isterim arkadaşlar.
Tefekkür, güzelliği veya iyiliği gözlemlemenin çok ötesine geçer.
Pek çok kişi tefekkürün sadece parlak, hoş olana bakmak ve onu dünyayla paylaşmak olduğunu düşünüyor.
Ama gerçekte düşünmek, yargılamadan, taraf tutmadan varoluşun bütününü gözlemlemeye razı olmak demektir.
Düşmanınızın bile, insan olduğunu unutma, kimsenin ayıbını arama, kendi ayıbını görür ol.
Var olan her şeyi görmektir.
İyiyi ve kötüyü, ışığı ve karanlığı.
Çünkü her şeyin zıttı sayesinde var olduğu bir dualite dünyasında yaşıyoruz.
Düşmanınızın bile, insan olduğunu unutma, kimsenin ayıbını arama, kendi ayıbını görür ol.
Böyle söylüyorum ama bu basit değil.
Çünkü bir insan olarak benim de mutlaka inançlarım, tercihlerim vs. var.
Ama her zaman kendimi sorgulamaya ve adil olmaya çalışıyorum.
Düşmanınızın bile, insan olduğunu unutma, kimsenin ayıbını arama, kendi ayıbını görür ol.
Mümkün olduğunca mantığı ve özellikle de bu günlerde fazlasıyla eksik olan sağduyuyu kullanmak.
Toplumumuzda çoğu zaman bireyleri kategorilere ayırmaya çalışıyoruz.
Onları iyi ile kötü, beyaz ile siyah, iyi ile kötü arasında sınıflandırmak.
Bu dünyada eğer solda değilseniz.
Mutlaka sağdasınızdır ve bunun tersi de geçerlidir.
Bütün aşklar mümkün olmalı.
İnsanlar ne daha önce ne de daha sonra gelmemeli.
Aşkın gerçekleşmesi için her şeyin tam, dakik, canlı olması gerekir.
Dünya'nın dönmesinin tek amacı, ruhların buluşması olmalıdır.
Düşmanınızın bile, insan olduğunu unutma, kimsenin ayıbını arama, kendi ayıbını görür ol.
Ama gerçek şu ki, hiçbir şey bu kadar basit değil.
Siyah ile beyaz arasında milyarlarca gri tonu vardır.
Ve bazen bu tarafta ya da diğer tarafta olacak yer yoktur.
Bazen gözlemcinin yerini almak, etrafımızda olup biten hikayeye tanık olmak daha akıllıca olur.
Çağımızın tanığı.
Bu, bizim için önemli olan mücadelelerden uzaklaşmamız gerektiği anlamına gelmiyor.
Daha ziyade her şeyin ikili olmadığını anlamamız gerektiği anlamına geliyor.
Düşmanınızın bile, insan olduğunu unutma, kimsenin ayıbını arama, kendi ayıbını görür ol.
Taraflardan birini seçtiğimizde bölünmeyi, gerilimi ve çatışmayı körükleriz.
Gönül dostlarından Mevlana’nın dediği gibi!..
Sığ suları en hafif rüzgarlar bile coşturabiliyor.
Derin denizleri ise ancak derin sevdalar.
Anladım ki derin ve esrarengiz olan her şey susuyor.
Anladım ki susan her şey derin ve heybetli.
İnsanlığın doğuşundan bu yana, kendi kendini beslemeye devam eden, zihnimizi sonsuz rekabet ve kutuplaşma döngülerine hapseden bir savaşa katkıda bulunuyoruz.
Düşmanınızın bile, insan olduğunu unutma, kimsenin ayıbını arama, kendi ayıbını görür ol.
Bazen unuttuğumuz şey, her insanın, her durumun sonsuz karmaşıklık taşıdığıdır!..
Tâğut'a kulluk etmekten kaçınıp, Allah'a yönelenlere müjde vardır.
Ey Muhammed!..
Dinleyip de sözün en güzeline uyan kullarımı müjdele. İşte Allah'ın doğru yola ilettiği kimseler onlardır. Gerçek akıl sahipleri de onlardır.(Zumer 17-18)
Ve eğer yargılamak yerine şefkatle ve açık fikirlilikle gözlemleyebilseydik.
Belki de sonunda geçmişten ders alabilirdik.
Düşmanınızın bile, insan olduğunu unutma, kimsenin ayıbını arama, kendi ayıbını görür ol.
Bu mutlak varlık Huuu, bu bilinç neden kendini.
Aslı ile Kerem'e, Ferhad ile Şirin'e dönüştürdü?..
Ve neden dönüştüğü aşk kimliğiyle özdeşleşti?..
Neden olmasın?..
Kaybedecek hiçbir şeyi yok!..
Ve vahdet neşe istiyor.
Biraz eğlenmek istiyor.
Daha ciddi bir cevap, bir bıçak gibi kalbimizde.
Gerçek, illüzyonun ikili kanatlarında taşınabilir.
Ve doğru ancak yalanla anlaşılabilir.
Daha dini bir cevap!..
Gizli bir hazine idim, tanınmayı sevdim.
Halkı tanınmak için halk ettim.
Düşmanınızın bile, insan olduğunu unutma, kimsenin ayıbını arama, kendi ayıbını görür ol.
Daha edebi bir cevap!..
Her yüzümüzden kendimizle başka cilve eyledik.
Her renkte görünen biz idik böyle murâd eyledik.
Kime ne, terk etmesede sevdan beni.
Kime ne olur mu canım!..
Peki ya bu eğlence, hiç de eğlenceli değilse?..
Sonra ızdırâb ummanına geri dönüyoruz.
Ve kendimi aşabilme arayışı ve düşüncesiyle...
Düşmanınızın bile, insan olduğunu unutma, kimsenin ayıbını arama, kendi ayıbını görür ol.
Dön alemi Kübra kıskansın, cem edelim aşk ile teheccüt vakti Huu ile dönelim.
Kesinlikle öyle.
Gerçeğin farkındalığında mutlak bilgi'den kesinlikle bahsedilemez.
Kişisel olduğunda illa cehennem, kişisel olmayan elbet cennet.
Ve bundan kaçış yok.
Karşılıksız sevgi cesaret gibi, adım adım çıkılması gereken, aşılması imkânsız bir merdivendir.
Sinemadaki ışık gibi tükenmez bir perde.
Dünya perdesinde bilinç, her şeyin temelidir, bütün ağacın köküdür.
Düşmanınızın bile, insan olduğunu unutma, kimsenin ayıbını arama, kendi ayıbını görür ol.
Sürekli değişim kaçınılmazdır zira sürekli olan fark edilmez.
Ayırdına varmak için geçici olması gerek.
Kendi sahnesinde hoş ya nahoş görünen şeyler gelecek geçecek ki bu yüzlerin içinde, kendi bütünlüğünü, zıtlarla gerçekleştirebilsin.
Ve bunun sonu yok.
Kelimeler insanlar gibidir.
Bize geliş biçimleri, niyetleri hakkında çok şey söyler.
O halde bunu gönlümüze inen maidenin sırrıyla çözdük!..
Hayrihi şerrihi hepsi iyi, kötü yok, her şey yolunda!..
Düşmanınızın bile, insan olduğunu unutma, kimsenin ayıbını arama, kendi ayıbını görür ol.
Cennet ve Cehennem cümlesini nokta da birledik.
Bu işbirliğini nasıl deneyimleriz?..
Her şey, sahnesi geldiğinde kendiliğinden gelişir.
Ama onun içgüdüsü, duyguyu, gerilimi ve gizemi uyandıran şeyi arzulamasına neden oluyor.
Zira o meyve tohumunda mahfuz ve meknuz, mevsimini bekler.
Her zaman olduğu gibi araçlar sen-ben-o-bu-şu çok iyi çalışmış görünüyor.
Amma her cümlenin gizli öznesi, işini her bir yüzden pek güzel görüyor vesselâm.
Düşmanınızın bile, insan olduğunu unutma, kimsenin ayıbını arama, kendi ayıbını görür ol.
Belki o zaman her iki tarafın da kendi hakikatini empoze etmeye çalıştığı bu oyundan kaçabilir.
Ve bir tür tarafsızlık içinde, tefekkür huzuru içinde buluşabiliriz.
İnsanlığın hâlâ öğreneceği çok şey var.
Ama belki o gün gelecek, ayrımlarımızın sınırlarını aşacağız.
Ve her varlıkta, her olayda, gölgeleri ve ışıklarıyla varoluşun bütünlüğünü görebileceğiz.
Umarım anlayacaksınız sevgili düşünceli arkadaşlar.
Beni okuduğunuz için teşekkürler.
Her kalp kendi hüznünü kavrar.
Anlaşılmayı beklemeyin.
Düşünen insan karşılıksız sevenlerdir.
Düşmanınızın bile, insan olduğunu unutma, kimsenin ayıbını arama, kendi ayıbını görür ol.
Teheccüt vakti duada ilk var olan.
Şems vakti dünya putlarına rağmen, ilk sevilen ve ilk âşık olunandır.
Yüreğine çok yakınım, beni duyabiliyor musun?…
Karanlık genişliyor.
Yaşamak için gereken zaman çok kısa.
Uykudan uyanmadan uykuya dalıyorum.
Diğer günler gibi bir gün.
Ve bir daha o nefesi, hiç bırakmadı.
Dışarıda kar yağıyor.
Mutluluk, insan ruhunun varlık bakımından, güç alacağı bir maddeye ihtiyaç duymadığı bir mükemmellik derecesine ulaşmasıdır.
Düşmanınızın bile, insan olduğunu unutma, kimsenin ayıbını arama, kendi ayıbını görür ol.
Bir zamanlar, şefkatle dolu bir kalem varmış.
Garib gönülden gelen kelimeleri o kadar çok seviyormuş ki.
Bütün kötülükleri yatıştırmak istiyormuş.
Doymuş kalpler, onu okuduklarında, güzel düşünceler bulmuşlar.
Bu yüzden kalem, şefkatiyle, mürekkebine tatlılık katmış aşkla yazılan güzide mektuplara.
Teheccüt vakti karşılıksız sevgiyle duada olan, şems vakti böylece dünyalık putlar arasında kaybolan her ruh mutluluğun anahtarını bulabilir, sadece bir misafir vesselam.
Düşmanınızın bile, insan olduğunu unutma, kimsenin ayıbını arama, kendi ayıbını görür ol.
(Y.ed - Ah Makamı Albümü)
Kayıt Tarihi : 17.5.2025 15:15:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Acaba saadet nedir?.. İşte bunu bilen yoktur. En doğru tabirle dünyanın telaşesinden habersiz mecnunlar mesut sayılabilir Filibeli Ahmed Hilmi
Elin gözünde çöp arar..."
Böyleleri mutluluk nedir hiç bilmez!
İşleri güçleri "sorun yaratmak"
Sorun peşinde koşmaktır çünkü!
Tebrikler Engin Bey...
TÜM YORUMLAR (1)