Ardından geceyi, güne inşa ettim.
Benim misin demedin be vicdansız yâr!
Bakışlarını gördüğüm düşe benzettim,
Sen hülyalardan belirmedin bana
Pek bi’ çaresizim sanki
Yahut pek de bi’çaresiz
Gün doğumu,
Evet, o ayrılığın ertesi günü;
Kalbin yaraladı ruhunu
Sabahlar olmadı bir daha sana
Mevsim bahar kokuyordu hala
Bakır rengi gök ve bir buse yanaklarda,
Çayırı çimene katıp, oynamak gerek çocukça
Ve benim gizemli bakışlarımla gizemli heyecanım
Anlatsın dünün güzelliğini, gözlerine bakıp da.
Şu cihan ki, dize gelmekten kaçar , cihan ki gece gelmez
Hiciv,
Duru bir inilti gibi yükseliyor karaya,
Ufkunda gümüş bir kolye, ardında sema
Bir de utanmadan yüzünü göğe dönmüş
Mai bir umut gibi parlıyor Marmara.
Tutun!
Yanmaktan aciz bedenimi!
Ağaç kabuğundan başım,
Bedenimse dökme çelik.
Yanıyorum yetişin, karardı hayatım.
Düşürme sakın!
Sanma ki gökyüzü yıldızlara dar,
Mevsim bahar, mevsim bahar.
Güneşi dahi gizliyor bulutlar
Mevsim bahar, mevsim bahar.
Yağmurlar dökülür göğün dibinden,
Ben, pek yare bir gülüş üzerinde
Sessizliğimin aç gözlü pençesinde
Yalnızlığımın titreyen göğsünde
Bir başıma,
şu gümüş gölün güzelliğinde.
Besleyip büyüttüm umutlarımı,
Söyle, Nacu’Abad, söyle!
Ben niçin yorgunum böyle?
Bilirsin yüreğimden neler geçtiğini
Ya da ben bilirim,
hayatın nasıl da tükendiğini.
Anlamsız,
Her şey bana.
Sarhoşluğa sığınan biriyim.
Mehtap gece çıkmaz artık
Gün ışığında kaybolup gideceğim.
Bensiz dünya daha güzel olacak
Birden bire
Yüzümü kırk eski yere:
Kırk şarka
Kırk garba
Şimale
Bakarken buldum, kendimi
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!